Efrin’den Sonra, Efrin İle Yeni Mücadeleye

Efrin’den Sonra, Efrin İle Yeni Mücadeleye

Afrin'de bir anne ve çocuğu

Ortadoğu’ya yeniden düzen vermenin önemli bir ayağının Kürt sorununun çözümüne bağlı olduğunu bilmeyen kalmadı gibi. Dört parçaya bölünmüş olmanın ötesinde Kürdistan’ı egemenliği altında tutan devletlerin sorunlu yapıları, Kürt meselesini daha da önemli kılmaktadır.

Şengal katliamı, Kerkük’ün düşmesi ve ardından da Efrin bölgesinin işgal edilmesi, Kürt Özgürlük Mücadelesinde son kırılma noktaları olarak görülebilir. Tüm bu aleyhte gelişmelere rağmen Kürtler, yüzyıllık statükoyu değiştirmede rollerini kaybetmiş sayılmazlar. Şu an bölge üzerinde çeşitli hesaplar birbirine karışmış durumda. Uluslararası ve bölgesel güçler yeni dengeler oluşturmak ve ilişkiler peşindeler. Önümüzdeki günler, bu dengelerde hangi tarafın daha ağır bastığına ve bunun  ortaya çıktığına tanıklık edecektir. Bölge bir santraç tahtasına dönmüş ve yapılan  hamleler birbirinden bağımsız değildir. Herşey plan dahilinde gidiyor gibi görünse de beklenmedik gelişmeler, yeni hamleler sonucunda ortaya çıkmaktadır. Ne uluslararası emperyalist güçler ne de bölgedeki işbirlikçileri, sorunları çözecek bir gelişmeyi, bölgede kendi çıkarlarını korumak için  istememektedirler. Karışıklığın devamı, yeni dengelerde daha rahat egemenliklerini sürdürmelerine olanak sağlamaktadır. Bölge üzerindeki etkilerini devam ettirmek için taşlar yerlerinden oynatılmaktadır. Bu çözümsüzlüğün getirdiği fırsatları kullanarak, bölgede barışa  gitmeyi engellemek için çeşitli oyunlar devreye koymaktan da geri durmamaktadırlar. Tek tek yapılan hamleleri bu büyük resim içerisinde, yani santraç tahtasının tamamında görmek gerekmektedir.

Suriye kirizi, taşların sürekli yer değiştirmesi nedeniyle öyle anlaşılıyorki  bir müddet daha devam edecektir. Suriye’de sona yaklaşılmışken krizin derinleşmesi, ABD, Rusya ve bölgedeki aktörlerin yeni hamlelerinin son bir güç savaşı olduğunu söyleyebiliriz. Birbirlerini gözardı ederek bir çözüme tek başına gidemeyecekleri açığa çıkmış durumdadır. Yapılanlar Suriye’nin geleceğinde daha fazla söz sahibi olma çabalarıdır. Ortada bir pasta varsa, bu da  en fazla payı koparma savaşıdır. TC’nin Efrin’e müdahalesi, Kürtlerin payına düşene el koyma işgalidir, diye de yorumlanmaktadır. Suriye’nin karışık tutulması, baştan beri söylediğimiz Kürt meselesinin çözümünü de geciktirmektedir. Kürdistan’ın  özgür ve demokratik bir statüye kavuşması, federal veya özerk çözümlerin güvence altına alınması, bölge halklarının demokrasiye ve özgürlüklerine kavuşmalarını da beraberinde getirecektir.

Efrin’in  işgali yeni hesaplar üzerine kuruldu

Efrin’in işgali, Rusya’nın açıktan izin vermesi  ve ABD’nin başını çektiği koalisyon güçlerinin göz yumması ile gerçekleşti. Nitekim Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Efrin’i ABD’ye karşı Türkiye’ye açtıklarını açıktan dile de geitirdi. Doğu Guta’ya karşı Efrin söylemleri olsa da sadece bu olmadığı daha uzun vadeli planların işin içerisinde olduğunu götebilmekteyiz. ‘Uluslararası güçler Türkiye üzerinde oyunlar oynuyor’ sözü adeta AKP çevrelerinin dillerine sarmaladıkları bir tekerlemedir. Önce Suriye’de çihatcı çetelere ve DAİŞ’e destek vererek,uluslararası güçlerin çıkarları temelinde haraket eden TC bu kez eğer ortada bir oyun varsa, Efrin’in işgali ile tamamen bu güçlerin oyununa geldi. ABD ve batıya dönük çıkarılan seslerin bu bakımdan bir iç propaganda malzemesi olmaktan öte bir anlamı yoktur. Batıya dönük mülteci tehdidi ve ticari anlaşmalarla yürütülen çıkar ilişkisi, batıya karşı sözde dik durmanın nasıl da bir eğrilmenin tohumlarını taşıdığını göstermesi bakımından önemlidir. Efrin’in işgalini de bu eğrilmenin bir parçası olarak  görmek gerekir. Efrin’in hangi çıkarlar karşılığında işgal edilmesine göz yumulduğu önümüzdeki günlerde daha da açıklığı kavuşacaktır.

Efrin’ne yapılan bir işgal hareketidir. DAİŞ artıklarından veya ona benzer cihatcı örgütlenmelerden devşirilen ve bir kısmı Suriyeli bile olmayan çetelere verilen ‘özgür’ adı, bu gerçeği değiştirmez. Efrin’in boş sokaklarına girilmesi ve yerel halkın en ufak bir desteğini görmemesi işgalin belgesidir. Ardından çetelerin yağmaları adeta işgalin resmi oldu. Bu ele geçirmeyi biraz da Napolyon’un Moskava’ya girişine benzetebiliriz. Napolyon, Moskova’ya girer ama karşısında Moskava sakinlerinden kimseyi bulamaz, günlerce boş şehirde kalır, işgal kimseden destek bulmaz. Efrin’de de işgalciler istenmediklerini boş sokaklara girince anlamış olmaları gerekir. Pirus zaferi var ya işte öyle bir şey. Güç dengesizliği ve uluslararası güçlerin gizli ve açık destekleri ile Türk ordusunun Efrin’de işgal hareketini sonuca götüreceği açıktı. Tarihte benzer birçok işgal hareketi gerçekleşmiştir. Sonunda bunlar yenilgiden kurtulamamış ve geldikleri gibi de geri dönememişlerdir. Şimdi Türk ordusunu da böyle bir tehlike beklemektedir.

DAİŞ artıklarının Efrin’i Türk ordusunun denetiminde yağmalamaları, bu işgale göz yuman batılıları kamuoyu baskısı ile de olsa tavır almak zorunda bıraktı. Burada Almanya’ya ayrı bir parentez açmak gerekmektedir. Almanya 1.Dünya savaşı yıllarında da doğuya açılma hesapları yapmış ve Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak içerisinde bu hayaline kavuşmak istemiştir. ‘Drang nach Osten’ doğuya açılımı Osmanlı ile yapılan savaş ortaklığı üzerinden ete kemiğe büründürmeye çalışmışlarıdır. Bugün de benzer hayallerini Türkiye üzerinden gerçekleştirmek istemektedir. Efrin işgali öncesinde ve esnasında Almanya’nın sessizliğini bu ilişkiler ile izah etmek mümkündür. Son günlerde artan silah satışı da ‘Drang nach Osten’ hayalinin Türkiye üzerinden devam ettirilmesidir. Bu açık desteğe rağmen Efrin’de çeteler ile birlikte Türk ordusunun sivil katliamları ve yağmaları karşısında, Almanya başbakanı Merkel bile sessizliğini bozmak zorunda kaldı.

Efrin’de Vichy Meclisi kuruluyor

Efrinliler topraklarına ve evlerine geri dönmek için BM çatısı altında bir güvenlik istiyorlar. Bu Türk ordusu ve çetelerinin Efrin’de işgale son vermeleri ve geri çekilmeleri demektir. Uluslararası destek bu konuda ne kadar süre içerisinde başarılı olur bilinmez. Ama Efrin’in öyle kolayca teslim edileceği de beklenmemelidir. Bölgenin demografik yapısının değiştirilmesi amaçlanmış olsa da TC’nin bunda ne kadar başarılı olacağı bilinmemektedir. Rusya’nın iznine bağlı olarak Efrin’de bir müddet daha kalabilecek olan Türk ordusunun Suriye’de yeni oluşumların ortaya çıkması ile birlikte kaderi de belli olacaktır.

