OHAL’de normal yaşam sürdürelebilir mi?

OHAL’de normal yaşam sürdürelebilir mi?

15 Temmuz darbe girişimi sırasında havada darbecilerin elindeki F-16’lar uçarken Marmaris’ten İstanbul Atatürk Havaalanı’na gelen CB Erdoğan’ın basın toplantısında sarfettiği bir cümle dikkat çekiciydi. “Bu Allahın bize büyük bir lütfu.” (NTV Haber, 16 Temmuz 2016 Cumartesi) Doğrusu kimse sarfedilen bu cümlenin altında nelerin yattığını, gelecek günlerin nelere gebe olduğunu o toz duman içinde kavrayamadı, kavrayamazdı da...

Darbe girişimi bastırılıp darbeciler derdest edildikten hemen sonra 20 Temmuz 2016 Çarşamba günü Saray’da 5 saate yakın süren MGK toplantısının ardından CB Erdoğan, “Bakanlar kurulu kararıyla 3 ay süreyle Olağanüstü Hal ilan edilmesini uygun gördük.” dedi. 3 ay süreyle ilan edilen OHAL; AKP, MHP ve CHP oylarıyla meclisten geçti. “Lütuf”un ne olduğunun ilk görüntüsü böylece ortaya çıkmış oldu.

Gerekçesi; FETÖ/ PDY (Paralel Devlet Yapılanması) olarak açıklansa da, OHAL uygulamasının 81 ili kapsayacak şekilde ilanı bir şeyi açıkça ortaya koydu. Uzunca bir süredir, özellikle de 7 Haziran seçimlerinde gelen oy kaybıyla iktidarı kaybetme korkusu, AKP’lileri ve CB’nını telaşlandırdı. Her fırsatta “millet iradesi”ne vurgu yapan CB, ülkeyi olağan koşullarda yönetemeyeceğini gördüğü anda seçim sonuçlarını tanımayarak 1 Kasım’da erken seçimi dayattı. Seçimlere gidilirken de “Ya AKP, ya kaos” söylemi miting meydanlarında haykırılır oldu. Suruç’ta Kobane ile dayanışmaya giden gençlerin canlı bombayla katledilmesi ve ardından Ceylanpınar’da iki polisin evlerinde öldürülmesi “kaos” senaryosunun devreye girmesinin işaretiydi. Kürtleri toptan imha “projesi” sahneye konuldu ve Kürt kentleri tanklarla, savaş uçaklarıyla bombalanmaya başlandı. 10 Ekim’de Ankara’da Türkiye tarihinde görülmemiş bir katliam yaşandı. Barış ve demokrasi güçlerinin düzenlediği miting iki IŞİDli canlı bomba tarafından kana bulandı. 102 insanımız hayatını kaybetti, onlarcası yaralandı. HDP Genel Merkezi dahil 170 il ve ilçe binası, seçim bürosu saldırıya uğradı. HDP, seçime gidilirken tüm mitinglerini ve toplantılarını iptal etti. Bana göre, yanlış bir karardı bu. 1 Kasım seçimlere hangi koşullarda gidildiği malüm. HDP’yi ne pahasına olursa olsun parlamento dışında bırakmak için neler yapıldığı da...

Bu savaş konsepti halen sürüyor ve yeni içişleri bakanı, “ya herro ya merro” diyecek kadar hükümetinin gözü dönmüşlüğünü dile getiriyor.

Türkiye 2 aya yakındır OHAL ile yönetiliyor. Hükümet kanadından gelen sinyallere göre de 2017 yılına OHAL ile girilecek. OHAL ve Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile parlamento fiilen devre dışı bırakılmış durumda. Faşist generallerin halka dayattığı 1982 Anayasası’nın Bakanlar Kurulu’na tanıdığı KHK’ler; TBMM tarafından siyasi olarak ve Anayasa Mahkemesi tarafından da yargı açısından denetlenebiliyordu. OHAL ile Cumhurbaşkanı’nın başkanlık ettiği Bakanlar Kurulu tarafından yayınlanan KHK’ler tümüyle denetim dışıdır. Bir Anayasa hukuku hocasının OHAL ve KHK’ler hakkında yazdıkları bize bir fikir verebilir: Anayasamız, olağan dönemlerde KHK çıkarma yetkisini konu unsuru bakımından sınırlandırmıştır. Buna karşılık, sıkıyönetim ve olağanüstü hâl KHK’lerinde Anayasamızın öngördüğü bir konu sınırlaması yoktur. Çünkü, olağan KHK’ler için sınırlamayı getiren 91’inci maddenin 1’inci fıkrasının 2’nci cümlesinin hemen başında ‘sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere’ demektedir. Ayrıca aynı maddenin 5’inci fıkrasında ‘sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun KHK çıkarmasına ilişkin hükümlerin saklı olduğu’ bir kez daha belirtilmiştir.

Dolayısıyla, sıkıyönetim ve olağanüstü hâl KHK’leriyle temel haklar, kişi hakları, siyasî haklar ve ödevler de düzenlenebilir. Kaldı ki Anayasamızın 15’inci maddesi de, aynı doğrultu da, olağanüstü hâllerde ‘temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen durdurulabileceği’ öngörülmektedir.” (Prof. Dr. Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri)

KHK’lerle zaten bir etkinliği ve ağırlığı olmayan TBMM tümden devre dışı bırakılmış, CB’nın emir ve direktifleri doğrultusunda ülke yönetilir olmuştur. Bilindiği gibi meclisin toplanabildiği nadir bir birleşimde, getirilmek istenen belediyelere kayyum atanması ve Hakkari ile Şırnak’ın il statüsünden çıkarılması yasası tartışmalar üzerine 4 partinin oybirliğiyle geri çekilmişti. Meclisin bu iradesi de çıkarılan KHK ile yerle bir edildi. DBP’li 24 belediyeye kayyum atanması geçtiğimiz günlerde KHK ile gerçekleşti. Cumhurbaşkanı’nın değerlendirmesi; “Geç kalmış bir karar” olarak basına yansıdı.

Allahın Erdoğan’a ikinci büyük lütfu” da CHP ve MHP’nin AKP ile birlikte Mini Anayasa çalışmasına başlamaları olsa gerek. Bu “Milli İrade” güçlerinin Meclis iradesi ve HDP’yi tamamen dışlayarak yaptıkları anayasa çalışması AKP-Saray rejiminin KHK’ler yoluyla çıkardıkları kararnamelerin kanun haline dönüştürülmesinin ön çalışmasıdır. Çünkü normal koşullarda şu anki Anayasa’ya ve kanunlara göre OHAL döneminde çıkarılan KHK’lar, OHAL’in sonuçlanması ile ortadan kalkmaktadırlar. Şimdi OHAL yürürlükteyken hazırlanacak ve yürürlüğe konacak olan Anayasa, KHK’lerin bir daha çıkmamak üzere diktatörlük yönetiminin yasal dayanakları haline getirilecektir. CHP de bu senaryonun aktörlerinden biri olarak “şerefli” yerini alacaktır. Türkiye’nin devrimci, demokratik, sosyalist güçlerinin bu tezgaha karşı özellikle Batı’da harekete geçmesinin zamanı geldi de geçmedi mi ?

OHAL’in Kürt illerinde ne anlama geldiğini Kürt halkı iyi biliyor: Yok sayma, baskı, katliam, imha... Bugün ülkenin batısında yaşayan Türkler henüz OHAL’in ne anlama geldiğinin farkında değil. Onlar için hayat şimdilik normal seyrinde devam ediyor. 28 bin 163’ü Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bünyesinde, 2346’sı YÖK çalışanı olmak üzere, toplam 50 bin 875 kamu çalışanının hiçbir soruşturmaya tabi tutulmadan, savunmaları alınmadan ihraç edilmesi de birçoğunu pek ilgilendirmiş görünmüyor şimdilik. Hatta yıllardır atanamayan, bir işe sahip olamadan yaşlanan işsizler kendilerine iş olanağı doğacağı için belki de içten içe seviniyordur bile... Ancak bilindik hikayedir. Bugün sesini çıkarmayanların gelecekte de fazla yakınmaya hakkı olmaz. OHAL altında normal bir yaşam sürüldüğü görülmüş şey değil çünkü...


Konuyla ilişkili diğer makaleler