İSTANBUL SEÇİMLERİNİN İPTALİ ÜZERİNE

İSTANBUL SEÇİMLERİNİN İPTALİ ÜZERİNE

İSTANBUL SEÇİMLERİNİN İPTALİ ÜZERİNE

Hepimizin yakından takip ettiği üzere İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri 6 Mayıs 2019 tarihinde YSK tarafından iptal edildi ve tekrarlanması kararı alındı.

Hak mahrumiyeti olan kısıtlı yurttaşların oy kullandığına dair propaganda yapan AKP-Saray rejimi, o söyleminin karşılığını gerçekte bulamayınca Sandık Kurulları’na yöneldi ve Sandık Kurullarında usülsüzlük olduğu gerekçesi ile seçimleri iptal etti. Bu gerekçeyi güçlendirmek için 47 sandık kurulu üyesi Fettullahçı olduğu savı ile gözaltına alındı.

Bu karar bizim için sürpriz olmadı. Seçimin ertesi günü de açıklandığı gibi, Erdoğan, kurmaylarına “ne yapın edin İstanbul’u alın” talimatını verdiğini biliyoruz. Bir yandan beş hafta boyunca kamuoyunu oyalayarak kendi tabanlarını bu yenilgiye alıştırdılar, diğer yandan da bu seçimleri iptal etmek konusunda fazla tepki almamak için beş hafta kamuoyu nezdinde hazırlık yaptılar. Biz bu karar konusunda kararlı olduklarını açıklamıştık, ancak buna cesaret edip etmeyecekleri konusunda kuşkumuz vardı.

YSK‘nin böyle bir karar almasına şaşıranlar ve “Erdoğan yargıya müdahale etti” söylemini tekrarlayanlara bir sözümüz var. Erdoğan ve arkasındaki devlet, 8 Haziran 2015 tarihinden itibaren 7 Haziran seçim sonuçlarını tanımayıp yok sayarak bu süreci başlattılar. 1 Kasım 2015 seçimlerinde ülkede terör ve baskı koşullarında bombalar altında seçim sonucunu “düzeltti”. Bu düzmece seçim ile TBMM’de ittifakları ile çoğunluğu sağlayarak Anayasa Referandumu’nun yolunu açtılar. Anayasayı değiştirdiler ve Başkanlık Sistemi olarak adlandırdıkları diktatörlüğü kurumsallaştırdılar. Ondan sonra da önce Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Genel milletvekili seçimlerini gerçekleştirdiler. Bu süreci tekrar anımsatmamızın amacı şudur. En önemli niteliksel değişiklerden biri Yargı, Yürütme ve Yasama alanında kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılması ve üçünün de partili olan bir devlet başkanının kontrolüne ve yetkisine bırakılmasıdır. Dolayısıyla geçerli Anayasa’ya göre Erdoğan YSK’ya, yani yargıya müdahale etmişse de bu bugün artık bir anayasal suç değildir, çünkü anayasaya göre yargı bağımsız değildir.

7 Haziran 2015 sürecinden bugüne dek seslerini çıkarmayanların, demokrat hatta kimileri devrimci-demokrat siyasetçilerin, akademisyen ve yazarların tutuklanmalarına karşı çıkmayanların, Kürt illerinde belediyelerin keyfi siyasi nedenlerle görevden alınıp tutuklamalarına ve yerlerine kayyum atamalarına karşı çıkmayanların, en son 31 Mart yerel seçimlerinde sadece KHK’li olduğu için belediye başkanlığı mazbatalarının verilmemesi durumuna karşı çıkmayanların şaşırmaya hakları yoktur.

MHP destekli AKP-Saray rejimi devletin desteğini almadan İstanbul seçimlerini iptal edemez. Beka söylemi ve son günlerde Kürt illeri ve Suriye’de ölen askerler bir tesadüf değildir. Kılıçtaroğlu’na yönelik şiddet saldırısı bu senaryonun bir parçasıdır. Açıklama için Ramazan orucunun birinci gününün seçilmesi de bir tesadüf değildir. Ancak tüm bu çabaların nedeni bir tanedir. MHP destekli AKP-Saray rejiminin içinde bulunduğu siyasal kriz, ülkeyi içine soktukları ekonomik kriz ve bunun sonucunda gerek ulusal gerekse de uluslararası düzlemde TC devletinin yaşadığı sıkışmışlık. Vitrinde görüldüğü için Erdoğan yaptı olarak görülen bu uygulamalar güçlü olmanın ve kendine güvenmenin değil, güçsüzlüğün, zayıflığın ve dağılmışlığın emaresidir.

Bugün, MHP destekli AKP-Saray rejimini İstanbul’dan bir kez daha kovmak ve 31 Mart seçimlerinden daha farklı bir yenilgi almalarını sağlamak için mücadele etmek zamanıdır. Onun dışında her seçim tavrı önermesi MHP destekli AKP-Saray Rejimi’nin ekmeğine yağ sürmek demektir.

Politika Yayın Kolektifi 7 Mayıs 2019 / İstanbul


Konuyla ilişkili diğer makaleler