Birlik ve Dayanışma İçinde Karanlıktan Aydınlığa Doğru

Birlik ve Dayanışma İçinde Karanlıktan Aydınlığa Doğru

Türkiye, bir dünya harikasıdır! Tarihi zenginliği, coğrafi yapısı, stratejik konumundan dolayı bu nitelemeyi hak ediyor. Bu, madalyonun bir yüzüdür. Şimdi gelelim, konumuzu ilgilendiren madalyonun diğer tarafına, berbat yüzüne kısaca bir bakalım. Bu topraklar üzerinde yaşayan halklar, emperyalist kuşatmaya ve onların işbirlikçilerine karşı ellerinde silah, omuzlarında yük ve cephane taşıyarak, omuz omuza durarak, kardeşçe ve yüreklice savaştılar. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı demokratik bir toplumsal düzene evirmek için mücadele verdiler. 1921’de hazırlanan ve kabul edilen Anayasa demokratik ve eşitlik bir içeriğe sahipti. Halkların, azınlıkların, farklı dini inançların özgür iradesini yansıtıyordu. Ne yazık ki, karanlık senaryoları tezgahlayan emperyalizmin işbirlikçileri, İttihatı Terakki Cemiyeti yanlıları karanlık emellerine ulaşmak için kirli planlar yaparak faşist nitelikli 1924 Anayasası’nı halklara dayattı. Çoğulculuğa, renkliliğe, özerkliğe ve sosyalizme yönelimli her çıkışı ve hareketi boğdurmaya ve yok etmeye yöneldiler.

Korku, sefalet, açlık ve adaletsizlik çemberi içinde yaşayan işçi sınıfının ve halklarımızın ivedi talebi, iş-ekmek, barış ve demokratik bir yaşamdır. 31 Mart Yerel Seçimleri ve 23 Haziran’da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimi özellikle halkların barışa, eşitliğe ve ekmeğe olan özlemini açığa çıkardı. Saldırı ve korkuyla basınç altında tutulan halkların, yoksulların ve ezilmişlerin yakıcı somut kazanımları sağladıklarında, karanlıktan aydınlığa doğru bir ışık gördüğünde nasıl ayağa kalktıklarını, moral üstünlük sağladıklarını bir kere daha ortaya koydu. Halk yığınları, krizin içinde tutuşan bir kıvılcımın nasıl hiçbir gücün önünde duramayacağı dev alevlere dönüştüğünü ve her tarafı sarabileceğini yaşayarak gördüler. İnsan seli bir akmaya dursun, milyonların çığlığını, enerjisini, gücünü, güneşe doğru yürüyüşünü durduran, durdurabilecek hiçbir gücü, hanı, sultanı, küheylanı tarih kaydetmemiştir.  Ve şu da iyice bilinmelidir ki, sömürü çarkları durdurulmadan, ulusal kimlikler tanınmadan, inanç özgürlüğü sağlanmadan ve ekonomik bir refah gerçekleşmeden ülke kaostan çıkamaz. Ülkenin bu asıl gerçekliği göz önüne alınmadan ve inkar edilerek yapılan her çalışma ve allandırılarak, ballandırılarak coşkuyla sürdürülen her söylem önünde sonunda duvara yaslar. Açlık, sefalet, baskı ve şiddet sarmalı içinde yaşayan yığınların ekmek, barış, özgürlük, adalet ve sosyalizme yönelik taleplerini ve umudunu bastırmaktan, durdurmaktan ve enerjisini heba etmekten öte bir misyon olamaz. Umudun tükenişi, karamsarlığa, apolitiğe, dağınıklığa, yılgınlığa ve çürümeye yol açar. Bu da her baskı, otoriter ve faşist dönemlerinde içten içe kaynayan ve ardından kabarmaya, gelişmeye başlayan örgütlü, devrimci halk hareketlerinin ve işçi sınıfının devrimci mücadelesinin çökmesine ve likidasyonuna yol açar.

Çok ağır faşizan koşullarda nefes alamaz duruma gelen yığınlar, içinde yaşadıkları kapitalizmin bir barbarlık olduğunu kavramaktadır. Kapitalizmin alternatifsiz olmadığı, kapitalizmin ‘cehennem’ine karşı işçilerin, emekçilerin, halkların dünyasının sosyalizm olduğunu ve bu ‘cennet’ dünyasını kazanmak ve kurmanın işçilerin, köylülerin, yoksulların, kadın ve gençlerin ellerinde olduğunu öğretilmelidir. Karanlıktan aydınlığa doğru sürecin sağlıklı, hızlı, kazanımlı gelişmesi ve utku ile taçlanması için demokratik yığın örgütlerine, emek konseylerine, işçi sınıfının politik örgütlülüğüne çok iş düşmektedir. Bu süreçte işyerlerinde, fabrikalarda ve mahallelerde yapılan somut ve güven verici çalışmalar mihenk taşı işlevi görür.                

