POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 24.02.-01.03.2020

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 24.02.-01.03.2020

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 24.02.-01.03.2020

"FETİH" Mİ "ATEŞKES" Mİ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yandan camilerde Fetih Suresi okutarak seçmen ve yandaşlarının nabızlarını kontrol altında tutmaya ve ajite etmeye çalışıyor. Diğer yandan da Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşme hazırlıkları konusunda ateşkes uygulanacağını umduğunu söylüyor.

Türkiye'nin amacı İdlib'den sonra önce Halep daha sonra da Şam'ı fethetmekti. Suriye topraklarına onbinlerce asker, savaş aracı ve techizat yığmalarının başka bir amacı yoktu. AKP basını Star, Akit ve Takvim köşe yazarları vasıtasıyla bu hedefi defalarca dile getirdiler. Neki, geçtiğimiz perşembe günü baltayı taşa vurdular. Şimdi ateşkes ile varolan konumlarını korumaya yöneldiler. Çünkü çok iyi biliniyor ki, Suriye Ordusu İdlib'i özgürleştirdikten sonra Türkiye'nin Suriye topraklarında işgal ettiği Afrin ve Deyr El Zor gibi yerleşim bölgelerinden çekilmesini isteyecek. Türkiye'nin derdi de bırakın oralardan çekilmeyi, önce İdlib'de İslamcı teröristler vasıtasıyla elinde tutmaya çalıştığı yerleri korumak ve sonra da Kobani ve çevresine yönelmek. Ateşkes sağlayarak Halep ve Şam yürüyüşünden şimdilik vaz geçerek elindekini koruyup Suriye içinde Sünni Müslüman bir Özerk Bölge oluşturma amacındalar.

Rusya'nın buna sıcak bakmayacağı açık. Ama sonuçta Türkiye bu nedenlerle fetihten ateşkese tercihini değiştirmiş oldu. Suriye ve Rusya ise anlaşma gereği Suriye'de bulunan Rusya Silahlı Kuvvetleri dışında, ki bunun içinde Türk Silahlı Kuvvetleri de var, Suriye'de bulunan tüm yabancı askeri kuvvetlerin çekilmesini haklı olarak savunmaktadır.

 

"ASKER EVİNE DÖN" DEMEK YETER Mİ?

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi geçtiğimiz günlerde bir açıklama yayınlayarak bu sorunun yanıtını verdi. Biz de TKP'nin web sitesindeki ilgili açıklamayı olduğu gibi yayınlıyoruz:

Açıklama şöyle:

Sadece “Savaşa Son” Demek Yetmiyor,
Bu Düzen Değişmelidir!

AKP Rejimi 2011 yılından beri Suriye’de Esad yönetimini devirmeye ve Suriye yönetimine oradaki uzantıları üzerinden hakim olmaya çalışıyor. Öncelikle bu gerçeğin günümüz gelişmeleri içinde kesinlikle unutulmaması gerekmektedir.

Diğer bir olgu da Recep Tayyip Erdoğan’ın 2004 yılında kendini ABD emperyalizminin “Büyük Ortadoğu Projesi - BOP” Eş Başkanı olarak ilan etmesidir.

Bugünlerde yaşanan gelişmeleri bu iki veri temelinde değerlendirmek gerekmektedir. MHP destekli AKP-Saray Rejimi’nin bugün Suriye topraklarında sürdürdüğü işgal hareketini ve kirli savaş bu çerçevede ele alınmalıdır.

Şam’da, Emevi Camii’sinde Cuma namazı kılma söylemi ile başlayan bu maceranın içeriği bugün için de değişmiş değildir. MHP destekli AKP-Saray Rejimi halen aynı hayalle hareket etmektedir. Bu hayal gücünü de ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere emperyalistlerinden aldığı destekle devam ettirmektedir.

Kürt halkının Rojava’da yaşama geçirdiği özerk demokratik yönetimi hedef alarak başlayan macera bugün farklı boyutlara ulaşmış ve doğrudan Suriye Arap Cumhuriyeti’nin yönetimini ele geçirmeye yükselmiş olsa da, Suriye topraklarında yürütülen bu savaş Kürt halkının kazanımları konusunda da ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Erdoğan’ın, Suriye’deki işgali “bölücü terör örgütü tehlikesi” ile açıklaması sadece bir demagoji değil, gerçeğin tam kendisidir. Şam yönetimine yönelik saldırı onlar açısından bugün için Rojava’yı da kapsamaktadır. ABD ve İsrail’in Rojava ile ilgili Türkiye’yi farklı bir senaryo içine sokma çabaları ise sürmektedir.

