“Sol” Hastalık Ve Orta Sınıf Düşüncesi

“Sol” Hastalık Ve Orta Sınıf Düşüncesi

Küçük-burjuvalığın belirlemeleri, küçük-burjuva tipolojisi devrimci düşünce ve devrimci siyaset alanına uzandığı ölçüde, burada çeşitli hadiseler yaratmaktadır. Bu bağlamda mücadele edilmesi gerekli tutum ve davranışlar karşımıza çeşitli düzeylerde ve çeşitli kılıklarda çıkıyor. Ancak bunların bütününü sarmalayan bazı ortak özellikler var. Zora gelememek, eleştiriye tahammülsüzlük, devrimci disiplinden kaçmak, kolay elde edilecek başarılar peşinde koşmak, pohpohlanma isteği, kariyerist emellerle hep önde görünme arzusu vb. sıralayabileceğimiz başlıca özelliklerdir. Öncü savaşçı rolünün, ancak en ileri teori ile yönlendirilen devrimci bir parti tarafından gerçekleştirilebileceği açıktır. Ne var ki, küçük-burjuva yaklaşımlar bu temel konuda da nice savrulmalara yol açmaktadır. Teorinin öneminden dem vurup teoriye gereken önemi vermeme küçük-burjuvanın tutumudur. Yine bir küçük-burjuva, teorik mücadeleyi örgütlü yaşamdan kopuk entelektüel bir faaliyet düzeyinde algılayıp, devrimci eylem ve örgütlülükten kaçmaya yatkındır. Diğer yandan, işçi sınıfının mücadelesi, devrimci örgütlülüğün her koşul altında sürekliliğinin sağlanmasını gerektirir.

Küçük-burjuva, yasalcı ve reformist solculuğun düzen içi karakterini kavramayı da mümkün kılmaktadır. Küçük-burjuvanın yaşam felsefesinde ve çeşitli türden olaylar karşısında tutum alışında ortalama bir istikrar, akılcı bir denge bulmak pek mümkün değildir. Koşulları soğukkanlı ve mantıklı biçimde gözden geçirip, tutarlı bir davranış çizgisi sergilemek küçük-burjuvaya yabancı bir tutumdur. Onun özelliği, kendiyle fazla meşgul olma, olguları ve kişileri kimi zaman abartılı bir yüceltme, kimi zaman yerin dibine batırma eğilimine sürüklenmektir. Bu nedenle, devrimci mücadele alanında da bir küçük-burjuva, bağlı olduğunu iddia ettiği şu ya da bu örgütsel varlık karşısında kolaylıkla kara sevdadan kara sövgüye geçebilir. Küçük-burjuvanın felsefesine aykırı olan hususlardan biri de, planlı, sabırlı, azimli ve uzun soluklu bir çalışma alışkanlığı temelinde yol almaktır. Acelecilik ve savrukluk küçük-burjuvalığın önde gelen tezahürleri arasındadır. Bu gibi hususları aşmak, “az olsun öz olsun” kuralını izlemekle mümkündür.

 

Türkiye’de insanlar eleştiriden hiç hoşlanmazlar. Devrimci düzeyi yükseltmeyi amaçlayan sert fakat yapıcı eleştiriler, bu topraklarda çoğunlukla yersiz suçlamalar olarak algılanır. Bu ülkede insanlar eleştiriden kaçar, nabza göre verilen şerbetin tadına ise bayılırlar. Bu bir gerçekliktir, fakat ortalama insan davranışının üstüne çıkabilme çabası sarf etmeden, eleştiri ve özeleştiri silahlarını kuşanmadan da devrimci olunamaz.

