SUİKASTININ 100. YILINDA KARL LİEBKNECHT: ESAS DÜŞMAN, KENDİ ÜLKEMİZDEDİR!

SUİKASTININ 100. YILINDA KARL LİEBKNECHT: ESAS DÜŞMAN, KENDİ ÜLKEMİZDEDİR!

Karl LiebknechtHer ne kadar ayırmak kolay olmasa da biz Karl Liebknecht ile hatta onun da bir sözü üzerinden savaş yıllarına gidelim: “Esas düşman kendi ülkemizdedir!” Kimdir bu düşman? Neden 'esas'tır?

İster başkentlerden top sesleri duyulsun, ister uzak diyarlardan sessiz çığlıklar yükselsin, savaş kapıya dayandığı zaman, şovenizme göğüs gerebilecek devrimcilere kolay rastlanmıyor. Hele bir de dünya tarihinin görüp görebileceği belki en vahşi paylaşım savaşının kirli rüzgarları esiyorsa, bunu başarabilenler uzaktan yapayalnız görünüyor.

Ne var ki tarih bize bu ‘yalnız’ devrimcileri hatırlatıyor. 15 Ocak 2019, Berlin’de iki devrimci önderin; Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in korkunç bir şekilde öldürülüşünün 100. yılı… Luxemburg ve Liebknecht’in ismi her şeyden önce I. Paylaşım Savaşı’nın en karanlık günlerinde, en cesur adımları atmalarıyla anılıyor. Şüphesiz bu yıldönümünde Almanya’da işçi sınıfı iktidarı için mücadele veren Spartacusbund’u tüm kadrolarıyla, toplumda uyandırdığı yankıyla ele almak gerekiyor. Her ne kadar ayırmak kolay olmasa da biz Karl Liebknecht ile, hatta onun da bir sözü üzerinden savaş yıllarına gidelim: “Esas düşman kendi ülkemizdedir!”

Kimdir bu düşman? Neden ‘esas’tır? Yoksa bahsedilen ‘esas düşmandan’ başka düşmanlar da var mıdır? Tüm bunları yanıtlamak için kısaca savaşın hüküm sürdüğü yıllarda Alman sosyalistlerinin durumuna kısaca değinmekte fayda var. İkinci Enternasyonal dendiğinde akıllara kuruluş sürecinden çok, kopuş süreci geliyor. 1914 yılında savaş başladığında, ülkelerin işçi sınıfları, karşı cephelerde birbirlerine kurşun sıkarken dönemin çoğu sosyal demokrat partileri, Enternasyonal’in ismini dahi hiçe sayarak savaşa karşı tutumlarını kendi ulusal burjuvazilerinden yana belirler. Karşı tavır alanlardan Lenin şöyle yazıyor, “Bugün her kim ilerici burjuvazinin çağında Marx’ın savaşlara karşı tavrına referans verir ve Marx’ın “işçilerin vatanı yoktur” önermesini unutursa (bu önerme tam da gerici ve gününü doldurmuş burjuvazi çağı, sosyalist devrim çağı için geçerlidir), o Marx’ı utanmazca çarpıtıyor, sosyalist bakış açısının yerine burjuva bakış açısını ikame ediyor demektir.”

SAVAŞ KREDİLERİNE TEK ALEYHTE OY

Yalanlar ve çıkarlarla kirletilmiş böylesi bir dünya sahnesinde SPD de savaştan yana tavır alarak 4 Ağustos 1914’te savaş kredilerini onaylar. SPD üyesi Liebknecht de parti disiplini gereği lehte oy verenler arasındadır. Fakat aynı yılın Aralık ayında Parlamento’da yine savaş kredileri oylanırken tek aleyhte oy kullanan Liebknecht’den başkası değildir. Başta bir adet oy, basit ve önemsiz gibi dursa da aslında görünenden daha etkili sonuçlar doğurabilecek bir hamledir. Alman burjuvazisi savaşın cephede ve cephe gerisindeki tüm yükünü işçilerin omzuna bindirmişken, ‘istenmeyen’ yankılar uyandırabilecek 1 oy söz konusudur. İnce buzların üzerinde yapılan bu paten gösterisinin ‘görkemini’ korumak için sosyal demokrat Reichstag grubu Liebknecht’in parlamento grubundan ihraç edilmesini önerir. Ancak bunun yerine kullanılan oyun cezası, Liebknecht’in levazım askeri olarak orduya alınmasıyla kesilir. SPD’den kopuş da bu dönemde başlar. Alman emek hareketleri tarihi üzerine çalışan Annelies Laschitza bu dönem hakkında şöyle söylüyor: “Liebknecht, parlamento oturumlarını en etkin şekilde kullanmaya devam etti ve Alman solunun uluslararası saygı gören birleştirici bir şahsiyeti oldu.”

ASIL DÜŞMAN VE DİĞER DÜŞMANLAR

Bu süre içinde Spartakusbund ile yoluna devam eden Liebknecht Mayıs 1915’de ileride ismiyle beraber anılacak, “Esas düşman, kendi ülkemizdedir! (Der Hauptfeind steht im eigenen Land!)” cümlesinin geçtiği bildiriyi kaleme alır: “Alman halkının esas düşmanı Almanya’dadır: Alman emperyalizmi, Alman savaş partisi, Alman gizli diplomasisi. Alman halkı evdeki bu düşmanla siyasi bir mücadeleyle savaşmalıdır, kendi emperyalistlerine karşı savaşan diğer ülkelerin proletaryasıyla işbirliği yaparak…”

Bu ifadeyi Almanya dışında ilk kullananlardan biri olan Lenin, sık sık yazdığı metinlerde ‘esas düşman’dan bahseder ve Liebknecht’e atıfta bulunur. Sözün içeriğine dönecek olursak, aslında metnin yukarıda belirttiğimiz bir kısmı, soru işaretlerine yer vermeksizin anlamı açıklıyor. Başta sorduğumuz sorulardan sadece bir tanesini biraz daha açmak gerekebilir: ‘Esas düşman’dan öte başka düşmanlar da var mıdır? Farklı bir açıdan bakarsak, Liebknecht’in “Alman emperyalizmi, Alman savaş partisi, vb” gibi düşmanlardan bahsederken ‘sadece’ ifadesi yerine ‘esas’ı kullanması ortada açık bir şekilde sözü edilenden başka düşmanların olduğunu gösteriyor. Fakat takibindeki cümle bu ifadeyi açıklıyor: Başka ülke proletaryalarının savaştığı kendi emperyalizmleri, ikincil konumdaki düşmanların ta kendisindir.

‘LİEBKNECHT HENDEKLERDEKİ EN POPÜLER KİŞİ’

“Halkın işçileri, yoldaşları, kadınları, Cihan Harbi’nin bu ikinci 1 Mayıs’ının enternasyonal sosyalizm için, emperyalist kasaplığa karşı bir protesto yapmadan gelip geçmesine izin vermeyin! Bu Mayıs’ın ilk günü kardeşlik elimizi tüm bariyerlerin, tüm sınırların üzerinden Fransa, Belçika, Rusya, İngiltere ve Sırbistan halklarına uzatıyoruz. Mayıs’ın birinci günü binlerce ve binlerce sesi haykırıyoruz. İnsanları öldürmenin yüz kızartıcı suçu dursun! (…)”

Berlin’de Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in oluşturduğu grubun 1 Mayıs 1916’da işçilere seslendiği çağrı metni böyle başlıyor. Gün geldiğinde “Kahrolsun savaş! Kahrolsun hükümet!” sloganlarıyla Berlin’in kalbindeki Postdamer Platz’da büyük bir gösteri düzenlenir. Toplanmanın canlandırdığı savaş karşıtlığını, Liebknecht’in eylemin hemen ertesinde tutuklanmasından anlıyoruz. Ancak Almanya’daki işçilerin de buna verecek bir cevabı vardır: Tutuklamayı 55 bin kişinin katıldığı büyük bir grev dalgası ‘protesto eder’.

Sayıca SPD’yi yakalamasa da Spartakistlerin bu yıllarda savaş karşıtı muhalefeti ciddi anlamda etkilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Hatta karşı cepheden yapılan bir yorum da bunu destekliyor: Karl Kautsky, Victor Adler’e yazdığı 7 Ağustos 1917 tarihli mektubunda şöyle yazıyor: “Onların radikalizmi geniş, eğitimsiz kitlelerin hâlihazırdaki ihtiyaçlarına denk düşüyor. Liebknecht bugün hendeklerdeki en popüler kişi. Her kim siperlerde bulunduysa istisnasız aynı şeyi söylüyor. Memnuniyetsiz kitleler onun somut politik hattından hiçbir şey anlamıyor, ama onu savaşı sona erdirmek için mücadele eden adam olarak görüyorlar ve onlar için esas mesele bu.”

DONANMADA KIZIL BAYRAK

Liebknecht ve Luxemburg’un öldürülmesinden sonra 1919’da yazdığı bir makalede Troçki de bu 1 Mayıs eyleminden bahsediyor Leibknecht’i ‘Spartaküs’ün ta kendisine benzetiyor: “Kendi kişiliğinin gücünü, bir asker olarak Berlin Potsdam Meydanı’nda burjuvazi ve onun militarizmine karşı açık bir isyan bayrağını yükselttiğinde keşfetmişti. Liebknecht tutuklandı. Hücre hapsi ve çalışma kampı onun devrimci cesaretini kıramadı. Hücresinde bekledi ve isabetli öngörülerde bulundu. Geçen yıl Kasım ayında serbest bırakıldığında, Liebknecht derhal Alman işçi sınıfının en iyi ve en kararlı unsurlarının başına geçti. Spartaküs, kendini Spartakistlerin safında buldu ve elinde onların bayrağıyla öldü.”

Leibknecht’in devrim mücadelesi ve iktidarın konseylere devredilmesi için girişilen çabalardan ayrıntılı bahsedersek yazımızın kapsamı dışına çıkabiliriz. Bu nedenle şimdilik bu konuyu başka yazılara bırakalım. Kısaca Liebknecht yüzlerce işçinin eşliğinde cezaevinden çıktıktan sonra ne olduğunu söylemekle yetinelim. Bu tarihte bambaşka bir Almanya vardır. Her şeyden önce Rusya’da Şubat ve Ekim Devrimi’nin haberi Almanya’ya çok hızlı ulaşır. 1918 Kasım’ında Almanya’nın yenilgisi neredeyse kesinleşmişken Amiral Franz von Hipper komutasındaki filo, İngilizlere karşı yapılacak son bir saldırı planlar. Thüringen gemisinin komutanı, “Son iki bin atışımızı yaptıktan sonra dalgalanan bayraklarımızla batacağız” dese de erler ayaklanır ve silahları ele geçirdikten sonra gemide kızıl bayrak dalgalanmaya başlar. Kiel’de yaşananlar ‘İşçi ve Askerler Konseyi’nin kurulmasıyla sonuçlanır. SPD’nin araya girmesiyle Kiel kısmen denetim altına alınır ama devrim yayılır ve çok geçmeden monarşinin sonu gelir. Bu dönem için Rusya’da Şubat’tan Kasım ayına kadar yaşananların, Almanya’da yalnızca üç ay içerisinde yaşandığı benzetmesi pek de yanlış görünmüyor. Elbette sonu için aynı benzetmeyi yapmak mümkün değil. Kanlı mücadelelerle geçen bu dönemin en önemli tarihlerinden biriyse 15 Ocak günüdür. İki devrimci önder bu tarihte korkunç bir biçimde katledilir…

TARİH KİMİ YAZAR?

‘Tarih yazacak’ ya da ‘hatırlayacak’ dediğinde geri dönüşü şüpheli bir ifade, geleceğe havale edilmiş gibi hissedilir. Tarih muzafferlerin tarihi olsaydı, bu sözden bir dönüş beklemek gerçekten ahmakça olurdu. Fakat ne mutlu ki bu işler öyle yürümüyor. Karl Kautsky’nin ismi hâlâ kitaplarda geçiyorsa, bunda ‘Dönek Kautsky’ olmasının payı yok mudur? Bugün ‘kaybeden’ bir devrim hatırlanıyor, üzerine tartışılıyorsa bir noktada tarih hatırlamış sayılmaz mı? Haftaya 15 Ocak günü geldiğinde dünyada binlerce insan Luxemburg ve Liebknecht’i anma etkinliklerine katılacak. Basit bir anma etkinliğinden ‘tarih mirası’ çıkarmanın zor olduğunu düşünebilirsiniz. Bu yanlış bir yorum da olmasa gerek. Ancak basit anmaların altını eşelediğimizde kendimizi dünde, bugünde ve gelecekte bulabiliyorsak belki olağanın bir adımın ilerisinde olduğumuzu söyleyebiliriz.

Luxemburg ve Liebknecht’in anmasında anımsanan yalnızca korkunç bir şekilde katledilişleri ve gerek eylemde gerek siyasetteki cesaretleri değil. Elbette biz, siyasi cesaretlerine, hatta onu da sadece bir söz üzerinden, kısaca inceledik. Ancak kimileri bulunduğu çöplükle anıladursun tarih Luxemburg ve Liebknecht’i anımsıyor; “çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar eşit olmayan savaşta / ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden / sana liman gösterdiler uzakta.”

Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı linkler

1- Histoire Mondiale Des Socialismes – Jean Elleinstein (Tome 3 – Editions des Lilas)

2- Savaşa karşı savaş: Cihan Harbi’nde Lenin, Liebknecht, Luxemburg – Sungur Savran (Devrimci Marksizm, Sayı: 25)

3- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi – Cilt 2 (İletişim Yayınları)

4- Rosa Luxemburg, Her Şeye Rağmen, Tutkuyla Yaşamak – Annelies Laschitza (Yordam Kitap)

5- https://www.evrensel.net/h…/364527/kasim-devriminin-100-yili

6-https://www.wikisosyalizm.org/Tro%C3%A7ki_-_Karl_Liebknecht…

7- http://j.poitou.free.fr/bln/p-doc/1916.html

8- https://wikirouge.net/Karl_Liebknecht

9- https://www.marxists.org/…/works/1915/05/main-enemy-home.htm

10- https://spartacus-educational.com/GERliebknecht.htm

11- https://www.evrensel.net/h…/304116/rosa-ve-karlin-oldurulusu

(İlk olarak Gazete Duvar’da yayınlanmıştır.)

Almanya Komünist Partisi - KPD’nin Kurucuları Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’u Katledilmelerinin 100. Yılında Saygıyla Anıyoruz… Onların Anılarını Savaşımımızda Yaşatıyoruz!

Politika Yayın Kolektifi


Konuyla ilişkili diğer makaleler