Lenin - Liebknecht - Luxemburg - Suphi

Lenin - Liebknecht - Luxemburg - Suphi

Karl Liebknecht - Rosa LuxemburgBaşlıkta isimlerini sıraladığımız komünist önderlerin hiç bir tanesi normal koşullarda can vermedi.

Lenin uğradığı bir suikast sonucunda kendisine sıkılan zehirli merminin etkileri altında erken yaşta dünyaya veda etti. Son yıllarını felçli ve sıkıntılı geçirdi. Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin mimarı, Dünya Komünist Hareketi’nin önderi, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin kurucusu Lenin, 21 Ocak 1924...

Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg, Alman siyasi polisinin yargısız infazı sonucunda gözaltına alındıktan sonra katledildiler. 1918 yılında Almanya Komünist Partisi’nin kurucuları olan Karl ve Rosa, 15 Ocak 1919 gecesi…

Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı, Türkiye burjuvazisi ve Ankara Hükümeti tarafından Karadeniz’in karanlık sularında kalleşçe katledildiler. Türkiye Komünist Partisi’nin kurucuları, ilk Merkez Komite üyeleri, 28 Ocak’ı 29 Ocak 1921’e bağlayan gece...

Peki, neden bu komünist önderler bu şekilde katledildiler?

Sene 1917... 7 Kasım... Rusya’da dünyanın ilk sosyalist devrimi Lenin önderliğinde gerçekleşiyor.

Sene 1918... 8 Kasım... Almanya’da devrim, Rus devrimi için çok önemli bir gelişme. Boğuluyor.

Sene 1919... Rusya’daki Büyük Ekim etkisinde Anadolu’da dünyanın ilk Ulusal Kurtuluş Savaşı.

Kronolojiye bakarsak;

Rusya’da dünyanın ilk işçi-köylü iktidarının kurulması uluslararası burjuvaziyi bu devrimi boğmak için harekete geçiriyor. İç savaş, ihanet, dış güçlerin işgali (1938’e dek sürer) devrimi boğmaya yetmiyor. Rus devrimi “halkların zindanı” Çarlık Rusya’sını kısa zamanda sadece sınıfsal sorunların çözülmesi yoluna girilen değil, aynı zamanda ulusal sorunu da çözen bir “halklar mozaiği” Sovyet Rusya’sına dönüştürüyor. Dünya halklarına ve proletaryasına ilham kaynağı. Örnek oluyor. Tek çare kalıyor. Rus devriminin ve dünya proletaryasının önderi Lenin’i ortadan kaldırmak.

Almanya, o dönemde kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmediği Rusya’da devrimin başarıya ulaşması ve korunması açısından önemli bir devrim ocağı. Aynı zamanda devrimin gelişmiş kapitalist ülkelere sıçraması ve dünya düzeyinde yaygınlaşması açısından kilit önemde. Bolşevik çizgideki Liebknecht ve Luxemburg, ki aynı zamanda Büyük Rus Ekim Devrimi’nin etkisinde Almanya Komünist Partisi’nin de kurucuları ve Alman devriminin önderleri tehlikeyi bertaraf etmek için ortadan kaldırılmak zorunda.

Anadolu, aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğunun çöküş ve emperyalist işgalin gerçekleştiği dönemi yaşıyor. Anadolu, Mezopotamya ve Trakya halkları Büyük Ekim Devrimi’ni örnek alıyor. Düzenli ordu dağılmış. Çeteler ve komünist müfrezeler emperyalist işgale ve Osmanlı gericiliğinin son artıklarına yönelik mücadeleye girişmiş. Henüz Mustafa Kemal yok. O ortaya çıktığında da öncelikle bu halk güçlerine dayanmak ve genç Sovyet devletinden yardım almak zorunda kalıyor. Tam da bu dönemde Mustafa Suphi önderliğindeki Türkiyeli komünistler partileri Türkiye Komünist Partisi’ni kurmuşlar ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı, Sosyal Kurtuluş Savaşı’na yükseltme ve sosyalist devrim hedefini gerçekleştirmek için ülkeye dönüyorlar.

Vladimir İlyiç Lenin; Kazan’da hukuk okudu, avukat oldu. Rusça dışında, latince, yunanca, almanca, fransızca ve ingilizce biliyordu. Ölümünden sonra Sovyet devletinin Alman profesörlere beyninin üzerinde yaptırdıkları ve beş yıl süren araştırmalar sonucunda beyin yapısının birçok insandan farklı olduğu ve dahi olduğu tespit edildi.

Rosa Luxemburg; Zürih’de, felsefe, tarih, politika, ekonomi ve matematik öğrenimi gördü. Lehçe dışında almanca, fransızca, ibranice ve rusça biliyordu.

Karl Liebknecht: Leipzig ve Berlin’de hukuk okudu, avukatlık yaptı. Almanca dışında ingilizce ve rusçayı iyi derecede konuşuyordu.

Mustafa Suphi: İstanbul ve Paris’te hukuk ve Siyasal Bilimler okudu. Osmanlıca dışında, türkçe, arapça, rusça, fransızca konuşuyordu. Üniversitede hukuk ve ekonomi hocalığı yaptı.

Anlaşılacağı gibi komünist önderlerin tümü güçlü bir eğitime sahip ve değişik dillere hakim durumdaydılar. Bu onların Marksizm’i Marks ve Engels’den okumak, Marks ve Engels öncesi ekonomistlerin, felsefecilerin, politikacıların, fen bilimcilerin eserlerine yoğunlaşmak, değişik dillerde yayınlanan eleştirileri takip etmek ve kendilerini çok yönlü olarak geliştirebilmeleri için sağlam bir temel yaratıyordu. Kendi yaşadıkları ülkelerin sosyo-ekonomik ve politik tahlillerinin yapılmasında da bu sayede farklı olanaklara sahiptiler. Bu önderler sahip oldukları bu özellikleri ülkelerinin ve dünya proletaryasının, ezilen halklarının kurtuluşu doğrultusunda değerlendirdiler.

Lenin, Marksizme özellikle Rus devriminin önderi olarak yaptığı belirleyici katkılarla sosyalizmin gerçekleştirilebileceğini bütün dünyaya göstermiş bir liderdir. Marks ve Engels’in geliştirdikleri teoriyi pratikleştirerek Marksizme benzeri olmayan katkıda bulunmuştur. Marksist devrim ve devlet teorilerini uygulayarak geliştirip genelleştirmesi, bu temelde işçi sınıfının politik örgütlenmesi, komünist partisini yeni tipte öncü bir parti olarak tarif etmesi ve kapitalizmin gelişme koşullarının karakterini inceleyerek emperyalizm teorisini geliştirmesi değerli katkılarının başında gelir. Bu çalışmaları yaparken Marksist felsefe alanında yaptığı katkılar ayrıca önem taşımaktadır. Bunların dışında, barış sorununa, ulusal soruna, gençlik sorunlarına ve genel örgütlenme sorunlarına bugün yolumuzu aydınlatıcı çözümlemeler getirmiştir. Onun için Leninizm günümüzün Marksizmi olarak nitelendirilmekte ve Marksist-Leninist teori kavramı kullanılmaktadır.

Lenin’in Rosa Luxemburg ile girdiği ulusal sorun alanındaki tartışmalar Marksizmi geliştirici ve zenginleştirici bir özellik taşır. Komünistler arasında politik tartışma kültürünün düzeyi konusunda bugün dahi örnek teşkil eden bu ve benzeri tartışmalar aynı zamanda Marksizmin gelişimine katkıda bulunmuştur. Bu arada Rosa Luxemburg’un da Devrim ve Reform ilişkisi üzerine geliştirdiği düşüncelerin önemine de ayrıca vurgu yapmak gerekmektedir.

Burjuvazi, sınıfsal çıkarları için hiç bir zaman zor kullanmaktan sakınmaz. Bu gerçeklik bundan yaklaşık yüz yıl önce de böyleydi, bugün de böyledir. Lenin, Liebknecht, Luxemburg, Suphi, Nejat ve yoldaşlarının katlinin Sovyet devriminin gerçekleşmesini takip eden yıllarda olması ve seçilen komünist önderlerin faaliyet yürüttükleri ülkelerin dünya devrimci süreci açısından önemi kuşkusuz ki bize burjuvazinin bu cinayetlerle elde etmek istediği sonuçlar açısından bir fikir vermektedir.

Mustafa Suphi ve 14 Yoldaşının Katli Sonrası Türkiye - Sovyetler İlişkileri:

Mustafa SuphiTürkiye Komünist Partisi kurucuları, ilk Merkez Komitesi üyeleri, Genel Başkanı ve Genel Sekreteri parti kararı ve Komintern’in onayıyla Ulusal Kurtuluş Savaşına katılmak için Anadolu’ya geliyorlar. Gelmeden önce Mustafa Suphi ile Ankara Hükümeti ve bizzat Mustafa Kemal arasında yazışmalar olur. Mustafa Suphi’nin cinayetten 24 gün önce yazdığı, mektuplardan biri şöyledir:

Ankara’da Büyük Millet Meclisi Riyasetine, Memleketimizde Komünist Fırkası’nın kanuniyet kazanmış olmasını, senelerden beri muhtelif memleketlerde amale ve rençberlerin kurtuluşları hareketlerine iştirak eden Türk komünistleri büyük bir memnuniyetle karşıladılar. İnkilapçı Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu eseriyle halkın büyük çoğunluğunu kurtarmaya yönelik olan esaslı maksada ne kadar derin bir anlayış ile bağlı olduğunu isbat etmiştir.

... Memleketten gelen komünist vekillerin iştirakiyle Bakû Kongresi’nde teessüs eden Türkiye Komünist Fırkası bu devrin tam bir zafer ile tetevvüç edebilmesi için emperyalizme karşı açılan direnme cephesinin kuvvetlendirilmesine ve halkın geniş tabakaları içinde memleketin iktisadi esaretten kurtarılması ve tam bir istiklal elde etmesi gayesinin yaygınlaşmasına çalışmak üzere faaliyetini memlekete nakletme kararı vermiştir. Bu maksat ile, yirmibeş kadar Türk komünistlerinin bir kısmı Gümrü üzerinden ve diğer kısmı deniz yoluyla memlekete hareket etmişlerdir. Emelimiz, memleketin müdafaa cephesini zayıf düşürmek ihtimali olan her türlü harekete muarız ve bu hususta hükümete mümkün olan her şeyi kullanarak yardımcı olmak ve Türkiye Komünist Fırkası’nın Avrupa proletarya teşkilatları nezdindeki mevki ve nüfuzunu memleketin hürriyet ve istiklalini temini hizmetine koyma noktaları etrafında hülasa olunabilir. Bu gayeler ile mücehhez ve her hususta memleket kanunlarının veregeldiği müsaadeler dâhilinde görev yapmada birlik olarak hareket ederek yoldaşların yanlarında bulunan ve komünizmin bilimsel esaslarını kapsayan bilgilerle beraber memleketimize girmeleri hususunda gereken kolaylıklarda bulunulmasını rica ve yakında Fırka’nın dâhil ve hariçte takip ettiği ve edeceği meslek hakkında anlaşmak ve her türlü kötü anlayışa olanak bırakmamak üzere sizlere katılmakla onur duyacağımızı arz ederiz.

Mustafa Suphi
04.01.1921 Kars

(Kaynak: Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar, Cilt: 1, Sayfa: 341)

Bu mektuptan kısa bir süre sonra Mustafa Suphi ve yoldaşlarının nasıl katledildiği biliniyor. Bu konuda gazetemizin 2015 Ocak sayılarına ve TKP Merkez Organı ATILIM Gazetesinin Ocak sayılarına bakmanızı öneririz. Biz bu yıl dönümünde TKP’nin yukarıdaki alıntı ile aktardığımız yaklaşımı karşısında kalleşçe gerçekleşen cinayet sonrasında Sovyet Rusya’nın nasıl bir tavır geliştirdiği konusuna değinmek istiyoruz. Cinayet sonrası sırasıyla Mareşal Voroşilov ardından da General Frunze Ankara’ya gelerek çeşitli görüşmeler ve anlaşmalar yapmışlardır. General Frunze’nin ziyaret raporundan sonra ise Sovyet Dış İlişkiler Komiserliği 1922 yılında Semiyon İvanoviç Aralov’u Ankara’ya Büyükelçi olarak görevlendirir. Bu görevlendirme Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının Kemalist burjuvazi tarafından katledilmesinden tam bir yıl sonra olur. Lenin, Ankara Hükümeti’nin ve dolayısıyla Mustafa Kemal’in sorumluluğunun farkındadır, ancak Ankara hükümeti ile ilişkileri bir düzeyde tutmak ve hatta Anadolu’daki gelişmeleri emperyalist ülkelerin etkisinden bağımsız gelişmesi için önlem almak zorundadır. Onun için, Aralov görevi teslim almadan Lenin özel olarak kendisini bilgilendirir.

Aralov hatıralarında bu görüşmede Lenin’in kendisine söylediklerini şöyle aktarır;

“Türkler, millî kurtuluşları için savaşıyorlar. Emperyalistler Türkiye’yi soyup soğana çevirdiler, hâlâ da soyuyorlar. Köylüler ve işçiler buna katlanamadılar ve baş kaldırdılar. Sabır bardağı taştı, gerek Doğu halkları gerek biz, emperyalist kuvvetlere karşı savaşıyoruz. Sovyetler Birliği emperyalistlerle olan işini bilirdi. Onları bozguna uğrattı ve memleketten kovdu. Onların dişlerini söktük, keskin tırnaklarını vücudumuza geçirmelerine izin vermedik.

Mustafa Kemal Paşa tabii ki sosyalist değildir ama, görülüyor ki, iyi bir teşkilatçı. Kabiliyetli bir lider, milli burjuva ihtilalini idare ediyor. İlerici, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist inkılabımızın önemini anlamış olup, Sovyet Rusya’ya karşı olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Kapitalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikle silip süpüreceğine inanıyorum. Halkın ona inandığını söylüyorlar. Ona, yani Türk halkına yardım etmemiz gerekiyor. İşte, sizing işiniz budur. Türk hükümetine, Türk halkına saygı gösteriniz. Büyüklük taslamayınız. Onların işlerine karışmayınız. İngiltere onların üzerine Yunanistan’ı saldırttı. İngiltere ile Amerika bizim üzerimize de sürü ile memleket saldırttı.

Kendimiz fakir olduğumuz halde Türkiye’ye maddi yardımda bulunabiliriz. Bunu yapmamız gereklidir. Moral yardımı, yakınlık, dostluk, üç kat değeri olan bir yardımdır. Böylece, Türk halkı yalnız olmadığını hissetmiş olacaktır. İngiliz işçileri ve öteki ülkelerin işçileri bize yakınlık gösterdikleri, grev yaptıkları, bizimle savaşan Polonya’ya gönderilmekte olan silahları gemilere yüklemedikleri zaman, bu bizim için büyük bir yardımdı. Bu bize mücadelemizde büyük bir güç katmıştır. Bundan işçilerimiz moralce büyük bir güç kazanmışlardır.

Çarlık Rusyası, yüz yıl boyunca Türkiye ile savaşmıştır. Bu tabii, Rusya’nın, Türkiye’nin amansız düşmanı olduğuna dair yapılan propagandalarla, halkın hafızasında derin izler bırakmıştır. Bütün bunlar, Türk köylüsünde, küçük ve orta mal sahiplerinde, tüccarlarda, aydınlarda ve idareci çevrelerde Ruslara karşı dostça olmayan duygular ve güvensizlik uyandırmıştır. Bilirsiniz ki, güvensizlik ağır geçer. Bunun için de sabırlı, dikkatli, sakıncalı bir çalışma gerekmektedir. Eski Çarlık Rusyası ile Sovyet Rusya arasındaki ayırımı, sözle değil işle göstermek ve anlatmak gerekmekledir. Bu bizim ödevimizdir. Siz de bir elçi olarak, Sovyetler Birliği’nin, Türkiye’nin işlerine karışmamak politikasının, halklarımız arasında samimi bir dostluğun savunucusu olmak zorundasınız. Türkiye, bir köylü, bir küçük burjuva ülkesidir. Sanayii çok azdır. Olanı da Avrupa kapitalistlerinin elindedir işçisi çok azdır. Bunu dikkate almak gerekmektedir. Bir kez daha tekrar ediyorum, dikkatli ve sabırlı olunuz! Hükümet temsilcileriyle, halkla konuşmalarınızda her zaman nazik ve güleryüzlü olunuz!

En önemlisi halka saygı göstermektir, Emperyalistlerin yağmacı, istilacı politikalarına karşılık bizim, hiçbir çıkara dayanmayan dostluk ve memleketin iç yaşamına karışmama durumumuzu açıklayınız! İşte sizin ödeviniz! Ne gibi yardımlarda bulunacağımızı da bildirelim; en kuvvetli bir ihtimalle silah yardımında bulunacağız. Gerekirse başka şeyler de veririz.” (S.İ. Aralov / Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları 1 / Yenigün Basın ve Yayıncılık / Aralık 1997)

Bize düşen görev, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının haince katledilmelerinin üzerindeki sis perdesini TC devlet arşivlerine dayanarak aydınlanmasını sağlamak ve bu konuda sorumluların ilan edilmesini sağlamaktır. Unutmamalıyız ki, Türkiye Komünist Partisi, komünistler 1921 yılında karşı karşıya kaldıkları cinayet sonucunda Anadolu, Mezopotamya ve Trakya topraklarında TKP 1. Programının hedeflediği Türkiye’de Federatif bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulmasını gerçekleştirememişlerdir. Türkiye bugün hala bunun sancılarını çekmektedir. O yıllarda bu amaç gerçekleştirilebilseydi, Almanya’da Kasım 1918 devrimi boğulmasaydı bugün dünyanın çehresi daha farklı olabilir, Sovyetler Birliği ve Reel Sosyalizmin devletleri varlığını daha da başka ülkelerin katılımıyla sürdürüyor olabilirdi.

Lenin, Liebknecht, Luxemburg, Suphi, Nejat yoldaşların ve daha sonra haince katledilen binlerce, onbinlerce yoldaşımızın anısını, onların uğruna mücadele ettikleri amaçları gerçekleştirerek yaşatabiliriz.


Konuyla ilişkili diğer makaleler