Emperyalist Sömürü ve Gençlik

Emperyalist Sömürü ve Gençlik

Uluslararası sermayeler arasındaki ekonomik entegrasyon ya da küresel kapitalizmin arsız kurumları, dünya ülkelerini ve insanlarını köleleştirmenin yolunu kendilerince etik (!) ilkeler ve kurallar çerçevesinde yürütüyor.

II. Dünya Savaşı sonrası, kapitalizmin yeni dünya düzeninde 1945 itibarıyla hayata geçirilen UN, WB, IMF, WTO gibi oluşumlar, ekonomik gücü temsil edenlerce, emperyalizmin, sömürünün, savaşların, işgalin, açlığın, yoksulluğun -sözde barış ve demokrasi şiarı ile- güçlü enstrümanı olmuşlardır.

G20’de bunlardan biridir. 25 Eylül 1999’da Washington’da önde gelen sanayileşmiş ülkelerden oluşan G-7’nin maliye bakanları, 20’ler Grubu (G-20)’nun kuruluşunu ilan etmişlerdir. Uluslararası finansal istikrarı sağlama amacıyla kurulduğunu duyuran bu oluşumdur. Dünyada ekonomik gelişkinlik düzeyi sıralamasına göre ilk 20 ülke bu platformda yer almaktadır. 1999 itibarıyla G20 ülkelerinin ihracatı, dünya toplam ihracatının %64’ünü oluşturmaktadır. Dümeninde G7 ülkelerinin -başta ABD olmak üzere- olduğu bu oluşumda Türkiye de yer almaktadır.

Emperyalizmin doymak bilmez açlığı ve kendi refahı için dünyadaki tüm doğal kaynak, hammadde, ucuz işgücü, iklim şartları gibi ölçütleri kendi egemenliği ve ekonomisinin kaldıracı yapma arzusuyla, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelere pervasızca saldırılarının ve bu ülke ekonomilerini “istikrar” şemsiyesi altında sürekli borçlandırma ve müdahale ile kendine bağlama yönteminin meşru halidir.

G20’nin ilk toplantısı sonrasında Fidel Castro’nun tanımlaması oldukça yerindedir. “Delirdiğimizi düşünmeye gerek yok, ama krizle ilişkili ortaya çıkan bunca kısaltma, insanın zor anlayacağı türden. Bunlardan ilki G20, seçilmiş bir grubun, herkesi temsil edermişçesine davrandığı Washington’daki bir toplantıdır. Bu ülkeler patent, bankalar ve ulaşım gibi en modern ve pahalı araçlarla, bunun yanı sıra karmaşık üretim süreçleri, iletişim ve dünyayı aldatmak için medya aracılığıyla teknolojileri ve pazarları tekeline alma niyetindedir.”

Y20 (Youth-20)

Y20 (Youth-20), resmi olarak G20 zirvesine bağlı faaliyet gösteren, açılım gruplarından biri olarak hayata geçirilen, uluslararası bir gençlik platformu olarak kurulmuştur. Lider özellikli gençler seçilerek, G20 amaç ve hedeflerine uyumlu ve ilham vermesi amacıyla, G20 öncesinde toplanan bir zirvedir. Gençliğin uluslararası meselelere bakışı, kültürlerarası anlayışı geliştirme, yenilikçi çözüm önerileri gibi konularda yılda bir defa toplanan ve G20 ajandasını gençlerin ezberine dönüştürmeyi amaçlayan, kurulu ve sınırları önceden belirlenmiş bir dayatmadan ibarettir. Y20’de her ülke 5 kişilik bir delegasyon tarafından temsil edilmektedir. Zirve sonuçları ise, “Final Communiqué (Zirve Bildirisi)” olarak G20 zirvesine sunulmaktadır.

2013’te Rusya, 2014’te Avustralya’da toplanan Y20 zirvesine, bu yıl Türkiye ev sahipliği yaptı. Türkiye Y20’ye, Youth Commission for Diplomacy and Collaboration (YCDC / Diplomasi ve İşbirliği Gençlik Komisyonu) olarak katılıyor. Başkanlığını Emre Cenker’in yaptığı bu komisyon, 16-21 Ağustos tarihleri arasında diğer ülke temsilcilerinin de katılımı ile Boğaziçi Üniversitesi’nde Y20 zirvesini topladı. Zirvenin G20’ye ilettiği talepler;

• Genç işsizliğin azaltılması

• Genç ve yenilikçi girişimler ve KOBİ’lerin desteklenmesi

• İşgücü piyasasına ulaşımın kolaylaştırılması ve dijital eşitsizliklerin giderilmesi

• Eğitim sistemiyle iş gücü piyasasının gerektirdiği beceriler arasındaki farklılıkların azaltılması

• Nitelikli staj ve mesleki eğitim olanaklarının artırılması

• Öğrencilerin uluslararası dolaşımının önünün açılması

• Mülteciler ile göçmenlerin haklarının ve ihtiyaçlarının tanınması gibi öneriler yer aldı.

Zirvenin açılış toplantısında konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Küresel krizin başlamasından bu yana geçen sürede hala normalleşme sağlanamadı. Birçok ülkede sürdürülebilir ve güçlü bir büyüme göremiyoruz. Özellikle de büyümenin kalitesi iyi değil. G20 ülkeleri ve dünya için sürdürülebilir, güçlü ve aynı zamanda kapsayıcı büyüme çok önemli. Büyüme eğer kapsayıcı değilse sürdürülebilir olamayacaktır. Biz bu nedenle Türkiye’nin G20 dönem başkanlığında kapsayıcılık üzerinde özellikle duruyoruz. Türkiye’nin G20 dönem başkanlığında kapsayıcılık, uygulama ve yatırımı öncelikli alanlar olarak belirledik. OECD tahminlerine göre dünyanın altyapı yatırım ihtiyacının 2030 yılına kadar en az 70 trilyon dolar olacak. Birçok ülke kamu olarak bu altyapı yatırımları için gerekli kaynaklara sahip değil. Özel sector kaynakları, bu altyapı yatırımlarında daha çok kullanılmalı. Kamu-özel ortaklığı projeleri daha çok öne çıkmalı. Türkiye buna çok iyi bir örnek. Bir ülke için en önemli yatırım alanı insan kaynağı. Türkiye’nin dönüşüm sürecinde de insan kaynağına yaptıkları yatırımın etkili oldu. Türkiye’nin milli geliri 12 yıl içinde 230 milyar dolardan 800 milyar dolara çıktı. Bunu insan kaynağımıza yatırım yaparak, verimliliği artırarak gerçekleştirdik. Üniversitelerimizin sayısını artırdık. Okullarımızın fiziksel kapasitesini ikiye katladık. Derslik başına düşen öğrenci sayısını düşürdük. Öğretmen stratejisi ve sınıflarda teknoloji kullanımıyla eğitim sistemimizi geliştirdik”.yönünde açıklamalarda bulundu.

Üniversitelerin Metalaştırılması ve Gençlik

Görüldüğü üzere, küreselleşme balonu ile kapitalizm, genç beyinleri de kapitalizmin kölesi haline getirme yolunda sömürüsüne devam ediyor. Üniversitelerin bilim ortamı olmaktan çıkması elbette yeni değil, üniversitelerin metalaştırılması hızla sermayenin aracı olarak ve etkin bir biçimde kullanılıyor. Üniversiteler ve bilim üretimi arasındaki ilişki hızla değişmektedir. Kapitalizmin krizi olan kar oranlarındaki düşme eğilimi, yeni teknolojilerle yükseltilmeye çalışılırken, yaygınlaşması ise düşme eğilimini tekrar gündeme taşımaktadır. Sermayenin bizzat varoluş koşulu ve çelişkisi de sürmektedir. Kapitalizm teknoloji sayesinde daha fazla karlılığa sahip olmak ister. Yani Marks’ın dediği gibi bilim, sermayenin zenginleşmesinin aracı, bilim adamları ise pratik uygulamalarla birbirleri ile rekabet içinde birer meslek sahibine dönerler.

