1 Eylül, Dünya Barış Günü...

1 Eylül, Dünya Barış Günü...

Pablo Picasso: Barış GüverciniHitler faşizminin 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek II. Dünya Savaşı’nı başlattığı gün olan 1 Eylül, “Dünya Barış Günü” olarak anılmaktadır. II. Dünya Savaşı’nda 60 milyon insan katledildi. Sovyetler Birliği, 26 milyon kişinin katledilmesiyle en çok kayıp veren ve Hitler faşizmine karşı destansı bir yurtseverlikle “Anayurt” mücadelesi vererek savaşı tersine çeviren ülke oldu. Bunun içindir ki, emperyalistler ve gerici güçler, Sovyetler Birliği’ne ve sosyalizme karşı korkunç bir kin güderler.

II. Dünya Savaşı, Yahudi Soykırımı ve büyük kitlesel ölümlerin yapılması, nükleer silahların kullanılması ve sayıca en çok insanın katledildiği bir savaş olarak ‘kara’ harflerle tarihe yazıldı.

Almanya’da faşist Adolf Hitler, birden bire iktidara gelmedi. Tam tersine sosyal demagoji yoluyla belirli bir kitlenin desteğini kazanarak, şiddet uygulayarak, şantaj yaparak, tekelci sermayenin en başta da silah kartellerinin desteğini alarak ve devlet çarkını bir bir ele geçirerek iktidara geldi. Önce Yahudilere ve komünistlere karşı azgın ve kirli bir ajitasyon-propaganda yürüterek adım adım ilerledi. Komünistlerin bütün uyarı ve çabalarına rağmen, faşizmin getireceği vahşeti önceden göremeyen kitleler ve politik örgütler, Hitler faşizmine karşı birleşmediler ve anti-faşist bir savaşım cephesini örmediler. Sonradan Anti-faşist bir cephede buluşmak istedilerse de iş işten geçmişti ve Naziler acımasızca ülke yönetimini ele geçirdikleri gibi komşu ülkelerin topraklarına dahası dünya devletlerine, halklarına göz dikmişlerdi. Ne yazık ki Almanya’da Adolf Hitler, İtalya’da Benito Mussolini, İspanya’da Francisco Franko’nun faşizmi ve onlara destek veren kapitalist güçler ve diğer ülkelerin işbirlikçi yönetimlerinin oluşturduğu “Savaş Bloğu”, dünya halklarına korkunç acılar, katliamlar ve soykırımlar yaşattılar. Onların kirli kalıntıları, günümüzde DAİŞ gibi çeteler tarafından sürdürülmektedir. Yeryüzünde emperyalizmin egemenliği kırılmadıkça, kapitalizm yıkılmadığı sürece faşizm ortadan kalkmaz ve kaldırılamaz. Neden? Çünkü, savaşların kaynağı, özel mülkiyettir. Faşizmin kaynağı, özel mülkiyettir. Özel mülkiyetin mantığı ve amacı, kârdır. Kapital, kar elde etmek için bir vampir gibi gözünü kırpmadan, merhamet etmeden, vicdan nedir bilmeden insanları ve ihtiyaç duyduğunda toplumları bile ezer, çiğner, yer ve yok eder. II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nı yönetenlerin Yahudilere karşı giriştiği soykırım ve Yahudileri, Komünistleri, devrimcileri ve sade vatandaşları bile gaz odalarında ölüm fırınlarında yakmasını bilmeyen yoktur.

Savaşı isteyen, çıkaran ve başlatan egemen güçlerdir, tekelci sermayedir, emperyalizmdir. Ülkeleri işgal eden, halkları birbirlerine kırdıran, uygarlıkları yıkan, sanat ve kültürel değerleri dağıtan ve yok eden emperyalist ve kapitalist güçler, bugün de dünyamızı bir cehenneme çevirmeye çalışmaktadırlar.

