POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 29.10-04.11.2018

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 29.10-04.11.2018

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 29.10-04.11.2018

SİYASET

 

Türkiye 2019 Mart’ında yapılacak yerel seçimlerin ön kulisleri içinde. Fethullah ile ABD vasıtasıyla girdiği işbirliği patladıktan sonra Ergenekoncu güçlerle işbirliği yaparak paçayı kurtaran Erdoğan ve AKP, şimdi de Ergenekoncular ile sorunlar yaşamaya başladı. Yerel Seçimlerde MHP ile işbirliğine girilemeyecek olunması bunun dışarıya yansıyan ilk emaresi oldu.

Erdoğan bu ülkeyi kendi istediği gibi, kendi kadroları ve kendi buyrukları ile yönetmek istiyor. Ancak, bu ülkede bir de TC Devleti gibi bir temel yapı var. Onu ele geçiremediğin sürece onunla anlaşmak zorundasın. Fethullah ABD’yi arkasına alarak ve Erdoğan’ı da çekerek bu yapıyı yıkabileceğini zannetti ama olmadı, kendi geri çekilmek zorunda kaldı. Erdoğan’nın ise bu ülkeyi kendi istediği gibi yönetmesi mümkün değil. Onu destekleyen sermaye çevreleri ne derse o oluyor bu ülkede. Devlet yapısı içinde de bu sermayenin temsilcileri var. Kendi kadroları ise zaten yetersiz. Onun için MHP ve CHP kadrolarının desteğine ve devşirilmiş Fethullahçı kadrolara ihtiyaç duyuyor. CHP’nin üst perdeden muhalefet yaptığına bakmayın, yönetim olarak CHP de bu TC Devlet yapısının bir bileşeni. Yani aslında Erdoğan onların hizmetinde. Devlet AKP’nin yerel seçimlerde tek başına ve tek güç olarak çıkmasını istemiyor. Gücün AKP, MHP ve CHP arasında paylaşılmasından yana. Son gelişmeler bu sonucu okumamızı olanaklı kıldı. Ortak amaçları ise Kuzey Kürdistan’da, yani Türkiye’nin doğu ve güney doğu illerinde HDP/DBP’nin önünü kesmek. Bunu başaramayacaklarını anlayınca da devlet HDP içi operasyonlara daha fazla yöneliyor.

Böyle baskıcı dönemler devrimci güçlerin yığınsallık sağlayamadığı dönemler oluyor aynı zamanda. Dolayısıyla devrimci güçler varolan statükoyu yerinden oynatacak, demokratikleşmeye yönelecek, işçi, emekçi ve yoksul halkların ekonomik sosyal sorunlarını bayraklaştıracak bir içerik çerçevesinde iş ve eylem birliklerini güçlendirmenin yolunu aramalıdırlar. Her ilerici hareketi, daha fazla nefes almaya yol açacak her türlü demokratik çabayı desteklemelidirler. Ancak, her şeyin başında işçi sınıfının politik gücü işçi ve emekçi yığınların çalışma ve yaşam alanlarında etkinliğini artırmalı, diğer devrimci güçler ile bu alanlarda buluşmanın, onları da bu yığın çalışmasının içine çekecek yollarını bulmalıdır. Değilse tepede oluşacak iş ve eylem birliği söylemleri yüzeysel iyi niyet açıklamaları ile ve basın toplantıları ile sınırlı kalır. Bileşkesi sınıfsal olan her çalışma ise işçi, emekçi ve yoksullar arasında kök salar.

 

EKONOMİ

 

Para basarak, piyasaya el altından döviz sürerek ve ÖTV/KDV indirimleri ile ekonomik krizin halk kesimleri üzerindeki etkinin azalacağını düşünmek çocuk kandırmak gibi bir olgu. Ülkede derin bir ekonomik kriz var, temel besin maddelerinin fiyatları yüzde yüz artmış. Sen marketlere yüzde on indirim yapma kampanyası ile göz boyamaya çalışıyorsun. İnsanlar da aptal değil. Her gün aldıkları ihtiyaçların fiyatlarının nasıl yükseldiğini senden benden iyi biliyorlar.

ÖTV/KDV indirimleri kime yarayacak? İnşaat sektöründe dairesini satamayıp iflas eşliğinde olan inşaat tekellerine, beyaz eşya ve elektronik satamayan üreticilere, üretime ara vermek zorunda kalan otomotiv sektörüne… Halbuki insanlar konut, beyaz eşya ve otomobil peşinde değiller, ekmek ve aş peşindeler.

Siz hiç bu dönemde Saray’ın, Bakanlıkların ve devlet kurumlarının giderlerinde kısıntı yapılmasına şahit oldunuz mu? Öğrenciye burs alma kredi al öğütünde bulunuyor ama Saray’daki sofrasından kuş sütünü eksik etmiyor.

Bu gerçekler işçi, emekçi ve yoksullar arasında anlatılmalı. Onların bilmediğini sanmayalım. Onlar yaşayarak bu sorunları bizden daha iyi biliyorlar. Ancak bizim görevimiz bu sorunların varlığını bir çözüm çerçevesinde örgütlülüğe çevirmektir. Söz konusu örgütlülük siyasi bir örgütlülük değildir. Ekonomik, sosyal ve demokratik sorunlar çerçevesinde, somut istemler ile yığınların bir araya gelmesidir.

 

SAVAŞ SÜRECİ

 

Türkiye, Ortadoğu’da tam tabiri ile “yedi kocalı Hürmüz” gibi bir tablo yansıtıyor. Kimi yerde Rusya ile, başka yerde ABD ile işbirliği içinde. Bazı yerlerde Suriye rejimine göz kırpıyor, başka bir yerde onu hedef alıyor. Aynı konu PYD/YPG ve SDG için geçerli. Bir tek hedefleri var Demokratik Rojava yönetimini yok etmek, ortadan kaldırmak, ve hele hele de genişlemesini engellemek.

Bu kadar kişiliksiz bir dış politika olmaz, ancak bu bizim sorunumuz değil, kendi sorunları. Biz alternatif çözüm önerilerimizi ortaya koymalı ve bölgedeki ilerici, anti-emperyalist güçlerin yanında durmalıyız.

TC şimdi yerel seçimler öncesi Kürt Özgürlük Hareketi ile “sentez” adı altında yeni bir diyalog hamlesine hazırlanıyor. Bir taşla iki kuş vurmak istiyorlar. Bir yandan yerel seçimler öncesi çatışma olmasının önüne geçmek ve olası bir iş birliği. Diğer yandan da Rojava konusunda kendi dayatmalarını kabul ettirmek. Aslında kendilerine uygun bir Kürt siyaseti yaratmayı hedefliyorlar ama bu mümkün değil. Kürt siyasetinin onlara güvenebilecekleri hiç bir veri olmadı ve bugün de yok. Dolayısıyla Kürt Siyasetinin de artık bu diyalog ve müzakere yoluyla sonuç alma hedeflerinden vaz geçmesi gerekiyor. TC’nin bir doktrini var ve devlette bir takım değişiklikler olmadan bunların değişmesi mümkün değil. Bunu beklememek lazım. ABD bu yapıda bir takım değişiklikler ön gördü ancak dirençle karşılaştı. Şimdi ABD’nin Kürdistan politikaları ile sanki çok anti-ABD’ymiş gibi AKP’nin politikaları karşı karşıya gelirken Kürt Siyasetinin ikisinden de bağımsız kendi devrimci çizgisini geliştirme zamanının gelip geçtiğini düşünüyoruz. Ortadoğu’daki savaş sürecinin asıl çözümü buna bağlı olarak gelişecektir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler