SER VERİP SIR VERMEYEN BİR YİĞİT: İBRAHİM KAYPAKKAYA

SER VERİP SIR VERMEYEN BİR YİĞİT: İBRAHİM KAYPAKKAYA

İbrahim KaypakkayaKatledildiğinde 24 yaşında olan İbrahim Kaypakkaya, Çorum'a bağlı Karakaya köyünde doğuyor. İlkokulu bitirince Hasanoğlan İlköğretim Okulu'na, oradan da İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'na giriyor.

FKF ÇALIŞMASI

İstanbul'da aktif bir öğrenci ve devrimci oluyor. Aslında devrimci fikirlerle Hasanoğlan'da tanışıyor ancak bir çok şey İstanbul'da yerli yerine oturuyor. Mücadelenin yükseldiği 1967-68 yıllarında, Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF)'nun Çapa'da şubesini kuruyor.

Okul yönetimi, derneğin 10 kurucu üyesini okuldan bir ay uzaklaştırıyor. Ancak bununla yetinmeyip savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. Daha sonra bu 10 kişiyi okuldan atıyorlar. Onlar da, Danıştay'a dava açıyorlar. Kazanıyorlar. Ancak 10 kişiden sadece İbrahim okula alınmıyor. İbrahim ise bu sürede hiç boş durmuyor ve bütün etkinliklerde yer alıyor.

SINIF ÇALIŞMASI

Forum, Ant Türk Solu, Aydınlık Sosyalist Dergi gibi yayınlarda yazılar yazıyor. 6. Filo ve Kanlı Pazar eylemlerinde de yer alıyor. Okul işgallerine ve boykotlara katılıyor. Trakya'da köy mitinglerinin örgütlenmesine, Demir Döküm, Sungurlar, Horoz Çivi, Petriks, Ege Sanayii, EAS Akü, Gamak, Singer, Derby gibi fabrikalarda işçilerle mücadele örgütlüyor.

İSTANBUL’DAN AYRILIŞ

Okuldan atılınca Çorum'a dönüyor ve Çorum köylerinde çalışmaya başlıyor. Bu bölgedeki çalışmalarını, 'Çorum içinde sınıfların tarihi' konulu inceleme ile yazıya dönüştürüyor. Arkasından Malatya, Antep yörelerinde, Silvan, Nazimiye, Kürecik ilçelerinde, Haydaran'da, Nurhak ve Düzgün dağlarının köylerinde çalışmalar yapıyor. Bu sürelerde de İstanbul ve Ankara'ya gidip geliyor. Yine Malatya'daki çalışmalarını, 'Malatya'da sınıfların tahlili' konulu bir incelemeye dönüştürüyor.

DEVRİMCİ DAYANIŞMA VE KARARLILIK

12 Mayıs 1972'de Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan'ları ihbar edip öldürülmelerine yol açan Kürecik bucağı Kahyalı köyü muhtarı Mustafa Mordeniz'i öldürüyor. Bunu aynı zamanda, dönemin 'devrimci dayanışma' özelliğine uygun olarak, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamı üzerine de yaptığı biliniyor.

POLİTİK GELİŞİMİ

İbrahim Kaypakkaya, FKF örgütlenmesinden sonra Milli Demokratik Devrim (MDD) tezlerini savunuyor. Ayrışma döneminde TİİKP'te yer alıyor. Daha sonra ise TİİKP'e ağır eleştireler getirerek TKP-ML ve TİKKO'yu kuruyor. TKP-ML'nin programını 'Şafak revizyonizmi tezlerinin eleştirisi', 'Milli mesele', Kemalist iktidar dönemi', 'İkinci Dünya Savaşı yılları' ve '27 Mayıs hareketi', 'Kızıl siyasi iktidar öğretisini doğru kavrayalım' başlıklı tezlerinde kaleme alıyor ve düşünsel duruşunu ortaya koyuyor.

ULUSAL SORUN’A ,“MİLLİ MESELE’YE” BAKIŞI

İbrahim Kaypakkaya, yaşadığı dönemde tartışma konusu olan Milli Mesele'de, çok net tavır ortaya koymasıyla biliniyor. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını açık olarak savunuyor ve Kürt sorununa ilişkin tespitlerinde devletin asimilasyon politikasını çok net olarak anlatıyor. Türk ve Kürt halkının birlikte mücadele etmesinin, hatta aynı partide mücadele etmesinin gerekliliğini vurgulayan Kaypakkaya, iki halkın ayrı ayrı mücadele etmesinin sakıncalarına de değinerek, ayrı mücadele halinde her iki halkın da devletin manipülasyonlarına açık hale geleceğini tespit ediyor.

İbrahim şöyle yazıyor; ”Demokratik halk diktatörlüğü sisteminde bütün milletlerin ve dillerin tam eşitliği garanti edilecektir. Hiçbir zorunlu dil tanınmayacak, halka bütün yerli dillerin öğretildiği okullar sağlanacaktır. Halk devletinin anayasası, herhangi bir milletin herhangi bir imtiyaza sahip olmasını ve milli azınlığın haklarına herhangi bir tecavüzü kesinlikle yasaklayacaktır. Her ulusa kendi kaderi tayin etme hakkı tanınacaktır. Bütün bunların gerçekleşmesi için, özellikle yaygın bölgesel özerklik ve tamamen demokratik, yerel, kendi kendini yönetim gereklidir. Bu özerk ve kendi kendini yönetim bölgelerin sınırları, ekonomik ve sosyal şartlar, nüfusun bileşimi vb temeli üzerinde bizzat mahalli nüfus tarafından tayin edilecektir”.

BİR BABANIN EN ZOR ANI

1973 yılı Mayıs ayında baba Ali Kaypakkaya, Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Cezaevi'nde tutuklu bulunan İbrahim'den bir mektup alıyor. Mektupta, o sırada Ankara'da olan babasını İstanbul'a yönlendiren İbrahim, babasından bazı belgeler getirmesini istiyor. Savunmasına yardımcı olacağını söylediği bu belgeleri, İstanbul'da Ahmet Türk adlı bir avukattan alan baba, 19 Mayıs 1973 günü Diyarbakır'a varıyor. Doğrudan cezaevine giden baba, görevliler tarafından engellemeyle karşılanıyor ve 'görüşemezsin' yanıtını alıyor. Baba, belge getirdiğini söyleyip ısrar ediyor. Bunun üzerine cezaevi komutanı olan Yarbay rütbeli biri geliyor ve tartışma sertleşiyor. Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Şükrü Olcay'a çıkarıyorlar babayı. Korgeneral Olcay, oğlunu görmekte ısrar eden babaya, "Oğlun intihar etti" diyor. Yaşadığı şoka rağmen söylenen şeye inanmayan baba, "O intihar etmez, siz öldürmüşsünüzdür" diyor. Aralarında geçen tartışmada Korgeneral babayı tehdit ediyor. Ancak babanın ısrarı karşısında, hastane müdürünü çağırıyor ve İbrahim'in cesedinin babaya verilmesini emrediyor.

Baba Ali Kaypakkaya, oğlunun cesedini teslim aldığı anı çok acı hatırlıyor. Çünkü oğlunun kafası bedeninden ayrılmış şekilde, kesik olarak teslim ediliyor. Ayrıca elleri ve bacakları da kesik olan İbrahim'in, kaba yerlerinde de çok derin yarıklar görüyor. Bunların nedenini soran babaya "Otopsi için yaptık" diyorlar. Baba, oğlunu kefene sararak alıp götürüyor...

Omuzlarında, dünyanın bütün ağırlığını taşımaktadır şimdi. Morga oğlunu almaya gider. “Git tabut getir” derler. Tabut yaptırır, ceset bozulmasın diye ilaç, kefen alır. Kafası kesilmiş, kasıkları parçalanmış, vücudunda delikler olan oğlunun cesedini bir torbaya koyar, tabuta yerleştirir. 5 Liraya bir hamal tutar. Cenazeyi ve tabutu taşır, içine koyarlar. Hamal babaya döner; “Ne oldu, bu nedir?” der. “Oğlumdur” der baba, “Devrimciydi, burada, işkencede öldürdüler, onun cenazesidir” diye karşılık verir. Bir babaya, bir de cenazeye bakar, Diyarbakırlıdır hamal, ağlamaya başlar; “Ben almayayım o 5 Lirayı, helal olsun” der, hıçkıra hıçkıra ağlar, yürür, gider…

NE OLMUŞTU, NASIL YAKALANMIŞTI?

24 Ocak 1973'de Dersim'in, Vartinik Köyü, Mirik mezrasında kaldığı yer basılmış, arkadaşı Ali Haydar Yıldız öldürülmüş, kendisi yaralı olarak kurtulmuştur. İki-üç gün bir mağarada kalmış, çok kan kaybetmesi üzerine yakındaki bir köye inmiş, onu konuk eden ev sahibinin ihbarıyla yakalanarak, yaralı halde karda, buzda yürütülmesi sonucu ayakları donmuş ve hastanede, biri hariç bütün parmakları kendinden izin almaksızın uyutularak kesilmiştir. İyileştikten sonra dört ay boyunca işkence yapılmış, konuşmamıştır. En son 16 Mayıs günü, bitişik hücrede kalan Siverekli bir kadın tarafından işkence götürülürken görülmüştür…

Politika Gazetesi Yayın Kollektifi olarak İbrahim Kaypakkaya’nın anısı ve mücadelesine saygımızı dile getiriyor, katledilişinin 45. yıl dönümünde, onu katleden canilerin er ya da geç hesap verecekleri günler için mücadelemizi sürdüreceğimizi belirtiyoruz.


Konuyla ilişkili diğer makaleler