“Çay Yasa Tasarısı Taslağı” Üretici İçin Ne Anlama Geliyor?
Küçük aile çiftçiliği ile şirketlerin karşı karşıya geldiği, mevcut iktidarın, yani AKP’nin şirketlerden yana tavır aldığı, kapitalizmin neo-liberal politikalar döneminin tarımdaki uygulamalarındaki duraklardan birisi de ülkemizin çay tarımıdır.
Duraklardan birisidir dedik. Belki de tarımdaki son duraktır. Tarımda elde kalan son KİT’in (Kamu İktisadi Teşebbüsü) de artık elden çıkartılmasının zamanı çoktan gelmiştir, hatta geçmiştir bile.
Küçük toprak sahiplerinin bu mücadelesi sosyalistler, komünistler tarafından sahiplenilmeli midir diye sorgulanır da oldu. Çünkü tarımın şirketlere teslim edilmesine, küçük üreticilerin kendi topraklarında sözleşmeli tarım ile işçi pozisyonuna getirilmelerine ve köleleştirilmelerine ilk ses çıkartanlar sosyalistler ve komünistler oldular.
Öyle veya böyle kapitalist sistemin, tekelci şirketlerinin kâr amaçlı dürtülerine ulusal düzlemlerde kamusal müdahaleler yapmak komünistlerin görevi olması gerek. Bu, kapitalizme ve onun uzantısı emperyalizme bir anlamda sınır konulması anlamına gelir.
IMF ve DB yapısal dönüştürme programlarının uygulandığı Türkiye, 2000’li yıllarda gıda egemenliğini en fazla yitiren ülkelerin ilk sıralarında yer almaktadır. Bu programların sonucu olarak pek çok kamuya ait teşebbüs özelleştirme programlarıyla uluslararası tekellerin envanterindeki yerini aldı.
Biz komünistler sanırım sosyalist devrime kadar, devletin elinde olan, kamuya ait olan kurumları kamuculuk adına savunmak ve sahip çıkmak durumundayız. Aynı zamanda tek geçim kaynağı küçük çiftçilik olan üreticileri de büyük tekellere karşı savunmak ve yanlarında durmak zorundayız.
Aynı zamanda kamunun KİT’lerine de sahip çıkarak hem üreticinin ürününün asıl değerinin karşılığını bulacağı ortamı korumalı, hem de oralarda çalışan işçi kardeşlerimizin fabrikalarına, işyerlerine, işlerine, emeklerine sahip çıkmalıyız.
İşte bu yüzden Çay Üreticileri Meclisleri olarak hem ürünümüze, hem kendimize, hem de ürünümüzün sigortası olarak gördüğümüz ÇAY-KUR’a sahip çıkma adına bölgede bir mücadelenin ağlarını örüyoruz.
Biz mücadele ederken şirketler adına, onlara söz verenler de boş durmuyorlar. Doğu Karadeniz bölgesinde yaklaşık 187 bin üretici ve 1.5 milyon insanı ilgilendiren Çay Kanunu Teklifi, TBMM Genel Kurulu’na sunuldu. Bölgede gelişen tepkiler üzerine şimdilik 1 Ekim 2022 tarihine görüşülmek üzere ertelendi.
Çay Kanunu Teklifini bir müjdeymiş gibi sunan AKP Genel Başkan yardımcısı ve Rize Milletvekili Hayati Yazıcı, basına verdiği demeçte, “Artık çay fiyatını Ulusal Çay Konseyi belirleyecek, sözleşmeli çiftçiliğe geçeceğiz” dedi.
Hazırlık aşamasında çay üreticilerinden gizlenen, kapalı kapılar ardında hazırlanan yasa taslağı çay üreticilerini hayal kırıklığına uğrattı. Çay üreticisi, beklediği yasanın aksine tamamen şirketlerin çıkarlarına uygun bir yasa tasarısı ile karşılaştı.
15 maddeden oluşan bu yasa teklifini madde madde incelediğimizde hiçbir yerinde çay üreticisini göremiyoruz. Aynı zamanda çay çiftçisinin kendisi ve ürünü için garanti olarak gördüğü ÇAY-KUR’un da bu teklifle önce tasfiye edilip sonra diğer KİT’lerde olduğu gibi sessizce özelleştirileceğini anlamak için kahin olmaya gerek yok.
Tasarıyı madde madde değerlendirdiğimizde karşımıza üretici için bir ölüm fermanı çıkmaktadır.
