Biz neden öldüğümüzü biliyoruz ve sizin neden öldürdüğünüzü de...

Biz neden öldüğümüzü biliyoruz ve sizin neden öldürdüğünüzü de...

Bir tarafta “Barış Anneleri”nin feryadı var. Canlarını toprağa veriyor ardı arkası kesilmeden. Barışın çemberinde birleşen ve Kürt özgürlük mücadelesinin ve günceldeki siyasetinin önemli sembolü olan Kürt anaları ne istiyor? Nedir bıkmadan usanmadan dillerinden düşmeyen “barış” özlemi?

Önce yüreklerine, acılarına bakmalı. Bir halkın için için kanayan acılarına bakmalı. Bir asırdır kimlik mücadelesi veriyorlar. Dilinden, kültüründen, yaşam hakkından, çoluğundan çocuğundan uzak düşürülmeleri, burjuvazinin devletinin topyekün sistemli bir kıyım, asimilasyon ve katliamlar dizgesinde bir savaşa direniyorlar. Ağır, tahayyül bile edilemeyecek bedeller ödüyorlar. Bıkmadan, usanmadan, unutmadan ulusal kimliklerine ve yaşam haklarına sahip çıkmak istiyorlar. Bu dirençten özgürlüğe, umuda, ortak yaşama kapı aralıyorlar inatla. Bu onurlu direnci üretenleri üreten ise anaları. Bu analar, evlatlarının kemiklerini arayanlar, bu analar çocuğunun cesedini eteğinde toplayanlar, bu analar belki bir daha hiç göremeyeceğini bile bile evlatlarını uğurlayanlar. Bu analar bir savaşın ateşinde yüreği yananlar. Bu analar bütün acılarını heybesine toplayıp, olduğu yerden ayağa kalkıp, ölümü kutsamak yerine, kendisine karşı yürütülen bir savaşın içinden, onurlu bir barışı haykırıyorlar. İntikam çığlıkları atmaksızın.

Mayınların, bombaların, tuzakların içinde büyüttüler çocuklarını. Dilleriyle kucaklayıp hatırını bile soramadılar çocuklarının. Bu savaş bitsin isterken Kürtçe konuşamadılar. Cezası 5 yıldan başlıyordu. 10 düşünüp bir konuştular. Katır sırtında çocuklarını Roboski’de taşıdılar. Sınırlarda etten duvar ördüler. Yaşlarına bakmadan koştular, koşuşturdular, silahların, panzerlerin önüne attılar kendilerini. Çocuklar ölmesin diye... Öldürülüyor çocukları...

Bir ananın feryadı bir halkı ayağa kaldırıyor. Toprağa düşerken canları, “şehid namırın” sesleri yükseliyor.

Burada bir halk var. Hiçbir halkla sorunu olmayan. Devlet ve hükümetlerin asırlık bir kinine karşı haklı bir savaşın içindeler.

Barış anneleri, tüm dünyanın, yüzyılların, kapitalizm var oldukça bize uzak bir özlemi, uzansak yakalayabileceğimiz bir metafora dönüştürüyorlar ve inadına “barış” diyorlar. Kayda değerdir.

Diğer tarafta “Asker Anneleri” var. Ya da “Şehit Anneleri”

Konu acıysa yarıştırılamaz. Aynı acı bütün annelerin yüreğini aynı derinlikle dağlar. Şehit analarının, baskı, zor ve yıldırmayla acısını bile dillendiremediğine tanığız. Tarafı olmadığı bir savaşın neferi olmaktan kendini alıkoyamayan ya da bu çıkmazdan sıyrılamayan evlatlarını yitiriyorlar onlar. Milliyetçilik ve şovenizm sosuyla, acılarını yaşayamaz hale getiriliyorlar.

“Her şey vatan için. Vatan sağolsun” repliği var dillerinin seçilmiş kayıtlarında.

Vicdani Ret diyen, “Benim çocuğum ne için ölüyor.” diyen analar ya da kesimler vatan haini oluyor. Susturulmaya çalışılıyor. Ya devletin içselleştirmeye zorladığı ezber bozulursa ne olacak devletin bekası? O yüzden mağdur konumundadır şehit anaları. Sırtını beş dakikalığına uğrayıp sıvazlayan bir komutan unutturur mu acısını?

Şehit anaları da Barış anaları da yan yana durduğu gün “barış”a yakın olacak bu topraklar. Şehit analarının feryadı bugün için çatlak ses olarak görülse de gün gelecek, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için bütün anaların elleri ve acıları birleşecektir.

Kapitalizmde savaşlar, ölümler, katliamlar, krizlerinden çıkmanın ve sermayenin devletinin yeniden restorasyonunun bir aracı olmuştur ve sürüyor. Ölümü kutsamayı, yaşamı bu denli berhava etmeyi, halkları birbirine düşürmeyi, işçi sınıfının doğasından gelen gücünü ezmeyi, yokluğu, yoksulluğu, sömürüyü, yüzyıllardır bin bir biçimle karşımıza getiren ulusal ve uluslararası sermaye ve onun aygıtları, kaçınılmaz sondan elbette ki kurtulamayacaktır.

Önce insan olduğumuzu unutmadan, ana sıcağına yaslanmadan, tarafımızı sınıfsal bir zemine dayamadan, yeni bir dünya yok bizlere.

Zılgıtların, ağıtların yerini halaylara bırakacağı bir dünya düşü için. Anaların gözünden bugüne değin akan her bir damla yaşı, özgürlüğün okyanusuna taşıdık çoktan.

Biz unutmadık. Onlar da unutmasınlar.


Konuyla ilişkili diğer makaleler