Sınıf Siyaseti ve Seçimler

Sınıf Siyaseti ve Seçimler

Seçim döneminde sosyalist solda aynı uzak hedef projeksiyonuna rağmen, bir türlü sonuca ulaşmayan yoğun tartışmalar yapılıyor. İşçi sınıfının mücadele tarihi ve günümüze bıraktığı önemli deneyime rağmen ayrık tutumların ortaya çıkması tarihsel deneyimlerin farklı yorumlanışı olacağı gibi, dönemine ilişkin somut nesnel ve öznel şartların pratik süreciyle de ilgili. Bu noktada kapitalist devlet yapısında belli aralıklarla gündeme gelen seçimlerin, koşulların doğru okunuşu üzerinden ortaya çıkarılacak taktiksel yaklaşım, işçi sınıfının dünya görüşü ve mücadelesi açısından ilkesel bir tutum üzerinden yaklaşımı gerektiriyor.

Seçim ve parlamenter mücadelenin kurumsal olarak kapitalist devletin sınırları ve kuralları içinde geliştiği, karşıtların adil olmayan bir denge üzerinden start aldıklarını en başında tespit etmek gerekiyor. “işçi sınıfının, yani hayatta kalmak için iş gücünü ücretli olarak satmak zorunda kalan kitlelerin kapitalist düzenden kurtuluşu”  hedefiyle mücadele veren Leninist örgütlenmelerin seçimler konusundaki tutumu koşulların belirleyiciliğinde esnek taktiksel bir yaratıcılığı gerektiriyor. Nitekim, günümüzde daha karmaşık ve çok yönlü bir hal almasına rağmen, tarihte bu konuda Bolşeviklerin örnek teşkil edecek deneyimleri vardır.

Parlamentonun sömürücülerin bir egemenlik aparatı olduğu koşullarda işçi sınıfı, burjuva demokrasisi ve parlamento konusuna nasıl baktığı temel prensip belirlemesi ile sosyalist literatürde önemli yer tutuyor. Parlamentonun burjuvazinin egemenliğini sürdürme aracı olduğu ve devletin bir organı biçimindeki değerlendirme gerçekliği, işçi sınıfı açısından doğru bir mücadele zemini oluşturması açısından önemli. Böylesi bir bakış açısıyla işçi sınıfı temsilcilerinin, komünistlerin ve diğer sosyal katmanların parlamentoya giremeyeceği sonucu çıkarılmamalı. Burada parlamenter mücadelenin işlevi ve sınırlılığı vurgusu yanında, işçi sınıfı temsilcilerinin o platformda mücadele yürütmeleri parlamentonun sınıfsal özünün değişmeyeceğinin bilince çıkarılmasıdır. Keza sınıfsız bir toplum mücadelesinin çok yönlü, ısrarlı dönüşüm süreçlerin burjuva devletinin başka başka kurumları gibi ‘parlamenter mücadele de yanız başına devrimci mücadelecinin aracı olamaz.’ İşçi sınıfı ve verili sistemden zarar gören geniş halk kesimlerinin genişleyerek doğrudan katılımı gerçekleşemezse; denetlenen, sınırlı temsili yapısıyla parlamenter mücadele burjuva devleti tarafından boğulabilecek, işlevsiz kalabileceğidir. İşçi sınıfının nihai bakış açısıyla parlamenter mücadele ayağı yalnız başına burjuva düzenini ortadan kaldıramayacağı, ‘toplumsal devrimin parlamento aracılığıyla yapılamayacağı’ vurgusu komünistler açısından ilkesel belirleme olarak seçim dönemlerinde akıldan çıkarılmamalı. Belirleyici olanın Parlamenter kanalları da kullanarak kitle örgütlülüğü ve eylemliliğin toplumsal değişimde önemidir. Konuyu bu açıdan ele almamak tarihte devrimci mücadelede trajik sonuçlara yol açtığını biliyoruz.

Emekçiler ve geniş halk kitleleri kapitalist devlet kurumlarında etkin rol alması önlenmiş, hatta tümüyle dışında bırakılmıştır. Bürokrasi, polis, asker ve derin vb. yapılanmalar görünürde devlet işleyişinin hizmet araçları olarak sunulsa da burjuva egemenliğinin araçları olmuştur. Kapitalist devleti sadece parlamento ayağıyla tanımlamak, demokrasi mücadelesini bu çerçeveye hapsetmek devrimci mücadeleyi bir ‘gevezelik’ düzeyine indirgeyecektir. Bazen parlamentodan geçirilen halkın yararına işleyebilecek yasalar burjuvazinin katakullileri ile budanırken, emekçilerin, halkların köklü sorunları devlet bekası refleksiyle kapitalist devletin dehlizlerinde kaybolup gidiyor. Ülkemiz yüz yıllık burjuva devlet geleneğinde emekçiler lehine göstermelik de olsa çıkarılan yasalar ya baskı ve şiddetle kullanılması önlendi, ya da ilk fırsatta budanarak egemenlerin lehine işleyecek şekle dönüştürüldü.

