24 HAZİRAN 2018 SEÇİMLERİ

24 HAZİRAN 2018 SEÇİMLERİ

Devlet Bahçeli “Erken Seçim” önerisi yaptı, ertesi gün R.T. Erdoğan ile görüştü. Görüşmenin sonunda nizami olarak Ağustos 2019 için planlanan Genel Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri 24 Haziran 2018’e alındı ve basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı.

24 Haziran Seçimlerine karar kılmalarının üç temel nedeni var;

1) 15 Temmuz 2016’dan önce aslında ülkeyi normal koşullarda yönetemez duruma gelen Erdoğan yönetimindeki AKP-SARAY Rejimi, Başkanlık Sistemini her halükarda gerçekleştirmek için 15 Temmuz Darbe Senaryosu ile harekete geçti. AKP-SARAY Rejimi birincisi Mayıs - Haziran 2013 Gezi Direnişi ve Aralık 2013 Yolsuzluk ve Hırsızlık Operasyonu sonucunda miadını politik olarak doldurmuştu. Unutmayalım ki Erdoğan Gezi Direnişi’nin ilk günlerinde ülkeyi terkedip hiç planında olmayan Tunus ziyaretini gerçekleştirerek aslında hem kendi can güvenliğini korumak, ama aynı zamanda ülkedeki gelişmeleri izlemek için Tunus’a panik içinde kaçmıştı. Kurmayları ve akıl hocaları ile yaptıkları istişareler sonucunda dönme kararı vererek birkaç gün içinde soğukkanlılık yaratarak tekrar ülkeye döndü ve hepimizin bildiği gibi İstanbul Atatürk Havalimanında bindirilmiş fanatik kıtalarla ayaküstü korsan miting düzenledi. Fakat daha sonra çıkan bant kayıtları, dinleme belgeleri, Erdoğan’a normal koşullarda miadını tamamladığını ve istifa etmesi gerektiğini hatırlatıyordu. Erdoğan bu istifası sonucu da yargılanacaktı ve muhtemelen yüksek cezalar alacaktı.

Devletin desteğiyle “kazandığı” 2014 Ağustos Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, HDP’nin 110 Belediye kazandığı 2015 Mart Yerel Seçimleri, ve HDP’nin % 13 oranında oy alıp AKP’nin tek başına kararlar almasını engelleyecek güce ulaştığı 7 Haziran  2015 Genel Seçimleri AKP-SARAY Rejimi için hiç de iç açıcı sonuçlar değildi. Özellikle 7 Haziran sonrası yaratılan terör ortamı, seçimlerin 1 Kasım’da terör ve baskı koşullarında tekrarlanması ve buna rağmen HDP’nin % 10 barajını tüm eşitsiz koşullara rağmen aşması, Erdoğan’ı farklı senaryolar tezgahlamaya yöneltti. Başkanlık sistemini normal ve eşit koşularda geçiremeyeceğini anlayan Erdoğan ve işbirlikçi oligarşi 15 Temmuz 2016 darbe senaryosu ile OHAL koşullarını yarattılar ve ülkede orantısız terör estirmeye başladılar. Bu koşullarda 16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa Referandumu sonuçları çarpıtılarak “zaferlerini” ilan ettiler.

Bu kısa yakın tarih turunu gelişmeleri kronolojik olarak anımsamak için yaptık. Konunun özü ise şudur. Haziran 2013’den itibaren iktidarda kalabilmek, Cumhurbaşkanı olmak ve anayasayı değiştirip Başkanlık sistemini garanti altına almak için binbir kirli senaryolar ve oyunlar uyguladılar. İşin gerçeğini ise en iyi bilenler yine kendileri. Dolayısıyla aynaya baktıklarında kendi görüntülerinden resmen korkuyorlar. Yönetemez durumda olduklarını biliyorlar. Bunu için bu seçimi öne alarak kendilerini kurtaracaklarını zannediyorlar.

