Şoklu Gigantomani

Şoklu Gigantomani

Gigantomani, yani büyüklük hastalığı, etkisine aldığı hastaları çığırından çıkarabiliyor. Ayrıca cehalet ile büyüklük hastalığı arasında yakın bir ilişki var: kendine güven düştükçe, büyüklük taslama yükseliyor.

Ve insan bir kere büyüklüğe alışmaya görsün, herkesi ve çok şeyi kendinin altında görmeye başlıyor ve ölümüne de olsa tekrar küçülmek istemiyor.

Siyasi hayata başladığında bütün sermayesi “parmağındaki tek yüzük” olan, ama son durağında dünyanın en büyük sarayında oturan bir Kasımpaşa kabadayısını düşünelim.

Ama Gigantomani sadece kişilere has bir davranış biçimi değil. Bu, kimi zaman şirketleri, grupları, medyayı, hatta büyük bir toplumu da etkileyebiliyor.

Marketlerde ve benzin istasyonlarında “şok”, reklam tabelalarında “süper ucuzluk”, haber ajanslarında “flaş, flaş!”, tartışma proğramlarında “bomba!”, genel kurul tartışmalarında “hastir lan!”, memlekette nereye isterseniz oraya bakın: gerçeği yansıtan söz, davranış ve anlam bulmak gittikçe zorlaşıyor.

Değerleri açık artırma pazarında orta, iyi, çok iyi, süper, mega, giga, terra...derecelerinde ölçecek olursak, çoğu şeyin şimdilik “süper” ile “mega” arasında değer bulduğunu görürüz.

Çok geçmez, Türkiye’de bu güne kadar hiç duymadığımız yeni büyüklük ölçülerine de rastlayabiliriz. Sanırız zeka fışkıran kafalar onları da bir zaman sonra bulur ve kullanır. Orta veya iyi dediğin ne ki... bunca gigantomani içinde? Sorunlar arttıkça, değerleri büyütürsün olur-biter. Finans dünyasında bunun tanımı enflasyondur. Ama kavram enflasyonu hakkında pek kafa yormaz insanlar nedense.

Zaten düşünce ve icraatta eksik ne kadar çok ise, semboller de o kadar büyük olur. Ancak insanlar ve toplumlar, bazen sistemli bir biçimde, buna alıştırılır. Reklam ajanslarının baş görevi işte bu alıştırma işlemleridir. Cıvık olmasın diye reklamlar çoğu zaman bolca üretilen dizilerin arasına saklanır.

Değilse, neoliberal ideolojinin milliyetçi veya dinci kanadında da söylenebilecek vasat sözlerin değeri düşebilir. Sapkınlıkları tarif etmenin ve yalanları kamuflaj etmenin en iyi yollarından biri, yalanı güvenilir bir biçimde söylemektir. Ve, yeni uydurulan pazarlama teknolojisinde “iyi”, “pek iyi” yeterli bir kavram olmaktan çıkar.

Büyük oynamalı, büyük kaybetmelisin. Bırakalım Aksaray’ı, dünyanın en büyük camisi, en büyük kanalı, en büyük havaalanı, en büyük... “Büyük” deyince de, dünyada bir eşi daha olmayan büyüklükte olmalı yaptığın iş, veya kafandaki düşünce, veya ağzındaki söz!

Milliyetçi damarı oldukça ağır basan kimi belediyelerde, bayrak ölçülerinin de en büyük olduğuna şahit olabilirsiniz. Bir an, Ankara Belediye başkanı Melih Gökçek’in dinozorlarını ve olağanüstü büyük robotlarını düşünelim. Nerden bilsin Melih Gökçek, ancak cücelerin büyüklük taslamaya gerek duyduğunu.

İslam, günümüzde artık bir din olmaktan çıkmış, tamamen bir ticari ideolojiye dönüşmüştür. Daha doğrusu din sadece bir kabuk, veya bir sis perdesi, ticaret ise bu perdenin ardındaki ticaret modelidir.

İslam adına kurulan şirketler, manifaktur üretiminden dünya çapındaki holdinglere varıncaya kadar, küçük esnaftan büyük bankalara, yerel küçük işletmelerden orta ve büyük boy ticaret ve alış veriş merkezlerine, eğitim alanında da okullardan paralı özel kolejlere varıncaya kadar yeni bir dinci burjuva yaratmış bulunuyor.

Ve geçtiğimiz birkaç on yılda cehalet elinde efendileri sayesinde öylesine bir mali güç birikimi oluşmuştur ki, cehaleti temsil eden adamlar dünyanın en zengin terör örgütünü kurup dünyayı bir kan gölüne çevirebiliyor ve neo-liberalizmin diğer merkezlerinde ıskartaya çıkarılan, beyinleri yıkanmış genç insanlara cazip olanaklar sunabiliyorlar.

Sıradan bir vatandaş da bunca giga değerlerin içinde beyin uyuşukluğuna uğrarsa uğrasın. Zaten onun gerçek boyutlarda düşünmesini kim istiyor ki? Sallayın gitsin: reklamcılar, haberciler, bankacılar, siyasetçiler, dinciler, başkanlar. Sallama da yalanın iyi bir şeklidir. Olsun, ne var ki? Millet artık sadece sallama şeylerle tatmin oluyor! “Şok” kavramı ise, “ucuz” anlamıyla eşdeğer. Ama Türkiye insanına sadece “bu mal ucuz” demeniz artık kafi değil. “Şok” demeniz lazım ki, o mesajı anlayabilsin. Açık ki, uyuşturulmuş kişi, hemen bir şaplakla uyanmaz. İyi bir pazarlamacı olarak artık onu hırpalamak, hatta dövmek zorunda kalabilirsiniz.