27 Şubat 2020 günü İdlib yakınlarında resmi rakamlara göre otuz altı, sahadan gelen haberler göre yüzden fazla askerin yaşamını yitirdiği olay bütün bu olgulara bağlı olarak değerlendirilmek zorundadır. Türkiye, Suriye toprakları içinde Soçi Mutabakatı doğrultusunda, taahhüt ettiği, İdlib’deki İslamcı Terör Çeteleri mensuplarını boşaltma işlemini koordine etmek için on iki askeri gözlem noktası oluşturmuştur. Neki, Türkiye bu taahhütünü yerine getirmemiş, teröristleri kendi paralı askerleri olmaya devşirmiş ve Rusya’nın uyarısı ile adı pek kullanılmayan Milli Suriye Ordusu’nu oluşturmuştur. MSO, varolan terörist ÖSO güçlerine eklenen terör gruplarının bileşimidir. Rusya ve Suriye bu çeteyi terörist olarak nitelemekte ve onlara karşı savaşmaktadır. Türkiye ise bu çeteleri maddi ve askeri teçhizat ile desteklemekte, eğitmekte ve kendi savaş planları içinde sahaya sürmektedir. TSK personelinin bu çetelerle iç içe hareket etmesi de 27 Şubat’taki gibi vahim olayların oluşmasına yol açmaktadır.

Diğer bir konu da, TSK’nin kurduğu gözlem noktalarının Suriye Arap Ordusu tarafından özgürleştirilen ve teröristlerden temizlenen toprakların içinde kalması meselesidir. Bu gözlem noktalarındaki askerler resmen rehin durumundadır. Türkiye, şimdi onları kurtarmak ve hatta kendi amacına göre o bölgeleri Suriye Arap Ordusun’dan temizleyip Halep ve Şam’a ilerlemek için Suriye topraklarına personel ve teçhizat yığınağı yapmaktadır. Son üç hafta içinde onbinlerce asker Suriye’ye sokulmuş, binlerce TIR askeri malzeme, tank ve zırhlı araç Suriye topraklarına geçirilmiştir. Bu güçler ve araç gereçlerle terörist çetelerin ellerinde bulundurdukları topraklar ile Suriye Arap Ordusu’nun özgürleştirdiği bölgelerin kesiştiği topraklarda askeri mevziiler oluşturulmuştur. Bu askerler şimdi Suriye Arap Ordusu’nun hedefindedir.

Türkiye, gözlem noktaları ve oluşturduğu yeni mevziilerdeki askerleri ülke topraklarına geri çekmelidir. Suriye topraklarındaki işgal hareketine son vermelidir. Yoksa önümüzdeki dönemde daha büyük felaketler yaşanacaktır.

Neki, sorun Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesi ile bitmeyecektir. Konunun çok farklı boyutları vardır. Saray Rejimi yanına MHP ile temsil edilen Ergenekoncuları ve İttihat ve Terakkicileri de alarak 2011 yılından itibaren yaşadığı politik ve ekonomik krizi aşmaya çalışmaktadır. AKP-Saray Rejimi’nin kendi yaşamını uzatma ve hatta kendi açısından Suriye’de hedeflerine ulaşırsa, rejimi kalıcı hale getirme hedefi vardır.

Suriye’deki işgal ve savaş, MHP destekli AKP-Saray Rejimi için bir varlık yokluk meselesidir. Daha net ifade etmek gerekirse ve onların adlandırmasıyla “Türkiye Cumhuriyeti’nin beka” sorunudur. CHP’nin kapalı TBMM oturumunda Suriye’deki savaşa destek çıkmasının temel nedeni budur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş doktrini onların ortak paydasıdır. CHP’nin muhalefeti resmi ideolojinin sınırlarını aşacak bir muhalefet değildir. İki gündür medyada yaygınlaştırılan ve imzaya açılan “Suriye’den elinizi çekin, askerler evine dönsün” deklarasyonu devlet icazetli SİP’ten devşirme resmi ve sahte “TKP” ‘sinin devletin bekasını ve statükoyu koruma çabasını yansıtan utangaç bir girişimdir.

Konu sadece Suriye’deki işgal ve savaşa karşı çıkmak, askerlerin evlerine dönmeleri olmamalıdır. MHP destekli AKP-Saray Rejimine son vermek Türkiye’deki tüm barış, demokrasi, bağımsızlık, emek, özgürlük ve sosyalizm güçlerinin hedefi olmalıdır. Bu hedef gerçekleştirilmeden rejimin içerideki ve dışarıdaki saldırganlığı engellenemez.

Savaş ve Barış sorunu bir düzen sorunudur. Savaşların kaynağı kapitalizmin sömürü düzenidir. Kapitalizme son vermek ve savaşsız sömürüsüz bir ülkede yaşama hedefinin adım adım ulaşılacak ve farklı süreçlerden geçerek ulaşılacak bir hedef olduğu bilinmektedir. Ancak komünistler faaliyetlerinde savaşın nedenlerini açıklamak zorundadırlar. Bir yandan en acil konular etrafında günlük mücadelelerini sürdürürken tarihsel misyonları olan hedeflerini gizlemezler. Günlük mücadeleler ile sonul hedefler arasındaki bağı doğru kurarlar. İşçi sınıfı ve emekçi halklar arasında sınıf bilincini geliştirmek başka türlü mümkün değildir.

Suriye’deki işgal ve savaşa son vermek, Kürt halkına yönelik baskı ve terörü sonlandırmak, barış, demokrasi, bağımsızlık, emek, özgürlük ve sosyalizm güçleri üzerindeki baskılara, yasaklara, sansüre ve teröre son vermek, kirli savaşın ve tüm bu uygulamaların sorumluları ile hesaplaşmak, ülkeyi savaşsız ve sömürüsüz aydınlık günlere çıkarmak ile atbaşı yürütülmesi gereken bir mücadeledir.