Geçmişe Dair Bir Hafıza Tazeleme

Geçmişe Dair Bir Hafıza Tazeleme

DİSK Genel Kurulu’nun ardından...

DİSK Genel Kurulu’nda yaşananlar, özellikle Genel Sekreter Arzu Çerkezoğlu ile Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu’nun birbirlerine yönelik sözleri eski bir sendika üyesi ve yöneticisi olarak beni oldukça üzdü.

12 Eylül faşist darbesi öncesi DİSK Has-İş üyesiydim. Sonrasında Devrimci Sağlıkİş’in DİSK’e katılma talebiyle, Has-İş/ Devrimci Sağlık-İş birleşmesi gerçekleşti. Bu birleşme, sağlık işkolunda Türk-İş’e bağlı Sağlık-İş karşısında sendikamızı güçlendirmek bir yana bitmez tükenmez iç mücadelelere sahne oldu. Mahkeme kapılarında kavga-dövüşle günler geçti. Sonuçta mahkeme, yönetimi kayyuma devretti. Has-İş kökenli olarak bizler ayrılıp Tüm Has-İş sendikasını kurduk. Ben de kurucu üyesiydim sendikamın. Merkez Yürütme Kurulu üyeliği görevini de üstlenmiştim. Çoğu kez sormuşumdur. Bir sendikanın merkez yönetiminde görev üstlenmiş ilk kadın ben miyim, diye?

İşçiler direnişteDİSK Genel Kurulu’ndaki bu olumsuz tablo karşısında, (Serdaroğlu’nun Çerkezoğlu hakkında söylediklerine katılmamakla beraber) Devrimci Sağlık-İş’in web sayfasına girip ayrıntılı bilgi edinmeyi istedim. Olayın sıcaklığı nedeniyle sitede fazla birşey yoktu. Ancak sendikanın web sayfasında “Tarihimiz/Geçmişten Geleceğe Dev Sağlık-İş” diye bir yazı gözüme ilişti. “Tarihimiz”den başlıklı bu uzunca yazıda ne yazık ki geçmişteki husumet dilinin devam ettiği açıkça görülüyordu. Sadece TKP’lilere olan husumet dili olsa gene de fazla üstünde durmazdım. Ama her satırında gerçekleri 180 derece çarpıtan ifadeler, doğru olmayan bilgiler var. Şu uzunca alıntı bu konu üzerinde niye durduğumun göstergesi:

“Sendikal mücadele çizgisindeki uyuşmazlık yanında, o zamanki merkezi yönetiminin anti demokratik yöntemlerle DİSK’te egemen kıldığı bir sol anlayış sendikal birlik uğruna özverili davranan Devrimci Sağlık-İş kanadından gelen üye ve yöneticilere bugün bile hatırlanması arzulanmayan sayısız keder ve acılar yaşatmıştır.

... Devrimci Sağlık-İş kanadından gelen yöneticiler DİSK’e üyelik sonrasında -yabancısı olduğu sendikal anlayışla- yaşadığı ve yaşayacağı olumsuzluklarla bürokratik mekanizmalar içinde baş edemeyeceğini kısa zamanda anladı. Yapılacak tek şey kalmıştı. Hedef yeni örgütlenmeleri yaratmak ve bu yolla sendika yönetimini güçlendirmekti. Nitekim bu dönemde Türkiye çapında ilk kez mevsimlik olarak çalışan ve iş güvencesinden yoksun yaşayan başta İstanbul olmak üzere Adana, Urfa, Maraş, Hatay ve İskenderun’da sendikasız çalışan 2100 Sıtma Savaş İşçisinin örgütlenmesi sağlandı. Sağlık-İş Sendikasının örgütlü bulunduğu ve 1600 işçinin çalıştığı SSK Edirne, Adana, Karşıyaka ve İstanbul Göztepe Hastanesi işçileri örgütlenerek yetkili sendika olundu. Bütün bu süreçlerde Has-İş kanadından gelen yöneticiler bazı yazışmalar ve sendika toplantılarında boy göstermenin ötesinde ciddi katkıda bulunmadılar. Daha sonra sendikaya iki yıl kaybettirecek olan iki başlılık yaşandı. Ardından da 12 Eylül sürecine doğru hep birlikte gidildi. Sendikal tabanla bağları kopuk yöneticiler o zamanki DİSK yönetiminin de desteğiyle sendikayı iki başlı hale getirecek sürecin önünü açtılar. Bundan da Türk-İş/Sağlık-İş ve işverenler yararlandı. Çünkü tüm olumsuzluklara rağmen 12 Eylül askeri müdahalesi gelmeden önce sendika aktif 5000 üye tabanına kavuşmuştu. İstanbul-Kartal dışında Adana, Hatay, Gaziantep, Diyarbakır, İzmir, Antalya, Bursa, İzmit-Gölcük, Ankara ve Edirne olmak üzere toplam 11 şubede faaliyet göstermekteydi. Özellikle Adana Bölge Şubesinin en geniş işçi desteği ile, Sıtma ve SSK Hastanesinde örgütlenme sağladığını belirtmek gerekir. Adana SSK işçileri de “durum tespiti” ile Sağlık-İş’e karşı iradelerini Dev Sağlık-İş’ten yana kullandılar.

... Bu arada Kemal TÜRKLER başkanlığındaki DİSK yönetimi değişmiş Abdullah BAŞTÜRK’ün başkan olduğu DİSK yönetimi gelmişti. İki başlılığa çare olarak atanan kayyumun önerisi ile tüzüksel yetkisini kullanan DİSK Yürütme Kurulu Merter’deki Genel Merkezinde 9.4.1978 tarihinde iki tarafa da çağrıda bulunarak Genel Kurul açtı. İki başlılığa neden olanlar Genel Kurula katılmadılar. Bu Genel Kurulda sendikanın ismi tekrar Devrimci Sağlık-İş oldu. Ardından da mahkemeye taşınmış olan iki başlılık sürecinin galibi de 12 Eylül sürecine rastlayan günlerde yine Devrimci Sağlık-İş kanadı oldu.”

Bu satırlar o günü hatırlamayanlar için DİSK’e bağlı Has-İş’in, sonradan Tüm Has-İş’in mücadelesini yok saymanın, her şeyi kendisiyle başlatma arızasının tipik bir örneği. Bir nevi “resmi tarih” yazımı. Tıpkı Türkiye egemenlerinin yazdıkları “tarih” gibi...

O süreçte Tüm Has-İş 5. Bölge Temsilcimiz olan Mustafa Çapanoğlu’nu arayarak web sitesindeki bu yazıyı okuyup okumadığını ve okuduysa ne düşündüğünü sordum. Sevgili Mustafa’nın yanıtı şöyle:

Devrimci Sağlık-İş sitesindeki, ‘tarihimiz’ başlıklı yazının, ‘örgütlenmeyi Anadolu’ya taşımak’ alt başlığı altında gerçeği anlatmayan ifadeler ard arda sıralanmış. Özellikle de 1977 başlarından itibaren 12 Eylül darbesine kadar bizzat aktif yer aldığım Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu bölgesi hakkında ciddi çarpıtmalar var. Sözü edilen bu yıllarda Has-İş zaten mahkemelerle uğraştırılmakla meşguldü. Türk-iş’e bağlı Sağlık-İş’in karşısındaki en önemli aktör, Tüm Has-iş idi. Sitede bundan hiç söz edilmiyor.

D. Sağlık-İş, bu bölgedeki sıtma savaş işyerlerinin hiç birinde örgütlü değildi ve toplu iş sözleşmesi asla yapmadı. Hatay ve İskenderun’dan söz ediliyor. Bu bölge özellikle ilginçtir. Çalışmalar tamamlanmış, üye kayıtları kimliklere uygun şekilde doldurulup imzalanmış, Dosya, Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne verilerek işçilerin toplu-iş sözleşmesinden yararlanacağı hale getirilmişti (tarih 11. 09.1980). Akşam vakit epeyce ilerlediği için, Nihat Şenel (Tüm Has-İş Merkez Yöneticisi) ile birlikte İskenderun’da bir otelde kaldık. Sabaha karşı darbe ilan edildi. Bu süreci neden bu kadar net biliyorum? 1977 başında Adana sıtma işyerinde çalışmaya başladım. Aynı yıl yapılan irade beyanıyla yetki Tüm Has-İş’e verildi. Sağlık-İş’in ve D. Sağlık-İş’in itirazlarıyla irade beyanı yenilendi. Yine yetkiyi aldık. İşyeri temsilciliği seçiminde, temsilcilerden biri olarak seçildim. 1978 yılında baş temsilci seçildim. Daha sonra bölge temsilciliğinin açılmasıyla, 5. Bölge Temsilcisi olarak atandım. Bu tarihten itibaren, Adana, Osmaniye, Maraş, Antep, Urfa, Diyarbakır, Malatya, Adıyaman, İskenderun ve Hatay-Antakya benim bizzat örgütlenmesini yürüttüğüm bölgelerdir. D. Sağlık-İş ile hemen hiç karşılaşmadık. Türk-İş’e bağlı Sağlık-İş ise, her yerde yetkimize sahte üye formlarıyla itiraz ederek sürecin irade beyanlarına gitmesine neden oldu. Yapılan toplu iş sözleşmesi ile, o sırada çalışan işçiler kadrolu statüye kavuştu ve mevsimsel çıkarmaya uğratılmadılar. Aktif mevsimde yeni mevsimlik işçi alımları yapıldı. D. Sağlık-İş’in, internet sitesinde yapmaya çalıştığı şey, o dönemin DİSK yönetimini karalamaktan başka birşey değil. Çünkü yazının genelinde ‘kindar’ bir üslup olduğu görülüyor. Görüşmek üzere selam ve sevgiler.”

Birileri çıkıp, “niye eski defterleri açıyorsun?” diyebilir elbette. Son 2 genel kuruldur Arzu Çerkezoğlu’nun takındığı tavır beni rahatsız ediyor. Ben de sağlık emekçisi bir kadınım. 1976-1980 arasında sağlık işkolunda “sınıf ve kitle sendikacılığı”nı ilke edinmiş bir sendikanın aktivistiydim.

İşçi sınıfının herhangi bir kesiminin tarihi yazılırken gerçeklere dayanmalıdır. Yalan ve abartı bizim kültürümüzde olmamalıdır. Çünkü “yiğidi öldür ama hakkını yeme” deyişi benim için hala geçerliliğini koruyor.


Konuyla ilişkili diğer makaleler