Rusya’nın Suriye Angajmanının Arka Planı Üzerine (I)

Rusya’nın Suriye Angajmanının Arka Planı Üzerine (I)

BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi Rusya’nın Suriye iç savaşına müdahil olması ve Suriye hükümetinin isteğiyle askeri operasyonlara başlaması, Türkiye ve dünyadaki ilerici güçler ve barışseverler arasında farklı açılardan yorumlanmakta. Müdahaleyi, Rusya’yı da emperyalist cephe içerisinde görerek, emperyalistler arası kapışma olarak nitelendirenlerden, AKP rejimi ile olan ihtilafı ve Suriye’deki cihatçı çetelere karşı etkin saldırıları nedeniyle Putin sevgisini keşfedenlere kadar geniş bir yelpaze ile karşılaşmak olanaklı.

Rusya’nın emperyalist bir güç olmadığını, ama aynı zamanda anti-emperyalist de olmadığını Politika Gazetesi’nin 22. sayısında yeterince kanıtladığımızı düşünüyoruz. Diğer taraftan Rusya’nın gerek askeri alanda, gerekse de siyasi ve diplomatik açıdan attığı adımların genel anlamda emperyalist güçler ile Suudi Arabistan ve Türkiye gibi bölge egemenliği peşinde koşan taşeron güçlerin stratejik hedeflerini tökezlettiğini de söyleyebiliriz. Ancak Rusya’nın Suriye’deki angajmanını salt Suriye’deki çıkarlarıyla açıklamaya çalışmak da yetersiz olacaktır. Dünya siyasetinde oynadığı rol açısından ve uzun vadeli hedefleri temelinde Rusya’nın Suriye bataklığına girmesinin nedenleri hayli karmaşık ve çok boyutludur.

O nedenle Rusya’nın stratejik hamlelerini, dünya siyasetine yönelik politikalarını, ilişkilerini ve bilhassa ekonomi politik nedenleri ayrı ayrı ele alarak irdelemek gerekiyor. Doğru bir tahlil yapabilmek, bu tahlil temelindeki çıkarsamalarla gelişmelerin alabileceği yönü tahmin etmek ve farklı çıkarlar ile çelişkilerin çıkardığı toz ve dumanın ardındaki gerçek resmi görebilmek için böylesi bir irdelemeye ihtiyaç var. Bu sayıdan başlayarak Rusya’nın angajmanının arka planını masaya yatıracağız. Çalışmanın kapsamı nedeniyle irdelememizi tefrika biçiminde yayınlamayı ve gelişmeleri, olanaklı olduğu ölçüde farklı açılardan değerlendirmeyi amaçlıyoruz. On beş günlük bir gazetenin sınırlarına işaret ederek, dipnot kullanmayacağımızı da belirtmeliyiz. Ama ilgilenen okurlara istenmesi durumunda dipnot bilgilerini iletebiliriz. Güncel gelişmelerin dayatmasıyla duruma göre araya farklı konuların da girebileceğini anımsatırız.

Suriye, İsrail ve Rusya

Hiç bir gelişme tarihsel bağlantılarından, maddi koşullarından ve ekonomik politik arka planından bağımsız ele alınamaz. Bu, Rusya’nın 1989-1990 karşı devriminden sonra yeniden bir “Global Player” konumuna gelmesi için de geçerlidir. Elbette Rusya’nın bu konumu elde etmesinde Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS ülkelerinin gelişiminin de bir etkisi var. Bu konuda Almanya’daki Bremen Eyalet Bankası Analiz Bölümü şefi Folker Hellmeyer’in bir tespiti hayli açıklayıcı: “Bence Moskova - Pekin - BRICS yayı kazanıyor. (...) 1990’da bu ülkelerin dünya çapındaki yurt işi Gayri Safi Hasıla’daki oranı yüzde 25 idi. Bugün ise bu ülkelerin GSMH toplamındaki oranları yüzde 56. Dünya döviz rezervlerinin yüzde 70’ini kontrol ediyorlar. Yılda ortalama yüzde 4-5 büyüyorlar. Yükselen ülkeler sektöründe kendi mali sistemlerini oluşturuyorlar. Gelecek oradadır. Moskova ve Pekin olmaksızın dünyadaki hiç bir sorun çözülemez.”

