Düzen Muhalefetinin Korkusu: Ya Halk İdareyi Ele Alır Maslahat Elde Kalırsa

Düzen Muhalefetinin Korkusu: Ya Halk İdareyi Ele Alır Maslahat Elde Kalırsa

Türkiye’de laiklik, eşitlik, demokrasi ve özgürlük istediğini söyleyen kesimler –hepsi değil elbette- Ortadoğu’daki laik, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü muhalefeti desteklemiyor. Mesela Suriye’de IŞİD, ÖSO gibi aparatlarla yapılmak istenen Esad Hanedanı’nın devrilmesi için başlatılan emperyalist müdahalede hem IŞİD’e karşı kahramanca savaşan hem de Esad Hanedanı’nın tekçi, inkârcı siyasetini reddeden bununla beraber de bölge halklarıyla eşitlikçi, adil ve özgürlükçü bir ilişki, sistem savunan Suriye Demokratik Güçleri’ni muhatap almıyorlar.

AKP-MHP iktidarının İslamcı-faşist karakterinin en belirgin ortaya çıktığı kadın sorununda, Ortadoğu’nun orta yerinde, Kadın Devrimi’ni rehber edinen, “Jin Jiyan Azadi” diyen, dünyadaki hiçbir partide, örgütte olmadığı kadar kadınların söz-yetki-karar süreçlerinde etkin olduğu, kendi partilerine, örgütlerine sahip olduğu bir isyan dalgasına bigâne kalmak değil, açıkça düşman kesilmektedirler.

Türkiye’de laiklik, demokrasi, adalet isteyenler için bazı sorunların, fay hatlarının olması büyük bir talihsizliktir. Bu sorunlar, fay hatları olmasa ve tabi bu sorunların harekete geçirdiği kitleler, partiler vb. olmasa “siyaset sahnesi” ne güzel olacaktır! Bunlara göre, “siyaset sahnesi” tam kendilerine uygun haldeyken işte bu bazı kesimler perde arkasından müdahale edip onların atraksiyonunu boşa düşürmektedirler. Kürtler, Kürt siyasi hareketleri ve bunların “kuyruğuna takılanlar” olmasa “siyaset sahnesi” kendilerinin arzı endam edecekleri bir platform olacaktır. Evet, bazılarının haleti ruhiyesi tam olarak budur. Bu yüzden büyük bir hasetle dolular.

Ama ne yapalım ki siyasetin seyislik yapmaya çalıştığı toplumsal fay hatları bu “akıl hocalar”ının derin analizlerinden, programlarından bihaberdir. Çelişkiler keskindir, “akıldışı”dır, söz dinlemezdir, makul ve makbul değildir, “asgari müşterekler”i yoktur. Bu yüzden de sabırsızdırlar, seyislerin vaatlerini dinlemezler.

İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde tertiplenen saldırı sonrasında AKP-MHP iktidarı karşıtlığı noktasında birleşen sağlı sollu bütün kesimlerin kraldan çok kralcı kesilmeleri işte bu haleti ruhiyenin kendini gösterdiği bir sahne oldu. Hemen herkesin saldırının tertipleyenlerin hangi güçler olduğuna dair belirgin soruları olduğu halde, iktidarın etrafında kenetlenmekten geri durmadılar. Başka her konuda iktidarın açıklamalarını tereddütle karşılayanlar, bu konudaki –kaldı ki, İçişleri Bakanı’nın kendisinin bile saat farkıyla farklı beyanlarda bulunmasına rağmen- açıklamasını doğru kabul edip birlik gerçekleştirdiler. Oysa yine kendi derin analizlerinde, iktidarın –iç ya da dış- savaş çıkararak, korku ve şiddetin hâkim kılarak toplumu ve muhalefeti sindirmeye çalışacağı yazıyor. “Terör” gerekçesiyle HDP’yi kapatıp, siyasi yasaklar ve operasyonlarla en örgütlü muhalefet gücü olan HDP seçmeninin seçim sürecine ve sandığa gücünü yansıtmasını engellemeyi planladığı da görülüyor. Yine kendileri diyor hiçbir diktatör normal bir seçimle iktidardan alaşağı edilmez diye. “Suriye tarafından buraya 8 füze atar, savaş gerekçesini üretiriz” diye kendi aralarında fikir teatisi yaptıklarını da unutmuş olamazlar herhalde.

Burjuva siyasetin sağlı sollu muhalefet partilerinin, gruplarının iktidarın kullanışlı aparatı olmaktan kurtulma gücü var mıdır? Bunlar neden iktidarla barış, eşitlik, özgürlük, demokrasi konularında yarışmak yerine “millilik”, “dincilik”, Kürt düşmanlığı ve katliamcılık siyasetinde yarışıyorlar? Çünkü onların da halk korkusu var. Gezi’den 7 Haziran’a olan süreçte sokağa çıkanların neler yapabildiklerini onlar da gördüler. Hele hele Türklerin, “bize bunları yapıyorlarsa, Kürtlere neler yapıyorlardır” diye düşünmeye başladıklarını da gördüler. Ve işin en esaslı olan tarafı ise, bugün milyonları açlığa, yoksulluğa mahkum bırakan AKP-MHP iktidarının ekonomi programının bertaraf edecek, halkın sorunlarını çözecek bir programları olmadığı için de halkın oyuna dâhil olmasını hiç istemiyorlar. Alimallah ya halk idareyi ele alır maslahat elde kalırsa…

Yani burjuvazinin, sağlı sollu muhalefet partilerinin sadece Kürt sorununda, AKP-MHP ittifakının yanında değiller. Tüm halkın ekonomik, sosyal, ekolojik sorunları karşısında da çözümleri yoktur. Bu yüzden bütün meseleyi, RTE’nin karşısına “ortak aday” kim olsun tartışmasına hapsetmektedirler. “AKP-MHP gitsin de ne olursa olsun” ehven-i şeri hakim kılmaya çalışıyorlar. Türkiye’nin hiçbir temel sorunu üzerine demokratik bir tartışma açmayı bile istemiyorlar. Çünkü ne çözüm üretme kapasiteleri var ne de her birinin halkçı, demokratik, kadının özgürlüğünü, ekolojik ilkeleri temel alacak bir sınıfsal özleri var. Yapabileceklerinin en maksimumu “beşli çete” diyerek bütün yolsuzluk sistemini birkaç yandaş şirketle sınırlayıp –geçmişin hesabını sormak yerine helalleşerek- bütün bu dönem boyunca yüzde 200 kar açıklayan TÜSİAD sermayedarlarının adını bile anmamak oluyor.

Türkiye ve Ortadoğu’nun kaderini ve ufkunu burjuva muhalefetin sınırlarıyla eşitlemeye çalışmanın, Türkiye ve Ortadoğu halklarının geleceğini onların programlarına bağlayacak her türlü girişimin vebalinin de bedelinin de büyük olacağını görmek gerekiyor. Dünya ve bölgede konjonktürün yaşadığı dönüşümde halkın gerçek bir politik özne olarak doğuşuna vesile olmayacak her türlü girişim statükonun güçlendirilmesinden başka bir şey getirmeyecektir. Ölüm kalım arasında yaşayan emekçilerin, kadınların, Kürtlerin, Alevilerin, LBGTİ+ bireylerin, bütün ezilenlerin bu araftan sağ salim çıkmasının tek yolu kendi öz örgütlülüklerini kurmaları olacak.    


Konuyla ilişkili diğer makaleler