Ankaraaaaaa...Yine Geleceğiz!

Ankaraaaaaa...Yine Geleceğiz!

Öyle günler vardır ki unutulmaz. 10 Ekim 2015 de takvimimizdeki unutulmayacak günler arasına katıldı. Ancak sadece unutmamak yetmiyor. Unutmamanın bir anlamı olmalı. Unutmamak bize her gün, her saat ne yapmamız gerektiğini yeniden hatırlatmalı. Ne yapmamız gerektiği konusunda biraz savsaklık etsek bizi hizaya çekmeli. Uyarmalı.

Asıl terörist kimmiş bütün dünya öğrendi. Öyle topu IŞİD’e atmakla olmuyor bu işler. Adama sorarlar IŞİD kim diye. Nereden gelmiş, nereye gidiyor ? Kim doğurdu, kim besledi, kim büyüttü?

Yeryüzünde iki karşıt sınıf var: İşçi sınıfı ve burjuvazi. IŞİD kimden yana? Yanıt bu kadar.

Neden bu katliam:10 Ekim Ankara katliamı işçi sınıfına karşı, ezilen emekçi halklara karşı, devrimci güçlere karşı, iradesi yok edilmeye çalışılan ve kendini ezdirmeyen Kürt halkına karşı bir saldırıdır. Türkiye işçi sınıfının devrimci güçlerinin Kürt ulusal demokratik hareketi ile yükselen dayanışmasına karşı bir saldırıdır. Yükselen devrimci muhalefeti sindirme harekatıdır.

Tayfun bu soruların yanıtını dosta düşmana duyurmak için çantasını sırtladı ve arkadaşları, yoldaşları ile Ankara yolunu tuttu. Arabayla giden arkadaşlar da vardı, ama o “hayır ben sendikaların otobüsü ile gideceğim, bir kişilik daha yer kaldı isteyen gelsin” dedi. Can yoldaşı, hayat arkadaşı Gülderen, yıllardır görmediği bir arkadaşı ile karşılaşmıştı. “Siz hasret giderin, sizi rahat bırakayım, ben de epeydir görmediğim inşaat işçisi arkadaşlara merhaba der gelirim yanınıza” dedi. Serdar, Tekin, Erol ve İsmail ile kucaklaştı. Belki lafa daldılar, belki de henüz kucaklaşıyorlardı ki bombalar patladı. Saat 10:04. Aradık telefonları açan olmadı. Saat 11:24 son SMS mesajımızı attık: “Tayfun, sinyal ver.” Sinyal gelmedi.

12:00’de Tekin’den, ardından sırasıyla Erol ve İsmail’den acı haber geldi. Tayfun ve Serdar’dan haber yoktu. Bir umut…Olmadı. Saat 18:30’da Tayfun’un adı düştü listelere. Gazi Hastanesi morguna gittik. Deniz teşhis etti babasını, yoldaşını. Cumhuriyet savcısına sorduk: “Sabahtan beri arıyoruz, ne morgda ne de yaralılar arasında bulamadık, acaba sonradan kaybettiğimiz yaralılar arasında mıydı?” dedik. “Hayır maalesef. Kemal Tayfun Benol, saat 16:00’dan sonra olay yerinden gelen 20 cenazenin içindeydi” dedi. Dile kolay 6 saat sonra lütfetmişler ve getirmişler. Öldürdüklerine de saygıları bu kadarmış...

Ama biz onlara bu saygısızlığı kesinlikle yapmayacağız. Altın varaklı bir “tahterevan” ve yeniçeri bozuntusu 16 devleti temsil eden askerlere görev verip taşıtacağız. Fazla sallamayın mideleri bulanmasın diyeceğiz. Bekle bizi Ankara... Yine geleceğiz... Hem de nasıl, bütün dünya görecek.

Belki bir 10 Ekim olur, belki de 28 Ocak’ı 29 Ocak’a bağlayan bir gece, bakarsın bambaşka bir tarih de olabilir. Bu da sürpriz olsun. Tayfun’un, Tekin’in, Serdar’ın, Erol’un, İsmail’in sürprizi...

Politika


Konuyla ilişkili diğer makaleler