POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 10.12-16.12.2018

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 10.12-16.12.2018

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 10.12-16.12.2018

SARI YELEKLİLER V. HAFTA

 

Sari yelekler V. Hafta eylemlerde yine bir cumartesi günü alanlara çıktılar. Eylemler, Macron iktidarının baskıları ve bir ucu küçük geri adımlara açık olarak gerçekleşti. Strasbourg’da Noel pazarını hedef alan saldırının faili olduğu belirtilen Cherif Chekkat’i ölü ele geçirilirken, ana akım Fransız medyasında sarı yeleklilere eylemi bırakma çağrıları yapılarak, "cumhuriyet düzeni" üzerine mesajlar verildi.

CGT GENEL GREV ÇAĞRISI YAPTI

V. haftaya girerken CGT sendikası ulusal sekreteri Philippe Martinez, Macron ve bakanlarla, diğer sendikalar ve sarı yelekliler ile birlikte yapılan toplantıdan çıktıktan sonra ''Macron hiç bir şeyi anlamıyor, anlamayacak, kapıları kapattık" diyerek genel grev çağrısı yaptı. Cuma günü sokaklara çıkılarak sarı yeleklilerle birlikte mücadele edilmesi çağrısı yaptı.

Üç hafta boyunca somut bir tavır almayan CGT sekreteri Martinez, Macron ile yapılan toplantıya katılması nedeniyle, konfederasyona bağlı birçok sendika  ve sendikalı tarafından eleştirilirken, CGT'nin Kimya iş kolu federasyonu bu durumu sert ifadelerle dile getirdi.

MACRON GERİ ADIM  MI ATTI?

Macron, sendikalar ve nereden ve nasıl seçildiği belli olmayan sarı yelekliler temsilcileri ile yapılan toplantı sonrası pazartesi akşamı 13 dakikalık konuşmasında herkesi anladığını söyleyerek, asgari ücretlere, Ocak ayından başlamak üzere 100 Euro zam yapılacağını, maaşı 2000 Euro’nun altında emeklilerin ise ek sosyal ödeneklerinin kaldırılacağını  açıkladı. Şu ana kadar  bunun ek zam mı, yoksa ek bir prim mi olup olmayacağı anlaşılamadığı gibi, hükümet bu ödemenin Şubat ayında baslayacağını açıkladı (Macron Ocak demişti). 30 Bin kişiyle hazırlanan sari yeleklerin talepleri içerisinden başka hiç bir talep dikkate alınmadı.

SARI YELEKLİLER SOKAKLARDA

Ardından Fransa çapında bir çok lisede boykotlar yapılarak, sokaklara çıkıldı. Tolbiac, Nanter gibi bir çok üniversitede yapılan forumlarda blokaj kararları alındı. Sari Yelekliler Macron açıklamalarını  yeterli görmeyerek, geçmiş haftalardan farklı olarak Amazon ve Carrefour gibi depoları bloke eden eylemlere yöneldiler. Varlık vergisi taleplerini öne çıkardılar. Bu arada nereden çıktıkları belli olmayan “ılımlı sarı yelekliler" ise eylemlerden çekildiklerini açıkladılar.

DEVLET TERÖRÜ

Jean-Luc Mélenchon (Boyun Eğmeyen Fransa Hareketi) "yurttaslar devrimi"ni yinelerken, FKP'nin yeni Genel Sekreteri Fabien Roussel 100 Euro ücret artışını yine halka ödeteceklerini söyleyerek, varlık fonunun vergilendirilmesini hatırlattı. Anti-Kapitalist Parti NPA'dan Olivier Besancenot, Macronu "yeteri kadar az, yeteri kadar geç ve kötü bir oyuncu" olarak değerlendirdi. Pazartesi günü otonom hareketin önemli isimlerinden Julien Coupat arabasında maske ve sarı yelek bulunduğu gerekçesiyle evi aranarak göz altına alındı. Yüzlerce tutuklama ve binlerce gözaltı sürecinde, Yeşillerin, FKP'nin ve tüm solun ortak adayı olarak seçilen  Boyun Eğmeyen Hareketi vekili Francois Ruffin kendi bölgesinde gizli servis tarafından tehdit edildiğini açıkladı.

LİSELİLER AYAKTA

Devlet ana akım medyadan sürekli olarak “şiddet" unsurunu sarı yeleklilerle birlikte yineleyerek algı yaratmaya çalışırken, Sol ise esas şiddetin  kapitalist sömürü ve yoksullaşma olduğunu söyledi. Paris'e yığılan zırhlı araçlar, atlı güvenlik güçleri ve aşırı polis sayısı sürekli gündemde kaldı. Mantes-la-Jolie'de gençlerin ellerinin arkadan bağlanarak duvar önüne diz çökertilerek alanda göz altına alınmaları büyük tepkilere neden oldu.  Alanlarda bu sürekli sembolik olarak yinelendi. Liseliler elleri kafalarının arkasında yere diz çökerek polisin önünde polisi protesto ettiler

SOL ÖRGÜTLER ÇAĞRI YAPTI

Cumartesi günü sarı yeleklilerin eylemi için içlerinde Anti-Kapitalist Parti (NPA), Boyun Eğmeyen Fransa (FI) , SUD, SOLİDERS Sendikaları, ATTAC Fransa, Sol Parti (onbeşe yakın parti, örgüt ve sendika) ortak bir deklarasyon yayınlayarak yürüyüş çağrısı yaptı.

Fransa'nın Toulouse, Bordeaux, Marsilya kentlerinde kitlesel gösterilerde sarı yelekliler ile CGT, SUD ve sol politik partiler birlikte yürüdü. Paris'de St.Lazar garında ise 15'e yakın örgütün çağrısı  ile kitlesel bir toplanma ve yürüyüş gerçekleştirildi. Paris'in değişik bölgeleri arasında alınan güvenlik önlemleri kitlelerin birleşmesini engelledi. Sabahtan itibaren metrolar çalıştırılmadı. Paris'e giriş-çıkışlar engellendi. Champs-Élysées'de ise kısmen toplanmalar olduysa da bu polis tarafından dağıtıldı.

GREV VE DAĞINIK SOL

Artan oranda sol, sosyalist ve sendikal  güçlerin sarı yelek süreci içerisine katılmasına karsın, bu öngörülmüş, olgunlaşmış bir amaç ve iktidar hedefini içermiyor. Bu nedenle böylesi bir örgütsel araçtan da söz edemiyoruz. FKP'nin ise yeni bir kongreden çıkması bir yana, programatik amaçlarının taşıdığı savrulma onu parlemento ve belediyelere sıkışmış bir durumda bırakıyor. Bir başka olasılık ise sürecin kendisinin ihtiyaç duyduğu bir başka değişim dinamiğini ve yaratacak olmasıdır.

Fransa'da sol dağınıktır. Çevreciler, otonomlar, sosyalist partisinden ayrılanlar, FKP, küreselleşme karşıtı hareketler, Boyun Eğmeyen Fransa, Troçkist hareketler bir birlerinden farklı hareket etmelerinin dışında genel bir çizgi doğrultusunda ortak hareket edemiyorlar.

KENDİLİĞİNDEN BİR HAREKET: “SARI YELEKLİLER"

Sarı yeleklilerin, neo liberalizmin yarattığı sonuçlar; düşen satınalma gücü, işsizlik, adaletsiz vergi sistemi karşısında bir tepki sonucu ortaya çıktığı biliniyor. Ağırlıklı bir kesiminin de işçiler, işsizler, emekliler ve kadınlar olduğu araştırma ve anketler sonucunda belgelendi.

Lenin'nin "siyasal bilincin kendiliğindenlik tarafından boğulması da, kendiliğinden oldu" sözünü hatırlayarak sarı yeleklileri bekleyen tehlikelerden birinin de süreç içerisinde  bu olduğu söylenebilir.

CGT'nin ulusal sekreterinin grev çağrısının ve toplumsal ve tepkilerin hangi yöne ne şekilde gideceğini ve bu sürece nasıl yön verileceği ise henüz net değil ve çağrılar gercek bir eyleme dönüşemedi. Biz yine Lenin'i anımsayarak "kendimizi, "öncü", ileri birlik olarak adlandırmamız yetmez, öyle davranmalıyız ki bütün öteki birlikler bizim başta yürüdüğümüzü anlasınlar ve bunu kabul etmek zorunda kalsınlar” tespitini hatırlayalım. Fransa’da Avrupa'da ve Dünya'da böylesi bir öngörü ile öteden beri  birikmiş  bir bilinç ve “öncü" yok. Her şey, dağınık  ve değişken. Üçte birinin sağ, ulusalcı, ırkçı  ve monarşist , üçte birinin kendilerini sol, diğerlerinin de ne sağ ne sol olmadığını söyleyen bu hareket değişebilir özellikler gösteriyor. Yüzde 11'i büyük metropol şehirler olarak ortaya çıkan dağılımın V. Haftaya doğru büyük şehirlere yöneldiği  ise biliniyor. Sınıfsal karakter olarak ise halk kesimlerine dayanıyor.

Sorun sarı yelekliler hareketinin reformcu taleplerine derinlik ve genişlik kazandıracak siyasal bir bilincin ortaya çıkıp çıkmayacağıdır.

Şimdilik bilinen tek gerçek, işçilerin, çalışanların, işsizlerin, emeklilerin, küçük işletmeci ve esnafın, gençlerin ve kadınların eskisi gibi yaşamak istemediğidir. Talepler bütünü ekonomik iyileşme, vergi adaleti ve referandum gibi isteklerden oluşuyor ve bu hareket hem dönemsel koşullar hem de özgün durumuyla 68 Mayısından ayrılıyor. 68'de gençlik ve yaygın grevler vardi. Dünya ise farklı etkiler altındaydı.

 

FIRAT’IN DOĞUSU “HAREKET” PLANLARI 

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta içinde “Fırat’ın doğusuna gireceğiz” dedi. Nereyi kast ettiği açık. En başta Kobane. TSK sınırın öte yanında Fırat’ın batısında tam da Kobane’nin karşısında yığınak yapıyor. YPG de boş durmuyor ve Kobane’yi savunmak için hazırlıklar içinde bulunuyor. Şimdi şu soruyu soralım: Erdoğan’ın bu açıklaması ve ardından özellikle İçişleri Bakanı tarafından körüklenen savaş tamtamları gerçekle uyuşuyor mu? Bizce Hayrı. Hem de birden fazla sebepten dolayı.

Birincisi; Türkiye, ABD’ye YPG ve SDG ile işbirliği yapma demek istiyor. Bu konuda ABD’yi sıkıştırıyor. ABD ile Türkiye, NATO’da müttefik. İki NATO üyesinin sıcak çatışma ortamında karşı karşıya gelmesi düşünülemez. Böyle bir durum gelişirse de Türkiye NATO’dan ayrılır, bu ise ABD’nin politikaları ile uyuşmaz.

İkincisi; ABD, Türkiye ile olan uyuşmazsızlıklarının ötesinde bölgede kendi sömürgesi olarak ikame ettireceği bir Kürdistan istiyor. İsrail de bu konuyu sadece desteklemekle kalmıyor fiilen planlıyor. ABD ile Türkiye aralarında anlaşırlarsa bunun önünde engel olur mu? Olmaz! Pekiyi, engel olmaması için ne olması gerekiyor. Bu da üçüncü neden.

Üçüncüsü; Türkiye, kendi kontrolünde veya en azından işbirliği içinde olduğu bir Suriye Kürdistan’ına (Rojava’ya) Hayır demez. Türkiye’nin bu konudaki planları daha da “geniş”. Güney Kürdistan’da ciddi etkileri olmasına rağmen Barzani ve Talabani güçlerine güvenemiyor. Türkiye Kürdistan içinde söz sahibi olma hakkını elde ederse bir süre sonra ABD askerleri ile TSK unsurlarının birlikte devriye gezmeye başladıklarını görebiliriz.

Dördüncüsü; Erdoğan Ergenekon ile işbirliğine yönelince sözde Barış Süreci kesintiye uğramıştı. Ancak şimdi tekrar bu süreç yürüyor gibi bir izlenim bırakıyorlar. HDP’ye, KCK’ye saldırmalarına bakmamak lazım. Oslo süreci sırasında da ilk bir buçuk yılda HDP ve KCK’ye karşı baskı, tutuklama ve terör had safhadaydı. Hatta Sakine Cansız’ların katli dahi o döneme rastlar.

Beşincisi; YPG ve SDG güçleri 80.000 personellik bir gerilla gücüdür. Ve bu güç ABD tarafından eğitilmiş ve modern silahlarla donatılmıştır. Dolayısıyla TSK elini kolunu sallayarak Fırat’ın doğusuna giremez. TSK çok kayıp verir ve çok kan dökülür. Bunu da TC yetkilileri değişik vesilelerle satır aralarında dile getiriyorlar.

Altıncısı; Erdoğan ve AKP-MHP-SARAY Rejimi olası bir Doğu Fırat operasyonu propogandasını Yerel Seçimler öncesi milliyetçi rüzgarlar estirmek için yaygınlaştırıyor. HDP/DBP’nin belediyelerini AKP’ye kazandırmayı planlıyor. Ancak, bu gerçekçi ve olabilecek bir hedef değil. HDP/DBP bu belediyeleri fazlasıyla yeniden alacak. Dolayısıyla Rejim, Kürt siyasal güçleri ile özcesi KCK ile uzlaşmak zorundadır. Ülkede genelde HDP’nin, Kürt illerinde ise DBP’nin ve HDP’nin yığınsallaşmasını ve toplumsal tabanını nicel olarak geliştirmesini durduramayacak. Çatışma değil uzlaşma ve anlaşma bu süreçlerin sonucunu belirleyecek. Gözüken bu.

Sonuncusu; Bütün bu nedenlerden dolayı gerçek ve ciddi bir Fırat’In doğusu operasyonunu gerçekçi görmüyoruz. İşletilen olası sürecin bir senaryosu olarak buna benzer bir adım atılabilir. Türkiye’nin de söz sahibi olduğu, KCK’nin de Irak (Güney Kürdistan), Suriye (Rojava) ve Türkiye’de (Kuzey Kürdistan) güçlendiği ve kalıcı mevziiler elde ettiği bir sonuçla karşılaşabiliriz. Rusya basını, İsrail açıklamaları, Erdoğan-Trump görüşmeleri ve İmralı ile yaratılan “tecrit” sessizliği bu verilere işaret ediyor.


Konuyla ilişkili diğer makaleler