Komünist Yazar, Romancı Kurt Tucholsky

Komünist Yazar, Romancı Kurt Tucholsky

Kurt TucholskyDerleyen ve Yorumlayan: Ali Özenç ÇAĞLAR

Bizler, içinde yaşadığımız şu süreçte ister istemez dünya işçi sınıfı liderlerini gözden geçirme ihtiyacı duyuyoruz. Hele bunlar devrimci ve entellektüel birikimleriyle günümüze kadar gelmişse... Kurt Tucholsky de bu bahsi geçenlerden biri, belki de en önde gelenlerindendir. Yaşamı boyunca düşüncelerinden, benimsediği Marksist ideolojiden zerre taviz vermeyen bu insan, geriye 3000 (üç bin) makale, onlarca roman, tiyatro, şiir, kendi alanına ilişkin bir yığın araştırma bırakmıştır. Eğitimli, zeki, inatçı, bir o kadar da özverili yaklaşımıyla, gün olur birkaç gazete de birden makalelerinin yayımlandığı olurdu. Yazdığı köşe yazıları, dile getirdiği korkusuz eleştirileri ile tanınmaktaydı...

Kurt Tucholsky, (d. 9 Ocak 1890 Berlin - ö. 21 Aralık 1935 Göteborg), Alman gazeteci ve yazar. Tucholsky, Weimar Cumhuriyeti'nin en önemli gazeteci - yazarlarındandır. Politik bir gazeteci ve haftalık dergi "Die Weltbühne"nin yayıncılarından birisi olarak Heinrich Heine geleneğinde toplumcu - gerçekçi, toplumsal sorunlara parmak basan, toplumu eleştiren bir yazar olduğunu kanıtlamıştır. Aynı zamanda bir taşlama (hiciv) ustası, kabare yazarı, şarkı söz yazarı, romancı ve şairdir. Kendisini demokrat, barışsever ve anti-militarist olarak tanımlayan Tucholsky, öncelikle politika, ordu ve yargı içindeki antidemokratik eğilimlere, Hitler ve o dönemde özellikle Nasyonal Sosyalizm'in tehditlerine karşı da sürekli uyarılarda bulunmuştur.

Gençlik, Okul Zamanları, Üniversite

Kurt Tucholsky'nin 9 Ocak 1890'da dünyaya geldiği ev Berlin'de Lübecker Caddesi  13 numaradadır. İlk çocukluk yıllarını, babasının işi nedeniyle tayin olduğu Stettin'de geçirdi. Yahudi bir bankacı olan Alex Tucholsky 1887 yılında kuzeni Doris Tucholsky ile evlendi. Üç çocukları oldu: Kurt (en büyük oğulları), Fritz ve Ellen. 1899 yılında aile Berlin'e geri geldi. Tucholsky, annesi ile olan ilişkisi yaşamı boyunca bozuk olmasına karşın, babasını çok sevdi ve ona karşı çok büyük bir saygı besledi. Alex Tucholsky 1905 yılında frengi hastalığından vefat ettiğinde eşine ve çocuklarına hatırı sayılır bir servet bıraktı. Bu servet sayesinde büyük oğlu para sıkıntısı çekmeden yüksek öğrenimine başladı. Kurt Tucholsky 1899 yılında Berlin'deki Fransız Lisesi'ne kaydoldu. 1903 yılında, özel bir öğretmenle bitirme sınavlarına hazırlanmak için 1907 yılında terk ettiği Königliche Wilhelms Lisesi'ne geçiş yaptı. 1909 yılında dışarıdan bitirme sınavlarını verdikten sonra aynı yılın ekim ayında Berlin'de, 2. yarıyılda 1910 yılının ilkbaharında Cenevre Üniversitesi'nde devam ederek, hukuk eğitimine başladı. Tucholsky öğrenimi esnasında edebiyata karşı da çok ilgiliydi. Bu nedenle ressam arkadaşı Kurt Szafranski ile birlikte 1911 yılının Eylül ayında, çok değer verdiği, Kafka'nın da arkadaşı olan yazar Max Brod'u ziyaret etmek ve kendi yaptığı mini peyzajla ona sürpriz yapmak üzere Prag'a gittiler. Franz Kafka ile görüşmelerinden sonra, Kafka 30 Eylül 1911 tarihinde günlüğüne Tucholsky ile ilgili şunları yazar:

"…Bastonunu kontrollü ve güçlü sallaması nedeniyle omuzlarını genç olarak dik tutmaktan tutun da, tedbirli bir sevinç ve kendi edebi çalışmalarını hor görmeye kadar, tam anlamıyla tutarlı 21 yaşında bir insan. Avukat olmak istiyor, …"

Tucholsky öğreniminin sonlarına doğru gazetecilikle çok fazla uğraştığından 1913 yılında birinci hukuki devlet imtihanına girmekten vazgeçti. Bu aynı zamanda avukatlık mesleğinden de vazgeçme anlamına geliyordu. Buna rağmen bir üniversite bitirme amacı ile 1913 yılının Ağustos ayında Jena Üniversitesi'ne doktora yapmak için başvurdu.

Daha öğrenci olduğu yıllarda Tucholsky, ilk gazetecilik çalışmasını yayınlamıştır. Satirik haftalık taşlama dergisi Ulk, 1907 yılında, henüz 17 yaşındaki Tucholsky'nin, İmparator II.Wilhelm’in sanat zevkini alaya aldığı kısa bir masal (Märchen) ını yayınladı. Üniversite yıllarında gazetecilik işlerine yoğunlaştı. SPD yayın organı Vorwärts (İleri)'de çalıştı. Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) için 1911 yılı seçim çalışmalarına katıldı.

1912 yılında, o zamanlara göre alışılmadık yeni, alaycı - erotik bir ton vurgulayan ve onun ilk defa büyük bir kitle tarafından tanınmasını sağlayan, "Rheinsberg - Sevenler için Resimli Kitap" yayınlandı. Tucholsky kitabın satışını artırmak amacıyla, öyküleri resimleyen Szafranski ile birlikte Berlin Kurfürstendamm'da bir "Kitap Barı" açtı. Burada kitap satın alan herkese bir içki (schnaps) ısmarlanıyordu.

Buna karşılık Tucholsky'nin 1913 yılı başlarında giriştiği bir çalışma çok daha uzun sürecekti. 9 Ocak 1913'te sol - liberal tiyatro dergisi Die Schaubühne (Gösteri Sahnesi), ileride ismi Die Weltbühne (Dünya Sahnesi) olarak değişen, ölümüne kadar Tucholsky'nin danışmanı ve arkadaşı olarak kalacak olan yayıncı Siegfried Jacobsohn 'un haftalık dergisinde ilk makalesi yayınlandı.

Tucholsky, eleştirilerini, karşıtlarına karşı hoşgörülü davrandığına inandığı demokrat politikacılara da yöneltmekten kaçınmadı. 1922 yılında, dışişleri bakanı Rathenau'nun öldürülmesinden sonra, bir şiirle cumhuriyete uyarıda bulundu:

"Bir kez olsun, kaldır başını, ayağa kalk! Yumruğunu vur!
Ondört gün sonra tekrar uyuma!
Defolsun, monarşizmin yargıçları,
subayları ve
senden beslenip seni sabote eden,
evlerinin duvarlarına gamalı haçlar çizen ayak takımı
(...)
Dört yıl süren cinayetler - Tanrı bilir ya yeter
Şu anda son nefesini vermek üzeresin
Göster ne olduğunu. Kendini yargıla
Öl ya da savaş. Üçüncüsü yok anla."

1922 yılında yazdığı Prozeß Harden - Harden Davası makalesinde şunları yazar:

"Alman politik cinayetleri son dört yılda sistematik bir şekilde organize olmuştur. (...) Her şey baştan belirlenmiş: Meçhul bir finansör tarafından kışkırtma, suç (sürekli arkadan), üstünkörü soruşturma, sudan bahaneler, birkaç boş laf, yalandan baskılar, hafif cezalar, cezaların ertelenmesi, ayrıcalıklar - "Devam edin!" (...) Bu kötü bir hukuk değil. Bu eksik bir hukuk değil. Bu aslında bir hukuk değil.”

Bakın, şu an bizdeki hukuk devleti(!) nasıl da 1922’lerdeki Almanya’ya çöken faşizmin o karanlık sürecine benziyor. Tutuklamalar aynı, cinayetler aynı, savaş çığırtkanlığı aynı. Ders almak isteyenler için, tarih işte orada duruyor...

 

Kurt Tucholsky / Deneme

Almancadan Türkçeye çeviren: Erdal AKTUNA

Delik’in Sosyolojik Psikolojisi Üzerine

En önemli işler boruların yardımıyla yapılır,
İspatı, ilk önce üreme organları, yazı kalemi
Tüfeğimiz akla gelir...

Lichtenberg

Bir şeyin olmadığı yerde delik/ler vardır.

Delik, delik olmayanın ebedi arkadaşıdır; delik yalnız başına var olmaz. Bu maalesef böyledir. Her yerde bir şey olsaydı, delik olmazdı, o zaman ne felsefe ve ne de aynı delikten -boşluktan- çıkan din olurdu bugün. DELİK, fareler için her şeydir, onsuz yaşayamazlar. İnsanlar da öyle; kimi olgu ve olaylar tarafından sıkıştırılınca son kurtuluşu delik olur. Delik her zaman iyidir.

İnsan delik sözünü duyunca, çağrışımlar oluşur kafasında: bazılarının aklına ateşleme deliği, bazılarının, düğme deliği gelir. Bazılarınınsa, günümüzün Nazi propaganda bakanı Goebbels, (Göbels) gelir.

Delik, bu toplumun temel direklerindendir ve bu gerçekte böyledir. İşçiler karanlık bir delikte yaşarlar, kazık yiyip başkaldırdıklarında, deliğin neresi olduğu gösterilir onlara. İçine tıkılırlar. Deliklerin hepsini gördüklerinde, ya da sonuncusunda (başkaldırmak akıllarına gelir,) öterler. Örneğin Acker sokağında doğmak (bir işçi semti) bir lanettir; neden bu çocuklar burada doğarlar, tesadüfen mi? Bu olay birkaç delik ilerde olsaydı, o zaman yüksek memur olma sınavlarını kazanmaları söz konusu olabilirdi.

İnsan bir delik gördüğünde, onu doldurmak için çaba harcar, bunu yaparken çoğunlukla içine düşer. Demek ki doldurmadan önce, bir delik etrafında işaret, koruma yükseltme yapmaktır. Yoksa işin içinde bir başka deliğe düşmek de vardır. Beceremezsen, ilk düştüğün delikte kalmak en iyisidir.

Bir deliğin en acayip tarafı, kenarıdır. Hep bir yere aittir. Ama, yönü sürekli olarak boşluğa dönüktür, maddenin sınır bekçisi. Boşluğun sınır bekçisi yoktur. Deliğin kenarındaki moleküllerin başları dönerken deliğe bakmaktadırlar; delikteki moleküller yerinden kımıldayamaz. Bunu tanımlayan bir sözcük yoktur. Çünkü delik kişiler tarafından yapılmıştır; delik sahipleri –her zaman- kendi dillerini konuşurlar.

Delik statiktir; yolculuk yapan delik yoktur. Hemen hemen hiç yoktur... Evlenen delikler, (defolular) bir bütün olurlar; bu akıl almayacak bir olaydır. İki delik arasındaki bölme duvarı kaldırırsak, o zaman sağ kenar sol deliğe mi? Yoksa sol kenar sağdakine mi? Yoksa hepsi kendi başına mıdır, her ikisi de birbirine mi aittir, bilemezsin. Artık ortada –deliklerden oluşan- koca bir çukur vardır.

Bir delik doldurulduğunda delik nerede kalır? Kendini yandan maddenin içine mi iter? Yoksa içini dökmek için başka deliğe mi gider. Doldurulmuş delik nerede kalır; bunu hiç kimse bilmez; bildiğimiz yalnız bir şeydir.

Bir şeyin olduğu yerde, başka bir şey olmaz. Bir deliğin olduğu yerde boşluk olur. Sonra, neden acaba yarım delik olmaz? Yoktur ki.

Bazı eşyalar tek bir delik yüzünden değerlerini kaybederler; onların belirli bir yerinde bir şey olmadığından, geri kalan kısımları da işe yaramaz. Örnekler: delinmiş tren bileti, bakire bir kız, bir balon, vs.

Bir şeyin önce bulunması gereklidir; delik ise vardır. Bir ayağı delik içinde olanla, (çukurda) diğeri, yani, ayağı düzde olanlar daha mı akıllıdır, farklıdır.? Bu sadece delik farkı olabilir... Kendilerini bir şey sananlar deliğin olumsuz olduğunu öne sürerler. Bu doğru değildir; insan delik değildir ve delik ilk unsurdur. Şimdi –durup dururken- delik açmayın! Delik, cennetin bu dünyada var olan tek önsezisidir. Ancak öldüğünüz zaman, yaşamın ne olduğunu anlayacaksınız. Bu cümleden dolayı özür dilerim; amacım, bir önceki ve bundan sonraki cümle arasındaki deliği doldurmaktan başka bir şey değildi.

(1931)


Konuyla ilişkili diğer makaleler