Sınıf Karşıtlığı, Bağlaşıklıklar Ve Demokrasi Mücadelesinin Kitleselleşmedeki İşlevi Üzerine -3-

Sınıf Karşıtlığı, Bağlaşıklıklar Ve Demokrasi Mücadelesinin Kitleselleşmedeki İşlevi Üzerine -3-

Önceki yazılarımızda sınıf karşıtlığının pratik sürecinde sınıf mücadelesini doğuracağı ve sınıflı toplumlarda bu durumun nesnel bir olgu olduğunu belirtmiştik. Kapitalist toplumda artı-değeri üreten ve el koyan biçimindeki temel karşıtlık üzerinden şekillenen burjuva devlet, geniş emekçi yığınlar ve halka yönelik yoksulluk ve baskıyı getiren sonuçlarına rağmen, yüzyıllardır varlığını nasıl koruyabiliyor? Dünya üzerinde açlığın, eşitsizliğin, ölüm ve savaşların nedeni olan bu sisteme karşı mücadelenin sürmesine rağmen, küçük bir azınlığın lehine dönen bu çark nasıl oluyor da varlığını devam ettirebiliyor?

Dünyada kapitalist işleyişe ilişkin ekonomik, siyasi, askeri vb. alanlarda azımsanmayacak araştırmalar yapıldı. Kapitalist emperyalizmin devasa mekanizması ve işleyiş yasalarına ilişkin çok sayıda referans ve deneyim var. Buna rağmen kapitalizm karşıtları, ulusal ve evrensel düzeyde birlikçi mücadele yöntemlerini kalıcı ve kendini değişen koşullarda yeniden üretecek birlikçi mücadele mekanizmalarını üretmede sıkıntılar yaşıyor. Bu durum bir bakıma insan doğasına aykırı vahşi sistemin sürmesinin de nedeni. Artık biliniyor ki burjuvazinin artı-değeri garantileme yönündeki kapitalist devleti koşula uyan yeniden yapılandırma çabaları kadar, karşıtlarının birliğini engelleyecek entelektüel-teorik yatırımları ve sinsi paramiliter etkinliklerini de sürdürüyor.

Ülkemiz yüzyıllık siyasal tarihi, işçi sınıfı ve diğer muhalif kesimlere baskı ve katliamlarla doludur. Etnik ve inanç içerikli katliamlar, askeri darbeler ve devamında tek adam yönetimleriyle son elli yılda arsızca açıktan sermaye birikiminin bir biçimi olarak emekçileri açlığa terk eden uygulamalarına rağmen, gerici-burjuva siyasal yapılar iktidar oluyor, halkın önemli bir kesiminin desteğini alabiliyor. Günümüzde artık bu arsız yönetme biçiminin bütün pisliklerinin açıktan görünür durumuna rağmen önemli bir oy miktarını hala korumasının nedenleri şaşkınlık derecesinde kamuoyunun gündemi oluyor.

***

Toplumsal gelişmenin belirli durakları keskinleşen çelişkilere, insanlığı darmadağın eden krizlere rağmen kendiliğinden daha üst boyutlara sıçrayamıyor. Gelişimin nesnel karakteri bilinçli bir müdahalenin yoksunluğunda sefaletin resmileştiği, baskıya dayalı demokratik olmayan biçimlerin zeminini yaratabiliyor. Egemenlerin baskının bütün yöntemlerinin denediği kural tanımaz tutumu, halkın iliklerine kadar sömürülüp, adeta bir köle durumuna getirildiği böylesi dönemler şaşkınlık ifadeleriyle tanımlanmaya çalışırken, herkesin kendi güneşini aradığı bir pusulasızlığın oluşmasının da nedeni olabiliyor. Güneşin tek olduğunun farkına varıldığında geride kalan hesabı görülmemiş sorunların yeni koşullarda gündem olması, şaşkın ördek örneği geçmişin tekrarının ısrarı veya mevcut statükonun içinden çözüm arayışlarıyla nefes alınmayan bir hengâmenin koşulları yaratılmış oluyor.

İlerici mücadelelerin ortaklaşması, içinde yaşanılan koşulların sosyo- ekonomik tahlili, demokratik ve siyasal yönelimlerde ortak noktaların tespitiyle mümkün olabilir. Geçmiş yüzyılın başlarında Cumhuriyet Türkiye’sinin batıcılık anlayışı üzerinden kapitalist kalkınma süreci, batı ülkelerindeki gibi bir devrimle, eski üretim ilişkilerini tasfiye biçiminde olmadığı biliniyor. Batı burjuvazisi feodal üretim ilişkilerini ve bu ilişkilerin tutunduğu ideolojik damarları tümüyle tasfiye ederken, ülkemizde ise eski üretim ilişkilerinden kalan toprak sorunu, ulusal ve etnik sorunları, din problemlerini bir uzlaşı ile yeni sistemin içine taşımıştır. Emek ve halk lehine demokratik gelişimin önünü açmak yerine, Türk ve Sünni İslam olmayanları asimile etme, toprak sorununu sermaye birikiminin ve kapitalist gelişimin bir ayağı olarak burjuvazinin yararına süreçle çözme yolunu seçti. Kapitalist gelişimin bu çarpık karakteri kendi özgünlüğü içinde gelişirken, düşünsel anlamda kapitalizm öncesi yapılar özellikle muhafaza edildi. Kürtlerin ve Sünni İslam dışı inanış biçimlerinin asimile edilme yöntemleri demokrasi dışı uygulamaları gerektirdiğinden, cumhuriyetin yüz yıllık geçmişi tarihinde, demokrasiyi dışlayan baskıcı ve tekçi tercihlerin nedeni oldu. Ülkemizde dinci ve Türkçü akımların taban bulması tarihten gelen bu çarpıklığın günümüze taşınmasıdır büyük ölçüde.

Elbette ki Türkiye’deki sol hareketin sistemi değiştirecek güce ulaşamamasının birçok nedenleri var. Yazının sınırlarını aşacak bu durum günümüz işçi sınıfı hareketinin birlikçi mücadele perspektifi açısından üzerinde çalışılması gereken bir alan. Burada üzerinde durduğumuz konu, günümüz gündeminin Kürt,  inanç alanında ise Alevi meselesinin yirmi birinci yüzyıl koşullarında burjuva demokratik alanın sınırlarını aştığı ve sistemin köklü bir demokratik dönüşümün konusu olduğu tespitiyle devrimci mücadelenin önemli bağlaşığı haline dönüşmesidir. Türkiye burjuvazisinin siyasal alanı gericileştirmesi ve sömürü ilişkilerini muhafazaya yönelik Türk ve İslam motiflerini başından bu yana kapitalist devletin temel harcı olarak öne koyması boşuna değildir.

Bugün eşit ulusların birliği ve bütün inanma biçimlerinin eşitlik temelinde devlet ve bilimin dışına taşındığı şekliyle siyasetin ve toplumun yeniden yapılandırılması, Kürt halkı ve Alevi toplumu kadar işçi sınıfının da temel demokratik görevidir. Burjuvazinin emek sömürüsünü garantileme yöntemi olarak kullandığı zorba-tekçi yapısına karşı bu muhalefet kesimlerinin demokrasi ve siyasi mücadeledeki işlevi kavranmadan, birlikte mücadelenin koşulları içselleştirilmeden ülkemiz sol hareketinin kitleselleşmesi ve işçi sınıfının sosyalizm hedefine yönelik güç biriktirmesi mümkün olamayacaktır.

Dünyada uzun yılların komünizm aleyhine gelişen sonuçları ideolojik politik alanda önemli zaaflar yarattı. Küresel kapitalizmin sınıf yapısını, muhalefet güçlerinin pozisyonu ve bağlaşıklar konusundaki tespitlerde burjuva etki alanları hedef şaşırtıcı biçimde kimi sol yapıları da etkiledi. Bir yandan ulusal sorun, inanç v.b konuların öznesi olan kimi kesimleri kapitalist sistem içinde tutacak arayışlarla bu alandan bazı kesimlere yön verdi. Burjuva parti ve kurumlarına tutunarak sorunlarını çözeceğini düşünen inanç ve etnik alandan arayışlar, Türkiye kapitalist devletin varoluş kodları İslam-Türk temel argümanı üzerinden asimilasyonu hedefleyen gerçekliğini göremiyor. Bu körlük içinde sol adına Kürtlerin özgürlük ve eşitlik mücadelesi karşıtlığında sistemin içinde alan yaratmaya çalışan yapılar, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin gelişmesinde engel olduğu gibi, sol hareketin kitleselleşememesinin de nedeni.

Kapitalist sistemle nesnel olarak sorunu olan bütün toplumsal kesimlerin bir muhalefet odağı olarak tespiti ve örgütlenmesi konusu, bütünlüklü olarak bilimsel bir gerçeklik üzerinden verili ülkenin koşullarını ilk önce doğru yorumlamadan geçiyor. Hangi alanda olursa olsun çağımızda burjuvazi demokratik görevleri üstlenme yeteneğini tümüyle yitirmiştir. Bu nedenle demokratik mücadelenin özneleri, işçi sınıfına bir bağlaşık olarak yakınlaştığı kadar, kapitalist devletin sınırlarını zorlayan bir konuma yükselmiştir. Demokratik mücadele ve siyasal hedeflerin birbirini besleyen ilişkisi,  örgütlenme anlayışına ilişkin yeni biçimler yaratma ihtiyacıyla birlikte, sömürüyü ortadan kaldıracak bir toplum düzenine ulaşmanın koşulu da olacaktır.

Kapitalizmin çarpık geliştiği, üst yapı itibariyle kapitalizm öncesi anlayışların etkin bir şekilde muhafaza edildiği bölgemiz ve Türkiye gibi ülkelerde, sınıf hareketinin yönü kapitalizm karşıtı yapıların demokratik-siyasal kavramlar üzerinden sınıf hareketiyle buluşması, yol ve yöntemlerinin yaratılması sosyalist mücadelenin önemli bir görevidir. Eski toplumun gericiliği besleyen ve zamanı gelince devrimci mücadelenin önüne bir bariyer olarak sürülen kalıntılarına karşı mücadele sınıf hareketinin konusu olmazsa, hem kitleselleşmenin hem de, gerici-muhafazakar siyasal yapıların geriletilmesi mümkün olamayacaktır. Komünist çalışma en geniş kapitalizm karşıtı güçlerin birliği yönünde çabayı gerektirirken, aynı zamanda geniş halk kesimleri içinde işçi sınıfının nihai hedefine yönelik eğitsel ve örgütsel görevlerin temel taşıyıcısıdır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler