Ayinesi İştir Kişinin Lafa Bakılmaz

Ayinesi İştir Kişinin Lafa Bakılmaz

Bugün ülkenin gerçekliğine bakınca şaşmamak elden değil. Bir yanda hayat pahalılığının, işsizliğin, sefaletin, baskı ve korkunun tavan yaptığı bir durum var. Diğer yanda ise bu durumun kaynaklandığı olguları bir türlü bilince çıkaramayan, bu kötülüğe karşı ses çıkarmayan, tepki göstermeyen ve arayışa girmeyen bir halk çoğunluğu var. Bu durumu akıl ve mantıkla izah etmenin anlamı yoktur. Bu senaryoyu hazırlayıp yöneten sermaye sınıfıdır, onun iktidarıdır, uluslararası işbirlikçileridir. Halbuki hayat pahalılığının korkunç boyutlara ulaştığı günümüzde milyonların insanca bir yaşam adına ayağa kalkması, yönünü aydınlığa çevirmesi ve omuz omuza durarak el ele vererek kenetlenmesi, sesini yükseltmesi ve muhalefet partilerinin büyük bir heyecan yaratması beklenir. Bugün durum maalesef böyle değil ya da en azından çok yetersizdir. Bunun somut nedenlerinin olması gerekir. Yoksa bu çelişki neden olsun ki veya neden böyle sürüp gitsin ki? İşte asıl bunun sorgulanması gerekiyor.

İnsanların yetenekleri, ilgileri, olanakları, başarı düzeyi ve iradesi birbirinden farklıdır. Bu farklılıktan dolayı yaşama ve politik mücadeleye katkısı da farklı olmaktadır. Bununla birlikte yaşamı biçimlendiren ve geleceği hazırlayan politik mücadeledir. Politik erk kimde, hangi sınıfın elindeyse toplumsal hegemonyayı sağlayan da onlardır.

Devrimci mücadele içinde bol keseden atmanın, önemli ortak kazanımların ve değerlerin ardına sığınmanın, onlara yaslanmanın ve onlarla kendini ifade etmenin hiçbir yararı yoktur. En ufak bir katkı yapmanın ise çok değeri vardır. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Önce kendimizden başlayalım. Soru şu: Nasıl biriyim, ne yapıyorum ve neler yapabilirim? Hiç kuşkusuz hepimiz kendimizi iyi tanıyor olmalıyız. Eksikliklerimiz, artılarımız, zaaflarımız ve gözde yönlerimiz veya yanlarımız. Zamanın bir daha geri gelmemek üzere geçtiğinin bilincinde olmalıyız. Ömür dediğimiz bir yaşam süresinin tek hazinemiz olduğunu iyi kavradığımızda var gücümüzle yaşama, çalışmaya ve değer yaratmaya sarılmalıyız. Eğer şimdiye kadar bu olgunun farkına varmamışsak veya varamamışsak vay halimize… Gençler, eksikliklerini ve hatalarını telafi edebilir. Ellerindeki plan ve programını çöpe atabilir. Daha iyi bir plan ve programla işe koyulabilir. Onların böyle bir şansı var. Çünkü gençliğin ömrü uzundur. Ama yaşı altmışı aşanların böyle bir şansı var mı? Varsa ne kadardır? Eğer yanılmıyorsak veya kendi ruh halimizle ifade etsek; altmışından sonra yaşam ağır basmakta, zaman kıymete binmekte, anılar tatlı gelmekte, başarısızlıklar veya hedefe varmamak üzüntü doğurmakta, pişmanlık getirmekte, başarılar gözleri parıldamakta, sevinçlerden kanatlanıp uçmak istemekte…

Yaşamak saf bir şey değildir. Karmakarışıktır, nesneldir, süresi ve sonucu belli değildir. Bu çok doğru. Nesnel olduğu kadar da özneldir. Bu da çok doğru. Her şeye rağmen ve her durumda irademizi iyiden, insanlıktan ve gelecekten yana kullanmak gerekir. Yaşam sürecinde belli alışkanlıklar, arkadaşlıklar, dostluklar, düşünceler ve umutlar ediniriz. Bunlardan kimisi bir ömür boyu bizi kuşatır. Onları unutmak, değiştirmek ve uzaklaşmak zordur. Neredeyse mümkün olmuyor gibi görünür bize. Yaşadığınız yeri bir şehri düşünün! Orada yüzlerce binlerce ve belki de milyonları aşan insan yaşıyor olmaktayken bizim sıkı fıkı olduğumuz dost insanın sayısı bir ikiyi veya bir kaçı geçmez. Bu az sayı kişiyle ilişkimiz kopunca ve bunlardan öte yeni candan dostluklar edinmemişsek/edinmiyorsak koca şehir bize yabancılaşır, dar gelir. Dahası kendimiz yabancılaşırız koca şehirde. Çünkü insanı bir yere bağlayan, bir yeri şirinleştiren dostluklardır.

