POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 03.06-09.06.2019

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 03.06-09.06.2019

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 03.06-09.06.2019

 

TÜRKİYE’NİN ÇOK YÖNLÜ GÜNDEMİ
 

İSTANBUL SEÇİMLERİ

Geçtiğimiz hafta uzun bir bayram tatili ile geçti. Ancak kamuoyunun dikkatleri İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı üzerindeydi. AKP-SARAY kanadından düzeysiz ve içeriksiz salvo ateşleri devam etti.

Bu ara Erdoğan fazla konuşmuyor, daha çok Süleyman Soylu’yu ve arada sırada da Binali Yıldırım’ı konuşturuyor. Burjuva politikasının tüm pislikleri üstlerinden lime lime dökülüyor. Bir “Pontus”, diğer gün “VİP”, ertesi gün “Kürdistan” diyorlar ve kirli bir dezenformasyon çalışması yürütüyorlar.

İstanbul seçimleri artık bir yerel seçim olmaktan çıkmış durumda. Genel anlamda bir güvenoyu referandumuna dönüştü. İmamoğlu ne derece “proje” veya değil, onu burada tartışmaya gerek yok. Bize göre egemen sınıflar arasında yürüyen mücadelenin bir aktörü. Biz konuya İmamoğlu meselesi olarak bakmıyoruz. Sadece bu vesileyle, yani bu süreç ile MHP destekli AKP-Saray Rejiminin zayıflatılması, bedeninde bir gedik açılması konusunda nasıl bir işlev görüp görmediği temelinde yaklaşıyoruz. Ve tüm anti-faşist demokratik güçlerin gerici ve faşizan diktatörlüğe karşı MHP destekli AKP-Saray rejimine sağlam bir darbe vurabilme olacağının var olduğunu belirtiyor o doğrultuda konum alıyoruz.
 

ORTADOĞU’DAKİ GÜNDEM

Erdoğan bu ara doğrudan fazla söze karışmıyor çünkü Ortadoğu politikalarında sıkışmış durumda. Baş müttefik hatta patronu ABD’ye aslında özü değişmemekle birlikte yöntem olarak farklı bir çözüm kabul ettirmeye çalışıyor. ABD’nin Suriye ve Irak’taki Kürt güçleri ile birlikte hareketinden son derece rahatsız. "Bu bölgeyi ve Kürt güçleri ile ilişkiyi bize bırak, biz senin istediğin politikayı uygulayalım ama sen doğrudan karışma” demeye getiriyor. Gerek Kuzey Kürdistan ve Rojava’daki Kürt özgürlük güçleri ve gerekse hem onlarla birlikte, hem de varolan ilişki koridoru üzerinden Güney Kürdistan yönetimi ile ilişkilerde insiyatif TC’de olsun isteniyor. Buradan da bunun Erdoğan’ın kişisel sorunu değil, TC’nin ön gördüğü politika olduğu anlaşılıyor.

ABD, Güney Kürdistan’ın bağımsızlığından yana. Ardından Rojava Kürdistanı’nı da buraya dahil etmekten ve Akdeniz’e bir Kürdistan koridoru açma amacını takip ediyor. Geçtiğimiz hafta ABD Temsilciler Meclisi’nde alınan karar da bu yönde. TC ise buna karşı neredeyse “demokratik konfederalizm”i savunacak şekilde bu sorunu KÖH ile birlikte çözmekten yana. Güney Kürdistan Irak’ın federatif bir cumhuriyeti olarak kalsın, Rojava federal veya özerk bir yapı olarak Suriye’den kopmasın. Kuzey Kürdistan’da da Kürt halkının politik ve kültürel haklarını genişletelim görüşünü takip ediyor. KÖH’ün de hem Kuzey Kürdistan, hem Rojava Kürdistan’ı hem de Güney Kürdistan’da TC’nin partnörü olarak rol üstlenmesini ön görüyor. Abdullah Öcalan üzerinde bu yönde baskı kuruyor. İmralı ziyaretlerinin Mayıs ayından beri açılmasının temel nedenlerinden bir tanesi budur. Dolayısıyla KÖH Ortadoğu sorununun çözümü konusunda kilit rolü oynuyor ve belirleyici bir politik etkisi var. TC bunu tabii ki açıkça kabul etmez ama pratik politik girişimleri bunu onaylar durumdadır.

Rusya bu iki seçenek karşısında TC ile aynı çizgiye yakın. Çünkü Irak ve Suriye’nin içinde ayrışma olmasını istemiyor. Dolayısıyla TC’nin ABD ile ilişkilerinde TC’ye güç veren bir rol üstleniyor. ABD kontrolünde bir Kürdistan koridoru Rusya’nın Ortadoğu stratejisine ters düşüyor.

 

S-400 ve F-35 TARTIŞMASI

Bütün bu karmaşık ilişkiler içinde TC, ABD’ye karşı, Rusya da TC’nin arkasında NATO içinde bir çatlak yaratmayı da hesaba katarak Savunma Roket Sistemi ve gelişmiş jet uçağı temelinde bir gerginlik yaratıyor. Çünkü ABD karşısında Rusya ile Türkiye’nin farklı saiklerden dolayı da olsa savundukları çözüm aynı kapıya çıkıyor. Rusya Suriye’nin kuzeyinde ABD müdahalesi olmayan bir koridordan yana, Türkiye de Kürt güçleri ile kendisi anlaşarak bir çözüm üretmekten yana. ABD ara çözüm olarak Jeffrey’in ağzından YPG ile TSK arasında SDG’nin tampon bölge oluşturması teklifini yeni bir kart olarak masaya koydu. Ancak TC bu çözümü de ABD’nin tampon bölgedeki hakimiyeti olarak gördüğü için buna çok sıcak bakmıyor. Bu plan uygulanırsa TSK güçlerinin de Afrin, Aziz, İdolib ve El Bab bölgelerini SDG’ye teslim edip çekilmesi gerekecek. Ama TC, İmralı görüşmelerinde bir sonuç almayı başarırsa TSK, SDG ile ve KÖH’nin diğer güçleriyle birlikte hareket ediyor olacak. Kısacası İmralı görüşmeleri resmiyette bir “müzakere” içeriği taşımıyor olsa da, bize göre çok da üzerinde bir işlev görüyor.

Bu sorun çözülene kadar S-400 ve F-35 tartışması ve onu yarattığı gerginlik giderilmeyecektir. TC tamamen ABD politikalarına yatarsa da bırakın S-400 alımlarının iptalini, Rusya ile ilişkilerde geçmişten çok daha ciddi bir gerginliğe yol açacaktır. Önümüzdeki uzun olmayan dönem bu konuda gelişmelerin ne olacağını bize gösterecektir.
 

DOĞU AKDENİZ’DE DOĞAL GAZ SONDAJLARI

Türkiye, Rusya ve İsrail bundan yaklaşık 2 yıl önce bir anlaşma imzalayarak Kıbrısın kuzey ucundan Mersin - İskenderun’a kadar uzanan bir doğal gaz fay hattında araştırma ve sondaj hazırlığına girişmişlerdir. İsrail aynı zamanda, ABD, Mısır, İtalya, Fransa ve G.Kore ile bir anlaşma imzalayarak Kıbrıs’ın güney tarafında sondaj yapma anlaşmaları yapmışlar ve petrol tekelleri arasında dağılımı da tespit etmişlerdir. Türkiye şimdi Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgalinden yola çıkıp kendisine hak görerek Kıbrısın güneyindeki arama ve sondaj çalışmalarına bağımsız olarak katılmak istiyor. ABD ve diğer ortakları haliyle buna karşı çıktıkları gibi, Türkiye’nin Kıbrısı’ın kuzeyi ile Türkiye arasındaki fay hattında da arama ve sondaj çalışmaları yapamayacağını açıklıyor. En sonunda bu konuda ilişkiler o derece gerginleşti ki, ABD resmi açıklamasında Doğu Akdeniz’de bulunan 2 uçak gemisi dahil toplam 23 gemiyi kapsayan filosunu Türkiye’nin arama ve sondaj çalışmaları karşısında görevlendireceğini ve engelleyeceğini açıklamıştır. Buna karşı Türkiye ne yapıyor. Rus teknolojisi ile ve 25 yıl Rusya’nın Yap-İşlet-Devret modeli ile işleteceği Akkuyu Nükleer Santralini koruma amaçlı Rusya donanmasına Akkuyu koyunda deniz üssü vermeyi anlaşmaya bağladı. Tabii ki bu konuda AKP ve TC yanlısı basında eser bulmak mümkün değil. Kısacası Türkiye Doğu Akdeniz’de de sıkışmış durumda.

 

VE TEKRAR İSTANBUL SEÇİMLERİ…

Ortadoğu’daki belirsizlik ve bir yandan ABD diğer yandan KÖH ile yürüyen görüşmeler, diğer yandan S-400 ile F-35 gerginliği, yetmiyor, Doğu Akdeniz’deki karşılıklı diklenme TC ve dolayısıyla Erdoğan açısından İstanbul seçimlerini alma hırsını artırıyor. İstanbul’da yiyecekleri her darbe onları diğer tüm konularda da zayıflatacaktır. İstanbul’da yiyecekleri darbe onları iç politikada daha fazla yoğunlaşmalarını beraberinde getirecektir. İstanbul’da yiyecekleri darbe onları Ankara’yı kurtarma telaşına düşürecektir. Dolayısıyla Erdoğan, İstanbul’u kaybederse sadece Türkiye’yi değil, aynı zamanda Ortadoğu’yu da kaybedeceğinden yola çıkıyor. Diğerleri İstanbul’da kazanırsa ne olacak? AKP-Saray rejimi darbe alacak, gerek iç politikada , gerek ABD ile ilişkilerde, gerekse Ortadoğu politikalarında ve Rusya ile ilişkilerde kartlar yeniden karılacak. Birini diğerine tercih mi ediyoruz? Kesinlikle hayır! Sadece ve sadece anti-faşist mücadele gereği ve gerici bir diktatörlüğe karşı mücadelede politik taktik bir süreç belirliyoruz. İktidar için ise İstanbul Seçimleri tüm bu nedenlerden dolayı bir yerel seçimden daha fazla önem taşıyor ve bu nedenle 31 Mart seçim sonuçları hukuksuzca geçersiz kılındı.


Konuyla ilişkili diğer makaleler