2) Kürt Özgürlük Hareketi ile yürüttükleri diyalog tam müzakere düzeyine geldiği ve bunun Dolmabahçe Deklarasyonu ile en yetkili ağızların en yetkili temsilcileri tarafından kamuoyuna açıklanmasının hemen ertesi günü AKP-SARAY Rejimi ve Erdoğan bu gelişmeyi durdurmakla kalmayıp, tersine çevirmiş ve Kürt halkına savaş açmıştır. Tarih Nisan 2015 idi. Bu masa neden devrildi? Erdoğan ve şürekası Haziran 2013’de aslında ayaklarının altından çekilen halının farkındaydılar. Gidici idiler. Bunu en iyi onlar biliyordu. Ama korku dağları aşmıştı. Kendilerini kurtarmak için Ergenekon Çetesi ile uzlaştılar. Erdoğan Harp Akademileri Dönem Açılış Töreninde resmen özür dileyerek ikişer üçer kere ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılan darbeci askerleri, eli kanlı kontr-gerillacı katilleri, devletin uyuşturucu tacirlerini beraat ettirdi. Onların ilk şartı Kürt Ulusal Sorunu’nun çözümü konusunda hiç bir barışçıl ve demokratik adım atılmaması Kürt halkının varlığının inkarı temelinde politikalara dönülmesi ve direnenlerin imha edilmesiydi. Yaşanan da bu oldu. Bugün aynı güçler, parlamentodaki ve legal siyasetteki temsilcilerinden Devlet Bahçeli üzerinden Erdoğan’a ne yapması gerektiğini dikte ediyorlar ve herhangi yeni bir tehlikeye karşı seçimleri bir seneden fazla bir zaman öne çektiriyorlar. Çünkü onların Erdoğan gibi, yığınları kandırarak yönlendiren bir figüre ihtiyaçları var. Dolayısıyla onun muhakkak seçilmesi garanti altına alınmalıdır.

3) Türkiye ekonomik olarak iflas etmiştir. Taşıma suyla döndürülen ekonomik çark her an durabilecek durumdadır. Bu durumda rejim ülkedeki toplumsal ve siyasal gelişmeleri kontrol altında tutamayacağını çok iyi biliyor. Afrin işgalini denediler, istedikleri etki yaratılamadı. Yeni bir gerekçe yaratıp sömürücü iktidarlarını sürdürmenin yollarını aramaları gerekiyordu. Devlet Bahçeli seçimi öne çekmeyi önerirken, gece rüyasında gördüğü bir konuyu ortaya atmamıştır. Veya MHP Genel İdare Kurulun’un pek akıllı ve zeki elemanlarının böyle bir öneriyi kurul gündemine getirdiklerini hiç zannetmemek lazım. Devlet Bahçeli TC Devleti’nin kendisine verdiği görevi gündeme getirmiştir. Erdoğan da hiç itiraz etmeden ve işine de geldiği için bu görüşü derhal kabul etmiştir. Meclis kararı dahi olmadan Erdoğan’ın kabul açıklaması kanun kuvvetinde uygulanmaya başlamıştır. Devlet, AKP ve Erdoğan, ülkedeki ekonomik durumun hiç de ajitasyon konuşmalarında ileri sürdükleri gibi toz pembe olmadığını en ince ayrıntısına kadar bizlerden iyi biliyor. Eğer Yerel seçimler Genel milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yapılırsa AKP’nin kaybedebileceği Büyükşehir Belediyeleri ve HDP’den silah zoruyla kayyumlara aktardıkları 80 Belediyeyi almalarının bir hayal olduğunu görmeleri, özellikle İstanbul ve Ankara’yı kaybederek siyasi çöküşlerinin hızlanacağını ve bunun ardından yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden “zafer” ile çıkmalarının mümkün olmadığını gördüler. Dolayısıyla Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri yerel seçimlerden önce yapılmalıydı.

Bu üç ana neden seçimlerin erkene alınmasına temel oluşturdu. Ve savaş başladı. Başlayan psikolojik bir savaştır. Erdoğan seçimleri kaybetme ihtimalini gördüğü anda ülkeyi bir iç savaşa sürükleyecek kararları eli titremeden alabilecek durumdadır. Ruh hali budur. MHP-AKP-SARAY Rejimi, tükenmişlik sendromunun yarattığı panik haldedir.

***

Bu seçimler meşru değildir. Sonuçlarını istedikleri şekilde belirlemek için her türlü olanağa sahiptirler. Böyle bir seçime aslında ihtiyaç da yoktur. Ancak görünen durumda bu seçimleri yapacaklar. İstedikleri gibi olması için de OHAL koşullarında yapacaklar. Fakat ortada birden fazla sorun var. TC Devletine bağlı AKP, MHP, CHP, İYİ Parti, Vatan Partisi, Saadet Partisi ve BBP gibi partiler ve onları destekleyen egemen sermayenin farklı güçlerinin arasında  kıyasıya bir mücadele gelişecektir. Bu birinin diğerinden daha iyi olduğu anlamına gelmez. Ancak, kendi aralarındaki bu kavga emperyalizmin farklı güçleri ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin farklı kesimleri arasında sürecektir. MHP-AKP-SARAY ve Erdoğan kaybedeceklerine inanırlarsa bu seçimi tekrar erteleme yoluna gidebilirler.

Afrin işgalinden medet umdular olmadı. CHP’nin İYİ Parti hamlesini hesaplayamadılar. HDP’nin tüm baskı ve teröre rağmen dimdik ayakta olması onların hesabına uymadı. Onun için Afrin işgaline ihtiyaçları vardı ki, dişe diş mücadele ediyor gözüktükleri CHP de görevini yerine getirip Afrin işgaline politik destek verdi. Kendi ana düşmanları İYİ Parti de keza. Yine de bu seçimleri hile ve hülle ile kazanmaları için yeni gerekçelere ihtiyaçları olacak. Araçsallaştıracakları yeni konulara gereksinim duyacaklar. Herhalde stratejistleri harıl harıl bu konuda çalışıyorlardır.

***

Seçimler devrimci muhalefet güçleri için bir amaç değil araçtır. Politika yapma sanatının uygulandığı en hassas alanlardan biridir. Neki unutmamak gerekir ki Stalin yoldaşın dediği gibi “Kapitalist ülkelerde seçim sonuçlarını oy verenler değil, o oyları sayanlar belirlerler”. Onun için bu seçimlerden dürüst ve doğru sonuçları kendiliğinden beklememek gerekir. Devrimci demokratik güçlerin görevi seçim propagandası sürecinde ajitasyon ve propagandanın en hassas yöntemlerini kullanarak, reel politika yaparak MHP-AKP-SARAY rejimine darbe vurmaktır. Son gelinen durumun nitelemesiyle MHP-AKP-SARAY Rejimi iktidara yapışacak ve vermemek için elinden geleni yapacak. Burjuva muhalefeti kendilerine çizilen sınırlar çerçevesinde mücadele edecek.