Yaşamak güzeldir. Ekmek kavgası ve politik mücadele zordur. Bir ezilen için, bir yoksul için ve bir yurtsever için zordur. Kötülüğü reddetmek, ona karşı dik durmak, insanlık onurunu çiğnetmemek için fedakar davranmak, başa belayı almak demektir. Kapitalizmde bu böyledir. Kapitalizm, bir sömürü, bir kölelik, bir ayrımcılık ve bir eşitsizlik düzenidir. İnsanlık onurunu çiğnemekle, sömürmekle ve bir avuç kapitalist için ülkeyi seferber ederek, ülkenin zenginliklerini tarumar ederek, onlar için bir cennet yaratarak ayakta kalmaktadır, kapitalizm. Kapitalizm bir muammadır. Kapitalizmde egemenler ve yönetenler birer vampirdir. Paradan, kar etmekten, herkese hükmetmekten, ülkenin ve dünyanın en büyük zengini olmaktan öte bir şey düşünemezler. Bu aşamaya varmak için her yol onun için mubahtır. Bir çırpıda eşinden ayrılabilir, dostunu satabilir, düşmanıyla uzlaşabilir, halkın deyimiyle ‘tükürdüğünü yalayabilir’, aka kara diyebilir. Böyle bir davranış bir kapitalist için hiç de zor değildir. Sakız çiğnemek gibi bir şeydir. Öyle davranmaktan haz alır.

Bir yurtseverin ve bir devrimcinin yaşamı zorluklarla doludur. Buna karşılık da onurlu ve gururludur. Kapitalizm çürüyen düzendir. Ekolojiyi, halkların kardeşliğini, adaleti, demokrasiyi, barışı ve özgürlüğü ve emeğin yüceliğini tam anlamıyla savunan sosyalizm, yeni bir yaşamdır. Filizlenen, gelişen, yükselen ve geleceği muştulayan apayrı bir toplumsal düzendir. Bu yeni yaşamı kişisel çıkarını düşünen bir avuç insan kurmaz. Tam tersine yeni bir yaşamı toplumun ortak çıkarlarını düşünen, barışa kucak açan ve heyecanla özgürlüğe koşan ve kötülüğe karşı amansız bir mücadele azmiyle seferber olan halk yığınları, yüzbinler ve milyonlar kurar. Yeni yaşamın bir gün önce coğrafyamızda gerçekleşmesi halklarımızın en güzel rüyasıdır, en büyük idealidir. Her kim ki bu güzel rüyayı görüyorsa ve onun yaşamda pratikleşmesine katkı sunmaktaysa en mutlu en değerli kişilerden biridir.

Bir devrimci kendini gelenek göreneklerle, norm ve kalıplarla sınırlayamaz. Böyle bir şey özgürlüğe, yaratıcılığa, eleştiri ve özeleştiriye yabancıdır. Bir devrimci dağınık yaşayamaz. Tam tersini her saati ve günü planlı ve programlıdır. Disiplinli yaşar. Disiplin bir devrimci için çimento görevi görür. Düşünmek, çalışmak ve değer yaratmak bir devrimci için aşktır. Hem de kutsal bir aşk! Aşk olmadan mutluluk da olmaz. Aşk, yaşamaktan doğan bir hazdır. İnsan varlığına duyulan derin bir sevgidir. Böyle harika bir duygu için insan neler yapmaz ki veya nelere katlanmaz ki?

Nerede çalışıyorsak ve ne iş yapıyorsak yapalım! Burada belirleyici olan ölçü bizim yaptığımız katkıdır, vasatlığı aşmamızdır, yaratığımız farklılıklardır, yığınların güvenini kazanmamız ve onların dikkat merkezine girmemizdir, eleştiri-özeleştiriyi kişiliğimizde somutlaştırarak günbegün yenilenmek, yenilenerek ilerlemektir. Zindanda değilse eğer bir insan üretmeye, politik mücadeleye ve yığınlarla birlikte davranmaya yeteri kadar zamanı vardır. Benim üretmeye, parti çalışmalarına katılmaya ve dostlarla buluşmaya zamanım hiç yoktur diyen varsa asla inanmayın. Öyle diyen kişi bir numaralı yalancıdır. Öyle bir yalancı adına zaman denilen değerli bir şeyi kahve köşelerinde, dedikodu ortamlarında, miskin durumlarda bonkör davranarak harcayan zavallı bir bedbahttır.

Siz siz olun halkın bedduasını almayın. Kendisinden hayır gelmeyen kişilerden uzak durun. Haz almadığınız şeylerle uğraşmayın. Kendinizi köreltmeyin. Enerjinizi boşa harcamayın. Aldığınız görevi en iyi biçimde yerine getirin, herkese bir fark atın. Öyle bir fark atın ki herkesin gözü sizin üzerinizde olsun. Bilinçli çalışın, dört elle mücadeleye sarılın. Kendinize mutlaka güveniniz. Özgüven olmadan belinizi doğrultamazsınız, dimdik duramazsınız, başınızı yukarıya kaldıramazsınız. Öyle olmalısınız ki ast üst demeden herkese karşı delikanlıca konuşabilmeli ve davranabilmelisiniz. Böyle olunca sizi kim tutabilir?

Sonuç olarak Temmuz ayında yitirilen değerlerimiz için anma yaparak yazımı bitirmek istiyorum. 2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta Madımak otelde faşistler tarafından yakılan 37 değerimizi, 14 Temmuz 1982’de 12 Eylül Faşist Askeri Cunta döneminde işkence ve idamlarla gündeme gelen Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde yaşanan zulmü protesto etmek için başlattıkları ölüm orucunda yaşamını yitiren Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek’i ölümlerinin 29. yılında ve 22 Temmuz 1980 günü evinden çıkarak işine gitmek üzereyken evinin önünde paramiliter faşist güçler tarafından katledilen Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu kurucusu ve ilk genel başkanı, Türkiye işçi sınıfının karizmatik önderi Kemal Türkler’i katledilişinin 42. yılında saygıyla anıyoruz. Unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız! Anıları mücadelemize ışık tutmaya devam edecektir.