TC burda kalmasının zaman geçtikçe zorlaşacağını bilmekte ve bunun için kendine bağlı yeni oluşumlar hazırlamaktadır. Fransa’nın işgali sırasında Hitler’in kurduğu Vichy Hükümetine benzer bir  işbirlikçi meclisi kurmaya çalışmakta ve bunu Efrin’in başına getirmeye çalışmaktadır. Halktan destek görmeyen ve tamamen işbirlikçilerden kurulu bir meclisin Efrin halkının nezdinde hiç bir itibarı olmayacaktır. Vichy Hükümeti gibi bunlar da tarihin çöplüğüne gönderileceklerdir. Bu tamamen işgale kendince yasal bir kılıf uydurmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Efrin’de, Efrin’in gerçek sahiplerinin içerisinde olmadığı herhangi bir oluşumun uzun vadede yaşama şansı bulunmamaktadır. Şimdi bu gerçeği Ruslar ve batılılar da görmüş olacaklar ki Efrin ve Kürt meselesinde sessizliklerini bozmaya başladılar. Almanya’dan sonra Fransa ve Rusya da Efrin meselesinin barışçıl bir temelde  Kürtlerin de taraf olduğu görüşmelerde çözülmesini istediler. Biraz timsah gözyaşlarını andırsa da Efrinlilere dönük saldırıların uluslararası hukuk ile bağdaşmadığını göz ardı edemeyecek şekilde ortaya çıkmasındandır.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un kendi ifadesiyle Suriye’in kuzeyinde istikrar sağlanması için aralarında PYD temsilcilerinin de bulunduğu heyetle gerçekleştirdiği  görüşme sonrası yaptığı açıklamaya bakılacak olursa, Fransa, Suriye krizinde daha aktif rol üstlenmek istemektedir. Türkiye’den gelen sert tepkilere rağmen Fransa, Kürt meselesinin çözümünde görüşmelerin önemine dikkat çekerek, bunda da bir rol üstlenmek istediğini dile getirmiştir. Buna paralel olarak ABD Başkanı Trump da Suriye’deki birliklerini çekeceklerini açıkladı. Bunun hemen bugünden yarına gerçekleşmeyeceği bilinmektedir. ABD’nin Suriye politikasında bir değişiklik mi? sorusunun cevabı önümüzdeki günlerde netlik kazanacaktır. Bu TC’yi Rusya’ın eksenine fazla kaptırmamak için dile getirilmiş bir düşünce de olabilir. Tüm bunlar da gösteriyor ki Suriye ve Kürt meselesinde yeni gelişmeler beklenmelidir.

TC’nin öyle dile getirdiği gibi Rojava’yı bir boydan bir boya işgal etmek kolay olmayacak. ABD ve Fransa ile birlikte diğer koalisyon güçleri de Fırat’ın doğusuna yönelik bir saldırıya izin vermiyorlar. Rusya ve ABD arasında gidip gelmelerle TC bir dönem daha Suriye’de belirli bir dengede hareket kabiliyetini devam ettirecek gibi görünmektedir. Cihatcı gruplar ve DAİŞ  üzerindeki etkisi, bunları kullanma gücü ve mülteci baskısı ile biraz daha kendine burada bir rol açacak gibi görünmektedir. Rusya, Suriye hükümetinin egemenlik alanlarını genişletmeye devam etmekte ve günün birinde tüm Suriye’de Esad hükümetinin denetim kurmasını isteyecektir. Sıra İdlip bölgesine ve Efrin’e de gelecektir. O zaman Vichy Meclisi de TC’nin buradaki varlığını kurtarmaya yetmeyecektir.

Efrin kırılan Zeytin dalları

Efrin’de sadece zeytin dalları kırlmadı. İnsanlık da ayaklar altına alındı. Yağmanın resimleri Kürtlerin nasıl bir düşmanlıkla karşı karşıya olduklarını göstermek açısından önemlidir. BM kararına rağmen saldırının devam etmesi, uluslararası hukukun çiğnenmesine bir örnektir. Hani bu kazalarda ve doğal afetlerde cep telefonlarıyla görüntü alan ‘Gaffer’ misali seyirciler türedi. BM kararına rağmen ABD, Rusya ve diğer batılı hükümetler yardım yerine bir ‘gaffer’ gibi izlemekle yetindiler. İzlemenin ve yardımdan kaçmanın da hukuk suç olduğunu söyler. Dünyamızda bu gafferler oldukça insanlık dramının bitmeyeceğini söyleyebiliriz. Bugünlerde çıkarılan sesler TC’nin niyetlerinin anlaşılmasının yanında devşirdiği çetelerin DAİŞ benzeri bir tehlikeyi taşıdığını da göstermesindendir. Bitiriliyor denilen DAİŞ bir başka şekilde ortaya çıkmaktadır.

Efrin’de kent merkezine odaklı bir direnişe hazırlanırken YPG’nin çekilmesi halkın bir felaketten kurtarılması anlamına da gelmektedir. Bu kararın alınmasında batılı koalisyon güçlerinin ve Rusya’nın da bir etkisinden bahsedilmektedir. Kısa vadede sonuç alınmasa da bu adımın uzun vadede Kürtler açısından önemli sonuçları olacaktır. Uluslararası gelişmeler de bu yaklaşımımızı doğrulamaktadır. Şehrin tamamen yıkılması ve sivil ölümlerin önü alınmış oldu. Yapılan açıklamalarda direnişin yeni bir boyuta geçtiği belirtildi. YPG güçleri dağınık bir şekilde ve gerilla mücadelesi kapsamında Efrin’deki varlıklarını koruduklarını defalarca açıkladılar. Yer yer çatışma haberleri gelmekte ve bölgede savaş devam etmektedir. Anti-faşist mücadelenin ve halk içinde örgütlülüğün Hitler faşizmine karşı başarısı hatırlandığında Efrin’de de böylesi bir mücadele, sonuç alıcı gelişmelere yol açacaktır  denilmektedir.

Kürt Özgürlük Hareketinin geleceği

Bölgede çözümün anahtarının Kürt meselesinin çözümüne bağlı olduğunu devletler de görmeye başladılar ve bunu açıkca dile getirmekten kaçınmamaktadırlar. Şimdiye kadar Kürtlerin ve demokratik kamuoyunun defalarca dile getirdiği bu görüş daha açık bir şekilde dillendirilmeye başlandı. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Kürtler olmadan Suriye’de bir çözümün imkansız olduğunu açıklaması yeni bazı gelişmelerin habercisidir. Bunun politik gelişmelerde nasıl bir etkisi olacağını yakında göreceğiz. Kürdistan’ın her bir parçasını elinde tutan Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de bir çözümden ve demokrasiden bahsedeceksek bu Kürt meselesinin çözümüne bağlıdır. Eski inkarın artık mümkün olmadığı ve insanlık adına DAİŞ ve benzeri çetelere karşı ve özellikle de ‘kadının özgürleşmesi mücadelesi’ içerikli bir mücadele veren Kürtler masada olacaklar ve boş da kalkmayacaklardır. Bu gerçeğin farkına varanlar sonunda kazanan tarafta yer alacaklardır.

Kürtlerin bu gelişmelere karşılık vermeleri kendi aralarında birliği güçlendirmeleriyle mümkündür. Birlik bu sürecin Kürtler lehine olan fırsatlarından yaralanmak için oldukça önemlidir. Bunun için de gerekli değişimlerin yapılması ve mevcut örgütlenmelerin bu sürecin ruhuna uygun bir şekilde gerekirse de yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Demokrasi yolunda atılan her adımın geliştirilmesi ve buna destek olanların çabalarını halkların ortak demokrasi mücadelesine kazandırılması önem taşımaktadır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler