“Batının Değerleri”

“Batının Değerleri”

Son günlerde, “Batının Değerleri” sözü sıkça geçmektedir. Özellikle liberal ve demokrat aydın, gazeteci ve yazarlar tarafından, Batı burjuvazisinin Erdoğan’ı desteklemeleri üzerine, “Batı değerleri”ni anımsatan sitemkâr yazılar kaleme alındı.

Onlar, sitemkâr olmalarında haksız da değiller. Çünkü kitleleri, kurtuluşun sosyalizmle değil, AB projesiyle gerçekleşeceğini inandırmaya epey bir çaba harcamışlardı. Bizim sağ ve sol liberal aydınlarımız ve demokratlarımız için tek bir değer vardı; Batı emperyalist burjuvazisinin çıkarlarını öne çıkaran siyaset...

Burjuvazinin unutmadığı, ama liberallerin unuttuğu bir şey vardır: Sınıflara bölünmüş bir toplumda, tek bir değerler bütünlüğünden söz edilemez. Her sınıfın kendi sınıfsal çıkarlarıyla bütünleşen değerleri vardır.

Günümüz emperyalist batı burjuvazisine “değerler” anımsatmasında bulunanlar, iki defa yanılıyorlar. Birincisi, artık, günümüz batı burjuvazisi, 1789 Fransız İhtilalinden kalma burjuvazi değil, Fransız devriminin “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” ilkeleri yerine; daha fazla sömürü, egemenlik ve talan siyasetini hayata geçiren emperyalist burjuvazi var.

Günümüz Avrupa burjuvazisi, “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”nin çok gerisine düştüğü gibi, Voltaire ve Sartre’nin Batı’sı olma özelliklerini de çoktan yitirmiştir.

İkinci yanılgı ise, bugün hala bir “batı değeri” varsa, o da burjuvazinin yok etmek istediği, ama işçi sınıfının direndiği ve kazanımlarını korumaya çalıştığı demokratik hak ve özgürlüklerdir.

Batı’da bilinen bir burjuva demokrasisi yoktur. Batı burjuvazisi onu, 1970’lerin sonundan itibaren yok etmiştir. Var olan ise, burjuvazinin tüm karşı koyuşlarına rağmen işçilerin mücadele ederek korudukları ve korumaya çalıştıkları demokratik haklardır.

Emperyalist batı burjuvazisinin değerlerinden söz edilecekse, öncelikle, Afrika’nın yağmalanması, katliamlar ve insanların birbirine kırdırılması gelmelidir. Cezayir savaşı, Güney Afrika yerlileri üzerinde beyazların Apartheid‘i (ırkçılığı), ABD’deki McCarth’cilik, Vietnam savaşı, Latin Amerika Cunta yönetimlerince katledilen işçiler, köylüler, ilericiler ve Alman emperyalist burjuvazisinin Nazi rejimi gibi batı burjuvazisinin “has” değerleri akla gelmelidir.

ABD’de siyahlar üzerinde uygulanan Ku Klux Klan cadı avları, Kolombiya’nın paramiliter güçleri hemen akla gelmelidir.

Batı burjuvazisinin değeri denince akla; Yugoslavya’nın parçalanması ve barış içinde bir arada yaşayan ulusların ve halkların birbirine kırdırılması ve Belgrad’ın tüm “medeni” batı tarafından günlerce bombalanması gelmelidir.

Günümüz’de ise, Afganistan ve Irak işgali ve binlerce insanın katledilmesi ve Ruanda katliamı gelmelidir.

Batı burjuva değerleri; 60 yılı aşkın bir süredir siyonist ırkçı İsrail devletine boğdurulan Filistin...

Libya, Suriye, Yemen’in her şeyiyle harabeye çevrilmesi, katliamlar, göçler ve insanların onar onar, yüzer yüzer yok edilmesi akla gelmelidir.