Uluslararası sermaye kurumlarının ve emperyalist güçlerin özelde Rusya, genelde ise BRICS ülkeleri üzerine yaptıkları değerlendirmeleri, gelişmeleri açıklamak için daha sonraki yazılarda ele alacağız. Şimdi ise resmin, daha doğru bir deyimle, Puzzle’ın küçük bir parçasına bakarak başlayalım.

Yıllar öncesinde George W. Bush yönetiminin “Büyük Ortadoğu Projesine” şekil verdiği dönemde, Irak, Suriye ve Türkiye’den geçecek doğal gaz ve petrol boru hatları, genel olarak enerji kaynaklarının, üretimin ve nakliyat yollarının control altına alınması, ABD’nin Suriye politikaları için yaşamsal önem taşımaktaydı Günümüzde de bu önem azalmamıştır, ama devreye yeni faktörler girmiş durumdadır. Bu faktörlerden birisi İsrail’dir.

Suriye, İsrail için sadece stratejik açıdan değil, doğal gaz nakliyatı ve petrol kaynakları açısından da önem kazanmıştır. Dolayısıyla İsrail’in Rusya karşıtı cephede yer almasının bir nedeni daha oluşmuştur. Bu ise tersinden Rusya’nın Suriye’de angajmanını artırmasının nedenlerinden bir tanesidir.

İsrail 1967’deki altı gün savaşından bu yana işgal ettiği ve özellikle su kaynakları nedeniyle yaşamsal önem atfettiği Golan Tepelerini, Suriye iç savaşının başlamasıyla daha geniş bir koruma altına aldı. 2013 yılında Alman basınında yer alan küçük bir haber, İsrail’in Golan Tepeleri ile ilgili olarak yeni adımlar atmaya başladığına işaret ediyordu. Suriye sınırına yaklaşık 70 kilometrelik güçlendirilmiş sınır çiti kuran İsrail, ABD’li “Genie Energy” adlı enerji tekeline Golan Tepelerinin 400 kilometrekarelik güney bölgesinde petrol ve doğal gaz arama lisansı vermişti.

Golan Tepeleri İsrail açısından oldum olası büyük stratejik öneme sahip ve İsrail ordusunun hem Suriye’ye hem de Lübnan’daki Hizbullah güçlerine karşı geliştirdiği saldırılar için askeri açıdan vazgeçilmez bir mevzii. İsrail bu nedenle, BM’de alınan tüm yaptırım kararlarına rağmen, Golan Tepelerini kendi toprağı gibi görüyor ve 14 Aralık 1981’de yürürlüğe soktuğu bir yasa ile Golan Tepelerinde “İsrail yasalarını, yargısı ve idaresini” geçerli kıldı. Doğu Akdeniz’deki “Levante Havzasında” bulunan devasa doğal gaz kaynaklarından gaz çıkartmaya başlayan İsrail, Kerkük’ten başlayarak Rojava’dan geçmesi ve Ceyhan’a ulaşması planlanan yeni boru hattına Golan Tepelerinden geçerek Kilis civarında bağlantı yapmayı planlamaktadır. Şimdi ise Golan Tepeleri petrol kaynakları açısından da ayrı bir önem kazanmış durumda.

Şahinler Yuvası Genie Energy

New Jersey eyaletinin Newark kentinde merkezi olan Genie Energy tekeli salt bir petrol ve doğal gaz şirketi değil. Aynı zamanda ABD burjuvazisinin en saldırgan ve en gerici kesimlerinin temsilcileri arasında sayılan isimlerin de yer aldığı etkin bir şirket. Şirketin danışma kurulu şu isimlerden oluşuyor: Dick Cheney, James Woolsey, Bill Richardson, Jacob Rothschild, Rupert Murdoch, Larry Summers ve Michael Steinhardt.

Bu isimlere yakından baktığımızda, ne demek istediğimiz daha kolay anlaşılır: Dick Cheney, 1989-1993 yıllarında ABD Savunma Bakanı ve 2001-2009 yılları arasında da George W. Bush hükümetinde başkan yardımcısıydı. Cheney, Paul Wolfowitz ile birlikte bugün ABD’nin devlet aklı sayılan “Wolfowitz Doktrininin” mimarlarındandır. 2001’e kadar dünyanın en büyük petrol tekellerinden birisi olan “Halliburton” tekelinin CEO’su olan Cheney hâlâ CIA ve Pentagon üzerinde büyük etkiye sahip.

Eski CIA müdürlerinden olan James Woolsey, “Neoconlar” olarak adlandırılan muhafazakârların önde gelen düşünce kuruluşlarından “Foundation for Defense of Democrasies” (Demokrasileri Savunma Vakfı) başkanı ve Washing-ton’daki güçlü İsrail lobisi “WINEP” (Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü) üyesi. Woolsey aynı zamanda Cheney, Don Rumsfeld ve Bush hükümetlerinin diğer şahinleriyle birlikte “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” PNAC’in hazırlayıcı ekibinde yer aldı.

Bill Richardson, ABD’nin eski Enerji Bakanı. ABD’li ve Britanyalı bir dizi medya tekelinin sahibi olan Rupert Murdoch, PNAC kurucularından Bill Kristol’ün yayınladığı neoconcu “Weekly Standard” gazetesini finanse ediyor ve ünlü “Wall-Street Journal”in sahibi. Larry Summers ise, ABD’li bankaları koruma altına alan yasaların mimarı olan eski maliye bakanlarından. İsrail lobisinin tanınmış isimlerinden olan Michael Steinhardt da “Demokrasileri Savunma Vakfının” yönetim kurulu üyesi ve aynı zamanda bir Hedge fonunun spekülatörü.

Doğrudan Rusya ile ilgisi olan kişi ise Lord Jacob Rothschild’dir. Rothschild ailesinin üçüncü büyük finans tekeli olan “RIT Capital Partners PLC” adlı şirketi kuran ve yöneten Jacob Rothschild, Genie Energy’nin büyük hissedarlarından. Tanınmış Rus oligarkı Michail Chodorkowski tutuklanmadan önce Rusya’da yerleşik “Yukos Oil” tekelindeki hisselerini gizlice Rothschild’e devretmişti.

Görüldüğü gibi Golan Tepelerinde petrol ve doğal gaz arama lisansını alan Genie Energy sıradan bir şirket değil, dünyanın en büyük emperyalist gücünün devlet aparatı ve silahlı kuvvetleri üzerinde büyük etkisi olan, ABD’nin uzun vadeli stratejilerini belirleyen ve Rusya’yı dize getirmeye çalışan isimlerin kontrolü altındaki bir tekeldir.

Golan Tepeleri ve Petrol

Rusya’nın, Suriye hükümetinin isteği üzerine cihatçı çetelere karşı hava saldırılarını başlatmasının ikinci haftasında, 8 Ekim 2015’de gene Alman basınında yer alan bir haber dikkat çekiyordu: Genie Energy tekelinin İsrail’de kurduğu “Afek Oil&Gas” adlı şirketin jeologlarından Yuval Bartov, “Golan Tepelerinde ülkenin günlük petrol ihtiyacını uzun yıllar boyunca karşılayacak büyüklükte bir petrol yatağı” bulduklarını açıklıyordu. İsrail kamuoyunda uzunca bir süredir çevreye vereceği zarar ve su kaynaklarına yönelik tehdit nedeniyle protestolarla karşılanan petrol ve doğal gaz araması, tam da Suriye’deki iç savaşın yeni bir ivme kazandığı günlerde bir sonuca ulaşmıştı. Borsalara ve yatırımcılara yönelik yayın yapan farklı gazeteler ve internet sayfaları, İsrail’in Suudi Arabistan’dan sonra ikinci büyük petrol üreticisi olma fırsatını yakaladığı iddiasını ileri sürüyorlardı. Genie Energy ve Afek Oil&Gas yetkilileri, “gerekli koşullar yaratıldıktan sonra 2020’den itibaren günde en az 50 bin varil petrol üretebileceklerini” açıklıyorlardı.

Üretim için gerekli olan en önemli “koşul”, üretilen petrol ve doğal gazın “müşteriye” güvenli bir biçimde nakledilebilmesidir. Suriye’den geçmesi planlanan yeni boru hatları planlarını göz önüne getirdiğimizde, Suriye’de yürütülen vekalet savaşlarının neden günümüzdeki seviyeye ulaştığını görebiliriz. O açıdan, zaten Golan Tepeleri konusunda uzlaşmaz bir tavır sergileyen İsrail’in bundan itibaren daha da uzlaşmaz olacağını ve Suriye’deki Esad rejimini alaşağı etmek için daha fazla çaba göstereceğini öngörebiliriz. Netanjahu hükümeti şimdiden Golan Tepelerini elinde tutacak adımları atmaya hazırlanıyor. Örneğin “Diyaspora Meseleleri ve Eğitim Bakanı” olan, aşırı sağcı-köktenci “Yahudi Evi Partisi” başkanı Neftali Bennett, İsrail’in önümüzdeki beş yıl içerisinde Golan Tepelerine yüz bin yeni yerleşimci göndermeyi planladıklarını açıkladı. İsrail hükümeti, “çözülmekte olan Suriye devleti, Golan Tepelerinin geri verileceği istikrarlı bir devletin olmayacağını gösteriyor” diyerek, uluslararası hukuka hiç bir şekilde uymayacaklarını da ilân etti.

Golan Tepelerindeki petrol kaynakları bulunmadan önce de enerji taşıyıcıları konusu Suriye’deki rejimin alaşağı edilmesi ve Ortadoğu’nun yeniden düzenlenmesi politikalarının en temel motivasyonuydu. ABD, AB, İsrail, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Suriye temelinde ortaklaşan çıkarları üretilen petrol ve doğal gazı yeni ve güvenli nakil yollarından Avrupa ve dünya pazarlarına taşıyabilmek olarak ifade edilebilir. Her ne kadar bölgesel hegemonyayı elde etme konusunda emperyalist güçler ile bölge egemenleri arasında çıkar farklılıkları olsa da, bu temel çıkar hepsini ortaklaştırmaktadır.

Bölgede bulunan doğal gaz kaynaklarının bilhassa Avrupa’nın Rus doğal gazından “bağımsızlaştırılması” politikalarıyla ve aynı zamanda Rusya’nın NATO üyesi ülkeler tarafından kuşatılarak etkisizleştirilmesi hedefiyle de doğrudan bir ilgisi bulunuyor. Doğu Akdeniz’de bulunan devasa doğal gaz kaynakları (ki şu sıralar Mısır kıyılarında da yeni kaynaklar keşfediliyor), Arap Yarımadasının her iki tarafındaki kaynaklar kullanılabilir ve üretilen doğal gaz Türkiye üzerinden güvenli olarak Avrupa’ya aktarılabilirse, Avrupa şu anda doğal gaz ihtiyacının neredeyse yarıdan fazlasını karşıladığı Rusya’ya hiç bir şekilde enerji gereksinimi açısından bağımlı kalmayacak.

Rusya’nın enerji taşıyıcıları konusunda ekarte edilmesi ve alternatif nakliyat yollarının bulunması planları eskiye dayanıyor. Fazla gerilere gitmeden, daha 2009 yılında Suriye’deki Esad rejiminin nasıl bu planlara eklemlenmek istediğini görebiliriz. AKP rejiminin Suriye ile olan ilişkilerinde de belirleyici bir faktör olan yeni boru hatları planları için Esad rejiminin kazanılması görevini 2009 yılında Katar emiri üstlenmişti. 2009’da Şam’da Beşar El-Esad ile buluşan Katar temsilcileri, Esad’a Katar doğal gazını taşıyacak bir boru hattı antlaşması yapılmasını önermişti. Bu öneriye göre, Katar’ın İran Körfezi’nde bulunan Kuzey Alanı’ndan Suudi Arabistan ve Suriye’den geçen bir botu hattının Türkiye’ye ulaştırılmasını öngörülüyordu. Sıvılaştırılmış gaz satışını boru hatları üzerinden satışa döndürmek isteyen Katar’ın çıkarları belliydi: üretim ve nakliyat giderlerini düşürerek, kârlarını artırmak. Ama Katar’ın bu çıkarı, aynı zamanda Rusya’nın ekarte edilmesi hedefiyle de uyum içerisindeydi. Rusya ile olan geleneksel iyi ilişkileri nedeniyle Esad, Ajans France Presse’in bir haberine göre, “Avrupa’nın en önemli doğal gaz tedarikçisi olan Rus müttefikinin çıkarlarını korumak” gerekçesiyle Katar’ın önerisini reddetmişti.

Esad rejimi de Avrupa’nın doğal gaz gereksiniminin farkındaydı ve nakliyat pazarına dahil olmayı hedefliyordu. Bu nedenle 2010’da Irak merkezi hükümeti ve İran ile görüşmelere başlanmış ve İran’ın “South-Pars Alanında” çıkartılan doğal gazı Avrupa’ya nakletmek için 10 milyar dolarlık yeni bir boru hattı planları geliştirilmişti. 2012 Temmuz’unda Suriye, Irak ve İran bu konuda bir niyet antlaşması imzaladılar ve Suriye’deki iç savaş Halep ve Şam’ı da içine çekecek düzeyde şiddetlendi. Cihatçı terör şebekelerinin Suriye’nin büyük kesimlerini ele geçirmesi ve vekalet savaşlarının genişlemesi, 2012’de yapılan niyet antlaşmasını etkisiz bıraktı.

Şimdi ise İsrail’in Golan Tepelerinde bulduğu petrol rezervleri, her ne kadar henüz tam kapsamı açıklanmamış da olsa, Suriye iç savaşını doğrudan etkileyen yeni bir faktör hâline geldi. ABD emperyalizminin stratejik partneri olan İsrail, Suriye devletinin çözülmesi ve dolayısıyla Rusya’nın bölgedeki çıkarlarının hedef hâline getirilmesi için yeni bir nedene daha kavuşmuş oldu.

Ara Sonuç

Görüldüğü gibi İsrail, Rusya’nın çıkarlarını baltalamaya çalışan cephede yer alıyor. Ama tersinden de Rusya’nın Suriye’deki askeri müdahalesi de İsrail’in çıkarlarını baltalıyor ve planlarını tehdit ediyor. Çünkü Rusya’nın Esad rejimine destek çıkması ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunması, şimdiye kadar geliştirilen her türlü boru hattı projesinin istenildiği biçimde gerçekleştirilmesini engelliyor. Kaldı ki Golan Tepelerinin Suriye’ye ait olduğuna dair BM kararları ile Golan Tepelerinin belirli bir bölümü için hak talep eden Lübnan Hizbullah’ının varlıkları, her şeyi daha da çetrefilleştiriyor.

Diğer yandan Rusya’nın Suriye’de dikkate alması gereken bir başka faktör de bulunmakta: Esad rejimi sadece Rusya’ya değil, aynı zamanda –hem de daha derin ilişkilerle– İran’a bağımlı. Esad rejimi İran’ın desteğiyle cihatçı terör şebekelerinin saldırılarına rağmen ayakta kalabildi. İran, Suriye, Irak merkezi hükümeti, Lübnan Hizbullah’ından oluşan ve son dönemde Yemen’deki Husilerin katılmasıyla genişleyen “Şii Yayı” Rusya’nın stratejik işbirliğini sürdürmesi gerekli olan bir faktör.

İran, cihatçı terör şebekelerinin ilerideki bir zamanda yaklaşık 20 milyon Müslümanın yaşadığı Rusya’da da bir iç tehdide dönüşmesinden kaygı duyan Putin yönetimi için çok önemli bir müttefik. Lübnan ve Irak’taki Şiilerin de siyasi desteğini alan Putin 23 Kasım 2015’de Tahran’da İran cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile buluşmuş ve iki devlet başkanı yaptıkları açıklamada “İran ve Rusya terörizme karşı verilen mücadele işbirliği ile siyasi ve iktisadi işbirliklerini derinleştireceklerini” açıklamışlardı.

Ancak İran’ın bu işbirliğinin ötesinde olan bir ajandası daha var: İran, ABD ve AB’nin yeniden iktisadi partneri olabilmesi ve ambargoların kaldırılması için ikili bir strateji izliyor. Bir tarafta Rusya ile işbirliğini derinleştirir, Suriye ve Irak’ta gelişmelere doğrudan müdahil olurken, diğer taraftan da nükleer programını kabullendirmek için ABD ile yakınlaşma politikasını ve AB ülkeleriyle işbirliğini sürdürüyor. Ama aynı zamanda da İsrail ve Suudi Arabistan’ın hedefinde bulunuyor.

Rusya, İran’ın bu ikili stratejisine vazgeçilmez partner kalabilmek için gereken yanıtları geliştirmek zorunda. İran’ın bölgesel etkinliğini geri püskürtmeyi hedefleyen İsrail zaten İran ile ilişkileri nedeniyle Rusya karşıtı bir pozisyondaydı. Golan Tepelerinde bulunan petrol rezervleri ve yeni boru hatları planları İsrail’i uzlaşmaz bir Rusya karşıtlığına iten nedenleri artırıyor. Rusya ise Suriye’deki angajmanını sürdürmek zorunda. Böylelikle Rusya’nın içine girdiği Suriye bataklığı daha da derinleşiyor. Ama tüm bunlar, Suriye Puzzle’ının sadece küçük bir parçası. Gelecek sayıda Puzzle’ın başka bir parçasına bakacağız.


Konuyla ilişkili diğer makaleler