“X,Y,Z” KUŞAĞI VE TARİH BİLİNCİ

“X,Y,Z” KUŞAĞI VE TARİH BİLİNCİ

X,Y,Z Kuşağı

Küresel kapitalizmin ekonomik, siyasal ve kültürel olarak yaşamın bütün alanlarını etki altına aldığı günümüzde, özellikle son birkaç yılda gençlik bir takım harfler üzerinden tanımlanmaya çalışılıyor. Kategorik olarak yaş gurupları üzerinden yapılan bu tanımlar, sosyo-ekonamik koşulları ve geçmişin birikimini yok sayıp masal dünyasının büyülü, sisli dünyası içine gark ediyor gençliği.

Belli bir yaş aralığında doğan gençliğe çevresel şartların biçimlediği yaşam özellikleri; yaratıcı, zor koşullarda sorun çözen, kendini yönetebilme, zeki ve bilgiyi işleme konularında ayrıcalıklarını ortaya koyarken, toplumsal sorunlar karşısındaki tavrının ne olduğu-olacağı konuları sanki özellikle tanım dışında tutuluyor.

Bir bakıma “Z” kuşağı adıyla övgü dolu sıfatların arka planında, sosyolojik gerçekliği bulanıklaştırıp yalancı pohpohlamalarla bir gençlik kara deliği yaratmaktır amaçlanan. Gençliğin bilimsel veriler üzerinden tanımlanması yapılırken gözden kaçırılmaması gereken, tarihsel süreçlerin birikimini devralan ve üst boyutta yeniden geliştiren bir yaş kategorisi tanımlaması yanında; heyecanı, yaratıcılığı, iyi niyeti, aceleciliği, yanlış yapma toleransı gibi özgün tarafı yanında bir sınıfsal aidiyeti de olduğudur. Bugün küresel kapitalizmin içine düştüğü açmazlardan çıkış arayışlarında kullandığı yöntemlerin biri kavramlar üzerinde yarattığı kafa karışıklığıdır. Bu noktadan geçmiş ile geleceğin bağını kesebilecek ve toplumsal süreçlerin geliştirici, emek lehine dönüştürücü aktarımının devamlılığını engellemeye yönelik girişimler burjuva ideologların önemli çalışma alanı oldu. Devrimci mücadelede, işçi sınıfıyla buluşma ve yeniye açık tavrı, toplumun en dinamik kesimi gençliğin kafasında yaratılacak sis bulutlarıyla engellenmek istenmesidir amaçlanan.

İnsanoğlu var olduğundan bu yana bilgi, kültür, gelenek vb, aynı zamanda kullandığı teknolojiyi, üretim araçlarını sonraki kuşağa devretmiştir. Eskinin birikimini devralan her kuşak, geçmişin düşünce sistematiğini, davranışlarını, giyimini, yaşam koşulları üzerinden gelişerek, kendi dilini yaratarak ilerlemiştir. Gelişmenin doğasında olan bu süreçlerde özgün katmanlar sadece kendi rollerini oynamış,  ama üretim sürecinin ve sınıf ilişkilerinin dışında bir işlev üstlenmemiştir.  Gençlik de özgün bir katman olarak ayırıcı, öncü yanlarına rağmen sınıf ve üretim ilişkileri dışında bir işlevle ortaya çıkamazdı… Son elli yılda insanlık tarihi hızlı, gelgitlerle dolu yıkım ve gelişimin iç içe yaşandığı çetin ve karmaşık bir dönem yaşadı. Ekonomik, toplumsal yapıda ortaya çıkan değişimler kaçınılmaz olarak siyaset algısını, kültürü, hukuk ve bilumum üst yapı alanlarını da kendine hizmet eden biçimde değiştirecekti. Teknolojik gelişimi bir bilgisayar içine sığdıran bu dönemin geniş halk yığınları açısından yoksulluk ve açlığa varan sonuçları ortadayken, gençlik de bundan nasibini alacaktı. Özellikle ülkemiz ve benzer ülkelerde küresel kapitalizmin gelişim seyrinin sonuçları gençlik içinde işsizlik ve geleceksizliği yarattı. Bu durumu perdelemeye yönelik eşitsizliği daha da besleyen yöntemlerle ilk önce eğitim sistemi ve gençlik hedef alındı. Var olan eğitim kurumları dinsel içerikte yeniden düzenlendi. Her il’e bir üniversite yaklaşımıyla üniversite eğitiminin düzeyi düşürüldü. Bir ekonomik ve siyasal proje olarak ortaya çıkan bu durum bireyci, itaat eden, bilişim teknolojilerini kullanan ama derinlemesine bir araştırma yeteneği köreltilen, sorgulamayan, örgütlü olmanın bilinciyle hareket edemeyecek bir kuşak yaratılmak hedeflendi. Bugün kapitalist devlet, burjuva siyasi partiler ve nüfuzlu kişilerin kapılarında bekleyen yığınla gencin önüne taraftar olma seçeneği dışında bir şey koyamıyor. Burjuvazinin bir yönüyle işsizliği gizleme yöntemi olarak gördüğü üniversiteleri,  mezuniyet sonrasında yaşamla yüzleşen binlerce gencin hayallerini kör bir eğitim sistemiyle karanlıklarına hapsedemiyorlar… Bütün çabalara, örselenmişliğine rağmen geçmişin mücadeleci birikimi incecik bir aralıktan da olsa gençliğin beyinlerine bir kabus gibi çökmelerini önleyemiyor. İşsizlik verilerinin üniversite mezunu gençlerde diğer alanlara göre daha yüksek olması, gelecek kaygısının umutsuzluğa dönüştüğünü ardından gelen gençleri de önemli ölçüde etkiliyor. Bugün üniversite kapılarına yığılan gençler okul dönemi masraflarını boş bir harcama olarak görüyor. Bu biçimiyle üniversite eğitimin yaşamlarına bir şey katmadığı algısıyla başka alternatiflere yöneliyor.

