POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 08.04-14.04.2019

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 08.04-14.04.2019

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ  08.04-14.04.2019

AKP’NİN HAZIMSIZLIĞI

Yerel seçimler sonuçlanalı tam iki hafta oldu. Seçim hakkındaki değerlendirmemizi geçen hafta yazdık. Kesin olan bir olgu var ki, o da AKP’nin yenilgiyi kabul etmemek istemesidir.

Yenilginin sembolü İstanbul’dur. AKP tam da İstanbul yenilgisini kabul edemiyor ve hazmedemiyor. Değilse 31 Mart gecesi 3 saatte sayılan ve sonuçları açıklanan seçimlerin sadece bir kısım sandığının iki haftadır saymakla bitmemesi nasıl izah edilebilir? En geç 1 Nisan sabahı saat 10:15’de seçim sandıklarının tümü sayılmıştı ve seçimlerin sonuçları ortaya çıkmıştı.

İstanbul’un önemi nedir? Birincisi “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” ifadesini kullanan Erdoğan’ın kendisidir. İkincisi; kendini Osmanlı sultanı olarak gören ve buna bağlı olarak önüne hedefler koyan Erdoğan İstanbul’u kaybederek bu hedeflerinin engellendiğini tahayyül ediyor. “1453’de Fatih Sultan Han Hazretleri İstanbul’u fethetmiştir, biz de İstanbul’u fethederek başlayan yürüyüşümüzle bugünlere geldik” sözü boşa düşmektedir.

Diğer bir yan, İstanbul’un ülke genelinde üretilen gayrı safi milli hasılanın oransal olarak neredeyse yarısını üreten bir metropol olması. Ekonominin ve finansın merkezi olması. Nüfus olarak ülke nüfusunun yüzde yirmibeşine yakınına sahip olması. Nedenler çoğaltılabilir ancak bu seçim sonuçlarını değiştirmez.

Kaybedilen sadece İstanbul değildir. Ankara, Antalya, Mersin, Adana, Kars, Bolu ve Kırıkkale illeri İstanbul dışında AKP-MHP koalisyonuna acı veren yerlerdir.

Unutulmasın 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra “sandıktan çıkana herkes saygı gösterecek” ifadesi Erdoğan’ın kendi ifadesidir. Anlaşılan kazanınca geçerli, kaybedince bu ifade geçerli olmuyor.

Ancak hem tüm muhalif seçmenler ama aynı zamanda AKP ve MHP’ye oy veren dürüst seçmenler oynanan oyunun farkındadırlar. Onun için toplumun geniş kesimlerinden AKP’nin ve Erdoğan’ın bu anormal tutumu eleştiri almaktadır. Sadece eleştiri yetmez. Milyonlar oylarına sahip çıkmak zorundadırlar. Gelişmeler herkesin kesin olarak açıklanacak sonuçların beklendiği yönündedir. Hak ve hukuksuzca seçim sonuçları manipüle edilir ve bu sonuç karar olarak açıklanırsa buna karşı gelişecek tepkiyi de kabullenmeleri gerekecektir.

31 Mart seçimleri AKP ve Erdoğan için sonun başlangıcıdır. Bunu tekrar tespit etmiş olalım.

 

EKONOMİK ÇÖKÜŞ

Kimse Erdoğan veya kuklası Albayrak’ın ekonomik alanda şapkadan tavşan çıkaracaklarını düşünmesin. Üretim birçok fabrikada durma noktasında, vardiyalar iptal ediliyor, işçilere ücretsiz izin dayatılıyor. İşsizlik resmi verilere göre yüzde 17,4'e yükseldi. Gerçek işsizlik oranının yüze 30'ları geçtiğini herkes biliyor. Anadolu illerinin bazılarında işsizlik yüzde 70'lerde. Banka sistemi krizde. Tarım ve hayvancılık çökmüş durumda. Bırakın et üretimini, hayvanların yemleri yurt dışından ithal edilir duruma gelinmiş. Yaş meyve sebze deposu olan Anadolu’da üretilen meyve ve sebzelerin satış fiyatları AB ülkeleri, örneğin F.Almanya’daki fiyatların 4-5 katına ulaşmış durumda. Almanya’da kıymanın kilosu 24 TL’ye, Antalya’dan getirilip satılan sivri biberin kilosu 6,5 TL. Türkiye’de bu iki örnek ürünün fiyatlarını hepimiz biliyoruz. Kıyma 45 TL, sivri biber 30 TL.

Kapitalist ekonomi çıkmazda. Kuşkusuz ki işbirlikçi tekelci burjuvazi palyatif çözümler üreterek ekonomik krizin yükünü işçi ve emekçilere yükleyerek bu krizin içinden çıkmaya çalışacak. Buna yeltenenler karşılaşacakları sınıfsal tepkiye de hazır olmak durumundadırlar. Bu kriz ne kadar baskı ve devlet terörü uygulanırsa uygulansın öyle sessiz sedasız geçiştirilebilecek bir kriz olmayacak.

Bu süreçte geniş işçi, emekçi ve yoksul kesimlere sosyalist ekonominin özellikleri anlatılmalı ve Türkiye özelinde sosyalist ekonomik modelin bugün yaşanan ekonomik yapı ile karşılaştırması yapılarak geniş işçi ve emekçi kitleler bilgilendirilmelidir.

 

AÇLIK GREVLERİ

Tecrite ve tutsaklık koşullarına karşı açlık grevleri ülke cezaevlerinde dalga dalga yayılıyor. Eylemin sembolü direnişte 159. gününü dolduran Leyla Güven ama cezaevlerindeki direniş artık binlerle ifade ediliyor. Yurt dışında ise dayanışma için yürütülen açlık grevleri yabancı siyasetin ve kamuoyunun eylemlere olan ilgisini artırıyor.

Açlık grevleri tecrit, kötü ve haksız tutsaklık koşullarına karşı bir direniş olarak başlatıldı ve sürdürülüyor ancak altını çizmek istediğimiz bir özelliği daha var ki buna dikkat çekmek istiyoruz. Açlık grevleri 31 Mart yerel seçimlerinde Kürt seçmeninin doğru yere mühür vurmasına ve sandığa gitmesi açısından önemli bir etken olmuştur.

Bize göre seçimler öncesi Selahattin Demirtaş’ın çağrısı ne denli önemli olduysa, siyasal bir eylem olan tecrite karşı açlık grevleri direnişleri de en az onun kadar etkili olmuştur. Konunun bu yanını da düşünmek ve bilince çıkarmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.


Konuyla ilişkili diğer makaleler