Üniversiteler gittikçe döner sermayelerle ticarileşen, sermayenin desteklediği projeleri önceleyen şirket modelleri haline getirildi. Düzenin çarkına uyum sağlayanlar için, daha çok para, daha çok statü imkanı, ayrıcalık ve eşitsizlik yuvası haline geldi. Devlet ve iktidarların her türlü baskısı ve şiddeti altında olan üniversiteler, kapitalizmin öngördüğü beyinler üretmeye devam ediyor. Etnik, siyasal, cinsel ve dinsel baskılarla örülü bir “bilim” ortamından yeni bir yaşam çıkarmak isteyen gençler için mücadele ve zor dayatıyor.

Eğitim alanındaki milyar dolarlık sermaye hareketleri içinde, ücretsiz, özerk ve bilimsel eğitim koşullarından bahsetmek mümkün değildir. Ancak istemek elbette ki mümkündür. Bugün bu topraklarda, Y20 gibi sessiz sedasız yapılan zirvelere ses çıkarmak, protesto etmek bir şeydir. Kobanê için dayanışma göstermek için ölen gençleri unutturmamak, 6. Filo’ya karşı direniş gösteren gençleri unutmamak, ezilen, sömürülen emekçi, işçi, yoksul ve halkların yanında olmak, yaşadığın coğrafyanın geleceğini belirleyeceğini unutmamak, her türlü bariyer, atama, KPSS, TUS gibi engellemelere karşı haykırmak, işsizliğin, sömürünün kaynağının kapitalizm olduğunu ve sınıfsal konumunu unutmadan direnmek, doğaya, insana, hayvana karşı her türden kıyım ve talana ses verebilmek çok şeydir.

Sadece Genç Olmak Değil, Gençliğin Işığıyla Dünyayı Aydınlatmak Güzeldir Hangisini istersiniz?

Aldığınız her yaşa; yaşam kaygısını, yokluğu, yoksunluğu, tarafı olmadığınız savaşları, eğitimde fırsat eşitsizliğini, diplomalı işsizliği, mesleğiniz olan alanda sömürü koşullarında nefessiz bırakılmayı, düşüncenize, dilinize, kimliğinize, tercihlerinize saldırıyı, uyutulmayı, uyuşturulmayı, yok sayılmayı, her türden bağımlılık ilişkisi içinde kendinize yabancılaşmayı, karşıtlanmayı, milliyetçiliğin gölgesinde, yanıbaşında ve tüm dünyada yaşananlar için duyarlılığını yitiren olmayı, özlemleri, sevgileri, değerleri, umutları didik didik edilen, yüreğinizin ve beyninizin üstünde hoyratça tepinen bir sistemde, sadece sunulanı veri alan, dinamizmini, heyecanını, sökülüp alınabilecek bir yaşama sunmak varken susmayı ve susturulmayı mı?

Ya da;

Tüm baskı, dayatma ve korkuların içinden çıkıp, insanlık için bir şey yapmalı. Hemen şimdi yapmalı. Her alanda biz de varız diyebilecek misiniz? Yanıbaşınızdan bin bir acı ve baskıyla akıp gidiyor yaşam. En çok siz varsınız yine de. Bunca bedel bugün sizler insanca yaşayın diye ödenmedi mi? Kalkın düşürüldüğünüz yerden. Daha örgütlü, daha inançlı, daha iyimser, daha kararlı ve daha direngen olma vakti Gençler.

Hangisini istersiniz gerçekten?

Yaşamak yaşamak olmalı derken, sorumluluğunuz ve katkınız var ve olacaktır. Üniversitelerde, fabrikalarda, sokakta siz varsanız daha fazla umut var. Siz varsanız yaşam var.

Gençler, direnmeyi ve umudu sizler yazmalısınız. Sizlerden duymalıyız. Sizlersiniz yaşamın kendisi.


Konuyla ilişkili diğer makaleler