Genel olarak maddi yaşam ve eğitim sisteminde yaratılan böylesi bir kopuklukla amaçlanan, bilimsel eğitim sisteminin yerine din odaklı anlayışları getirmenin koşullarını yaratma yanında, itaat eden sorgulamayan, ekip ve örgütlü çalışma yeteneğinden uzak bir gençlik yaratmaktı… Bilimsel olmayan tanımlamalar üzerinden bu gençliğe giydirilmek istenen kılıf bütün zorlamalara rağmen geçmişin aydınlık ve mücadeleci geleneğini unutturamıyor. Bulanık bir hayal dünyasında beyinlerinin esir alınabileceği düşünülen bu gençlik, Gezi Eylemlerinde, Boğaziçi Üniversitesi karşı duruşunda, çeşitli liselerde eğitimde fırsat eşitliği ve bilimsel eğitim talepleriyle geçmişin mücadele birikimini büyütüyor. Kendi lisanını yaratarak demokrasi mücadelesinde işçi sınıfının yanında yer aldığını hiç bir harfsel tanımlamalara sığmadığını göstererek egemenlerin korkulu rüyası olmaya devam ediyor…

 

Geçmişi günümüze bağlamak…

Tarihte her alanda birikimi geleceğe aktarmada gençliğin işlevi yadsınamaz. Bu aktarımın temel mantığın kavranmasında gençliğin rolü yanında, bilimsel bilgiyi egemen unsur olarak kabul etmekle de ilgili. Bilimsel yaklaşımın çıkış noktası öznel niyetler olmamıştır. Toplumun maddi gelişim yasaları içinde bireyin algısı ve pratik alanda kendi eylemleriyle ortaya çıkardığı yaşam koşullarıdır asıl olan. İlk insanın ortaya çıkışı aynı zamanda tarihin de ilk önceli olmuştur. “Şu halde saptanması gereken ilk olgu, bireylerin fiziksel örgütlenişleri ve bu örgütlenmenin sonucu olarak ortaya çıkan, doğanın geri kalan bölümüyle olan ilişkileridir.” * Geçmişin bütün yaşanmışlığı, “bu doğal temellerden ve tarih boyunca insan eyleminin bu temellerde meydana getirdiği değişikliklerden hareket etmek zorundadır.” * Gençlik bu sürecin her döneminde belli bir yaş kategorisi olarak ve özgün özellikleriyle önemli işlev üstlenmesine rağmen tarihsel gelişimin nesnel mantığı dışında bir rolü olmamıştır, olamaz da… İnsanlar üretim sırasında ortaya çıkardıkları ürünler dışında belli bir davranış şeklini, yaşamlarını tarif eden bir biçimi de üretirler. Bu faaliyet içersinde yaş dilimlerinin özgün rolünü, yaşamlarını üretim biçimlerini incelemek, ne olduklarını tanımlamak bilimin konusudur elbet. Burada söz konusu olan üretim sürecinin ve ilişkilerinin dışında herhangi bir toplumsal katmana yüklenmek istenen hayali bir roldür…

Belli bir üretim tarzı içinde etkin olan insanlar zorunlu olarak toplumsal ve siyasal ilişkilere girdiklerini ve deneysel olarak siyaset ve üretim arasındaki bağı kurgu, aldatmaca olmaksızın gerçek olarak oluştuğunu bilimsel bilgi ortaya koydu. İnsanın yaşam süreçlerinin sonucunda ortaya çıkan bu durum bilinmez yerden gelen bir hayalet gibi değil, kendi iradelerinden bağımsız maddi faaliyetin yansıması olarak ortaya çıkar. ”Fikirlerin, anlayışların, ve bilincin üretimi, her şeyden önce doğrudan doğruya insanın maddi faaliyetine ve karşılıklı maddi ilişkilerine, gerçek yaşamın diline bağlıdır. İnsanların anlayışları, karşılıklı zihinsel ilişkileri, bu noktada onların maddi davranışlarının dolaysız ürünü olarak ortaya çıkar.” * Tarihin hangi döneminde olursa olsun insan ve çeşitli toplumsal katmanlar zihinsel üretimleri maddi yaşamın ve üretim ilişkilerinin dolaysız karmaşık yansımasıdır. Bugün yeniyi yaratma adına geçmişe reddiye üzerinden teori yapma geleneği veya bazı sosyal kesimlere öznel tanımlamalar üzerinden gerçekçi olmayan misyon yükleme arayışlarını belli odakların bilinçli kurguları olduğunu yaşanacak deneyimlerin olumsuz sonuçları üzerinden fark etmemiz gerekmiyor. Özellikle son kırk yılda kapitalist emperyalizmin insan yaşamını hiçe sayan acımasız uygulamaları ve muhalif kesimlerin çektiği acılar ve bu süreçlerin deneyimi demokrasi mücadelesine önemli olanaklar sunarken, öte yandan baskı koşullarının ideolojik alanda kurguculuğu da beslediğini akıldan çıkarmamak gerekir.

 

Gençlik Bilebilse, Yaşlılar Yapabilse.”

Bir Fransız atasözü olduğu bilinen bu başlık, yaşlı ve gençliğin ayırıcı özelliklerini tanımlaması yanında, diyalektik birliğini de ifade etmesi açısından çarpıcı bir deyim. Belli bir üretim tarzı ve siyasal koşullarda enerjik, hızlı düşünen, yeniye açık olan yan ile bilgi ve deneyimin sarmal birliği ve gelişimini ifade ediyor. Hiç bir olgu ve tanımın birbirinden kopuk, maddi yaşam faaliyetlerinin dışında kendi başına oluşamayacağı bilimsel bir veri.  ‘Z’ kuşağı tanımlamasına ilişkin de bu böyle. Ne yazık ki günümüzde burjuva ve post Marksist ideologlar kavram ve olguları birbirinden kopuk, koşulların değiştiği gerekçesi üzerinden bilimsel verilerin temel prensipleri üzerinde kafa karışıklığı yaratmak için her yolu deniyor. Bu nedenle de geçmişin birikimini yadsıma üzerinden yeniyi oluşturulabileceğini düşünen yapılar sınıf mücadelesinin temel belirlemesi üzerinden duruş belirlemek yerine, temel prensip ve geçmişin deneyimi üzerinden günümüz mücadele koşullarını oluşturma çabası içinde olanlara karşı konumlanıyorlar. Geçmişte ‘Yolumuz İşçi Sınıfının Yoludur’ şiarı üzerinden devrimci mücadelede konumlanan gençlik, bugünde aynı belgi üzerinden bütün yanıltma çabalarına, yaratılmak istenen kafa karışıklıklarına rağmen günümüz mücadele çizgisini yaratacaktır…

Yazımızı bir alıntı ile bitirelim: “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar; ama kendi keyiflerine göre değil; kendi seçtikleri koşullar içinde değil, doğrudan karşı karşıya kaldıkları, belirlenmiş olan ve geçmişten gelen koşullar içinde yaparlar. Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerine kabus gibi çöker.” ** Ve yaşlıların birikimi, gençliğin cesareti ve dönüştürme yeteneği üzerinden yepyeni bir dil oluşur ve bu kesintisiz aktarım sonsuzca sürer gider…

Gençler bilse, Yaşlılar yapabilse…  

 

Kaynak:

*K.Marks Alman ideolojisi
**K.Marks Louıs Bonaparte’ın 18 Brumaıre’i


Konuyla ilişkili diğer makaleler