Ölen de öldürülen de bizden! Gerilla Kim?

Ölen de öldürülen de bizden! Gerilla Kim?

Katliamlar coğrafyasında büyüyen çocuklar, bugünün terörist sayılan, öldürülen gençleridir. Bir tarafta Kürdistan’da diğer yanda Fırat’ın batısında büyüyen çocuklarımız düşüyor toprağa, her dilden ağlıyor analar.

Kan kızıla boyandı, boyanıyor Kürdistan nicedir. Bugün de Cizre’de, Gever’de, Lice’de topraklar kanla boyanıyor. Kapitalizm kendi güncesini yazıyor. Coğrafyanın her köşesinde 90 yıldır direnen gençler, hangi öğrenilmişlik duygusuyla her şeyinden, hayattan bile vazgeçebilmeyi göze alıyor erk karşısında? Bu soru can yakıcıdır ve gerçek yanıtı için egemenin kendini reddetmesi gerekir ki bu düzenin aklına aykırıdır. Yanıtını biz vermeliyiz inatla. Burjuvazinin devletinin katliamlarının perdesi olan bir avuç terörist kimdir? Anlatabilmeliyiz, gösterebilmeliyiz, ikircimsiz, aynı kan emici düzene. Hakkı olanı söke söke almayı öğrettikleri o güzel yürekli gençler, ne oldu da baş kaldırıyor devlete. O gençler ki sadece Kürdistan’da değil Türkiye coğrafyasında da direniyorlar. Yaprak kıpırdamayan, üzerinden silindir geçen Türkiye devrimci ve sosyalist güçlere, yaşamın direnmek olduğunu, emeklemek değil yürümek gerektiğini ve bu bağlaşıklığın, İşçi sınıfı mücadelesi içinde de itki gücünün ve deneyiminin olacağını gösteriyorlar.

Bugünün Kürt gençleri doksanlı yılların çocuklarıydılar. Onların çocukluklarının nasıl olabileceğini bugünden, bugünün çocuklarına bakarsak hemen anlayabiliriz.

Van depremi sonrasında Dikili’de misafir edilen 80 Kürt çocuğuyla geçirilen 10 gün bana çok şey anlattı. Bu sosyolojik deneyimi aktarmalıyım.

En çok kuru fasulyeyi, en az patlıcanı sevdiler. Balığın dikenleri batıyordu onlara. Onların bildiği en güzel balık, inci kefaliydi. İlk kez gördükleri denizin mavisine hayran kaldılar. Denizler kadar maviydi düşleri. Çok güzel şey vardı onlar için ama en güzeli denizdi. En sakin parçalar bile “halay”dı onlara. Minicik elleri birleşiveriyordu halayın coşkusunda. En zoru ritimler en kolaydı onlara. Öğrenmek de kolaydı. Hissetmekti asıl mesele. Bir yanları “Serhildan Jiyane” bir yanları Nilüfer’den “Rüzgar” söylüyordu. Onları hiç bir yardım gülümsetmedi sarılmak kadar. Onurlu olmayı çoktan öğrenmişlerdi, en zor olan güvenmekti. Öğretememişiz ki onlara Batı’nın desteğini, sarmalayıp, sevebileceğini, İnsanca yaşam düşün de ortaklaştığımızı.

İşte bugünün gençleri böylesi bir çocukluktan geldiler. Özgürce dilini konuşamayan, kimliğinden dolayı ezilen, sömürülen, öldürülen, analarının ağıtlarında büyüyen, katledilen, kardeşlerinin, babalarının tabutunu taşıyan, evleri basılan, bombalanan, eğitim, sağlık gibi devletin köhneyen kurumlarının imkanlarından bile yararlanamayan, her gün sokakta ateş altında kalan gençler bugün terörist ilan ediliyor katliam gerekçesi olarak. Direnen bir halkın, dağdaki-bağdaki organik bağını sorgulamak kimsenin haddi değil. Bir halkı toptan terörist ilan etmek de bir o kadar ironik.

Mücadeleyi hayatın kendisinden öğrenen gençler, Fırat’ın doğusunda katledilirken, Batı’sında sömürü dışlanma ve tehditle sınanıyor. Kürt gençlerini Türk bayrağına zorla sarmak , Atatürk büstü öptürmek gibi ırkçı, milliyetçi tutumlarla, küçüldükçe küçülüyor faşizm. 12 Eylül sonrası işçi sınıfıyla bağları kopan, Türkiye devrimci ve sosyalist güçleri, ağır aksak örgütlenme modelleriyle hedefsiz bırakılırken, kapitalizmin korku ve oluşturulma yöntemlerine maruz bırakılıp, sindirilirken, mücadeleyi hiçbir durum ve koşulda bırakmayan Kürt gençleri, Batı’nın rüzgarını da estirmeye başladı.

Bugün Suruç’ta, Rojava’da, Kobane’de, HDP içinde, Türkiye devrimci ve sosyalist gençliğini, Kürt gençleriyle, halkıyla el ele görmeye başladık. Artık dokunan yanıyor. Batı’da ölüm kokuyor artık. Aslında ölen de öldürülen de bizden. Düşlerimiz ortak, yeni bir toplumun yeni bir yaşamın inşaası için birleşiyor güçler.

Güçler birleştikçe, halkların sesi yükseliyor. Güçler birleştikçe işçi sınıfı mücadelesi de yükselecektir. Korkuyor devlet, korktukça saldırıyor, saldırdıkça öldürüyor.

Unutuyor ki öldükçe çoğalıyor gençler, devlete baş kaldırıyor ve haklarını istiyorlar. Gerilla şehre inmedi beyler, evinde oturan gençler evinde otura biliyor mu? Kız kardeşini buzdolabında bekleten, sokağa çıkamazsın cenazeni alamazsın denilen gençler gerilla.

Türkiye devrimci ve sosyalist hareketi içinde büyüyen gençler de milliyetçilik hastalığına, Kemalizm dayatmasına rağmen ayakta durmaya, ayakta kalmaya direniyorlar.

Sınıf mücadelesinin dinamiklerini el yordamıyla ve büyük bir dağınıklığın içinde deneyimlemeye çalışıyorlar. Onlar 12 Eylül öncesinin, MESS, DGM, Netaş, Kavel, Paşabahçe, 77 1 Mayıslarını görmediler. Sınıfın gücünü görmediler. Üretimden gelen gücünü, örgütlü anlamda mücadeleye akıtacak işçi ve sendikal yaklaşımın uzağında büyüdüler. Mitlerle yaşanılmışlıklar, tanıklıklar aynı şeyler değildir. Bugün mücadele Kürt özgürlük hareketinin pratik mücadelesi üzerinde yükseliyor ve bugünün ateşleyicisi ancak sınıf hareketi yükseldiğinde mücadele keskinleşecek, gençliğin de itici gücü, kapitalizmi mücadele ile, direnç ile, kavga ile bitirecek.

Öğreniyor gençler. Hızla öğreniyorlar. Birlikte öğreniyorlar, birlikte ağlayıp birlikte gülecekler.

İşçi sınıfı şaha kalktığında, diyecektir ki;

Spas ve teşekkürler gençler!


Konuyla ilişkili diğer makaleler