Çay Üreticisi Çözümü Ele Almalı, Alıyor
Yeni bir çay sezonu başlıyor. Çay üreticisi gübreleme için bahçeye indi. Ama umutlu bir sezon geçireceğinden emin değil. Ülkede son zamanlarda yaşanan ekonomik bunalım gübre fiyatlarıyla çay üreticisine kendini gösterdi. Geçen yıla göre %30 daha zamlı gübre fiyatlarıyla zor durumda. 1.800 TL ile aldığı gübre dövizdeki dalgalanmalar sebebiyle bugün 2.500- 2.700 TL/ton fiyat aralığında satılıyor. Şimdilik böyle, çünkü her gün değişen bir fiyat politikası var. Bu belirsizlik üreticinin kaygılarını daha da büyütüyor.
Tüccardan gübreyi veresiye, banka kredisi veya kredi kartı ile alan çiftçi, bir de faiz sarmalının içine sürükleniyor. Devletin yaptığı destekleme ödemeleri de gübre parasını karşılamayınca bu sarmala düşmek kaçınılmaz oluyor.
Çay üreticisi sadece gübre ihtiyacını karşılamakla sezonun problemlerini aşamıyor. Çay alım politikasının nasıl gerçekleşeceğini, ekonomik krizin alımları nasıl etkileyeceğini bilemeyen çay üreticisinin bu bilinmezlikler karşısında çaresizliğinin yarattığı umutsuzluk kolay bir sezonun geçmeyeceğinin habercisi oluyor.
Çayın sigortası olan ÇAY-KUR’un durumu ve yönetimindeki hataların oluşturduğu ve Sayıştay raporlarında ortaya çıkan kötü yönetimden dolayı son yıllarda zarara uğraması başka bir sorun. Bu durum bu yıl ÇAY-KUR nasıl bir alım yapacak konusunu gündemde tutuyor.
Son günlerde genel müdür atamasıyla yeniden gündeme gelen ÇAY-KUR, çay üreticisinin olmazsa olmazıdır. Önceki yıllarda çaydaki sorunları dile getirmiş, sorunun kaynağının nerede olduğunu ifade etmiştik. Bu sorunlar hala katlanarak devam etmektedir ve ülkeyi, ÇAY-KUR’u yönetenlerin bunların çözümü için bir dertlerinin olmadığını görüyoruz.
210 bin üreticinin geçim kaynağı olan çay, diğer tarım ürünlerinin yaşadığı kaderi yaşamaya doğru yol alıyor. Varlık Fonu’na devredilen, her zaman dönemin iktidarlarının bölgedeki çiftliği olan ve son yıllarda yüzü gülmeyen ÇAY-KUR son 3 yılını zarar açıklayarak geçirdi. Bu durum, üreticinin “acaba neler oluyor?” sorusunu bu günlerde daha çok sormaya başlamasına neden oldu.
Neler oluyordu ?
Bizler, yani çay üreticileri, çayın Susurluk’u diye ulusal ve yerel basında adlandırılan kaza ile öğrendik tonlarca çayın aslında kaçak yollarla değil de kanuni yollarla ülkeye girdiğini. Sonradan, ithal çayda gümrük oranlarının %145 den %7 ye düşürüldüğünü, neredeyse sıfırlandığını ve özel firmaların artık daha rahat ve daha ucuza ülkeye çay getirebileceklerini öğrenmiş olduk. ÇAY-KUR’un elinde olan ve satamadığı çayların kendi kuruluşu olan ÇAYTAŞ denilen bir firmaya satış gösterilerek depolardaki çayların satılmış gibi gösterildiği bir oyunla karşı karşıyayız.
Özel firmaların devletin elinde olan kuru çaya ucuz fiyata talip olmaları bize bu durumun özelikle mi yapıldığı konusunda şüphelere sevk ediyor. Bu haber piyasaya düşünce oluşan tepkilerden çekinen ÇAU-KUR satıştan vaz geçti. Ama şüphelerimiz geçmedi, çünkü aradan çok zaman geçmeden Azerbaycan’dan çay ithal edildiğine dair haberler basına yansıdı. Bu, üreticiyi şok eden bir haberdi. Depolarda çaylar dururken bu ne demek oluyordu? Yaşanan bir oyun , bir hile mi idi diye sorar oldu üretici. Hangisi olursa olsun dışardan gelen çay, her durumda çay üreticisinin aleyhine gelişen bir olaydı. Elinde çay bulunan firmalar yaş çayı uzun vadeli ve ucuza alacakları anlamına geliyordu. Bunu anlamak için ekonomi uzmanı olmaya gerek yoktu.
Aslında tarımda yaşanan gelişmelerden bağımsız olmadığını ve sonunda çay üreticisinin de ülkedeki tüm çiftçilerin sorunu haline gelen tarım politikalarından etkileneceğini biliyorduk. Ama bir türlü kendimize yakıştıramaz olmuştuk. Bu politikalardan, Rize’li bir devlet başkanının olduğu bir ülkede etkilenmeyeceğimizi düşünmüştük.
Sonra özel firmaların inisiyatifine bırakıldık. Fiyat politikasını özel firmalar belirlemeye başladı. Çayımızı ya peşin olarak ucuza sattık, ya da uzun vadelerle vermek zorunda kaldık. Tarım Bakanlığı açıkladığı alım fiyatının özel sektörü bağlamadığını, verilen fiyatın bir taban fiyat olmadığını sadece ÇAY-KUR’un çay alım fiyatı olduğunu ifade etti.
Neden kandık ?
Yıllarca bizi çayın stratejik ürün kapsamında olduğu ve asla devletin bu ürünün üretiminden vaz geçmeyeceği ile kandırıldık. Bölge AKP milletvekillerinin Çay Kanunu diye bizi yıllarca oyalamaları ve her seçim döneminde alanlarda; şimdi çıkartıyoruz, “az kaldı geliyor, tamamdır bu yılı çay kanunu ile çayın kurtuluş yılı yapacağız” yalanları ile oyaladılar.
Bugün ÇAY-KUR’da yaşanan sorunlar aslında yıllardır uygulanan bir sürecin sonucudur. Ve bizler artık konunun nereye geldiğini az çok anlar olduk. Özelleştirmenin kaçınılmaz olduğu artık sadece yıllardır bu konuyu anlatanlar gibi, AKP’ye %70’ler oranında oy veren üreticiler tarafından da görülmektedir.
Peki ne yapmalıyız ?
Her şeyin çözümünün örgütlü harekette olduğu konusunda hiçbir şüphemiz yok. Bu yüzden fazla gecikmeden ivedilikle üreticiler kendi örgütlenme araçlarını kurup bir an önce buralarda örgütlenmelerini tamamlamalıdırlar. Bu konuda üreticilerin hali hazırda kurulmuş bir sendikaları var. ÇAY-SEN (Çay Üreticileri Sendikası) en kısa zamanda aktif hale getirilmelidir. Aynı zamanda fabrikalarda çalışan işçiler de kendilerini muhalif sendikalarda örgütlemelidir. Yandaş sendikanın yani Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş’in ÇAY-KUR işçilerinin toplu sözleşmesiz 3 yılını nasıl çaldığını dün gibi hatırlıyoruz.
Mecliste bekletilen çay kanununun çıkartılması için üretici sesini daha da yükseltmeli ve Rize ile Trabzon AKP milletvekilleri bu konuda sert bir dille uyarılmalıdır. Kaçak çayın önlenmesi için iktidar partisinin ve ortaklarının üzerinde bölgede baskı uygulanmalıdır. Bu konuda özel firmalar uyarılmalı ve teşhir edilmelidir. Üreticinin ve çay tarımının yapıldığı illerde yaşayan ve çayın getirisinden dolaylı ve dolaysız olarak yararlanan herkes bu mücadeleye örgütlenmelidir. Çünkü kaybeden tüm buralarda yaşayan ve geçimini çay üzerinden kazanan insanlar olacak. Bu yok oluşu asla kabul etmeyeceğini işçisi ve üreticisi yüksek sesle dile getirilmelidir.
ÇAY-KUR Yönetim Kurulu’nda üreticiler, işçiler ve çay üretiminin yapıldığı Rize dışındaki illerdeki üreticilerin belirleyeceği isimlerle temsil edilmeli. Yeni sezona sorunsuz bir şekilde ancak böyle girilebilir.
Yukarda yazılanlardan daha elzem olan ve çay üreticisinin geleceğini kurtaracak olan kooperatifçiliktir. Bölgede vadi vadi gezilerek üreticiler ile bir araya getirilerek, sömürüye teslim olmamaları konusunda ikna edilmeli, üretici kooperatiflerinin kurulması için çalışma yapılmalı ve kurulmaları sağlanmalıdır. Başka bir geleceğin asıl kurtuluş olacağını yadsımadan o güne varana kadar tarımda çiftçinin kurtuluşu bu somut adımlarla sağlanacaktır. Çay üreticisinin de geleceğini belirleyecek olan bu kooperatiflerdir.
Bölgede bu işin ilk adımı, “meci” dediğimiz ortak iş yapabilme yeteneği ile atılmıştır. Rize Fındıklı Belediyesi, Fındıklı’da yaşayanları örgütleyerek geçen yıl somut olarak bize ortak işlerin yapılabileceğini göstermiştir.
Bu gelenek bölgede vardır ve bize düşen görev bu potansiyeli harekete geçirmektir.