POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 17.08.-23.08.2020
KARADENİZ'DE GAZ BULUNMASI ÜZERİNE
21 Ağustos Cuma günü "büyük" bir günmüş gibi günler öncesinden "önemli bir açıklama yapılacak" diye kamuoyu oluşturuldu. Karadeniz'de 320 milyar metreküp Doğalgaz bulunduğu ilan edildi.
Bu henüz bir kaynak. 3500 metre derinde. Romanya geçtiğimiz yıllarda yine Karadeniz'de Doğalgaz bulduğunu, ancak 1000 metre derinde olduğu için ekonomik olmadığını, bu nedenle dışarıdan gaz almanın daha ekonomik olduğunu tespit etti. Türkiye'nin henüz yerini tespit ettiği Doğalgaz rezervi ise bunun 3,5 katı derinliğinde. Yani ne derece ekonomik olacağı ortada. Bu konunun teknik yanı.
Bizce bu Doğalgaz propagandasının başka amaçları var:
1) Ülke korkunç bir ekonomik kriz batağında. Halk bu krize isyan ederek tepki gösterebilir. Dolayısıyla halkın amiyane tabiriyle "gazını almak" gerekiyor. Bizzat Ekonomi Bakanı'nın sismik araştırma gemisinin güvertesinden açıklama yapması bu anlamda nedensiz değildi. Ülkenin kontrol altındaki tüm medya organları bu propagandaya kilitlendi. Sözde muhalefet de siyasi partileri ve yayın organları ile bu koroya destek verdi. Konuyla ilgili Parlamentoda temsil edilen partiler arasından tek gerçek itiraz ve açıklama HDP'den geldi. Bu senaryoyu deşifre edici açıklamalar yaptı.
2) Akdeniz'deki Doğalgaz aramaları neredeyse bir sıcak çatışma düzeyine yükseldi. Sismik arama gemileri 5-6 savaş destroyeri eşliğinde hareket edebilir duruma getirildi. Uluslararası kurumlar ve "dost" emperyalist ülkeler Türkiye'yi uyardı. NATO ve Emperyalist-Kapitalist Blok içindeki dengeler gözetilerek Türkiye'ye çekil dendi. Halbuki Türkiye en yetkili ağızları kanalıyla savaş dahil her şeyi göze alarak bu çalışmayı sürdüreceğini açıklamıştı. Dolayısıyla bu çekilmenin ve söylenenleri yutmanın bir açıklaması olmalıydı. Hedef değiştirildi ve Karadeniz'de gaz bulundu söylemi ile Ege ve Akdeniz'deki geri çekilmenin üstü örtüldü.
Kısacası, İktidar bu senaryo ile seçmenleri arasında dahil kaybettiği güveni tekrar pekiştirmeyi ve ekonomik krizin getireceği toplumsal baskıyı engellemeyi deniyor. Bu açıklama sonucunda akla gelebilecek bir senaryo şu da olabilir. Zaten Karadeniz'den geçen Mavi Akım ve Türk Akım boru hatlarından birinden bir dirsek açıp, oradan Türkiye'ye doğal gaz akıtırsın, Karadeniz'e de uyduruk bir platform koyarsın ve bu gazı biz buradan çıkardık dersin. Rusya buna göz yumar, hatta birlikte rolünü oynar, çünkü Türkiye ile emperyalist merkezler arasında doğacak her uyumsuzluk Rusya'nın dış politika stratejisi ile uyumludur. Buna bir komplo teorisi denebilir ama kimse böyle bir ihtimal yoktur diyemez. "Yaratıcı" iktidardan herşey beklenmelidir.
BELARUSYA'DAKİ GELİŞMELERE BAKIŞIMIZ
Basından izlediğimiz kadarıyla kedilerini demokrat, solcu, sosyalist hatta "komünist" olarak adlandıran birtakım kalemler dahi bu konuda değerlendirme yaparken yazılarına "Belarusya'da geçtiğimiz günlerde yapılan hileli seçim" cümlesi ile başlıyorlar. Bunu bir yandan anlamak mümkün değil, diğer yandan anlayacak olursak, bu kalemlerin niteliklerinin ise hiç de kendilerini tanıttıkları gibi olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bugün bu niteliği kendine layık gören hiç bir birey veya kuruluş, Belarusya'da emperyalizmin planlarını görmezden gelmemelidir. Burjuvazi'nin ağzından konuşup yazmak ve de bunu "devrimci" bir kılıfa sokmak mümkün değildir. O mızrak çuvala sığmaz. Ancak, o birey ve kuruluşların gerçek niteliklerini deşifre eder.