31 Mart Yerel Seçimleri’nde bütün hukuksuzluklara rağmen 13 bin oy farkıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanan Barış ve Demokrasi Güçlerinin adayı Ekrem İmamoğlu, 17 Nisan 2019’da göreve başlamasından 6 Mayıs 2019 günü mazbatasının iptal edildiği 18 günlük çok kısa zaman içinde içme suyu ücretlerinde indirimi, çocuklu kadınlar ve öğrenciler için ulaşım indirimi, belediye meclis toplantılarını halka açık ve şeffaf biçimde yapması, israfa son verilmesi ve halka karşı ayrıştırıcı değil, birleştirici olmak yönünde attığı olumlu adımlar halkın sempatisinin artmasına yol açtı. 23 Haziran 2019’da yapılan seçim ile 800 bin üzerinde büyük bir oy artışıyla MHP destekli Saray-AKP adayını geride bırakarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını yeniden kazandı. Bu başarı, Barış ve Demokrasi güçlerinin ortak başarısıdır. Bu deneyim bir kere daha gösterdi ki, “Bir musibet, bin nasihatten evladır (iyidir).”

Görüyoruz ki, halk kötü ve soyut şeylere değil, somut ve iyi şeylere prim vermektedir. Ekmeğini çok önemsemekte, barışa korkunç düzeyde susamış, işyerinde, mahallede, sokakta eşitlik içinde ve kardeşçe yaşamaya olan özlemi iliklerine kadar hissetmektedir. İşçiler, emekçiler ve devrimciler bu olguyu iyi kavramalıdır. Halk için ve halka bağlılık temelinde yapılan her çalışma meyve verir. Demokrasi ve sosyalizm mücadelesine katkı sunar.

Bugün tutulması gereken ana halka, yaşadığımız ve çalıştığımız yerde yığınlar içinde sınıf çalışması yapmaktır. İşçilere işçi gibi düşünmesi ve yaşaması gerektiğini kavratmaktır. İşçi sınıfı öğretisini sınıfla buluşturmaktır. Toplum üzerinde işçi sınıfın politik öncülüğünün hegemonyası kurulmalıdır. Emeğin dev gücü, toplumsal yaşamın her alanında hissedilmelidir. Üretimden gelen güç, ekonomik, demokratik ve politik mücadelede iyi biçimde kullanıldığında halk yığınları burjuvazinin politikalarının etkisinden kurtarılarak sosyalizm mücadelesine kazanılır. Bugün farklı ulusal kimlikleri, dini inançları, gençleri, kadınları, emeklileri, tekelci oligarşi ile çıkarı çatışan bütün toplumsal kesimleri, “savaşsız ve sömürüsüz bir dünya” hedefine yönlendirmek için çalışmak yakıcı bir görevdir.

Barış, demokrasi, özgürlük ve sosyalizm güçleri için en büyük handikap çok dağınık olmaktır. Ayrı duran politik yapıların toplumda hegemonya kuracak kadar belirli bir güce ulaşmaması ve etkinlikte bulunmamaktır. Politik örgütlenmeler mantığı gereği hiçbir zaman yüzde yüzlük bir birliğe varamamıştır. Burada önemli olan burjuvazinin sırtını yere getirecek bir gücün oluşturulmasıdır. Belirli bir dinamizmin sağlanması ve sürdürülmesidir.  Her ülkede, her yerde ve her zaman yeni katılımlar olduğu gibi yeni ayrışmalar, bölünmeler de ortaya çıkar. Devrimci mücadele değişim, dönüşüm, katılım, güç kazanma ve ilerleme mantığı üzerinde yürür.

Gün, rotasında ilerleyen geminin pusulasını kaybettirmeye çalışmanın günü değildir. İşçi sınıfı içinde ve halk üzerinde bilgi kirliliği yaratmak burjuvaziye hizmet eder. Pişen aşta, tuzu, kaşığı olmayanın aklından da bir hayır gelmez. Eski sayfaları ikide bir karıştırarak ortaya çıkmak bir marifet olamaz. Eklektik düşünce ve yapılarla, zoraki birliklerle bir arpa boyu yol gidilmemiştir. Her zaman sonu hüsran olmuştur. Her kafadan ayrı bir ses, her seste ayrı bir çatlaklık, her çatlağın sonunda ayrı bir zırvalık çıkmıştır. Böyle bir olgunun sonunda işçi sınıfı ve halk yığınları pusulayı elden düşürmüştür. Pusulasız bir işçi sınıfı, sudan çıkan balığa benzer. Balık karıncalara, işçi sınıfı ise burjuvaziye yem olur.      


Konuyla ilişkili diğer makaleler