Sonucu bugünden kestirmek mümkün değil, böyle bir tahmin yürütmek de bizim işimiz olmamalı. Biz toplumun ve kamuoyunun en ayrıntılı dokularına kadar nüfuz edecek, onlar ile birlikte direnişi yükselterek ilk hedef olarak MHP-AKP-SARAY İktidarına son verme mücadelesi vermeliyiz. Seçimlerin magazinsel yanı devrimciler, sosyalistler ve komünistler için önem taşımaz. Onlar, yani bizler, bu kısa süreci bir ajitasyon-propaganda ve örgütlenme sürecine dönüştürmeliyiz. Bu örgütlenme her kesimin sahip çıkabileceği ve kendi durumu ile özdeşleştirebileceği bir belgi etrafında yürütülmelidir. Örgütlenme derken, dar anlamda herhangi bir örgüte adam örgütlemekten söz etmiyoruz. Bu durumda örgütlenme, nesnel olarak iktidar ile çelişkisi olan toplumsal katmanların MHP-AKP-SARAY Rejimine karşı ayağa kalkmaları ve bu iktidara son verecek kararlılığa sahip olmalarını kolaylaştırıcı çalışma yapmaktır. Yılmaz demokrasi savaşçısı, devrimci Veli Saçılık tarafından çağrısı gerçekleştirilen, HALKEVLERİ, ÖDP ve CHP içindeki sol sosyal demokrat vekiller ile aynı çizgideki il ve ilçe örgütlerinin ve HDP’nin sahiplendiği ÖZGÜRLÜK çağrısı, bu amaca yönelik bir çıkış noktası olabilir. Sınıf ve halk hareketinin bir anda yükseliş göstereceği bir momentte ÖZGÜRLÜK İÇİN HERKES AYAĞA KALKSIN çağrısı muhakkaktır ki düzmece bir seçim oyunundan daha etkili toplumsal değişimler sağlayacaktır. Çünkü o zaman toplumun tüm muhalif kesimleri kendileri için istedikleri ÖZGÜRLÜK temelinde ayağa kalktığında ve bu ayrı ayrı kanallar bir istem merkezinde birleştiğinde sınıf düşmanı için önünü alamayacağı bir fırtınaya dönüşecektir. Devrimciler, sosyalistler ve komünistler, en genel anlamıyla iktidar karşıtı tüm güçleri ve sistemle nesnel olarak çelişki içinde olan tüm kesimleri bir araya getirme yeteneğini göstermiş olacaklardır. Onun dışında seçimlerle ilgili yürütülecek her spekülasyon zaman kaybı ve magazinsel olacaktır.

***

Parti siyaseti açısından ise tüm devrimci, demokratik, sosyalist güçlerin ve komünistlerin en geniş birlikteliği yaratarak HDP ile oluşturulacak ortak HDP aday listeleri ile, ortak bir Cumhurbaşkanı  Adayı ile seçimlere hazırlanılması sağlanmalıdır. 24 Haziran sadece Cumhurbaşkanlığı seçimi değil, aynı zamanda Milletvekilliği seçimi de olduğundan HDP ile seçimlere girmek ve gerektiğinde seçimler sonrası TBMM’de Sosyalist ve Komünistlerin, Müslümanların, Alevilerin, Çevrecilerin, Liberal Demokratların, Sol Sosyal Demokratların ayrı grup kurmaları HDP için kabul edilebilir bir çözümdür. 7 Haziran 2015 seçimlerinde bu öneri bizzat HDP tarafından gündeme getirilmişti.

Milletvekilliği seçimleri Cumhurbaşkanı seçimi kadar hatta ondan daha önemli bir seçimdir. Anti-kapitalist Müslümanlar, Kürtler, Aleviler, liberal demokratlar, sol sosyal demokratlar, sosyalistler ve komünistler HDP listelerinden aday olabilirler. HDP bu konuda gerekli sorumluluğu üstlenerek yürütebilecek siyasi olgunlukta bir partidir.

Parlamenter mücadele, seçim kampanyaları, OHAL koşullarının yarattığı tüm eşitsizlikler ve baskı ortamına rağmen Devrimci Demokratik Muhalefet Güçlerinin tabanda yapacakları çalışmalarla bire bir olarak yurttaşlarımız ile kurulacak ilişkiler ile egemen siyasi güçlerinin öngördükleri siyasi tasarımların üstüne kocamam ve kalın bir çarpı işareti çizecek ve tüm heveslerini kursaklarında bırakacaktır. Devrimci güçler, yüz yıla dayanan sınıf mücadelesi pratiğininin bize kazandırdığı tüm yaratıcılık, esneklik, kararlılık ve cesaretle, burjuvazinin önümüze ördüğü kalın yüksek duvarları delerek parçalayacak yeteneğe sahiptir.

Politika Yayın Kollektifi


Konuyla ilişkili diğer makaleler