Mi Gorsıvik Dıghak *

Mi Gorsıvik Dıghak *

Çocukların Kamp Armen için yaptığı resimBizleri de çocukluğuna alan, çocuk hafızaları bugünde aynı canlılıkla yaşayan, payına yetimlik düşen o kocaman yürekli çocukların hikayelerine dahil olmak ister misiniz? Bu yazıyı okurken yüreğinizden; acımayı, resmi tarihin körlüğünü, duyarsızlığı, eylemsizliği atın. Bir şey kalsın derinlerde...

Yanıbaşınızda çekilen acıları, bir halkı, o halkın çocuklarını, yaşam hakları-mülkleri gaspedilen ve her şeye rağmen insane sıcağında yanına yaklaşana kucak açan o çocukları düşünün bir an.

Onlar;
Kamp Armen’in yani Tuzla Ermeni Yetimhanesi’nin çocukları...

Onlar;
Minicik elleriyle, ağırlıklarınca emekle kurdukları “Atlantis Uygarlığı”nı kaybetme tehdidi ve gerçeğiyle defalarca karşı karşıya kalan o koca yürekli çocuklar.

Kamp Armen'den karelerYıl 1950’ler... Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi’nin, Anadolu’dan gelen Ermeni çocuklar için yatakhane olarak düzenlediği alt katındaki yetimhanede, sayıları 4-5 iken 60’a ulaşan çocuklar, Gedikpaşa İncirdibi Protestan İlkokulu (Joğvaran)’nda eğitim görüyorlardı. Yazları daha iyi vakit geçirebilecekleri bir mekan gereksinimi ile, Kilise vakfı yöneticileri, Tuzla’da buldukları bir araziyi kamp için uygun bularak, 1962 yılında kilise adına tescil ettirdiler. Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Valilik gibi tüm yetkili mercilerin de onayı alınarak tescil gerçekleşti.

Denize 500 metre uzaklıktaki bu yemyeşil ve bomboş araziye kamp yapmak için, yaşları 8-12 arasında olan yaklaşık otuz çocuk kampı yapmaya başladılar. Çocuklar, temel için gereken taş ve kumu el arabalarıyla deniz kıyısından taşıyarak tüm yaz boyunca çalıştılar. Bahçesine bostan kurup, ağaçlar diktiler. En çok da kavak ağacı. Kim bilir? Belki de en çok hayalleriyle özdeşleştirdikleri içindir.

Yıl 23 Şubat 1979. Vakıflar Genel Müdürlüğü Kartal 3. Asliye Hukuk Hakimliği’ne başvuru yaparak, Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı’nın elindeki tapunun iptal edilmesini ve eski sahibine geri verilmesini istiyor. 4 yıl süren dava sonrasında 1962’de boş olarak sattığı araziyi, bir kuruş ödemeksizin, üstünde kurulu tesisle eski sahibi tekrar geri alıyor. Kilise, her türlü yasal izinle satın aldığı araziyi eski sahibine iade etmek zorunda bırakılıyor.

Kampa el konması, Yargıtay’ın 1987’de yerel mahkeme kararını onaylaması ile tamamlanmış oldu. Vakfın 2000’li yıllarda ve 27 Ağustos 2011 tarihli kararname kapsamında yaptığı iade başvurularının tümü ise reddedildi.

Çünkü, her türlü mülkünü tarih boyunca gasp eden devlet var karşısında.

Hrant’ın dediği gibi;
“...bir gün elimize bir mahkeme kağıdı tutuşturdular...

“Siz Azınlık kurumları yer satın alma hakkına sahip değilmişsiniz! Biz zamanında size izin verirken yanlış yapmışız. Artık burası eski sahibinin olacak.”

5 yıl süren direnişimize rağmen yenildik...

Ne yapalım ki karşımızda devlet vardı.

Şikayetim var ey insanlık!... Bizi, yarattığımız uygarlığımızdan attılar.

Orada yetişmiş 1500 çocuğun alınterinin üstüne oturdular. Bizlerin çocuk emeğini gaspettiler. Orayı tekrar yoksul çocuklar için bir yetimhane yapsalardı, kimliği ne olursa olsun, yoksul ya da özürlü çocuklar için kamp olarak kullansalardı, hakkımı helâl ederdim. Ama bu şekilde emeğimi helal etmiyorum.

Ve artık bizim yarattığımız “Tuzla Yoksul Çocuk Kampı”mız, bizim “Atlantis uygarlığımız” şimdi bir harabe…Çocuk cıvıltıları çekilince suyu da çekilmiş kuyunun...

Binanın omuzları düşük... Toprak çorak... Ağaçlar küskün...

Benim isyanımın pike uçuşları ise, binbir özenle yaptığı yuvası bir darbeyle yok edilmiş kırlangıçınki kadar keskin…” (Agos Gazetesi-16 Temmuz 2010/ “Davacıyım Ey İnsanlık” adlı yazısından)

“Kamp yeri ve binası şimdi öyle duruyor orada. Kenarları oldu tam bir villa panayırı. Bina ise dişleri dökülmüş, avurtları çökmüş, sendeleyen yaşlı bir harabe. Bizim o güzelim yeşil ağaçlarımız birer birer kesilmiş, kalanlar ise küsmüş sararıp solmuşlar öylece.” (Agos Gazetesi-5 Temmuz 1996/”Aşk Olsun Çocuklar”adlı yazısından.)

Bin beş yüz çocuğa yuva olan Kamp Armen; terk edilmiş, harabe, çocuk seslerinin olmadığı bir yer olarak, el değiştirerek bugünlere geldi.

Yıl 2015. Geçtiğimiz günlerde arazinin sahibi Fatih Ulusoy tarafından Kamp Armen’de yıkım başlatıldı. Yıkımın başladığı an da kampın çocukları, Ermeni halkı ve tüm duyarlılık gösteren kesimlerce yükselen tepki ve direnişle yıkım devam ettirilemedi. Günlerce kampta direniş gösteren kampın çocukları ki başta Rakel Dink, Garabet Orunöz olmak üzere, yüreği insandan ve yaşamdan yana atanlarca, Hrant’ı “lakin çaresiz” bırakan süreç, büyük bir sevince evrildi. Vakıfa, zorla el konulan tapusu niyahet geri verilecek. Hukuki süreç devam ediyor şu an.

Kamp Armen, o kampın çocuklarının... Ermeni halkının mülküdür. Sadece mülkü değil, çocuklukları, umutları, dilleri ve kültürlerinin, çektikleri acıların simgesidir.

Kamp Armen’le dayanışma için Tuzla’ya kaldırılan araçların birinde, iki yaşlı Ermeni çift, kalkış saatine kadar sürekli oturdukları ön sıradan arkaya doğru bakıyorlardı. Bilen bilir ne demektir. Yanıbaşlarında olan, onlara ve acılarına, dirençlerine destek veren ne kadar insan olacaktı acaba o araçta? Yalnız kalmak, yalnız bırakılmak, yalnızlığı öğreten bir coğrafyada solumak ne demek anlıyorsunuz bu refleksten. Doğduğu, yaşadığı yerin dar edilmesi, aldığı yaşa rağmen yalnızlaşmak ve bu duyguyu taşımak ne acıdır düşünün.

O çocuklara Hrant’ın deyimiyle; “Aşkolsun.”

Parev (Merhaba) Kamp Armen!

Pariluys (Günaydın) bir tarihe uyuyanlara!
__________________________________

*Kaybolmayın Çocuklar
Kaynakça: kamparmen.org /Agos Gazetesi