Seçimler, Analar bir daha ağlamasın!

Seçimler, Analar bir daha ağlamasın!

Halklar, Ortadoğu’da insanlık tarihinin en gaddar ve en trajik olaylarına tanık oldu. Emperyalist güçlerin bölgedeki yerli işbirlikçileriyle ortaya koyduğu projeyle, İŞID çetelerinin eliyle korkunç katliamlar yapıldı. Kurşunlanan, eli, ayağı, başı kesilenler, bin bir işkenceyle katledilenler, köle pazarlarında satılan kadınlar, öldürülen çocuklar, masum bebekler, yerde paramparça insan bedenleri, her taraf kan revan içinde. Bu korkunç katliam ve soykırım manzaraları, insanlığın belleğinden kolay silinip atılmayacaktır.

Burada, uzaktan izlerken biz bile göz yaşlarımıza boğulduk, nefeslerimiz kesildi, tüylerimiz diken diken oldu. O katliamları, o vahşetleri yaşayanların anaların, babaların ve çocukların acıları ise tarif edilemez. “Sözün bittiği yerdir” orası.

Bu katliamlar, onlarca yıl önce sermaye güçlerinin hazırladığı projenin tezgahlanmasıdır. Emperyalizm, “böl-yönet” politikasıyla halkları böler, parçalar, birbirlerine kırdırır. Hem öldürür, hem de kurtarıcı rolünü oynar. Bu yöntemle ülkeleri, halkları ve örgütleri yönetir. Hegemonyasını sürdürür.

Kobanê’de Kürtleri, Yezidileri ve diğer insanları katleden İŞID değil miydi? İŞID’in Amerikan güdümünde paramiliter bir kontra örgütü olduğunu hala öğrenmeyen, anlamayan var mı? ABD, “Kobanê ha düştü, ha düşecek” naralarının atıldığı günlerde sahte kurtarıcı rolünü oynamadı mı? Bombardımanla bölgenin toz-dumana gömüldüğü günlerde “Bıjî Obama!” sesleri yükselmedi mi? Eh! Ne güzel! ‘Hem plan hazırla bölgeyi kan deryasına çevir, hem de halkların gözünü boya, bilinçlerini sulandır ve sonunda bir de Kurtarıcı ol, ayakta alkışlasınlar seni!’. Trajik-komik bir durum. “Ağlar mısın, güler misin?” diye işte tam da buna derler.

Sermayenin dini, imanı, vicdanı, rengi ve ülkesi yoktur. Sermaye, bölgesel çatışmaların ve savaşların kaynağıdır, faşizminin de!.. Emperyalizm, bölgemizden kovulmadıkça; sermayenin diktatörlüğüne son vermedikçe; halkların eşitliğiyle kardeşliği gerçekleşmedikçe faşizmin nesnel koşulları her zaman var olacaktır. Katliamlar yapılabilecek, analar ağlayacak ve göz yaşı dökülecektir.

Anaların ağlaması, nasıl önlenebilir? Evlat acısına kim veya hangi güç son verebilir? Halklarımız bizzat yaşadı. Yakın zamana kadar ülkenin her tarafına veya her tarafından asker cenazeleri, şehit cenazeleri ve gerilla cenazeleri geliyordu. Hiçbir ailenin, halkın ve yörenin her hangi bir kazancı oldu mu? Ölenlerin hepsi yoksul ailelerin evlatları değil miydi? Otuzbeş yıldan bu yana süren savaşların temel kaynağı, ülkenin faşist antidemokratik yönetilmesidir. Faşizm ile işçi sınıfının ekonomik, sendikal, demokratik haklarının budanması, politik örgütlülüğünün zayıflatılması veya dağıtılmasıdır. Emeğin değerinin ayaklar altına alındığı yerde sermaye baştacı yapılır. Bugün içinde yaşadığımız çevreye baktığımızda, “alınteri, göznuru” sahipleri ve dava uğruna “değer, şehit” sahibi olmuş aileler, kirli işlerle zengin olmuş, müteahhit olmuş, ve de iş adamı olmuş kişilere karşı dışlanmıyor mu, veya ikinci planda tutulmuyor mu? Bu tip kesimlerden ve insanlardan yiğit, temiz, onurlu ve özgürlükçü bir duruş beklenemez.

“Emek, en yüce değerdir!” Bu, işçilerin ve emekçilerin ahlaki ve politik belgisidir. Bundan vazgeçilmeyeceği gibi bu değeri yaratan emekçiler, yaşamın her alanında söz ve hak sahibi olacaklardır. Bunun adı, demokrasidir. Demokratik bir yönetimin işbaşına gelmesidir. İşçi sınıfının ekonomik mücadelesiyle birlikte politik örgütlülüğüyle de kendisini burjuvaziye ve diğer sınıf katmanlarına ve güçlere hissetirmesidir. Bugünlerde dalga dalga fabrikalara yayılan, Türkiye’yi sarsan, burjuvaziye “işçi sınıfının mücadele birliği”nin ne olduğunu hissetiren, geri adım attıran, onbeşbine yaklaşan metal işçilerinin şanlı direnişi, her ulustan kadınlara, gençlere ve ilericilere neyi öğretiyor?

İşçi sınıfı, toplumsal ilerlemenin motor gücüdür. Emeği yaratan işçi sınıfı, barışseverdir. İşçi sınıfının politik mücadelesi eğer zayıfsa genel demokrasi mücadelesi zayıf kalır. Ne yapılırsa yapılsın bir türlü köklü kazanımlar elde edilemez. Burjuvazi, kimseye pabuç bırakmaz, zırnık vermez. Bazı kesimlerin göğe arşa çıkardığı “Haziran Direnişi”, neden sönümlendi? Bugün esamesi bile okunmuyor. İşçi sınıfı üretimden gelen gücüyle, politik örgütlülüğüyle katılsaydı sonuç böyle mi olacaktı?

Dün de söyledik, bugün de söylüyoruz: İşçi sınıfı, işçi sınıfı, işçi sınıfı! illa da işçi sınıfı! İşçi sınıfı, rehberimizdir. Ondan öğreniyoruz, onunla yürüdük, onunla yürüyeceğiz. Trakya, Anadolu ve Mezopotamya halkları, işçi sınıfının devrimci mücadelesini soluyarak ulusal ve toplumsal kurtuluşa kavuşacaklardır. Gençler, özgürlük ile coşacak, kadınların yüzü barış ile gülecektir. Analar, “Savaşlar, bir daha olmasın!” dilekleriyle evlatlarıyla, gelinleriyle ve komşularıyla kucaklaşacaktır.

Bugün hepimiz bütün yüreğimizle demokrasiye, barışa ve özgürlüğe koşuyoruz. İşçi sınıfının yolundan ayrılmadan...


Konuyla ilişkili diğer makaleler