POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 06.05-12.05.2019

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 06.05-12.05.2019

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 06.05-12.05.2019

İSTANBUL SEÇİMLERİ İPTALİ VE TAVRIMIZ ÜZERİNE
 

6 Mayıs 2019 günü Yüksek Seçim Kurulu’nun açıkladığı İstanbul Büyükşehirler Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal kararı kendi içinde birden fazla hukuksuz öge taşıyor.

a) Ana itiraz ve YSK kararının dayandırıldığı gerekçe, sandık kurulu başkan ve üyelerinin kamu görevlisi olmamalarıymış.

b) Diğer bir itiraz seçimlerde “kısıtlı” olarak adlandırılan, yani seçme ve seçilme hakkından hukuki nedenlerle mahrum edilen yurttaşların oy kullanmış olmasıymış.

c) Bir de seçimlere oy sayımlarında hile karıştırıldığı savı var.

Birincisi; Sandık kurul başkan ve üyelerinin kamu görevlisi olma şartı Mart 2018’de seçim yasasında yapılan bir değişiklik ile kaldırılmıştır. Başkan veya bir üyenin kamu görevlisi olması yeterli sayılmıştır. Dolayısıyla, 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de bu düzenleme uygulanmıştır. Eğer 31 Mart seçimleri bu gerekçe ile iptal ediliyorsa 24 Haziran seçimlerinin de aynı gerekçe ile iptal edilmesi gerekir. Ayrıca madem bu uygulama seçimi iptal ettirecek kadar önemli bir gerekçeydi de, YSK seçim hazırlık sürecinde neden bu uygulamayı düzeltmemiş.

İkincisi; “Kısıtlı” olarak adlandırılan, yurttaşlık haklarından mahrum edilen seçmenlerin aday olmaları ve oy kullanmaları neden seçim hazırlık sürecinde denetlenmemiş, veya engellenmemiştir. Bizce böyle bir kısıtlılık zaten hukuki değildir, ancak öyle olduğunu kabul etsek bile YSK 31 Mart öncesi neredeymiş? Acaba Anayasa referandumu ve 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullananların içinde hiç mi “kısıtlı” yoktu?

Üçüncüsü; Oy sayımına hile karıştırıldığı iddia ediliyorsa bunun gerçek sorumlusu YSK’nın kendisi ve TC devletinin güvenlik organlarıdır. Böyle bir usülsüzlük varsa olay yerinde tespit edilmesi gerekmektedir. Hangi seçimde bu konulara sonradan müdahale edilmiştir. Kimi seçimlerde bazı sandıklar yeniden sayılmış ve şüpheleri ortadan kaldırdıktan sonra sandık sonuçları yeniden açıklanmıştır.

Kısacası; YSK’nın savlarından ve MHP destekli AKP-Saray rejiminin kirli propagandalarının hiç birinin karşılığı yoktur. varsa da sorumlusu kendileridir.

Diğer önemli bir nokta YSK’nın kararı oylama biçimidir. YSK’nın 7 asil 4 yedek üyesi bulunmaktadır. Oylamaya asil üyeler katılmak durumundadır. Bu oylamaya ise yedekler de katılmış ve 7 oyla seçimlerin iptal kararı alınmıştır. Bu 7 oyun tümünün asil üyeler olup olmadığı şaibelidir. 3 asil üye iptal, 4 asil üye iptale karşı oy kullandıysa ve dolayısıyla iptal kararı 4 yedek üyenin oyları sayesinde alındıysa bu oylamanın neresi kanunidir?

İlaveten; ilginç olan bir konu da, aynı zarfa 4 oy (Büyükşehir belediye başkanı, il belediye meclis üyeliği, ilçe belediye başkanı ve muhtarlık) atılmış olmasına rağmen neden sadece bir tanesi iptal ediliyor da tüm İstanbul seçiminin yenilenmesi kararı çıkmıyor?

Sonuç olarak şunu tespit edebiliriz: YSK’nın iptal kararının hukuk ile yakından uzaktan bir alakası yoktur. Sadece AKP’ye İstanbul’u “kazandırma” şansını bir kez daha denemek için alınmış bir karardır.

Kuşkusuz ki iktidar sadece Büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinin yenilenmesi kararını alırken, bir yandan tümü yenilense yüzde yüz ihtimal şaibelerle dolu yöntemlerle “kazandığı” bazı mevziileri kaybedeceğinden korkuyor. Ve yine kuşkusuz ki seçimleri iptal etme kararını aldırırken sadece kumar oynamıyor, kendine göre hazırlıklar da yapıyor.

Kimileri diyor ki, “seçim güvenliği” için seçim günü İstanbul’a başka illerden taşınarak getirilecek olan paralı askerler ve polisler “görevli belgesi” ile oy kullanarak aradaki farkı kapatacaklar ve AKP’nin adayının kazanması için oy üreteceklerdir. Yasal olarak bu mümkün değildir. Çünkü başka şehirlerden taşınacak bindirilmiş kıtalar 31 Mart’ta bulundukları veya görevli oldukları illerde (mesela Şırnak) bu görevlerini ifa etmiş ve oylarını kullanmışlardır. Dolayısıyla mükerrer oy kullanma ve İstanbul’da oy kullanma hakları yoktur. Ancak, niye hak ve hukuktan söz ediyoruz. Bu ülkede hukukun son kırıntıları da yok edilmiş durumdadır. Stalin’in sözü “oyları kimin verdiği değil, kimin saydığı belirleyicidir” pratikte yaşanmaktadır. Bu ülkede sandıkla nasıl geldiği de belli olan, sandıkla da isteyerek gitmeyecektir. Sonucu belirleyecek olan yığınların örgütlü direnişi ve halk hareketi olacaktır. Bu seçimlerin tekrarında iktidar seçimleri hileyle ve şaibeyle kazanırsa yığınların direnişinin örgütlenmesine ister istemez katkı sağlamış olacaktır. Kaybederse de çöküş süreci hızlanacaktır. Bu nedenle seçimler herşeyi belirlemeyeceği halde önemli bir araç vazifesi görebilecektir. Devrimciler, sosyalistler, komünistler seçimlere bel bağlamadan, ancak yığınlar arasında seçimlerin etkisini de dikkate alarak namluyu tersine çevirmek amacıyla bu seçimlerde MHP destekli AKP-Saray rejimine kaybettirmek için, onun vücudunda yeni ve daha derin bir yara açmak için, darbe vurmak için devrimci bir ruhla bu mücadelede yerlerini alacaklardır.

Bu bağlamda POLİTİKA Yayın Kolektifi’nin İstanbul seçimlerinin iptali üzerine görüşünü içeren açıklamasını tekrar yayınlayarak hatırlatmak istiyoruz:

 

İSTANBUL SEÇİMLERİNİN İPTALİ ÜZERİNE

Hepimizin yakından takip ettiği üzere İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri 6 Mayıs 2019 tarihinde YSK tarafından iptal edildi ve tekrarlanması kararı alındı. Hak mahrumiyeti olan kısıtlı yurttaşların oy kullandığına dair propaganda yapan AKP-Saray rejimi, o söyleminin karşılığını gerçekte bulamayınca Sandık Kurulları’na yöneldi ve Sandık Kurullarında usülsüzlük olduğu gerekçesi ile seçimleri iptal etti. Bu gerekçeyi güçlendirmek için 47 sandık kurulu üyesi Fettullahçı olduğu savı ile gözaltına alındı.

Bu karar bizim için sürpriz olmadı. Seçimin ertesi günü de açıklandığı gibi, Erdoğan, kurmaylarına “ne yapın edin İstanbul’u alın” talimatını verdiğini biliyoruz. Bir yandan beş hafta boyunca kamuoyunu oyalayarak kendi tabanlarını bu yenilgiye alıştırdılar, diğer yandan da bu seçimleri iptal etmek konusunda fazla tepki almamak için beş hafta kamuoyu nezdinde hazırlık yaptılar. Biz bu karar konusunda kararlı olduklarını açıklamıştık, ancak buna cesaret edip etmeyecekleri konusunda kuşkumuz vardı.

YSK‘nin böyle bir karar almasına şaşıranlar ve “Erdoğan yargıya müdahale etti” söylemini tekrarlayanlara bir sözümüz var. Erdoğan ve arkasındaki devlet, 8 Haziran 2015 tarihinden itibaren 7 Haziran seçim sonuçlarını tanımayıp yok sayarak bu süreci başlattılar. 1 Kasım 2015 seçimlerinde ülkede terör ve baskı koşullarında bombalar altında seçim sonucunu “düzeltti”. Bu düzmece seçim ile TBMM’de ittifakları ile çoğunluğu sağlayarak Anayasa Referandumu’nun yolunu açtılar. Anayasayı değiştirdiler ve Başkanlık Sistemi olarak adlandırdıkları diktatörlüğü kurumsallaştırdılar. Ondan sonra da önce Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Genel milletvekili seçimlerini gerçekleştirdiler. Bu süreci tekrar anımsatmamızın amacı şudur. En önemli niteliksel değişiklerden biri Yargı, Yürütme ve Yasama alanında kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılması ve üçünün de partili olan bir devlet başkanının kontrolüne ve yetkisine bırakılmasıdır. Dolayısıyla geçerli Anayasa’ya göre Erdoğan YSK’ya, yani yargıya müdahale etmişse de bu bugün artık bir anayasal suç değildir, çünkü anayasaya göre yargı bağımsız değildir.

7 Haziran 2015 sürecinden bugüne dek seslerini çıkarmayanların, demokrat hatta kimileri devrimci-demokrat siyasetçilerin, akademisyen ve yazarların tutuklanmalarına karşı çıkmayanların, Kürt illerinde belediyelerin keyfi siyasi nedenlerle görevden alınıp tutuklamalarına ve yerlerine kayyum atamalarına karşı çıkmayanların, en son 31 Mart yerel seçimlerinde sadece KHK’li olduğu için belediye başkanlığı mazbatalarının verilmemesi durumuna karşı çıkmayanların şaşırmaya hakları yoktur.

MHP destekli AKP-Saray rejimi devletin desteğini almadan İstanbul seçimlerini iptal edemez. Beka söylemi ve son günlerde Kürt illeri ve Suriye’de ölen askerler bir tesadüf değildir. Kılıçtaroğlu’na yönelik şiddet saldırısı bu senaryonun bir parçasıdır. Açıklama için Ramazan orucunun birinci gününün seçilmesi de bir tesadüf değildir. Ancak tüm bu çabaların nedeni bir tanedir. MHP destekli AKP-Saray rejiminin içinde bulunduğu siyasal kriz, ülkeyi içine soktukları ekonomik kriz ve bunun sonucunda gerek ulusal gerekse de uluslararası düzlemde TC devletinin yaşadığı sıkışmışlık. Vitrinde görüldüğü için Erdoğan yaptı olarak görülen bu uygulamalar güçlü olmanın ve kendine güvenmenin değil, güçsüzlüğün, zayıflığın ve dağılmışlığın emaresidir.

Bugün, MHP destekli AKP-Saray rejimini İstanbul’dan bir kez daha kovmak ve 31 Mart seçimlerinden daha farklı bir yenilgi almalarını sağlamak için mücadele etmek zamanıdır. Onun dışında her seçim tavrı önermesi MHP destekli AKP-Saray Rejimi’nin ekmeğine yağ sürmek demektir.

POLİTİKA YAYIN KOLEKTİFİ


Konuyla ilişkili diğer makaleler