Pablo Picasso: Barış76 yıl önce Nazi Almanyası tarafından Polonya’nın işgal edilmesiyle başlayan II. Dünya Savaşı’nın acılarına her gün başka acılar eklenmektedir. Dünya halklarının bir kısmı, savaşın ateşlerinin içindedir, bir kısmı ise savaş tehdidinin altındadır. Bugün ülkemizin üzerinde ‘savaş rüzgarları’ esiyor. Ülkemiz bir iç savaşla ve Suriye’ye karşı hazırlanan bir savaşın tehditleri altındadır. Ülkede uygulanan burjuvazinin “demokrasisi” bile yavaş yavaş rafa kaldırılıyor. Kimin tarafından? Burjuvazi tarafından. Neden mi? Burjuvazi demokrasiye inanmaz. Burjuvazinin demokrasiye ihtiyacı yoktur! Burjuvazi için önemli olan sermayenin güvenliğidir, karıdır, sınıfının iktidarıdır ve dolayısıyla diktatörlüğüdür.

35 yıl önce Amerika’nın ve NATO’nun desteğiyle darbe yaparak 12 Eylül’de Faşist askeri bir cuntayı işbaşına getirmediler mi? Burjuvazi, barış ve demokrasi hareketlerine karşı sıkıştığında ya ülkede sıkıyönetim ilan eder ya da komşu ülkelere karşı savaş açmaktan çare arar. Bugün ülkedeki acı gerçek, Kürdistan’da sıkıyönetim, başka bir tanımla Olağanüstü Hal uygulanmaktadır. Fırat’ın batısı ile Fırat’ın doğusu ayrı uygulamalara tanık oluyor gibi görünse de özünde aynı kaderi paylaşmaktadırlar. Savaşın kazananı olmayacaktır.

Barış, bütün dünya halklarının ortak davasıdır. Bugün ülkemizde barış, bütün yakıcılığıyla kendisini dayatmış durumda. Fabrikadaki işçi, ‘ekmeği’ için, esnaf ‘ekmek teknesi’nin batmaması için, ana-babalar ‘evlat acısını’ yaşamamak için, gençler ‘gelecek’ için, halklar kardeşçe yaşanası bir dünya için barış istiyor. Ezilenler ve emekçiler barış uğruna aralıksız ve amansız bir mücadele yürütmek zorundadırlar. Neden mi? Çünkü, barış olmadan özgürlük olamaz. Barış olmadan demokratik bir yaşam olamaz. Barış olmadan ekmek olamaz. Barış olmadan doyasıya nefes bile alınamaz.

“Barış, yemek kokusudur tüten akşamleyin, Arabanın yolda durmasının korkutmadığı, Kapı çalınmasının dost demek olduğu, Ve pencereyi saat başı açmanın, Renklerinin uzaktaki çanlarıyla, Gözlerimizin bayram etmesini sağlayan, Gökyüzü demek olduğu zamandır, Barış!” diye sesleniyor bize Yunanistanlı şair Yannis Ritsos.

Barış, silahların susturulmasıdır. Savaş aletlerinin, araçlarının ve teknolojisinin ortadan kaldırılmasıdır. Barış, kin ve nefret tohumlarının yeşermemesidir. Adil, kalıcı, onurlu, gerçek barış, toplumları farklı sınıflara bölen ekonomik ve sosyal çelişkilerin çözülmesiyle gerçekleşir. Dolayısıyla savaşların bir daha olmaması ve barışın sonsuz kalıcılığı, “insanın insana kulluğuna” son verilmesiyle olacaktır.

Bunu başarmak için ne yapmalı? Her şeyden önce en ezilen, en sömürülen, en üretken ve en hümanist bir yaşamı özleyen, düşleyen ve örgütleyen proletaryanın sesine kulak verilmelidir. Sesine ses, nefesine nefes, omzuyla omuzdaş, yoluyla yoldaş olmak gerekir. Burjuvazi tarafından halklarımıza dayatılmak istenen savaşa karşı barış taleplerimizi yaşamın her alanında en geniş yığınsal çıkışlarla haykırmalı ve örmeliyiz. Barış mücadelesini yükseltmek, “Barış Bloku” ’nu örmek ve çalışmalarına aktif katılmak, savaşı durdurmak için güncel bir görev olarak hepimizin önünde durmaktadır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler