Türk Faşizminin Söylem Değişikliği ve Türkiye Solu’nun Yanılgıları

Türk Faşizminin Söylem Değişikliği ve Türkiye Solu’nun Yanılgıları

İlgilenen herkesin malumudur ki Alman faşizminin nüveleri, Lenin’in amansızca eleştirdiği ve mücadele ettiği Alman Sosyal Demokratları tarafından, 20. Yüzyılın başlarında tüm Avrupa’ya ekilmiştir. O Alman faşizmi ki küçümen Hollanda’nın bile sömürgelere sahip olmasına karşın, Dünya’da sömürge sahibi ol(a)mamış koskoca(!) Alman ırkının hayallerini gerçekleştirmek için, Makedonya’da ortaya çıkmış “Büyük Turan” heveslisi İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni, ırkçı-şoven hayallerle Anadolu’ya bir çekirge sürüsü gibi salıp önce Rumları, ardından Ermenileri katletmiş, kalanları da kadim topraklarından sürmüş ve Enver Paşa gibi büyük(!) Türk hayalperestini “Rehberimiz Kuran, yolumuz Turan” şiarıyla Hazar Denizi’ne kadar (-ki asıl hedef Hazar bölgesini ve petrollerini Alman ırkının kontrolüne geçirmekti) saldırtarak Avrupa’da uluslaşma süreciyle birlikte büyük yenilgilere uğramış geç dönem Türk ırkına kendi yayılmacı ve faşist düşünce ve inancını zerk etmiştir.

İşte bu ırkçı-şoven Türk anlayışı da bütün yenilgi ve kayıplara rağmen, Türkiye’de tüm devrimci hareketlerin nüvelerini ekmiş olan ve Bakü ruhuyla Anadolu’ya geçip Kurtuluş Savaşı’nı Emperyalizme karşı Halk Savaşı’na dönüştürmek için Türkiye’ye gelen ONBEŞ’leri Karadeniz’de katlederek T.C. kimliği üzerinden kurdukları yeni devleti tek ırk üzerinden tanımlayarak, 1920’den bugüne, bütün başkaldırıları kanla bastıran, bütün ‘hak, hukuk, ekmek, demokrasi talepleri’ ni boğan ve 70’li yıllarda “Ya sev ya terk et.” söylemiyle komünistleri, demokratları, hatta sosyal demokrat olmaya çalışanları faşist çetelerce katleden, işkencelerde öldüren, 12 Eylül zindanlarına tıkan bu anlayış, 2002’den bu yana, yeni bir kılıf ve anlayışla sürmektedir.

Bu yeni anlayış, geçmişte ‘Türk-İslam’ senteziyle ifade edilen ve anlayışta hiçbir sapma ve değişiklik olmaksızın- sadece öncelikler değişmiştir- günümüzde ‘İslam-i Türk’ sentezi kılıfına bürünmüş ve AKP-Saray iktidarının ‘derin’ yapı ile anlaşması sonucu hayata geçirilmiştir. Yeni söylem ise “Ya biat et ya teröristsin”. Bu söylemin de daha öncekinden bir farkı yok. Dedik ya, sadece kılıf değişmiştir.

Dolayısıyla 2002’den bu güne iktidar olan anlayışı geçmişten ve Emperyalist odaklardan ayrı ve farklı düşünmek, en azından aymazlıktır. Tarih okumalarını bilgiye ve sınıf bilincine sahip olmadan yapanlar, ister istemez bugünkü iktidarı geçmişin karşıtı olarak görecek; dolayısıyla bugünkü iktidara karşı ‘Cumhuriyet Kazanımları’ söylemiyle cepheler kurmaya çalışacaklardır. Halbuki bu devrimci –demokrat kişi ve örgütler, soruna sınıfsal bakabilseler, bugünkü iktidarın asıl görevinin, silah baronlarına ve uluslararası finans sektörün neo-liberal politikalarına alan açabilmek, yerli-işbirlikçi tekelci sermayenin sömürüsünü katmerleştirmek adına (ki bunu yeni başkan birkaç gün önce övünerek itiraf etmiştir), köhnemiş kurulu T.C. sistemini dönüştürerek yaşatmak olduğunu göreceklerdir.

Bu tespitten hareketle, tüm sol-sosyalist örgüt ve bireylere söyleyeceklerimizi şöyle sıralayabiliriz:

1. İttihat Terakki anlayışının yarattığı tekçi ve ırkçı anlayış günümüzde de aynen ve daha kurnazca devam etmektedir.

2. Rum ve Ermeni katliamlarını yapan, Koçgiri, Ağrı, Dersim katliamına imza atan Teşkilat-ı Mahsusa, bugün iktidardadır.

3. Bu teşkilatın faaliyetleri, günümüzde de bütün Kürt coğrafyasında sürmektedir.

4. Günümüz iktidarı, 2002’den bugüne, tekelci burjuvazinin ve uluslararası finans sektörün bütün istek ve taleplerini yerine getirerek her alanda sömürüyü katmerleştirmektedir.

5. Bütün dünya rekorlarını kırsa bile, ‘Kurucu irade’ olarak kendini ifade eden CHP’nin yürüyüşleri, mitingleri, sosyalistler müdahil olmadıkça –ki son yürüyüş ve mitingde sadece ‘dahil’ olunmuştur- anti-kapitalist, anti-emperyalist bir kimlik kazanamayacaktır.

6. Bütün bunlara bağlı olarak, işçi sınıfının iradi ve belirleyici gücüne inanmayan küçük burjuva örgütler (Kendilerini sosyalist olarak ifade etmeleri tek başına bir şey ifade etmez.), bu anlayışla ‘Kurcu irade’nin yedeği olmaktan ileri gidemeyeceklerdir.

7. Kendi burjuva meclisini bile 7 Haziran 2015’ten itibaren feshetmiş ve 15 Temmuz’daki kontrollü darbe ile gücünü perçinleyerek Kürt, sosyalist, demokrat milletvekillerini türlü baskı, hile ve entrikalarla bünyesinden atmaya çalışan bu diktatoryanın, bundan sonra seçimle alaşağı edilemeyeceği bilinmelidir.

Bu gerçeklikten hareketle, asıl görevimiz; sisteme karşı yapılan tüm yürüyüş, miting ve eylemlere katılmak, bunları yönetmek ve yönlendirmektir. Bunu yapabilmenin biricik yolu, fabrikalarda, işyerlerinde, mahallelerde; işçi sınıfıyla, emekçi ve yoksullarla, işsizlerle buluşarak, halkın meclislerini kurmaktan geçmektedir. Sömürüye ve faşizme karşı mücadele, sadece cesaretli olmak ve birlikte olmakla mümkündür.


Konuyla ilişkili diğer makaleler