Gerilla’nın seçimlere katkısı
Bu başlık da nereden çıktı şimdi diyebilirsiniz. Ne ki, Tuğçe Tatari’nin “Anneanne Ben Aslında Diyarbakırda Değildim” adlı kitabını okurken edindiğim izlenim bu oldu. Özellikle kitabın Doğan Yayınlarında yayımlanması ve D&R Kitap evlerinde “Son Çıkanlar” ve “En Çok Satanlar” kategorisinde raflarda öne çıkması benim bu intibamı güçlendirdi. Daha önce bir çok Gerilla kitabı yayınlanmıştı. Ancak bu kitabın belki de bir özelliği seçimler öncesi bir dönemde yayınlanmış olması ve yazarıydı.
Özellikle HDP’nin yeni oy potansiyelleri yaratarak barajı aşma mücadelesinde kendi kemikleşmiş oy potansiyeline ilaveten oy almaya çalıştığı belirli kesimler var. AKP’den, CHP’den oy kaymaları olacağı biliniyor. AKP’ye oy vermiş Kürtler, CHP’ye oy vermiş Aleviler bu çerçevede ilk akla gelen toplum kesimleri. Fakat bunun yanı sıra bir kesim daha var. Genellikle kendilerini demokrat ve liberal olarak adlandıran belirli burjuva çevreler. Bu kesimler nitelikli yüksek öğrenim görmüş aydın burjuva kesimler olarak da tarif edilebilir. Sadece Türkiye’yi değil, dünya politikalarını yabancı dillerde düzenli takip ediyorlar. Kimi zaman CHP’ye, kimi zaman AP/DYP’ye hatta dönemsel olarak ANAP’a da oy vermişler. Bu kesimler aynı zamanda Atatürk devrimciliğinin de savunucuları.
Dersim katliamı, Kürt imha ve inkar politikalarını yanlış bulduklarını söyleyip, terazinin kefesine koyduklarında getiri/götürü hesabı yapmış ve sessiz kalmış bir kesim. Statükonun taşıyıcı bir parçası olmuşlar. Kendilerine bir çerçeve çizmişler, bunu da “laik cumhuriyet Türkiyesi” olarak adlandırmışlar ve bu olgu onlar için belirleyici olmuş. Şimdi ilginç bir şekilde HDP’ye yönelenleri var.
Bu kesimin en büyük sorunu şu: “HDP ve Selahattin Demirtaş Türkiye için bir şans. CHP’nin ve diğerlerinin bir icraat yapamadıklarını gördük. AKP’ye karşı etkili bir muhalefet dahi yapamıyorlar. Toplumu inandırıcı alternatifler sunamıyorlar ve toplumdan kopuklar. Bunu için AKP’den kurtulmak için HDP’yi seçmek gerekiyor. Ayrıca HDP dile getirdiği görüşlerini hayata geçirebilirse Türkiye’nin geleceği için de çok olumlu olur. Çok renkli, demokratik ve kardeş kavgasının olmadığı bir ortam yaratılır, bu da ekonomi için iyi bir taban oluşturur.” Ancaaaak, bu kesimlerin bir sorunu var. O da PKK ve Abdullah Öcalan olgusu. Bunu aşmak istiyorlar ama aşmakta zorlanıyorlar. Yıllarca korkunç derecede devletin resmi söyleminin etkisinde kalmışlar. Ne kadar burjuva aydın yapıları da olsa Kürdistan’da yaşanan gerçeği hissedememişler, algılayamamışlar. Şimdi bu gerçekler onların bilincine çıkıyor ve “olmaz böyle şey” diyorlar.
Bizzat bu kesimlerin bir üyesi olan ve kendi içinde selamlanacak bir dönüşüm yaratan Tuğçe Tatari’nin kitabı tam da bu kesimlerin imdadına yetişti. PKK ve Abdullah Öcalan olgusu ile ilgili netleşmelerine küçümsenemeyecek derecede katkıda bulundu. Onun için bu kitap Nişantaşı’nda, Etiler’de, Levent’te, Şişli’de, Erenköy ve Göztepe’de elden ele dolaşıyor. Boğaziçi Üniversitesinde, Bilgi, Koç ve Sabancı Üniversitelerinde hocaların birbirlerine tavsiye ettiği bir kitap oldu. PKK ve Abdullah Öcalan olgusu ile hesaplaşıp bunu içselleştiremeyenler ise CHP ile devam diyorlar. CHP ile AKP zayıflatılamaz diyenler ise bu seferlik MHP’ye kayıyorlar. Ancak konumuz bu değil.
Bu somut değişim olgusunu bizzat bu toplumsal kesimlerden dinleyince kendimi “demek ki Gerillanın böyle bir işlevi de olacakmış” demekten alı koyamadım ve sizinle de paylaşmak istedim. Ayrıca kitabı edinip okumanızı da hararetle öneririm, bir çekişte biten sürükleyici bir kitap.