Salgın Değil, Kapitalizm Öldürür!

Salgın Değil, Kapitalizm Öldürür!

Kapitalizm, bir sömürü düzenidir. Amacı kar elde etmektir. Bu amacına ulaşmak için her yolu yöntemi mubah sayar kullanır. Bunun için sağlık konusuna da kar gözüyle bakar ve ona göre bir sağlık politikası düşünür, hazırlar ve uygular. Böyle olunca kapitalizmin sağlık politikası nasıldır? Şimdi bu sorumuza karşı düşüncemizi açmaya çalışalım.

Bunun en somut örneği bugün dünyada yaşanmakta olan Covid-19 salgınıdır. Covid-19 salgını dünyadaki ekonomi-politik düzenler için bir turnusol kağıdı işlevini görmektedir. Her şey net ve açık ortada. Ülkeler, aileler tek tek bireyler günlük yaşamları içinde salgından dolayı sağlık sorunuyla baş başa yaşamakta. Sabahtan akşama kadar evde, yolda ve işyerlerinde salgın konuşulmakta ve herkes endişesini açık ve net olarak dile getirmektedir. Gece yatarken bile endişeli ve huzursuzdur. Bu endişe ve huzursuzluk giderek büyümektedir. Çoğunluk salgının bir yıl içinde kontrol altına alınacağını umut etmişken üzerinden bir yıl geçince gerçekleri daha iyi gördü. Salgının daha çok arttığını ve yaygınlaştığını, hasta ve ölü sayısının korkunç düzeyde periyodik olarak arttığını, devlet ve hükümetin halk sağlığını ciddiye almadığını görünce daha da çok düşünmeye ve tepkili davranmaya başladı. Sağlık Bakanlığı’nın her gün yayınladığı salgın tablolarının gerçeği yansıtmadığına inanarak resmi açıklamalara itibar etmemektedir.

Yoksulların, işçilerin ve emekçilerin gündemlerinin başında yer alan maddelerden biri ekmek ise diğeri de sağlıktır. Günümüzde genel olarak sağlık sorunu Covid-19 salgını olmaktadır. Covid-19 salgını da olmak üzere bütün salgın hastalıklar kişilerin ve ailelerin, kurumların veya herhangi bir ilin, yörenin veya bölgenin sınırını aşan bir sorundur. Bunun için salgının önlenebilmesi hükümetler tarafından uygulanması gereken halkçı sağlık politikalarıyla mümkün olabilir. İnsanı, sağlığını ve emeğini başa almayan bir hükümetin ve devletin salgını önleyeceği/önleyebileceği düşünülemez.

Salgın hastalıkların olmaması veya çıkınca önlenebilmesi için her şeyden önce ülkede halkçı, demokratik ve emekten yana bir sağlık politikası gerekir. Kapitalizm ile yönetilen bir ülkede bu tam anlamıyla mümkün olmamaktadır. Halktan, emekten ve sağlıktan yana mücadele veren kurum ve yığınlar, bu konuda hükümetlere kısmen ve göreceli olarak adımlar attırabilir. Bu da yeterli ve kalıcı bir çözüm olamamaktadır.

Halk sağlığının korunması ve salgının önlenmesi için her ülkenin her tarafında yeteri kadar hastane, sağlık çalışanları ve ekipman olmalıdır. Kar amacı güden Özel Hastaneler ve tüm sağlık kurumları ve ağlık hizmetleri kamulaştırılmalıdır. Devletin denetiminde herkese eşit ve yeterli düzeyde hizmet sunulmalıdır. Emeğe saygı temelinde sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ve ücretleri iyileştirilmelidir. Mesleki akademik niteliklerinin artması için azami düzeyde olanak sağlanmalıdır. Sağlık mesleği cazibeli hale getirilmelidir.

Salgının ortaya çıkması ve en ağır bilançoları kapitalist ülkelerde olmaktadır. Covid-19 salgını Çin’de ortaya çıkmasına rağmen orada en kısa zamanda önlemler alınarak kontrol altına alındı. Küba, Vietnam, Laos gibi ülkelerde görüldüğünde en kısa zamanda ciddi önlemlerle kontrol altına alınmaktadır. Bu ülkelerde temel insan ihtiyaçları olan eğitim ve konut gibi sağlık hizmetleri de parasızdır. Sosyalist Küba başta olmak üzere tüm sosyalist ülkeler salgının görüldüğü ülkelere doktor, sağlık görevlisi, ekipman ve aşı göndermektedir. Bu gerçeği kim inkar edebilir?

Covid-19 Salgını (pandemi), dünyada kapitalizmin barbarlığını ve çürümüşlüğünü, insana değer vermediğini ve sağlığını hiçe saydığını büyük çapta açık ve somut olarak ortaya çıkarmaktadır. Salgın koşullarında yaşamakta olan bizleri nasıl da çalıştırdığını gözlerimizle görmekteyiz. Hükümetin nasıl hiç sıkılmadan rahatlıkla yalan söylemesine tanık olmaktayız. Devletin ve hükümetin desteğindeki televizyon, gazete ve sosyal medya hesaplarında güllük gülistanlık bir Türkiye resmedilmekte. Oysa gerçekler bambaşka. Salgın hastalığın döneminde işten çıkarmalar, işsizlik, enflasyon, güvencesizlik katlanarak artmakta. Asgari ücret hızla değer kaybına uğramakta gıda fiyatlarının çoğu yüzde yüzleri çoktan aşmış bulunmakta. Öğretim kurumlarının çoğu kapalı. Kapanmayanlar da formalite icabı öğrenim yapar görünümünde… Hükümet tarafından uygulanan sokağa çıkma yasakları karmakarışık ve ilginç görüntü, durum ve sonuçlara neden olmaktadır.

İşçiler, emekçiler, emekliler ve yoksullar salgının başlarında “Üretimi durduramayız!” diyen MHP destekli AKP-Saray Rejiminin niyetini bugün daha iyi anlamış bulunmaktadır. Bugünlerde “Salgın değil, kapitalizm öldürür!” özdeyişi giderek daha çok kişi tarafından bilince çıkarılmaktadır. Kapitalizmin barbarlığını bilince çıkarmak elbette çok önemli ve değerlidir. Asıl en önemli ve değerli olan ise kapitalizme karşı durarak sosyalizmi savunmak ve mücadele etmektir. Kapitalizm insana, toprağa, çevreye, bitkilere, hayvanlara, doğaya ve kısacası her şeye para gözüyle bakarak değerlendirmektedir. Bu amaç için insanı sömürür, doğayı talan eder, tarihi eserleri, sanat ve kültürel değerleri tahrip eder. Gerektiğinde yozlaştırır. İçini boşaltır, görünüşü albeni yapar. Kapitalizm böyle bir toplumsal düzen olduğu için halk sağlığına para gözüyle bakmaktadır. Sağlık konusunda nasıl para kazanacağını düşünür. Sağlık kurumlarını özelleştirir. Sağlık alanında acımasız bir rekabeti doğurur ve teşvik eder. Bir avuç kadar sayıda olan çıkarcı grubu bu alanda nemalandırır. Böyle olduğu için ne hastalıklar azalır ne salgınlar önlenir ne ilaç ve tedavi ücretleri ucuz olur. Türkiye’de devlet hastanelerinin sayısı az olduğu gibi kapasiteleri de düşüktür. Ciddi sağlık sorunu olan hastaların büyük bir kısmı bulundukları şehirden başka şehirlerin hastanelerine havale edilmektedir. Buna rağmen sanki sorun Devlet Hastaneleri’ndenmiş gibi kapatılmaya çalışılmakta ‘Şehir Hastaneleri’ adı altında özelleştirme yapılmaktadır. Bu da sağlık hizmetlerini zorlaştırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Tek bir yararı varsa o da hastane sahiplerinin insan sağlığı üzerinde korkunç para kazanmalarıdır. Kapitalizm, sağlığı, hastayı ve doktoru ‘para kazandıran bir meta’ olarak kabul etmektedir.

Sonuç olarak özetlersek kapitalizm öldürmektedir. Kapitalizmde sadece salgınlardan değil, açlıktan, yoksulluktan, ağır çalışma koşullarından, içkiden, uyuşturucudan, sömürülmekten, ezilmekten, cinsiyet ayrımcılığından, çevre kirliliğinden ve çürümüşlüklerden her yıl binlerce insan ölmektedir. Ölenlerin birkaç katı kadar insan iyileşmemekte, sakat kalmakta ve kötü bir yaşamın kıskacında eriyip gitmektedir.

‘Dünkü Türkiye çok güzeldi de bugünkü Türkiye mi çok kötü?’ Soru tersine çevrilerek de sorulabilir. Hükümet ve devlet yetkilileri halkın tepkisini bastırmak için iki de bir televizyon ekranlarında, kongre ve miting meydanlarında bu mealde sorarlar. Cevabını da yine kendileri istediği gibi verirler. Bu, yalancılığın ikiyüzlülüğün daniskasıdır. Yoksullarla, işçilerle, emekçilerle, kadın ve gençlerle dalga geçmektir. Kapitalizmin borazanları politikalarını sık dokur, ince eler. Kapitalistler, muazzam örgütlüdür. Ülkenin ve halkın egemenliği ellerinde olduğu için güçlüdür. Güçlü oldukları kadar deneyimlidir. Kapitalizmin güvencesi devletin kendisidir.  Bir o kadar da acımasızdır.  Bu gerçek en geniş ezilen halk yığınları ve işçi sınıfı tarafından bilince çıkarılarak birleşik devrimci bir mücadele örülmedikçe kapitalizm hep tek alternatif olarak kalacaktır! Çünkü kapitalizm var oldukça hiçbir zaman özü değişmez. Yani emek- sermaye çelişkisi ve bu çelişkiden doğan sömürü hep var olacak.  Ancak kapitalizmin varlığında çıkarı bulunanlar, yönetenler, şahlar, piyonlar, borazancılar, tosuncuklar, vurguncular…eskir, yenilenir, gelir geçer, yer değiştirir. Kapitalizm, her dönem kendisini yönetecek ‘akıllı ve becerikli’ insanları ortaya çıkarabilmektedir. Bu tipten insanlar her dönemde ayrı bir gövde gösterisiyle, ayrı bir kurtarıcı rolüyle ortaya çıkmaktadır. Kapitalizm, derin kriz dönemlerinde böylelerine çok ihtiyaç duyar. Ortaya çıkıp rol almaları için ortamı hazırlar. Kapitalizmin sözcüsü olan her lider veya lider adayı şamatalı çalışmalarıyla açları, yoksulları, ezilenleri, kadınları ve gençleri peşinde sürüklemek için haddi hesabı belli olmayan harcamalar yapar. Sonuçta kapitalistlere sermaye dağıtır, açlara, yoksullara, ezilen ve sömürülenlere de umut! Öyle bir umut ki şişen kocaman bir balon gibi birdenbire patlayıp havası boşalmaz. Umudun boş olduğu geç bir zaman sonra öğrenilir. Ve bu oyuna kapitalistler ihtiyaç duyduğunda tekrarlanır.

Bugün de kapitalizmin sözcüsü olan MHP destekli AKP-Saray Rejimi tarafından iktidarlarının bekası için halka bir oyun oynanmıyor mu? Asıl öldüren salgın mı, kapitalizm mi?


Konuyla ilişkili diğer makaleler