Batı burjuva değerleri denince:

Ebola, AIDS gibi Afrika insanını kırıp geçiren emperyalist ilaç tekellerinin soykırım uygulamaları,

Akdeniz ve Ege denizinin göçmen mezarlığına dönüştürülmesi,

Doğanın dengesinin bozulması ve yeryüzünün yaşanmaz hale getirilmesi ilk akla gelenler arasında yer almalıdır.

Taliban, El Kaide, İŞİD, Bokoharam, vb. gibi dinci-faşist, örgütler ve diğerleri akla gelmelidir.

Her gün kundaklanan göçmen barınma yerleri ve geliştirilen ırkçılık gelmelidir.

Devletin direk ya da dolaylı desteklediği ırkçı-faşist neonazi örgütleri gelmelidir.

Ve silah tekelleri...

Batı burjuvazisinin asli değerleri arasında demokratik hak ve özgürlüklere yer yoktur. Bugün “demokrasi”nin kırıntıları batı’da kısmen devam ediyorsa, bu burjuvazinin istediğinden değil, işçi sınıfının mücadelesinden dolayıdır.

Batı burjuvazisinin, her şeyin üstünde tuttuğu tek bir değeri ve ilkesi vardır: Sermaye birikimi!

Burjuvazinin ahlakı ve değerleri sermaye birikimini sağlamanın koşullarıyla özdeştir. Sermaye birikimi ise işçi sınıfı ve emekçilerin aşırı sömürü ve kanı üzerinden sağlanır.

1917 Büyük Ekim Devrimi’yle birlikte Batı burjuvazisinin değerleri olarak kabul edilen, aydınlanma süreci de bitmiştir. Batı burjuvazisi, işçi sınıfının sosyalist değerlerine karşı her zaman ve her yerde gericiliği desteklemiş ve beslemiştir.

Nerede bir askeri cunta, nerede bir faşist diktatör varsa, arkasında batı burjuvazisi olmuştur. Bir zamanların medeni Afganistan’ı, batı burjuvazisinin sayesinde ortaçağ karanlığının daha gerisine düşmüştür.

Faşizmin ve Erdoğan’ın arkasında emperyalist batı burjuvazisi vardır. Batı burjuvazisi, sadece bugün değil, dün de K. Evren cuntasının arkasındaydı.

AKP projesi ve Erdoğan, başından beri batı burjuvazisinin eseridir. Erdoğan’ı ve onun Türkiye’sini gör, batı burjuvazisinin de neye değer verdiğini anla. Erdoğan gibi bir değer yaratan batı burjuvazisinden, “eşitlik, kardeşlik, adalet” beklemek, saflığın ötesinde ahmaklıktır. Kitleleri kandırma politikasıdır.

Alman burjuvazisi, Türk devletinin sorumluluğu deşifre olmasın diye, İstanbul’da katledilen vatandaşlarının ölüsüne dahi sahip çıkmamıştır. Özellikle Alman kamuoyunun gözünü boyamaya yönelik bir kaç “operasyonla” sorunun üzerini kapatma yolunu seçmiştir.

Bu nedenle, batı burjuvazisinin siyasi temsilcilerinden Merkel, bir seçim öncesi Erdoğan’ın altın varaklı koltuklarına oturmayı tercih etti. Onu, ne Alman yapımı tanklarla bombalanan Kürdistan halkı, ne de ziyaretinden bir hafta önce, Ankara’nın göbeğinde katledilen yüzden fazla işçi ve emekçiler ilgilendirdi.

Batı burjuvazisi; işçi sınıfının mücadelesiyle gelişecek sınıfsız, sömürüsüz ve sınırsız sosyalist bir dünya değeri değil, kendi sömürü ve egemenliğini rahatlıkla yürütebileceği; Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Türkiye ve Pakistan gibi halkların birbirine kırdırıldığı “ülkeler” değeri istiyor. Özellikle, 1980’lerin başlarından itibaren yürürlükteki siyasetleri de budur. Erdoğan Türkiye’sini, Suudi kralı ve daha nice benzerlerini “demokrasi” değerleri diye baş tacı eden batı burjuvazisine sitem yerine, teşhir, tecrit ve mücadele yöntemi öne çıkarılmalıdır.