Parlamento ve seçimlerin demokrasi ve sosyalist mücadeledeki işlevi-sınırları konusundaki yanılsama, işçi sınıfı ve halkların özgürleşmesi yolunda önemli zaaflara neden olabileceğini vurgulamak gerekiyor. Özgür bir gelecek yolunda atılacak adımların işçi sınıfı, emekçiler, kadınlar, dışlanan ve ezgiye uğrayan bütün katmanların örgütlü mücadelesi, parlamenter alanı kuşatacak, ona dinamizm katacak bir örgütlenme modeli üzerinden gelişeceğinin, toplumsal mücadelede ve gelecek seçimlerde başarmanın koşulu olacağının vurgusu her adımda gündem olmalıdır.

***

Kapitalist devletin sınıfsal özü siyasal olarak hangi içerikte biçimlenirse biçimlensin bir burjuva diktatörlüğüdür. Burjuva demokrasisi diye adlandırdığımız dönemleri, faşizan ve baskıcı uygulamalar karşısında emekçiler ve halk kitleleri tarafından bir alternatif olarak görülmüş-gösterilmiştir. Burjuva demokratik kurumların kısıtlı da olsa varlığını sürdürdüğü ülkelerde komünistler, özgürlük mücadelesi veren güçler bu kurumları demokrasi mücadelesi açısından kullanmıştır. Parlamento da bunlardan birisidir. ’Kapitalist devlet kurumlarını halkların çıkarları lehine tümden dönüştürme gücüne ulaşılamadıkça işçi sınıfı burjuva parlamentosunda çalışmalıdır…’ Parlamentonun bir amaç olmadığı, demokrasi mücadelesinin bir parçası ve asıl olanın yönlendirmesiyle politik bilinci yükseltme yaklaşımı üzerinden bir işlevle çalışılamazsa diğer sistem partilerinden farkı olunmaz. Ülkemiz tarihinde işçi örgütleri ve halkların içinde değişik kademelerde mücadele vermiş bazı kadroların, asıl olan bu süreçleri parlamento ayağına geçme aracı olarak kullanıldığı örmekler oldu. Her seçim dönemi bu yanılgı bir biçimde yaşanıyor. Mücadele içinde yetişmiş, pişmiş kadroların doğrudan mücadele alanlarını daha popüler alanlar lehine terk etmesi, asıl mücadele kurumlarını zayıflatan, ikincil kılan bir işlev görebiliyor.

Özgürlük ve emek mücadelesinin parlamento deneyimi yol gösterici örneklerle dolu. Ayrıca Sınıf mücadelesi, tarihten gelen deneyimleri de önümüze seriyor. Bu alanın kendine özgü yapısı ve alışkanlıkları yığın çalışmaları tarafından beslenmedikçe birtakım zaaflara açık olduğu bilinmelidir. Farklı anlayışların ve siyasal örgütlenmelerin ortaklaştığı, burjuva yönlendirmenin etki alanından çıkamayan, toplumsal yapının en derinindeki kesimlere ulaşma ve örgütlenme çabaları üzerinden parlamenter alan biçimlenmeli ve bu irade bilince çıkarılmalıdır. Keza kitlelerin doğrudan eylemine dayanmayan, kitle desteği sağlayacak örgütlenme biçimlerinin zayıfladığı bir durumda parlamenter mücadele işlevsiz kalacaktır.

***

Devrimci cenahta ittifak ve birleşik mücadele tartışmaları önemli bir yer tutmuştur. Bu alanda yarım asır öncesinden bu yana sürdürülen bu tartışmaların sonuçları, kısa süreli buluşulan ve sonra dağılan süreçlerin ötesine geçmedi. Son yıllarda Halkların Demokratik Kongresi - HDK ile yakalanılan ivme birtakım boşluklara rağmen birlik konusunda önemli gelişim yakaladı. Konunun içeriğini tartışmadan çok burada vurgu yapılması gereken şey Kürt hareketi, ezgi ve ayrımcılığa uğrayan kesimler, sosyalistler, komünistler hangi zemin üzerinden birlikte hareket etme ihtiyacı duyduğudur… Ülkede vahşi kapitalist sömürü yöntemlerinin uygulama alanındaki karşılığının demokratik bir yönetim biçimiyle olmayacağı açık. Eylül faşist devirmesinden bu yana, sömürü ve baskının her geçen gün arttığı, Kürt halkının savaş politikaları üzerinden asimile edilmek istendiği, İnanç sisteminde tekçi anlayışın ısrarla sürdürüldüğü bir siyasal yapıda öncelikli görev demokrasi eksenli bir ortak iradenin ortaya çıkarılmasıydı. Kürtlerin özgürlük mücadelesi, yıllardır sindirilen emek hareketinin önünü acıcı bir dinamik olarak da işlev görmesi kaçınılmazdı. Kürt halkının özgürleşmesi mücadelesi bu bakımdan genel bir demokratikleşme sorunu olmakla birlikte, komünist hareketin ve demokrasi güçlerinin yönünü belirlemesi konusunda bir ölçüydü de…

Bu noktada çokça tartışılan konu, gündemin bu şekilde konması, ittifak içinde olan örgütlenmelerin inisiyatif alanlarının -kuyrukçuluk suçlamasına varan- daraltıldığı yönünde oldu. Aslında birlikçi tavır yönünde olmama gerekçesinden öteye gitmeyen bu anlayışın geçersizliğini görmek için, pratik sonuçlarını gözlemek yeterli. Farklı siyasal yapılanmaların ilkeleri temelinde bir deformasyon olmadığı sürece birlik sorunu taktik bir konu olarak kalır. Aynı zamanda birbirlerini olduğu gibi gören, omuzdaşlık üzerinden ideolojik mücadeleyi dışlamadan büyür, kapitalizm karşıtı bütün kesimlerin eylemli sürecinden geçip farklı niteliklere dönüşebilir. Bu durum pratik olduğu kadar teorik bir sürecin içinde ilerler. Burada temel olan, birlik gerekçesi konuların üzerinden ortaklaşırken, farklı örgütsel yapıların bağımsızlığına duyulması gereken saygıdır. Asıl olan çalışmanın esasıdır, devrimci içeriğidir. Bu komünistler için de böyle.

Komünistler mücadele çizgisini emeğin çıkarları açısından geliştirir. İçinde olduğu bütün savaşım biçimlerinde sınıfsız bir toplum ülküsü vardır. Bu amaç bir hayal, bir meteor gibi gökten hazır inmeyecek yeryüzüne. Kapitalist toplumun dayattığı kölelik ve açlığa karşı, Halkların özgürleşme mücadelesinde, deprem yıkıntıları arasına terk edilen insanların acısına çere olarak, aleviler, dışlanmış bütün kesimlerin eşitlik çabalarının birlikçi mücadelesinden yürüyerek büyüyecek, oradan farklı niteliklere sıçrayarak varılacak oraya. 

Demokrasi ve devrimci mücadelenin zorunlu süreci olan bu hat bugün HDK ile yaşam buluyor… Bu birlik olma ihtiyacı bugün en somut haliyle önümüzdeki seçimlerde de ortaya çıkıyor. Halkın içinde kime oy vereceğim sorusuyla oluşan tereddütlü bakışları, tek adam diktatörlüğünün emek ve halk düşmanı yüzünü teşhir ederek bir ışığa çevrilebilir. Tek adam gittiğinde demokrasi gelmeyecek belki, ama farklılıkların, gericilik ve demokrasi düşmanları karşısında birlikte mücadelesinin yeni bir süreci başlayacak. Emek ve Özgürlük ittifakı içinde seçime katılan yapıların talepleri ve hedefleri konusunda farklılıklar olabilir. Aynı düşünce sistematiği olursa ittifak olmaz zaten… Cumhuriyet tarihi boyunca kapitalizmin sömürü ve ezgisi karşısında ve bugün tek adam iktidarının gönderilmesiyle aşılacak eşiğin gerçek bir devrimci sürece akması, burjuva siyasal seçeneklerinin dışında bir hattın oluşturulmasından geçiyor.

Sosyalizm ve demokrasi mücadelesi veren güçlerin farklılıklarına rağmen kapitalizme karşı bir hatta ortaklaşması, bugün devrimci ve demokrat olmanın görevi. Bu ortaklaşma bugün seçimler bağlamında ortaya çıkıyor. Tek adam diktatörlüğünün aşılmasıyla başlayacak süreç, devrimci mücadelenin büyütülmesinde yeni olanaklar ortaya çıkarabilir. Seçimler elbet her şey değil. Ama sandıkta Emek Özgürlük bloğunun gösterdiği ittifak partisine kullanılacak tercih, devrimci sınıf siyasetinin büyümesi ve halkların özgürleşmesi yolunda azımsanmayacak bir katkı olacaktır…


Konuyla ilişkili diğer makaleler