Konu nedir? 9 Ağustos 2020 tarihinde gerçekleştirilen Başkanlık seçimlerini % 80 oyla bugüne kadarki Başkan Aleksander Lukaşenko kazandı. Muhalif aday Svetlana Tihanovskaya % 9,9 oy aldı ve Litvanya'ya çekildi. Ama kendini seçimin galibi ilan etti. ABD ve başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri seçim sonuçlarını tanımadıklarını açıkladılar. Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti ise seçim sonucunu selamladılar ve Başkan Aleksander Lukaşenko'ya tebrik mesajlarını ilettiler.
Parlamento'da 11 Vekil ile temsil edilen Belarus Komünist Partisi, seçimlerden önce, Rusya Federasyonu Komünist Partisi ve Ukrayna Komünist Partisi ile ortak bir açıklama yayınlayarak, üç eski Sovyet Cumhuriyeti'nin faşizme karşı ortak mücadelenin önemi ve Alman faşizmine karşı zaferin önemi hatırlatıldı. Ayrıca, Sovyetler Birliği'ndeki karşı-devrimden sonra Belarus Cumhuriyeti'nin başarılarına değinildi. Başta makine ve tarım sanayileri olmak üzere sanayinin korunması, planlı ekonomik sistemin sürdürülmesi ve kamu işletmelerinin korunması, özelleştirilmemeleri, işsizliğin çok az olması, konut sorununun olmaması, ve eğitim ile sağlık sektörlerinin özelleştirilmemesi. Bu gerçekler hatırlatılarak halkın siyasi bir maceraya atılmaması konusunda uyarıldığı ve hatalar varsa bunların giderilebileceği ancak oluşmuş kimi eksiklikler nedeniyle ülkenin kapitalist haydutlara teslim edilmemesi gerektiği, komşu ülkelerin düştükleri hataları tekrarlamamaya çağırdılar.
Belarus Komünist Partisi seçim sonuçlarını selamladı ve Başkan Lukaşenko'ya olan desteğini yineledi. Rusya Federasyonu Komünist Partisi seçimler sonrasında oluşan durumla ilgili bir açıklama yayınlayarak, Batılı ülkelerin istediği değişikliğin ülkenin talan edilmesi ile eşdeğerde olacağını, özelleştirmeler yoluyla kamu mülkiyetinin yok edileceği, sosyal hizmetlerin tümünün sömürü aracı haline getirileceğini ve buna müsaade edilmemesi konularında çağrı yaptı.
Gerçekten de ABD ve AB emperyalistleri için Belarusya haydutça talan edilebilecek ve herşeyin özelleştirilip varolan tüm sosyal hakların yok edilebileceği bir "cennet". Özellikle içinde bulundukları ekonomik kriz koşullarında emperyalist ülkeler Belarusya'daki olanakları ağızlarından salyalar akıtarak takip ediyor ve müdahalede bulunuyorlar. Kendisine en azından demokrat diyen her birey veya kuruluş bu gerçeği değerlendirmeli ve Belarusya üzerine değerlendirme yaparken burjuvazinin argümanlarını kullanmamalıdır. "Belarusya'da seçimlerde hile yapılmıştır, halk diktatöre karşı özgürlük için ayaklanmaktadır" tarzı açıklama, yorum ve görüşler sınıfsal anlamda değerlendirildiğinde sadece ve sadece sınıf düşmanımızın görüşlerini destekler ve güçlendirir. Türkiyeli komünistler Rusya, Ukrayna ve Belarus komünistleri ile aynı görüştedirler ve emperyalizmin "turuncu devrim" safsatasına amasız, fakatsız karşı ilkesel tavır içindedirler.