Özellikle bölgemizde küçük burjuva hastalığı kendini çokça ve açık hissettirmektedir. HDP veya DBP’de bu hastalık devam etmekte ve bir türlü ahbap çavuş, dar grupçu zihniyetten kurtulamadık. Küçük burjuvalar barışçıl günlerde en ön safta yer alırlar, belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini, milletvekillerini, parti yönetimlerini onlar belirlerler, toplantılarda, panellerde, kongrelerde kimseye konuşma hakkını vermezler, sınıf bilinçli devrimci insanları karalamak onların görevidir. Gerilla cenazelerine LAND-ROVER, MERCEDES arabalarla gelirlerdi, şimdi ise faşizmin zorluğunu görünce evlerinde oturup ortalıktan kayboldular. İş devrimci insanlara kaldı. Bunları iyi tanımak gerekiyor, yaşananlardan sonuç çıkarmak gerekiyor.

Küçük-burjuvalığın bir başka tezahürü ise devrimci disipline gelememektir. Devrimci mücadele hakkında ahkâm kesip, sıra iş yapmaya geldiğinde devrimci partinin ve disiplinin gereğini inkâr etmek küçük-burjuva zihniyetiyle sakatlanmış entelektüellerin neredeyse ortak özelliğidir. Bu gibi unsurlara verilecek en ufak ödünler bile, bir devrimci organizmayı içten içe oyacak ve neticede işçi mücadelesinin burjuvazi karşısında güçsüz düşmesine neden olacaktır. Özellikle bir konuda son derece dikkatli olunmalı. Devrimci ahlak insanlığın geldiği üst evredir ve özüne uygun olmayan hiçbir davranışı kabul etmez onaylayamaz, sömürüyü, baskıyı, yalanı, iftirayı, haksızlığı, ihaneti, bozgunculuğu, hizipçiliği özünde doğasında barındırmaz, hele hele orta sınıf veya küçük burjuva düşüncesini hiç barındırmaz.

Hiç kimse Kürt halkının dirençli güzel onurlu mert duygularıyla oynayamaz. Kürt halkı sayesinde mecliste yer alıyorlarsa o karanlık düşüncelerinden arınmalıdır, o karanlık düşünce onları kemirir bitirir. Bu halk ateş çemberinden geçip geldi buralara, kendini de onları da yakar. Kürt’ün özgürlük özlemini ezmek, Kürt’ü bitirmek ve yeniden soykırımcı sömürgeci düzen içine sokmak isteyenleri değil de, bazı tüketici, konformist orta sınıf bireylerin duygusuyla, direnenleri, “neden direndiniz” diye suçlamak gerçekten de büyük bir bilinçsizliği ve korkaklığı ifade etmektedir. Bu tür söylemler kendilerindeki irade kırılmasının dışa vurumudur.

Şunu vurgulamalıyız ki, hiçbir şey özgür ve demokratik yaşam tutkusu ve bunun için kendini feda edenlerden daha değerli değildir. Bu nedenle halkımız dünyayı da başımıza yıksanız ülkemizden, özgür ve demokratik yaşamdan vazgeçmeyiz diyerek tavrını ortaya koymuştur. Hiç kimse kendi karamsar duygularını toplumun duygularıymış gibi yansıtmasın! Kazanan; militanca direnenler ve halkımız olmuştur. Teslim alma ve ezme saldırısı karşısında mücadele edilmeseydi işte o zaman Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin başına felaketler gelirdi. Dışarıda ve içeride güçlenen Kürt’e karşı irade kırma savaşı başlatan soykırımcı sömürgeciliğe karşı direnilmeseydi, işte o zaman tarihi bir aymazlık yaşanırdı. Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi tarihine yakışır bir biçimde zindan direnişçilerinin haykırdığı gibi “teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür” diyerek direnmişler; zaferin direniş kültürünü, iradesini ve yolunu daha fazla güçlendirmişlerdir. Kürt halkına artık hiç kimse, hiçbir güç teslim olma alçalmayı kabul ettiremeyecektir. Özgür ve demokratik bir cumhuriyet ve özerk Kürdistan için toplumda hayat bulan demokratik meclislerin oluşumu için örgütlenmeli faşizme karşı ortak mücadele verilmelidir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler