Çorlu-Çerkezköy Hattında Fabrikalarda Sınıf Çalışması

Çorlu-Çerkezköy Hattında Fabrikalarda Sınıf Çalışması

Ülkeye baktığımızda genel olarak işçi sınıfının örgütsüz, dağınık ve devrimci sınıf bilincinden yoksun, burjuvazinin ideolojisinin ve onun politik erki AKP-Saray rejiminin etkisinde olduğunu görürüz. Bu kötü durum, burjuvaziye yarıyor ve işçi sınıfının sömürülmesinin devamlılığı için politik iktidara büyük ve yeni olanaklar sağlıyor. Bu kötü gidiş, kendiliğinden değişecek bir şey değildir. Ta ki, işçi sınıfı kendisi için bir sınıf oluncaya kadar bu durum böyle sürüp gidecektir.

İşçilerin yoğun olarak bulunduğu ve çalıştığı Organize Sanayi Bölgeleri, işçi sınıfının atardamarlarıdır. Tekirdağ ilinin Çorlu-Çerkezköy hattı ülkenin en başta gelen işçi yataklarındandır. Sayıları binleri aşan fabrika ve işletmelerde onbinlerce işçi çalışmaktadır. Çoğu fabrika ve işletmenin kapısında “Vasıflı ve vasıfsız eleman aranmaktadır.” yazılı afişler asılı durmaktadır. İşe yeni başlayan bir işçinin kafasında iki soru kendisini gösteririr. Birincisi, işçi “bu işte acaba ne kadar çalışabilirim, çalışma şartlarına katlanabilir miyim? diye sorar kendine. Başka bir deyimle iş güvencesini düşünür. İkincisi ise, ücret konusudur. Aldığı ücret ile geçinme sorunudur.İşçilerin çoğu asgari ücretle çalıştırılmakta ve yine işçilerin büyük çoğunluğu banka tüketici kredileriyle borçludurlar. Gelecek kaygısı her an onları zorlamaktadır. “Evden işe, işten eve, evden kahveye ” işçi çoğunluğunun bugünkü rutin yaşam tarzıdır. Bu koşullar altında işçiler sosyal aktivitelerden uzak kalmaktadır. Akıllı cihaz/cep telefonlarıyla sosyal medyaya girerek kendilerine gerekli yeteri kadar bilgiyi aldıklarını, kültürlerini geliştirdiklerini sanmakta ve övünmektedirler. Yardımlaşma ve dayanışma duyguları gelişmemektedir. Devrimci sınıf bilincini kazanarak politikleşmek çok zor olmaktadır.

Genel manzara böyle olduğuna göre sınıf çalışması yapmak mümkün müdür, gerekli midir ve başarılabilinir mi? Ve, sınıf çalışmasından neyi anlıyoruz? Sorunun bam teli, işte burasıdır.  

Herşeyden önce soğukkanlılıkla hareket etmeliyiz ve kendimize güvenmeliyiz. Yani özgüven sahibi olmalıyız. Ve her şeyden önce de işçi sınıfının bir ferdi, bir evladı ve bir mücadele eri olmalıyız. Bu ilke, bütün benliğimize, hücrelerimize, yüreğimize ve beynimize işlenmiş olmalıdır. Söylediğimiz her söz, attığımız her adım ve hazırladığımız her program, işçi sınıfının yararına olmalı ve onun güncel çıkarlarıyla bütünleşmelidir. İşçi, kişiliğimize ve duruşumuza güvenmelidir.Böyle bir tarzla ancak başarılı olunabilir. Başka  türlüsü mümkün değildir.

Bugün işçi arkadaşlarımızla neden bir araya gelmeyelim? Sıcak dostane sohbetler, görüş alışverişi yapmayalım? İşyerlerindeki sorunlarımızı, mahallelerimizdeki hatta bölgemizdeki sorunlarımızı niye konuşmayalım, tartışmayalım, çözüm önerileri sunmayalım? Etkinlikler düzenlemeyelim? Bunu yapmak çok mu zor veya çok zaman alan bir şey mi? Hayır. O halde düşmana  inat, bizi sömürmeye, ezmeye, yoksullaştırmaya devam etmek isteyenlere inat, bir şeyler ama bir şeyler yapmalıyız. Sosyal ve politik çalışmalarımızı geliştirmeli ve yaygınlaştırmalıyız. Var olanları da güçlendirmeliyiz.Doğaldır ki insan her yerde hazır ve nazır olamıyor, bulunamıyor ama mutlaka bir şeyler de yapabiliyor. Onun için katkımızı artırmak için kafa yormalı ve çaba harcamalıyız. Doğru, dürüst ve çalışkan insana yaraşan da budur.

 Sınıf çalışması, işçi sınıfının işidir. İşçi sınıfının devrimci hareketinin işidir. Savaşsız, sömürüsüz, baskısız, eşit, özgür bir Türkiye ve dünyayı özleyen, onu kurmayı amaçlayan ve bu hedefi gerçekleştirmek için varlığını ortaya koyarak karınca kararınca misali mücadele edenlerin işidir. Sınıf çalışması, işçi sınıfının Marksçı Leninci öğretisi ışığında yapıldığında asli amaca hizmet eder. Bu saptamanın ışığında şunu söyleyebiliriz: Sendikal, komite ve meclis çalışmalarında işçilerin birliği gözetilmelidir.Her yerde veya defasında ayrı bir sendika kurmak, işçilerin bir kere daha bölünmesi ve parçalanması demektir. Örgütlenen her işçiyi, fraksiyon bir çerçevede tutmak sekter bir niteliktir. İşçinin alanında sınıf çalışması yapmak çok ince bir beceri ve samimiyet gerektirir. Ne yazık ki işçilere çoğunlukla yanlış yaklaşıldığı için onları örgütlemek bugün zor olmaktadır. Bir yanda varolan sendikalar sınıf ve demokratik kitle sendikası olamamış, diğer yanda ise işçilerin üzerinde neredeyse hiç etkisi olmayan kimi “sol” ve “devrimci” kesimler ise işçilerle ilk buluşmalarında işçi sınıfının tarihini karalamakla, tarihe mal olmuş önderlerini yanlış tanıtmakla ve işçi sınıfının partisini yok saymakla ya da yanlış tanıtmakla söze başladıklarında attıkları ilk adımda mağlup olmaktadırlar. Bu yanlış, bir daha tekrarlanmamalıdır. İşçilere karşı güven kaybedenin başarılı olma şansları asla yoktur.  O halde ne yapmalı, işçilere yaklaşım tarzımız nasıl olmalıdır? Bugün işçiler soyut şeylere değil somut olanlara inanmaktadır. Günlük, güncel çıkarları ön plandadır. Ücretlerinin artırılması, işçi güvencesinin sağlanması, taşeron sisteminin kaldırılması, eşit işe eşit ücret, kadın erkek eşitsizliğinin kaldırılması işçilerin en duyarlı olduğu somut olgulardır. Bu alanlarda yaptığımız ve yapacağımız çalışmalar, işçilerin olumlu tepkilerine yol açmaktadır. İşçileri sınıf çalışmasına çekmektedir. Bireysel olarak işçiye yaklaşımın standartı yoktur. Her işçi ayrı bir kişiliktir. Hepsinin ortak sorunları vardır. Ortak sorunlar, işçi sınıfının bir bireyi olma özelliğinden kaynaklanır. Onun düşünceleri, eğilimleri, deneyimleri ve içinde yaşadığı ortam belirleyici olmaktadır.

 Çorlu-Çerkezköy hattında bulunan sayısı binleri aşan büyük, orta ve küçük çaplı fabrika ve işletmelerdeki işçilerin büyük çoğunluğu sendikasız ve örgütsüzdür. İşçilerin bir kısmı sendikanın ve örgütlenmenin ne olduğunun bilincinde olmadığı gibi bu çalışmaların kendilerine ne gibi yararlar sağlayacağının bilincinde de değiller. Kimi işçiler, sendikaların bugünkü durumunu ve sarı sendikacılığı göstererek sınıf çalışmasını yadsımaktadır. Kimisi ise altına girdiği banka kredi borçlarının aksamaması ve sahip olduğu daire ve arabasının elinden gitmemesi için ürkek davranmaktadır. Dar, sekter sendikal ve örgütsel çalışmalara da hiç yanaşmamaktadırlar. Bütün bu olumsuzluklara rağmen kararlı, somut, demokratik ve güven verici çalışmalar yapıldığında işçi ve emekçiler ilgi duyarak sahip çıkıyor. Burada temel çalışma alanı işçi meclisleri, fabrika komiteleri ve sendikal çalışmalardır. Bu yapılarla işçi, sınıf çalışmalarının içine kazanılabilir. Bölgemizde kimi fabrikalarda, bazılarında ise 2-3 fabrikanın işçilerinden ortak İŞÇİ KOMİTELERİ oluşturmayı başardık, ancak belirli sayıda bir yığınsallığı ve katılımı içeren İŞÇİ MECLİSLERİ oluşturma konusunda henüz başlangıç aşamasındayız. Ancak bunu başarmak için çalışıyoruz. Önce İŞÇİ KOMİTELERİ ve sonra da onların birleşiminden oluşan İŞÇİ MECLİSLERİ... En gerçekçi yol ve yöntem de budur. İşçiler ekmeğinden vazgeçemediği gibi geleceğine karşı da ilgisiz değildir. Yeter ki bir birimizin dilinden anlayalım. Yaralarımıza merhem olmayı bilelim. Uzun soluklu çalışmalar önünde sonunda meyvesini verecektir. Vermektedir de... Aceleci, sabırsız ve üstenci yaklaşımlarla işçileri burjuvazinin ideolojisinin  etkisinden koparmak mümkün olamaz.

Bu hat üzerinde işçi kültürü ve edebiyatını geliştirmek ve yaygınlaştırmak yaşamsal önem taşımaktadır. Eğitim ve tiyatro çalışmalarını geliştirmek, işçi sınıfının sendikal ve politik tarihini tanıtmak can alıcı noktalardır.

Her işçi kendisini geliştirerek, dönüştürerek ve yenileyerek kişiliğini zenginleştirmelidir. Bunun bir yolu da işçi sınıfının bilimine inanan, işçi sınıfına güvenen, işçi sınıfı üretimden gelen gücünün farkına varırsa ancak güzel şeyler yapılabilir gerçeğini kendisine şiar eden kadrolara büyük görev düşmektedir.