Ayakların Baş Olduğu Gün

V. İ. Lenin halka konuşurken

Ayakların Baş Olduğu Gün

İnsanlığın tarihi boyunca ezilen ve sömürülen halk kitleleri, eşit, adil ve insanca bir yaşam için mücadele verdiler ve ayaklandılar. Trakya’lı hemşerimiz Spartaküs’ten Şeyh Bedrettin’e, Ortaçağ köylü isyanlarından Fransız Devrimi’ne kadar yoksullar ve emekçiler, kaderlerini değiştirmek ve mutlu bir gelecek kurmak için silaha sarıldılar. Bunların bir kısmı yenilgi ve katliamla sonuçlandı; diğerlerinde ise başka bir sömürücü sınıf, ezilenlerin isyanından yararlanarak iktidarını sağlamlaştırdı ve sömürüye devam etti. Ancak ilk defa 7 Kasım 1917’de Rusya’da, işçiler ve köylüler isyanlarını zaferle sonuçlandırarak kendilerini ve ülkenin geleceğini ellerine aldılar.

7 Kasım 1917’de ne oldu? Tarihin gördüğü en büyük emperyalist katliamlardan biri olan 1.Dünya Savaşı başladığında, işçi sınıfını “temsil etme” iddiasındaki sosyal demokratlar, bizzat o sınıfa ihanet ederek, değişik ülkelerdeki işçilerin birbirlerini boğazlamasına destek oldular ve kendi burjuvazilerinin şoven politikasının yanında yer aldılar. Bu vahşete karşı çıkma cesaretini ve dürüstlüğünü gösteren birkaç sesten biri olan Lenin, “düşman dışarda değil içerdedir” diyerek işçilere silahlarını kendi burjuvazilerine doğrultma çağrısında bulundu. 3 yıl süren ve milyonların anlamsız yere ölümüne neden olan savaş sürerken Rus ordusunu oluşturan işçiler ve köylüler “savaşa son!” diyerek cepheyi terkettiler ve Çarlığı devirdiler. Ondan sonra gelen burjuva Geçici Hükümet, savaşı sürdürme politikasına devam edince Rus işçileri ve köylüler “Ekmek, Barış ve Özgürlük” şiarıyla burjuva hükümeti devirdiler ve Lenin’in partisinin önderliğinde İşçi, Köylü ve Asker Temsilcilerinin Meclislerinin, yani Sovyetlerin iktidarını kurdular.

“Ameleden ülke yöneticisi mi olur?”

Büyük bir Marksist olan Lenin’in bu başarıda belirleyici önem taşıyan tespitleri ve politikaları, daha sonra tüm insanlığa yol gösterecek bir teorik katkı ve cephane oluşturdu. Öncelikle Lenin, yeni tip bir parti öğretisiyle, en devrimci sınıf olan işçi sınıfı ile, en devrimci teori olan Marksizmi bir potada kaynaştırdı, ve emekçilerin kendi mücadelelerini, burjuvazinin mevcut tüm kurumlarından bağımsız bir yapıyla, yani Komünist Partisi ile sürdürmesini ilke edindi. Böylesi bir parti, sadece sınıfın çıkarlarına sonuna kadar sadık politikalar üretmekle kalmadı; aynı zamanda emekçileri eğiten, onları politik liderler haline getiren gerçek bir okul niteliği taşıdı. Bu okulun ilk meyveleri ise SSCB’yi yönetenler oldu.

Kimdi Sovyetler Birliği’ni yönetenler? Kimdi bu ülkenin “meşhur” insanları? Aşağıdaki birkaç örnek, 1917 devriminin nasıl büyük bir rüyayı hayata geçirdiğini anlamamıza imkan vermektedir:

Mihail Kalinin Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mesleği: Tornacılık

Lazar Kaganoviç SSCB Ağır Sanayi Bakanı Mesleği: Deri işçisi

Sergey Kirov Leningrad Parti Başkanı Mesleği: Metalurji İşçisi

Georgi Jukov SSCB Genelkurmay Başkanı Mesleği: Tarım işçisi

Valentina Tereşkova Uzaya giden ilk kadın Mesleği: Tekstil işçisi

Aram Haçaturyan Klasik müzik kompozitörü Mesleği: Kunduracı

Örnekler binlerle çoğaltılabilir. Marksizmin temel ilkelerinden biri olan proletarya diktatörlüğünü benimseyen Sovyet yönetimi, neredeyse kıskançlıkla, işçi ve emekçileri ülke yönetimine söz sahibi yapmayı, önünü açmayı ve yönetim kademelerinde onlara öncelik vermeyi ilke edindi ve tarihin ilk işçi ve emekçi devletini kurdu. Bu nasıl mümkün oldu?

Eğitim: Prometheus İktidarda

Eski Yunan efsanesini birçoğumuz bilir: Tanrılardan ateşin sırrını çalan ve ölümlü insanlara bunu açıklayan Prometheus’u, Tanrılar ömür boyu bir kayaya zincirleyerek cezalandırdı. Prometheus efsanesi, bilgiyi egemen sınıfların nasıl kendileri için kıskançlıkla sakladığının, eğitimi nasıl kendi ayrıcalıklı malları haline getirdiğinin harika bir anlatımıdır. Günümüzde kapitalist toplumlarda işçi ve emekçi çocuklarının iyi ve kaliteli bir eğitim almasının ne denli zor ve şansa bağlı olduğunu yaşayarak öğrenmiş durumdayız. Peki Bolşevikler ne yaptı?

1917 sonrasında sanayiyi yürütebilmek için eski düzenin aydınlarına olan bağımlılığı fark eden Bolşevikler, emekçi çocuklarından aydınlar, “kızıl uzmanlar” yetiştirmek için devasa bir eğitim ve kültür seferberliği başlattı. Ekonomiden elde edilen zenginliği eğitime yatıran Sovyet liderleri ülke sathında binlerce okul açarak yepyeni bir emekçi aydınlar kuşağı yarattı. Eski Rus romanlarında anlatılan ve hayatı çamur içinde, kilise ve meyhane arasında, yani dinsel bağnazlık ve alkolizm arasında geçen Rus köylülerine klasik müziği, matematiği, baleyi ve sporu götürdüler. 1917 ile bilimi egemen sınıflardan koparıp halka armağan eden Prometheus iktidara geçmiş oldu. Sonuçta bilimde, sanatta, sporda dünya çapında başarılar kazanan binlerce halk çocuğunun önünü açtılar.

Hayatın her alanında aynı yaklaşımı benimseyen Bolşeviklerin şiarı “Herşey emekçi halk için !” oldu. Sağlığı da aynı şekilde bedava yapmakla kalmadılar, ekonomiyi ve toplumsal yaşamın her alanını halkın çıkarlarına göre örgütlediler. Eski Çarlık saraylarını çalışanlar için sendika dinlenme tesisine çevirdiler, bunların bir kısmını gelecek nesiller için, Sovyet toplumunun tek ayrıcalıklı kesimi olan çocuklar için eğitim ve tatil kampları olarak restore ettiler. Ekonomide tarihte ilk defa “kâr” yerine “halkın ihtiyacı” kriterini başa koydular. Lüksün olmadığı, ama kimsenin de aç ve açıkta kalmadığı bir toplumu hayata geçirdiler. Kapitalist toplumların meşhur “sosyal devlet”i, Sovyet deneyinin dünyada yarattığı  muazzam hayranlığı göğüslemek için burjuvazinin atmak zorunda kaldığı bir adım olarak ortaya çıktı.

Kudurmuş bir sel karşısında

Stalin, 1945’de Yugoslav komünistleriyle yaptığı bir sohbette, evinin duvarında yer alan kızıl renkteki Sovyetler Birliği haritasını göstererek “Amerikan ve İngiliz burjuvazisi bunu asla affetmedi” demişti. Gerçekten de Sovyet halkları, böylesine olağanüstü bir örneği insanlığa ilk defa sunmanın bedelini kan ve gözyaşıyla ödediler. 1917 sonrasındaki İç Savaş’ta, içinde İngiliz, Fransız, Amerikan, Japon ve Almanların da bulunduğu 12 ülkenin askeri birlikleri Sovyet ülkesine çıkartma yaptı. İşçi ve Köylülerin silahlı gücü olan Kızıl Ordu, bunları 4 yıl süren bir savaştan sonra defetmeyi başardı. Daha sonra, 1941’de, Alman faşizminin lideri Hitler, İngiliz ve Amerikan sermayesinin de teşvikiyle SSCB’ye saldırdı. Sovyetler Birliği bu savaşta 26 milyon evladını ve ekonomisinin üçte birini kaybetti. Stalin önderliğindeki Kızıl Ordu, Moskova kapılarına dayanan faşistleri püskürtmekle kalmadı; onları Berlin’e kadar kovalayarak inlerinde yok etti, ve insanlığı faşizm canavarının boyunduruğundan hemen hemen tek başına kurtardı. Ancak emperyalizmin kini ve saldırganlığı bitmedi. ABD önderliğinde başlayan Soğuk Savaş, hayatın her alanında Sovyet ülkesini karalamak, orayı bir cehennem olarak göstermek için her olanağı kullandı. Kapitalist ülkelerdeki milyonlarca dürüst insan, “Sovyet yandaşı” damgasını yiyerek tecrit olmamak için, bilerek ya da bilmeyerek bu yalan seline boyun eğdi. Bunlara rağmen SSCB, 1980’lere kadar bilimde, sanatta ve sporda dünya çapında başarılar kazanarak insanlığa örnek olmaya devam etti.

2014 Rus Halkı: “Sovyet Dönemi Çok Daha İyiydi!”

1991’de Sovyetler Birliği, kökü daha eskilere dayanan ve tüm devrimcilerin mutlaka tartışması gereken bir dizi yozlaşmanın, ihanetin ve basiretsizliğin sonucunda yıkıldı. Ama bu yıkım, emperyalistlerin öngörülerinin aksine, asla umulan coşkuyu yaratmadı. Ekonomiler çöktü, fakirlik, fuhuş, AIDS ve mafya egemenliği ülkeleri kapladı. Bir ihanet ve yıkım dönemi olan Yeltsin döneminin ardından gelen Putin, bir sosyalist olmamakla birlikte, yurtseverlik temelinde bu yıkımı durdurmayı ve toplumsal yaşamı asgari de olsa normalleştirmeyi başardı. Ancak Rusya başta olmak üzere eski Sovyet coğrafyasının halkları 1991’deki yıkımın acılarını yaşamaya devam ediyorlar. Sağlığın ve eğitimin paralı olduğu, pahalılık ve işsizliğin arttığı, oligark adını almış yeni türedi zenginlerin trilyonlar kazanırken emeklilerin sefalete itildiği, yüksek kültürün yerini Batının yozlaşmış “pop” kültürünün aldığı bir ortamda Rus halkı, sosyalist dönemin değerini ve yüceliğini etinde kemiğinde hissediyor. Yapılan bir istatistik, Rus halkının %73’ünün “Sovyet döneminin bu dönemden çok daha iyi olduğunu” düşündüğünü ortaya koyuyor. Lenin ve Stalin portreleri sadece komünistlerin mitinglerinde değil, devlet törenlerinde dahi, halkın gurur duyduğu liderler olarak ortaya çıkıyor.

Sadece başarılar değil, yenilgiler de en etkili öğretmenlerdir. Ekim Devriminin 97. yıldönümünde bizlere düşen görev, hem 1917’deki zaferden, hem de 1991’deki yenilgiden gereken dersleri çıkararak devrim ve sosyalizm mücadelemize devam etmektir. Bir Sovyet şarkısının dediği gibi, “Lenin hala genç, ve yeni Ekim’ler çiçeklenmeyi bekliyor”.

 

Bolşeviklerin şiarı “Herşey emekçi halk için !” oldu. Sağlığı da aynı şekilde bedava  yapmakla kalmadılar, ekonomiyi ve toplumsal yaşamın her alanını halkın çıkarlarına göre örgütlediler. Eski Çarlık saraylarını çalışanlar için sendika dinlenme tesisine çevirdiler, bunların bir kısmını gelecek nesiller için, Sovyet toplumunun tek ayrıcalıklı kesimi olan çocuklar için eğitim ve tatil kampları olarak restore ettiler.


Konuyla ilişkili diğer makaleler