Aleviler, Kürtler ve Sınıf Mücadelesi
Avrupa’da kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu günden bugüne gerek inançlar gerekse etnik yapılar kendilerini ifade edebilme yollarını ve araçlarını aramaya başlamış; özellikle burjuvazinin ilerici olduğu dönemde inançlar “laiklik”, etnik yapılar da ulus devlet sayesinde kendilerini var edebilmişlerdir.
Kapitalizmin bu ilerici yanının kısa sürmesi sebebiyle, bugün dünyada birçok inanç ve azınlık hala “kendi kaderini tayin hakkı”nı elde edememiştir. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi. Gerçi Türkiye’de burjuvazi ‘ilerici’ rolünü oynarken de tekçi anlayış ile hareket etmiştir.
Konu Türkiye olunca akla önce Aleviler ve Kürt ulusu gelir. Çünkü gerek Osmanlı hegemonyası, gerek TC Devleti, Alevilerin inançlarını özgürce yaşamalarına (sözüm ona Türkiye’da laiklik var) hiçbir zaman izin vermemiş; “Sünni devlet anlayışı Alevilik inancını henüz kendince bile tanımlayamamış (inanç mı, mezhep mi, tarikat mı, hatta müslüman ma...?) nüfusu 15 milyonu bulan Alevileri her alanda ötekileştirmiş, yok saymış, asimile etmeye çalışmış, fişlemiş (istihbarat kayıtlarında kırmızı çarpı işareti ile), bunlarla da yetinmeyip yaklaşık her on yılda bir katliamlarla, evrensel değerlere sahip bu inancı yok etmeye çalışmıştır.
Bu sebeple Aleviler, Alevi örgütleri gelenekselleşmiş bu devlet anlayışına karşı yüzünü yine, yeniden sosyalistlere dönmeli, yine devletin sistemli biçimde inkar ve imhaya çalıştığı “Kürt Özgürlük Mücadelesi”ne bütün desteğini vermeli. Yoksa, devletin “Kürtleri halledelim sıra sizde” demesi çok da uzak değil.
Kürt halkı ise, Osmanlı’da tarikatlar, şeyhler ve İslamiyet kullanılarak cumhuriyet döneminde de (günümüzde çok daha zalimce sürdürülüyor) inkar ve imha yoluyla susturulmaya, yok edilmeye çalışmaktadır.
Kürt halkı bu saldırılar karşısında bütün gücüyle mücadelesini sürdürürken Kürt emekçileri, işçileri de bulundukları her yerde sınıf mücadelesinin içinde, hatta en önünde olup, direngenliğini, mücadele azmini ve korkusuzluğunu patronlara da göstermelidir. Çünkü gerçek kurtuluşun yolu sendikalarda örgütlenip bilinçlenmekle, ülkenin tüm işçi ve emekçileriyle birlikte hareket etmekle mümkün olacaktır.
Bu toprakların kadim topluluklarını, inançlarını, dillerini, kültürlerini yok ederek (ki bu konuda oldukça başarılıdırlar) “Tek din, tek millet, tek bayrak” ilkel-faşist bir anlayışla hareket eden TC Devletinin bu acımasız ve hukuk tanımaz tavrı karşısında ilericiler, sosyalistlerin ise “Ne yapmalı?” sorusuna yanıt ararken bilimsel sosyalizmin, Marksist-Leninist ideolojinin temel ilkelerine bağlı kalarak, ülkemizde tüm inançların kendi inançlarını özgür iradeleriyle yaşabilmeleri ve Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etmesi için Alevilerin ve Kürt halkının mücadelesine destek vermesi önemli bir görevdir.
Bu iki alanda elde edilecek başarılar ülkemizin demokratik haklar haritasını genişleterek bu sayede gittikçe yoksullaşan Alevi ve Kürt emekçilerinin bilinçlenme, örgütlenme taleplerini öne çıkaracak, böylece %85’i yoksul olan ülkemiz ezilenlerinin yüzü yine-yeniden sola, sosyalistlere, devrimci sınıf sendikalarına dönecektir.
Hayata ve mücadeleye ezen-ezilen, emek-sermaye çelişkisi bilinciyle bakabilen her Alevi, her Kürt; hem birey olarak hem de toplum olarak ülkemizin diğer ezilen işçileriyle, emekçileriyle bir araya gelecek, bu da burjuvazinin, patronların, erki elinde tutanların uykularını kaçıracak, paraya, şatafata, lükse dayalı hayallerini, rüyalarını kabusa çevirecektir.
Tabii ki bütün halkların, inançların, kadınların, gençlerin, çocukların; ülkemizin ekolojik çevre ve tarımsal sorunları köklü olarak “sosyalizm” sayesinde çözülebilecektir. Ancak bütün bu sorunları sosyalizme ertelemek, bu sorunları yaşayan insanlara, halklara “bugün git yarın gel” demek anlamına gelir. Bu anlayış da sınıf mücadelesi dışında kalan kitlelerle, halklarla ilişkiye geçmeyi engelleyeceği için bütün bu kesimleri örgütlemenin kanallarını kapatacaktır.
Yani demem o ki, burjuvaziye karşı demokratik talepleri dillendirmeyenler bu yolla sistemi zayıflatmanın yollarını aramayanlar Alevileri, Kürtleri, Çevrecileri, Kadınları, Gençleri bu “sosyalist devrim” mücadelesine nasıl katabilecekler, işçi sınıfının bu dostlarını, bileşenlerini harekete geçiremeyenler bu devrimi nasıl gerçekleştireceklerdir?