Devrimci Politik Tutsaklardan Mektuplar
Sevgili Politika’lı Düşdaşlar,
Palandöken yaylalarından ve eteklerinden -düşgücümle- topladığım bir demet rengahenk kır çiçeğiyle yeniden ziyaretinize geliyorum.
Her birinizi düşdaşça duygularla sımsıkı kucaklayıp öpüyorum. Aklımın aydınlığından, yüreğimin cevherinden damıttığım komünar selam ve sevgilerimi sunarak...çalışmalarınızda sonsuz başarılar diliyorum.
Sevgili düşdaşlar, mektubuma verdiğiniz nazik yanıtı okudum. Yaptığım karıştırmadan dolayı sizlerden özür diliyorum. Anlayışlılığınızdan dolayı teşekkür ediyorum.
Yanıtınızla yeni bir durumdan haberdar oldum. Elbette, yasal TKP’nin SİP’in devamı olduğunu biliyordum. Ama sizin varlığınızdan bihaberdim. Halen de haberdar olmuş sayılmam:)
(...)
Bu durumda sizin yeriniz ve konumlanışınız hakkında fikir sahibi olabilmek için daha fazla bilgi edinmem lazım... Bu konuda bana yardımcı olabilirseniz sevinirim.
Özetle; TKP mirasını nasıl değerlendirip sahiplendiğinizden başlayarak, yarına dair tahayyülleriniz ve bunları maddileştirmek için izleyeceğiniz yol-yöntem ve programınız temelinde hakkınızda daha fazla bilgi sahibi olmak isterim.
Evet, Politika’yı düzenli olarak takip etmek de yollardan biridir. Ama bütünlüklü bir okumaya ikame edilemez!
Sevgili düşdaşlar, TKP mirasına sahip çıkan bir gazetenin, ulusal sorun ve Kemalizm konularındaki nitel kopuşu beni sevindirmektedir. Sürmanşetten “Öcalan özgür olmalıdır! ” gibi net bir duruş sergilenmesi önemlidir!..
Elbette TKP mirası çok büyük ve renkli bir yelpazedir... Sizlerin neresini işgal ettiğinizi bilmiyor olmaktan kaynaklı da böyle yazıyor olabilirim. Anlayışla karşılayacağınızı tahmin ediyorum.
Kavga denilen büyük okyanusa akan sayısızca nehir, çay ve dere var... Hepsini tanımak, haberdar olmak tecrit koşulları -12 yıllık- altında takdir edersiniz ki kolay değil... Yine de dışarıdaki gelişmeleri takip etme, vakıf olma çabalarımız kararlılıkla devam ediyor. Evet, buralar kavgamızın geçici uğrak istasyonlarındandır, amaca giden yolda bazen kısa bazen uzun soluklanmalar, güç toplama durakları... Yarın tekrar esas yola, yolculuğa dahil olduğumuzda şaşırıp, afallamamak, zamanın ruhunu dört duvar arasında kaybetmemek için daha fazla çaba harcamak zorunda olduğumuzun bilincindeyiz. Bu çabaya dışarıdan büyük-küçük katkısı olan tüm düşdaşlara sonsuz teşekkürler! Onların sayesinde dışarıdaki kavganın sıcak soluğunu daima içimizde hissediyoruz.
Sevgili düşdaşlar, 6 ay gibi kısa bir zamanda 57 ilde asgari bir dağıtım ağı ilişkisi yaratmanız karşısında şapka çıkarıyorum. Kendimce, demek ki geleneğin köklü damarlarından birinden boy veren bir fideyle karşı karşıyayız diye düşünüyorum. Tez zamanda büyümeniz, lezzetli meyvalar vermeniz dileklerimle, tekrar çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Özgür gelecekte görüşünceye değin; sağlık, direnç, başarı ve umutla kalın! Asla düşsüz kalmayın! İyi ki varsınız! Düşlerimizin kızıl havarileri...
Komünar selamlar.
Haydar SÖNMEZ
H Tipi Cezaevi / Erzurum
Tek Bir Hakkın Var
Zifiri karanlığın ötesini düşün. Binlerce insanın yattığı bir mezarlığı düşünün. Bu mezarlığın tarifini ne kadar yapmak zor ise, sevdamızın içinde tutunduğu tecridi anlatmak o kadar, belki daha da zordur. Mesela yıllarca aynı yere, aynı yere bakan bir gözü düşünün. Düşünün ki iki gözünüz var ama bir adım öteye bakamıyorsunuz. Düşünün ki iki eliniz var ama bir başka eli tutamıyor ve bir yere dokunamıyorsunuz. Güneşin hiç girmediği bir yeri düşünün. Bakışların bir adım ötesini göremediği bir yeri. İşte tecrit böyle bir şeydir.
Yüreğiniz yangındadır. Öyle ki; her düş gördüğünüzde, yalnızlığın sessizliğinde aydınlığın rengine uzanan bir gezginin umutları kurşuna diziliyor kucağımızda. Hangi duyguların insana hayat kazandırdığı, hangi uçurumda hayatla pazarlığa oturulamayacağı ve hangi hüzünlü gecelerin türkülerle şahlandığının kaydı siliniyor hafızamızdan. Okyanusların hırçın sularında titreyen kelebeğin kanadında hissediyoruz kendimizi. Zincire vurulan iradenin kan kırmızısı kanayan düşler misali her şeyimizden tecrit kokuyor. Hüzünle inşa edilmiş bir tapınağın zifiri karanlığında hissediyoruz kendimizi. Atılan her adımda, okunan her kitaptan, el atılan her kalemden yazılan her yazıdan, velhasıl yaşam adına ne varsa hepsinden tecrit kokuyor. Acaba şu kimsenin dokunamadığı buz kesilmiş duvara vursak duyan olur mu, yangın yerine dönüşen yüreğimizin haykırışını? Bir çığlık atsak, az ötemizde yıldızları seyredenler, sevdamızın içinde bulunduğu karanlığın farkına varır mı? Acaba Aram Tigran’dan bir türkü söylesek, şu bir kaç metre uzaktaki ağacın yapraklarında titreyen yağmur damlası, yaşam gerekçemizin ruhuna vurulmak istenen sürgünün pasını eritebilir mi? Yaşam gerekçemizi “mezarlığın asayişini bozmak, ölülerin dirilmesine ve infiale sebep olmak”la suçluyorlar.
Oysa “suç” dedikleri, barış için bir kaç kelam etmemizdir. Geldiğimiz noktada zamanın ruhu artık topyekün savaşa karşı, topyekün direnişe ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Bunun için direniş kültürümüzün bugüne kadar bize miras bıraktığı iradenin cesaretiyle adım atma zamanı gelmedi mi?
Ergül İNCE
2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi
Kandıra / Kocaeli
Sayın POLİTİKA Gazetesi çalışanlarına sevgi ve selamlarımı iletir, hayat boyu sağlık, sıhhat, mutluluk ve özgür bir hayatın sizlerle daimi olmasını canı gönülden dilerim. 13.07. 2015 tarihinde 106 sahifelik mektup gönderdim. Umarım bu defa elinize geçmiştir. 21.07.2015 tarihinde açık ziyarette çektirdiğim fotoğrafı da gönderiyorum.
Sizlere sonsuz sevgi ve selamlarımı iletir, yayın hayatınızın daimi olmasını dilerim.
Saygılarımla.
Metin DURMAZ
E Tipi Kapalı Cezaevi / Nevşehir
“Bizler Güneşin Çocuklarıyız”
ölüm bitmeyen suskun bir çığlıktır
Boğulur...
uğuldayan sessiz gölgelerin bağırışlarında
lanetli günahkar mor gökler...
Tutuşturur ürperen boşluğun
fısıldayan ağıtlarını
oluk oluk kanar...
çocukça gözyaşlarımız
ve kan-revan olur...
yaşamın sevda çiçekleri
yıldızların koynundan ezgilenirler
umudun günahsız melekleri
“Bizler güneşin çocuklarıyız...
ölüme gülümseyerek gidenleriz” diye
Haykırmışlardı celladın hayırsız suratına
Yıldızlarda ışıyan...
Bir tılsım gibiydiler
Korkusuz...
Ölümsüz...
ve yaşam dolu...
zapt edilmez güneşin,
Kızıl ışınlarını avuçlamışlardı
mağrur ve masum...
çocukların gözyaşlarından
yetim kalmıştı
Kanlı oyuncaklar
ve umutlar
yetim kalmıştı...
Küllenen defter kalem
ve kardeşlik köprüsü
Katledilen insanlık ölmüştü
param parça olurken
32 can...
32 gencecik yürek
ve 32 umut savaşçısı
Güneşte açan bahar gülüşleriyle
Asılı kalmışlardı
Suruç’un kanlı duvarlarında
İhanet kokan bir zamanın...
yorgun yaprakları gibi
paldır küldür dökülmüştü
Düşler dünyası
Tılsımlanan büyülü masallar
Anlatıyordu
Şiir yürekli çocuklar...
Koşarken güneşe doğru
Pir Sultan’dılar...
Hızır Paşa zulmüne karşı
Şeyh Bedrettin’diler...
ikrara durmuşlardı ölüm yolculuğunda
yılmayan bir isyandılar...
Faşizmin öğüten çarklarında
Kızıldere’de Mahir...
Nurhak’ta Sinan...
Rojava’da Kızılbaş Paramaz...
Ceylan gözleriyle BULUT’lardan bakan
Tanrıça yürekleriyle...Sibel’diler... Arin’diler...
ölüm oruçlarında...
İbrahim... Kemal... ve Hayri’ydiler.
Başkaldırmışlardı...
vahşetin ölüm kokan ihanetine
Deniz’diler halkların yüreğinde...
cesur ve yiğitçe yürürken
darağaçlarına
“Zamanın ruhuyla”...
ilmik ilmik örmüşlerdi
“Kardeşlik köprüsünü”
özgürlükle harlanan...
Gözleriyle dokunuyorlardı
çarmıha gerili bilgelerin gölgelerine
ve gölgeler kanatlanıyordu...
İçimizde ışıyan azade düşlü
umutlar gibi
Tanrının sevgisiyle kutsanan...
çiçeklere fısıldıyorlardı zamanın ruhunu
ve gözyaşlarıyla...
Dokunarak yıkıyorlardı savaşın izlerini
şair ve ozanların anlatamadığı...
Gökkuşağı renginde örüyorlardı
yaşamın sırrını
ve ölüme gülümseyen gözleriyle
Gökyüzüne ölümsüzlüğün
özgürlük dilini nakış ediyorlardı
ve güneşin ateşten çocukları...
Işıyordu semâlarda
Yıldızlarla oynayan direngen
yürekleriyle...
Merhaba; Sevgili, Güzel Yoldaşlar
Özlem ve sevgi dolu selamlarımı gönderiyorum. Faşist AKP iktidarının savaş politikaları, ülkeyi ölümler ülkesine çevirmiş durumda. Diktatörlük idealleri temelinde yarattığı gerilimli ortam, seçim mağlubiyetinin etkisiyle şirazeden çıkmış bir ruh haliyle, ülkeyi çetelere ve savaş baronlarına peşkeş çekmiş duruma geldi.
Suruç’ta 32 genç devrimci yoldaşın alçakça bombalarla parçalanması ve bunun akabinde iktidarın, özgürlük hareketine, yurtsever, aydın ve demokrat insanlara karşı, topyekün bir savaş kararı alması, nasıl faşizan bir ruha sahip olduğunu gösteriyor. Kazanmak için yapmayacağı çılgınlık, satamayacağı değer yok gibidir. Bu vahşi ve alçakça saldırıları şiddetle kınıyor ve lanetliyorum. Döktüğü her damla kanda boğulup, sonunu getireceğini hep beraber göreceğiz. Bu duygularla tekrardan bu faşizme direnen yüreklerinizi selamlıyorum.
Saygılarımı yolluyorum.
Cengiz AYAR
2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi / Kocaeli