Üreticiyi ilgilendiren maddeleri değerlendirdiğimizde,
“MADDE 1- Yurtiçi ihtiyacı yerli üretimle karşılayacak şekilde çay sektörünün düzenlenmesi ve sürdürülebilirliğin tesis edilmesi gerekmektedir. Çayın üretimden tüketime tüm aşamalarının bilimsel ve hukuksal verilerle düzenlenerek ülke ekonomisine katkısının artırılması ve dünya piyasaları ile rekabet edebilecek seviyeye getirilmesine yönelik düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.”
Bu maddede dikkatimizden kaçmayan dünya piyasaları ile rekabet vurgusudur. Türkiye’de üretilen çayın diğer çay üreticisi ülkeler ile rekabet etmeye ihtiyacı yoktur. Çünkü ülkede üretilen kuru çay miktarı iç pazarın ihtiyacını karşılayabilecek kadar bile değildir. Çok az miktarda çayımız ihracata gitmektedir. Bu yüzden dünya çay piyasaları ile rekabet etmek gibi bir ihtiyacımız yoktur.
Bu durum, Türkiye çay sektörünü uluslararası firmalara açma ihtiyacından doğmuştur. Ayrıca içeride hammadde ihtiyacını daha ucuza alabilme yeteneğine sahip olmaktan kaynaklı bir düzenlemedir.
“MADDE 3- Bu madde ile yeni çay bahçelerinin Bakanlık tarafından verilen çay bahçesi kurma ruhsatnamesi ile kurulabileceğine yönelik bir zorunluluk getirilmiş olup, Bakanlık tarafından yapılacak incelemeler sonucunda çay tarımına uygun olmayan arazilerde yeni çay bahçesi kurulması engellenmiş olacak, çay tarım alanları olarak ilan edilen alanlarda Bakanlık tarafından verilen çay bahçesi kurma ruhsatnamesi ile yeni çay bahçeleri kurulabilecektir.”
Burada bahsedilen tarım arazilerinin ruhsatlandırılması ve yeni çay bahçelerinin kurulması da sorunludur. “Çay tarımına uygun olmayan arazi” söylemi ile ne anlatılmaktadır? Bölgede orman alanları dışında çay tarımına uygun arazi yok denecek kadar azdır. Çay Meclisleri olarak yaptığımız değerlendirmede ucu açık bırakılan bu tanımlama için var olan mevcut bahçelerin durumunun değerlendirilip üretim kalitesinin düşük olduğu bahçelerin kalite yönetmeliği adı altında ruhsatlarının iptaline gidilebileceğine dair görüşlerimiz oluştu.
Yeni çay bahçelerinin kurulması meselesi ile ilgi olarak da çay ekim alanlarının şirketlerin ihtiyaçlarına göre bölgenin batı illerine göre genişleyebileceği ve orman arazilerinin şirketlere kiralanıp yeni bahçelerin oluşturulabileceğidir.
“Çay tarımına uygunluğu tespit edilen alanlarda çay tarımının yapılması verim ve kaliteyi arttıracak ve sürdürülebilir çay üretim alanlarının oluşması sağlanacaktır” cümlesi bu konudaki görüşümüzü güçlendiriyor.
Çay bitkisinde tohumla çoğaltma, yabancı tozlanma nedeniyle, genotipte sürekli açılmalara neden olmuştur. Bunun sonucunda, ülkemizde aynı çay bahçesinde bile verim, kalite ve çevre koşullarına adaptasyon gibi özellikler bakımından farklı olan çay ocakları oluşmuştur. Bu çay bahçelerinden istenilen kalitede çayın alınamaması sonucunda da ülkemizde çay bahçelerinin yenilenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır
Burada çay bahçelerinin yaşlılığı ve çay ürününün yabancı tozlanma nedeniyle genotibinde meydana gelen değişim bahane edilerek var olan bahçelerin sökümü söz konusu edilmektedir. Bu konu daha öncede gündeme gelmiş uygulamanın imkansızlığı nedeniyle belli oranda her yıl yapılan budamaya çevrilmişti.
Bölgenin coğrafi şartları böyle bir söküm yapılmasına elverişli değildir. Eğimli arazilerde söküm yapılması toprak yapısıyla oynamak, akabinde aşırı yağış alan bölgenin zaten sel felaketleri yaşaması aynı ihtimallerini daha da artıracaktır.
Arazilerin çoğunun araç ulaşımının olmaması ve küçük hisselerin komşular arasında sınır olması bu uygulamayı imkansız hale getiriyor.
Sökümün zorunlu hale getirilmesi çay ürününün gözden çıkartıldığına bir işaret olarak kabullenilmektedir.
Organik çay tarımı yapılan çay bahçelerini olumsuz etkileyecek tarımsal faaliyetlere izin verilmeyeceği, gerektiğinde organik çay tarımını olumsuz etkileyecek mesafelerdeki alanlarda kimyevi gübre ve bitki koruma ürünlerinin kullanımının Bakanlıkça sınırlandırılabileceği hüküm altına alınmıştır. Organik tarım yapılan alanların çevresindeki konvansiyonel tarım alanlarının organik tarım faaliyetine zarar vermeyecek şekilde yürütülmesi organik tarım yapılan alanların gelişmesine imkân sağlayacaktır.
Sözleşmeli çiftçilik ile organik tarım sözleşmesi yapan komşu üreticinin organik tarımını etkileyecek diğer komşunun üretim tarzına, kullandığı gübresine kadar sınırlama getirileceğinden bu uygulama komşular arası sıkıntılara da neden olabilecek. Komşunun kazancını etkileyecek bir uygulama olacaktır.
“MADDE 4-Madde ile çay ithalatı yapabilecek kuru çay işletmeleri belirlenmiş olup yurt içi üretimin korunması için kuru çay işletmelerinin iç piyasaya sürecekleri kuru çayın asgari %90'ını yurtiçinden temin etme zorunluluğu getirilmektedir.”
İşletmeler A,B,C diye amaçlarına göre 3 sınıfa ayırılıyor. A sınıfı işletmelere çay ithal etme yetkisi veriliyor. Yasada bu oran şimdilik %10 olarak belirtiliyorsa da bu durum çay ithalatının ilk defa yasa ile güvence altına alındığı bir dönemi işaret ediyor.
Yasanın tamamının ucu açık maddelerden oluşması ileride bu oranın yönetmeliklerle değişebileceği ihtimalini güçlendiriyor.
Bu madde ile ithal çayın önü açılmış oluyor. Özel firmalara çeşitli bahanelerle çay ithal etme yetkisi verilmiş oluyor.
“MADDE 5- Sektörde yaş çay üreticisine ödenecek yaş çay yaprağı alım fiyatının piyasa şartları ve maliyet unsurları göz önünde bulundurularak her yıl hasat dönemi başlamadan önce belirlenmesi gerektiği ve bu görevin 2008 yılından beri çatı kuruluş olarak görev yapan ve sektörün tüm taraflarının bir araya gelmesiyle kurulmuş olan Ulusal Çay Konseyi tarafından yürütüleceği, yaş çay yaprağı alım bedelinin alım tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde yaş çay üreticilerine ödenmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti yirmi yıldan bu yana ÇAY-KUR tarafından satın alınan yaş çay yaprak bedelini satın almayı takip eden ay içinde ödemekte olup, bu uygulama devam etmektedir. Teklifte yer alan en geç altı ay içinde ödeme düzenlemesi ÇAY-KUR dışındaki alıcılarla ilgili üreticiyi koruma amaçlı bir kuraldır.”
Üretici için en can alıcı maddelerden bir tanesi de 5. maddedir. “Bu madde ile yaş çay alım fiyatı, Ulusal Çay Konseyi tarafından belirlenerek ilan edilir.
Yaş çay alım fiyatı, 'arz ve talep' durumu ile üretim maliyetleri dikkate alınarak her yıl hasat dönemi başlamadan önce belirlenir.
Ulusal Çay Konseyi tarafından o yıla esas alım fiyatının belirlenememesi halinde; yaş çay alım fiyatı, bir önceki yılın alım fiyatının, Vergi Usul Kanunu’nun 298’inci maddesi hükümleri uyarınca yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirlenir.
Yaş çay üreticileri tarafından kuru çay üreten işletmelere satılan yaş çay yapraklarının bedeli en geç alım tarihinden itibaren altı ay içerisinde ödenir” diyor.
Hükümleri dikkatlice incelendiğinde;
1- Yaş çay fiyatının belirlenmesinde üreticinin temsiliyeti yok sayılmıştır.
2- ÇAY-KUR, A kategorisindeki şirketlerle eşitlenmiştir.
3- ‘Arz ve talebe’ göre çayın fiyatı belirlenecek ise, bu çok muğlak ve tartışmalıdır.
4- ‘Fiyatın belirlenememesi’ ne demek? Bu kanuni bir boşluktur.
5- En önemlisi, ‘taban fiyatın altında alım yapılamaz’ açıklamasının olmamasıdır.
6- ÇAYKUR bir ay içerisinde ödeme yaparken, özel sektöre neden 6 ay gibi opsiyon yani süre tanınmaktadır.
Bunun bir başka anlamı da şudur;
Türkiye’de üretilecek kuru çayın fiyatı uluslararası piyasada yani Borsa’da belirlenecek ve yaş çaya da bunun üzerinden fiyat verilecektir. Bu tanımlamanın diğer anlamı da, Yaş çaya, en fazla bugünkü fiyatın yarısı kadar fiyat değeri biçileceğidir.
Sözleşmeli üretimin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla kuru çay üreten işletmelerin ihtiyaç duydukları yaş çayı sözleşmeli üretim ile temin etmeleri gerektiği ve her pazarlama yılı için sözleşmeli olarak temin edilmesi gereken asgari yaş çay miktarının Bakanlık tarafından belirleneceği hüküm altına alınmıştır.
Üreticiyi kendi toprağında işçi durumuna düşüren ve tüm üretim süreçlerinde yetkiyi işletme sahiplerine veriyor. Kullanacağın gübreden çayı toplayacağın zamana kadar bütün süreci belirleyen şirketlere mahkum edilmiş oluyor üretici.
Üreticiye taslağa göre tek bir şirket ile sözleşme yapma yetkisi veriyor. Yasada burada bile belirsizlik var. Şirketler ile üreticiler arasındaki sözleşme şartları nasıl olacak konusundaki muallaklık üretici için başka bir sıkıntı oluşturuyor.
Sözleşmeli çiftçilikte kuru ve yaş çay fiyatını, yıllık üretilecek kuru çay, hasadı yapılacak yaş çay miktarını ve sözleşme içeriğini hazırlayacak olan ulusal çay konseyi, çay üreticilerini kendi toprağında sermayenin kölesi haline getirecek.
Sözleşmede alınacak çay miktarının önceden belirlenmesi üretici için başka bir sorun. Mevsimin iyi gittiği dönemlerde sözleşme dışı ürünün ne olacağı, kötü dönemlerde verilen ürün sözünün karşılanamamasının yaptırımının olup olmayacağı da bir kaos oluşturuyor.
Bu yasanın hiçbir yerinde ÇAY-KUR yoktur. ÇAY-KUR olmadığı gibi işçisi de yoktur. Tasfiye edilecek olan kurumun personelinin ne olacağı hakkında bir bilgi yoktur.
Sendikalardan hiç bahsedilmiyor. İşçilerin durumunun ne olacağı belirsizdir. DİSK ‘e bağlı Gıda-İş Sendikası dışında yasaya karşı görüş belirten sektörde örgütlü bir sendika henüz yoktur. Onlar sanırım geleceğin nasıl şekilleneceğinin ve kendilerinin nerede nasıl pozisyon alacaklarının hesaplarını şimdiden yapar durumdalar.
Üreticiyi ilgilendiren bu maddelerin dışında kalanlar şirketler için düzenlemeleri kapsıyor.
Yasa tasarısı yoğun tepkilerle karşılaşınca Ulusal Çay Konseyi Başkanı aynı zamanda Rize Ticaret Borsası Başkanı da olan Mehmet Erdoğan, “bizim böyle bir talebimiz olmadı. Çay fiyatının açıklama yetkisini biz istemedik. Ben hain değilim” diye açıklama yaptı.
Peşinden RTE Üniversitesi ise “bu bizim hazırladığımız yasa taslağı değil” dedi. İmzası olan Ziraat Odaları da imzalarını çekince yasa tasarısı AKP milletvekillerinin üzerine kaldı.
AKP bu yasa tasarısını geri çekmemekte ısrarcı davranıyor. Hayati Yazıcı bir çeşit bu konuyu itibar meselesi yapmış olmalı ki, bu yasa TBMM’den geçecek diye diretiyor.
Belli ki çok önemli yerlere çok önemli sözler verilmiş.
Bu yasa çay üreticisi için ölüm fermanıdır. Bu yüzden üreticiler de en az Hayati Yazıcı kadar kararlı. Asla vaz geçmeyecekler.