Kürt Cephesinde Değişen Bir Şey Yok: Direniş ve Mücadeleye Devam

Kürt Cephesinde Değişen Bir Şey Yok: Direniş ve Mücadeleye Devam

Zafer işareti yapan ellerSeçimler geride kaldı. Tartışmalar devam etse de sonuçları değiştirecek gelişmelerin yaşanması, emekçilerin ve Kürt Özgürlük hareketinin mücadelesine bağlı duruma gelmiştir. Derin devlet, AKP-MHP ortaklığında faşizmi kurumlaştırmak için adımlar atmaya devam etmektedir. OHAL kaldırılır gibi yapılmakta, yerine aynı uygulamalar ad konulmadan yasallaştırılmaktadır.

OHAL bir başka ad ile devam ettirilmektedir. Sadece OHAL ad olarak kullanılmamakta, ama uygulamalar onu da aşan bir boyutta yasal bir çerçeveye kavuşturulmaktadır. Kendi adaletlerini yaratıyorlar. Sonra işlerine gelmeyince buna da uymayarak yerine yenisini getiriyorlar. Kısaca faşizm her alanda kurumlaşmakta ve muhalifler baskı altına alınarak nefes bile alamaz duruma getirilmek istenmektedirler. Önümüzdeki süreçte emekçileri, halklarımızı ve Kürt Özgürlük Hareketini zorlu bir mücadele beklemektedir. Baskıların dozajı giderek artmaktadır. Yönetemez duruma geldikçe daha çok saldırganlaşacakları ve en ufak bir muhalafeti bile vahşice bastırmak isteyecekleri bugünden görülebilinmektedir. Önümüzdeki sürecin kolay olmayacağı ve faşizmin yenilgiye uğratılması için mücadele bayrağının yükseklerde tutulması gerektiği açıktır. Faşizm de diktatörlükler de kalıcı değildir. Sadece zamana bağlıdır. Hitler faşizmi de kendisini en güçlü hissettiği anda tarihin çöplüğüne yuvarlandı. Büyük bir imparatorluk kurma hayali ile giriştiği savaşta Hitler, sonunda yenilgiden kurtulamadı. AKP-MHP faşist yönetimi de Osmanlı hayalleri peşinde koşarak bölgede büyük bir güç olmaya çalışmakta, bunun için de her türlü saldırganlığa girişmektedir.

 

Bölgede suların durulmasına daha var

 

Bölgede yaşanan gelişmeler Kürdistan’ı olduğu kadar Türkiye’yi de yakından etkilemektedir. Bölgede çatışmaların daha bir müddet bu şekilde devam edeceğini söyleyebiliriz. Çatışmalara taraf olan uluslararası  ve bölgesel güçler çözüm konusunda pek de aceleci davranmamaktadırlar. Kendi çıkarlarını korumak için de olsa mevcut durumun bu şekilde devamından yana görünmektedirler. Hem zaman kazanmak istemektedirler ve hem de çözüme dönük hazırlıklarını olgunlaştırmak istemektedirler. Bu belirsizlik, bazı güçlerin biraz da olsa olaylara kendi çıkarları açısından müdahale etmeleri için, fırsat bulmalarına olanak sağlamaktadır. TC, “sınır güvenliği” bahanesi başta olmak üzere, eski imparatorluk hayallerini süsleyerek bulduğu fırsatla bölge üzerinde söz sahibi olmak istemektedir. Dışa dönük saldırganlıkla içerde milliyetçiliği körükleyerek ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. Bu şekilde bir “dış tehdit” hayali ile emekçilerin kafası bulandırılmaya ve faşizmin yedeğine alınmaya çalışılmaktadır.

Kürtler açısından durum nedir? Önümüzdeki yılların Kürt Özgürlük Mücadelesi açısından kolay geçmeyeceğini görebilmekteyiz. Kürt sorununun bölgesel boyutunun uluslararası müdahaleler ile yeni bir yörüngeye oturması, önümüzdeki sürecin zorluğunu arttırmaktadır. Çözümsüzlük daha uzun süre götürülemeyecektir. Bölgede çatışmaların bir şekilde devam etmesinden çıkarı olanların bir müddet daha ateşe odun atmaya devam edeceklerini söyleyebiliriz. Bu güçler,  statünün bir müddet daha bu şekilde devamından yanadırlar. Böylesi bir ortamda Kürtlerin ne yapacakları ile birlikte müttefiklerinin de nasıl davranacakları önem kazanmaktadır. Irak ve Suriye devletlerinin eski güçleri olmamakla birlikte, bunlar mütefikleri eliyle de olsa kendi çıkarlarına en uygun çözümü dayatmaktadırlar. İran ve Türkiye, Rusya ve ABD ile olan ilişkilerini kullanarak Kürtlerin eski statü içerisinde tutulmaları için yoğun bir çaba göstermektedirler. Aslında her iki rejim de varlıklarını Kürtlerin özgürlüklerini engellemeye bağlamış durumdalar. İran ve Türkiye halklarının çıkarına olmayan bu rejimlerin devamı, dış tehdit korkusu yaratılarak içerde milliyetçiliğin körüklenmesinden geçmektedir.

 

Kürtler Seçimde Özgürlükten yana oy verdiler

 

Seçimlerde Kürtler büyük çoğunluğu ile AKP-MHP’nin kurmak istediği faşizme hayır dedi. Baskı ve din etkisi ile korkutulan kitlelerin özgür iradelerini beyan edemediği bir seçimde işbirlikçilikte sınır tanımayan ve bu geleneklerini yıllardır sürdüren bazı aşiretlerin desteği dışında Kürt halkı özgürlüğünden yana tavır almıştır. Seçim öncesinde baskıların dozajının artması ve bir çok sandığın köylerden taşınması hilelerin habercisiydi. Tüm bu saldırı ve oyunlara rağmen Kürt halkı özgür iradesinin önüne dikilen engelleri aşmıştır. OHAL koşullarında gerçekleşen bu özgür irade beyanı faşizmin korku yaşamasına yol açmıştır.

Seçimlerin Kürtler ve özgürlük mücadeleleri için ortaya çıkardığı yeni gelişmeler fazlaca yoktur. Yakılan ve yıkılan şehirlere, sonu gelmeyen tutuklamalara rağmen,  baskılara boyun eğilmemiş, HDP meclise gönderilmiştir. Şimdi birileri çıkıp, ya Kürt düşmanlığını yaymak ya da TC’den nemalanmak için  ‘Erdoğan, Kürtler sayesinde seçildi’ demektedirler. Bu iddiaların bazı Kürdi siyaset yürüttüklerini söyleyen örgütlerden de gelmesi şaşırtmaktadır. Kürtlerin hangi koşullar altında seçime gittiklerini unutmuşçasına beyanlarda bulunmaları, sadece matematiksel toplamalarla böylesi bir sonuca gitmeleri beklenti içerisinde olduklarını veya belirli bazı hesaplar kurduklarını göstermektedir. Faşizmin ne Türk ne Kürt ve ne de Ermeni, Süryani, Arap, Çerkes ve diğer azınlıklara ve etnik gruplara bir yararı olmayacaktır. Tam tersine yaşam, faşizm devam ettikçe ve kurumlaştıkça halklarımıza daha da zorlaştırılacaktır. Faşizmden halklarımız adına bir beklenti içerisine girmemek gerekmektedir.

Kürdi örgütler olarak kendilerini adlandıran bu kesimlerin, faşizmin Kürt halkına vereceği hiç bir şeyi olmadığını bilmeleri gerekmektedir. Ne kendilerini ve ne de Kürt halkını bir beklenti içerisine koymamaları doğru olan tutumdur. Bazı Kürt milliyetçilerinden duyduğumuz ‘bana ne diktatörlükten, önemli olan Kürtlerin haklarıdır’ ifadesi bir çarpıtmanın işaretidir. Özgürlükler olmadan Kürtlerin de bir şey kazanamayacağını tarihe başvurmadan şu yakın zamanda yaşadıklarımızdan öğrenmiş olmaları gerekir. Daha önceden de sık sık dile getirildi. Kürdistan’ın parçalanmışlığı ve egemen devletlerin sınırları içerisine alınmış olmaları, onu klasik sömürgelerden ayırmaktadır. Mücadelenin de kendisine has özellikleri vardır. Güney Kürdistan referandumu sürecinde yaşanan gelişmeler de  gösterdi ki egemen devletler, uluslararası güçler ile birlikte Kürtlerin kazanımlarını boğmak için ortak saldırmaktadırlar. Buna karşı durmanın yolunun, mevcut koşullardan yaralanarak, halkların ortak dayanışmasını geliştirmekten geçtiğini söylemek, doğruları ifade etmektir. Türkiye’deki halklar da İran, Irak ve Suriye’deki halklar da özgür bir Kürdistan’ın onların da çıkarına olduğuna   inanmaları gerekmektedir. Egemen güçlerin halkları birbirine düşman eden politikaları ancak bu şekilde boşa çıkarılabilinir.

Seçimler, hileyle kurulan bir tezgahtan sonra faşizmin kurumlaşmasına yasal bir kılıf olarak kullanılmaktadır. Kürtler ve Kürdistan açısından önümüzdeki sürece nasıl bir etkisi olacaktır? Seçimlerden önce ilan edilen saldırgan ve tamamen yok etmeye yönelik düşmanca politikanın devam edeceği görülmektedir. Sadece son 40 yıldır sürdürülen bir politika değil bu. Osmanlı döneminden ve sonrasında cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, aynı politikalar devam ettirilmektedir. Bu politikaların bir sonuç vermediği artık anlaşılmış olması gerekir. Ama faşizmin ve milliyetçiliğin bu şekilde düşünmediğini, varlığını halkların düşmanlaştırılması ve kırdırılması üzerine kurduklarını bilmekteyiz. Bu bakımdan Kürtlerin tekleşen ve derin devletin elinde adım adım faşizmi tüm kurumları ile pekiştiren bir yönetimden, demokrasi ve özgürlüklerden yana bir beklentisi olmayacaktır.

HDP’nin tüm saldırı ve engelleme girişimlerine rağmen meclise girmesi, halklarımız açısından bir umuttur. Kürt halkının Türkiye halkları ile ortak mücadelesinin önemli bir başarısıdır da aynı zamanda. Faşizmin geriletirmesi için de bu ortak mücadelenin yeni direniş metotları ile de geliştirilmesi gerekmektedir. Faşizmin baskıları artıkça halkların birleşik sınıfsal mücadelesinin önemi daha da artmaktadır. Ekonomik göstergeler, dolar ve evronun yükselişi emekçiler açısından yaşamı daha da çekilmez kılmaktadır. Kürdistan’da yürütülen savaş yeni yükler getirmekte ve emekçiler için yaşamı daha da zorlaştırmaktadır. Faşist iktidar varlığını dışarda emperyalist güçlere tavizler vererek ve onların dümen suyunda hareket ederek devam ettirebilmektedir. Bu açıdan batıya kafa tutmalar, Rusya’ya teslim olma örneğinde görüldüğü gibi içi boş bağırmalardan öteye gitmemekte. Her bakımdan dışa bağımlı hale gelmiş, emperyalistlerin siyasi ve ekonomik çıkarlarıyla bütünleşmiş bir faşizmin, emekçilerin ve yoksul halkın başına bela olduğunu kitlelere kavratılması gerekmektedir. Kuzey, Batı ve Güney Kürdistan’da Kürt Özgürlük Hareketine karşı yürütülen savaş emekçilerin sırtına yeni yükler getirmektedir. Kürtlerin ve özgürlük mücadelelerinin Türk halkıyla bir sorunu yoktur.

Kuzey Kürdistan’da Kürt halkının mücadelesi Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü de açacak, dinamikleride içerisinde barındırmaktadır. HDP’nin meclis içerisinde ve dışında yürüteceği mücadelenin de, bu bakımdan bir önemi vardır. Kürt halkının seçim sonuçlarından karamsarlığı düşmemesi, mücadele geleneğinin bir sonucudur. Özgürlüklerine sahip çıkmak ve bunun için mücadeleyi yükseltmek dışında başka  bir seçenek de bırakılmadı. Kürt Özgürlük Hareketinin yeni gelişmeleri de göz önünde bulundurarak mücadeleyi direniş ekseninin etrafında derinleştirmesi gerekmektedir. Adım adım yeni politikalar devreye konulmakta ve giderek bölgenin güçlerine yeni çözümler dayatılmaktadır. Kürt halkının kazanımlarının korunması için taktiksel adımların atılması önem arzetmektedir.

Tek adamlığın, faşizm olarak yasal kılıf bulduğu 24 Haziran seçimlerinin ardından belirli bir planın uygulamaya konulduğu görülmektedir. Bölge koşulları ve Rusya, ABD ile batı ülkeleri arasındaki çelişki ve ittifaklardan Kürt  sorununu çözümü konusunda TC topyekün imhayı dayatmaktadır. Kürtlerin bir daha seslerini çıkarmayacak duruma getirilmelerini hesaplamaktalar. Rusya ve ABD’nin anlaşmaları, Suriye ve İran krizinin nasıl bir çözüm yolunu alacağını belirleyecektir. Bununla birlikte TC’nin bölgedeki hesapları da masaya yatırılacaktır. TC’ye, bu güçler, kendi istedikleri oranda, bölgede at oynatma izni vereceklerdir. Uluslararası güçlere ‘ey batı, ey Trump ya da ey Putin’ diye bağırmanın bir değeri de olmayacaktır. Bu sadece, milliyetçiliği körüklemenin fitilini ateşlemek isteyen ve cılız bir yel karşısında sönüp gidecek bir saman alevi kadar da değeri olmayan bir bağırtıdır. Rus uçağının düşürülmesinden sonra yaşananlar buna yakın bir örnektir. Güçlü gibi görünen faşizmin o kadar da güçlü olmadığını bilmekteyiz. Varlığını Kürt Özgürlük Hareketinin bitirilmesi üzerine kuran bir rejimin, içte baskılar ile birlikte artan ekonomik darboğaza bir çaresi olmadığı anlaşıldığında emekçilerin sokaklara dolması sonunu da getirecektir. Halkın dalgalanması yıkımı başlatan bir etki yaratacaktır. Öylesine zayıf bir dönemden geçmektedirler ki, ancak yarattıkları  korku ve baskı ile ayakta kalmaya çalışmaktadırlar. Tek çareleri korkuyu arttırmak olarak görülmektedir. Toplumsal hiç bir soruna çözüm bulmadıkları gibi, artan şekilde kadın ve çocuklara karşı işlenen suçlarda da bir artış meydana gelmektedir. Çok övündükleri yollar bile trafik kazalarının sayısında azalma getirmemiştir. Devlet eliyle palazlanan bir islami zenginler takımını etrafında toplayarak saray ve şurekası için, her şey mubah, bir ortam yaratmışlardır. Buna biat etmeyenler ise korku cenderesi içerisinde suskunluğa mahkum edilmek istenmektedirler.

 

Kandil seferi sorunları örtmenin örtüsü yapılmak isteniyor

 

Seçimler ile birlikte ‘Kandil’e bayrak’ dikmek söylemleri biraz gerilere itilmiş de olsa güncelliğini kaybetmiş değil. Hava saldırıları devam etmekle birlikte, Güney Kürdistan’ın çeşitli bölgelerinde yer yer çatışmalar da yaşanmaktadır. Kandil’e bayrak dikmenin sorunu ne kadar çözeceği tartışmalıdır. Milliyetçi duyguları harekete geçirip geçici bir ‘gurur’ yaşayacaklar. Kandil’e bayrak dikmenin Everest’in tepesine çıkmak gibi kolay olmadığını onlar da biliyorlar ki şimdilik susmayı tercih ediyorlar. Kürt sorununun çözümünü şiddette gördükçe bayrak dikilecek Kandillerin sayısında bir azalma olmaz tam tersine çoğalma olur. Kandilin de içersisinde yer aldığı dağ silsilesini kontrol altına almak mümkün değil. Son teknolojik gelişmeler TC’ye önemli kolaylıklar sağlasa da, bu öyle hadi diyince olacak bir şey değildir.

Kuzey Kürdistan’da yıllardır TC bayrağı dikilmiş ve Kürt sorunu bitirilememiştir. Kanla bastırılan her isyan bir diğerinin doğmasına yol açmıştır. Savaşı tırmandırarak bir sonuç alınamayacaktır. Sadece uluslararası güçlerin dümen suyuna daha fazla girilecektir. Efrin’e de girildi, bayrak ve resimler asıldı. Kürtler yerinden edildi. Demografik yapı değiştirilmek isteniyor ve Kürtlerin izleri silinmek isteniyor. Buna karşı direniş devam ediyor. Basına yansımasa da TC ve işbirlikçi çetelere karşı gerilla eylemleri devam etmektedir. Kürtler tüm saldırılara rağmen Efrin’den vazgeçmemiş ve toprakları için mücadele etmektedirler.

Kandil’in belirli yerlerine TC askerleri ulaşsa da bunların buralarda kalıcı olmaları öyle kolay olmayacaktır. Kürdistan Bölgesel Yönetimini de yanlarına alarak, daha geniş kapsamlı bir saldırı hazırlığı planlanmaktadırlar. Bunun da kolay olmayacağı, bölgesel dengeleri bilenler için  açıktır. Bölgesel yönetimin başında bulunan Neçirwan Barzani’nin ‘PKK, güneyde işgalcidir’ biçimindeki açıklamaları yeniden bir ‘bırakuji’ tehlikesinin işareti gibi görünse de bunun da hayata geçirilmesinin kolay olmayacağını söylemek gerekir. Bu daha çok TC ile yeniden ilişki kurmak için ortaya atılmış sözler olarak durmaktadır. Yönetimin halkı ve peşmergeleri Kürt Özgürlük Hareketine karşı savaştırması öyle göründüğü gibi veya eski zamanlardaki gibi kolay olmayacaktır. İran ve Irak’ın da geniş kapsamlı bir çatışmanın yaşanmasına ve TC’yi güçlendirecek adımlara onay vermeyeceğini söyleyebiliriz. Kaldı ki güneyde işgalci konumda olan TC’nin kendisidir. Kürtlerin topraklarını uluslararası hukuku çiğneyerek işgal etmekte ve bölgeye yerleşmektedir. Ayrıca, gerillaların da herhangi bir saldırı karşısında hazırlıklı olduklarını belirtmek gerekir.

Kandil sembolik bir alan olmaktan öteye Kürtlerin özgürlük mücadelesinin temel dayanağı haline de gelmiştir. Bu sadece kuzey için değil, aynı zamanda diğer parçalar için de önem arz etmektedir. Bu bakımdan Kürtlerin Kandil ile bütünleşen kazanımlarını kaybetmek istemeyecekleri ve buna karşı bir direniş gösterecekleri açıktır. Geilla Botan’da, Dersim’de, Garzan’da nasıl barınıyorsa Kandil’de de öyle barınacaktır. Çatışmaların dayatılması çözümsüzlüğü derinleştirecektir. Kobani nasıl DAİŞ çetelerine karşı zaferin adı olmuşsa Kandil de faşizmin yenilgisinin adı olabilir. Bu doğru mücadele ve direniş yöntemleri ile gerçekleşebilir. Şimdiye kadar Kandil’e hiç bir sömürgeci güç hakim olamadı, bundan sonra da olamayacaktır. Kandil’e gelenler yenilerek geri çekildiler.


Konuyla ilişkili diğer makaleler