Türkiye ve Dünyaya Bakış - 145

Türkiye ve Dünyaya Bakış - 145

Türkiye ve Dünyaya Bakış - 145

12 Eylül 41 yıl sonra da sürüyor

12 Eylül 1980 askersel faşist darbesinin üzerinden tam 41 yıl geçmiş. Hatırlayalım. 12 Eylül öncesi sınıf mücadelesi önemli bir yükseliş süreci içindeydi. 1976’dan itibaren işçilerin, köylülerin, gençlerin, kadınların her alanda devrimci duruşları ve eylemlilikleri ülkenin dört bir yanını sarmıştı.

Devlet 1 Mayıs 1977’de başlayan katliam ve her gün ülke çapında ortalama 40 kişinin katledildiği bir atmosferde 1978 Maraş Katliamı ile Sıkıyönetim idaresine geçiş yapmanın gerekçelerini yaratmıştı. 1 Mayıslar yılın tümüne yayılan devrimci bilinçlenmenin dışa vurumuydu. Kürt illerinde devrimci uyanış, ulusal bilincin dışa vurumu ile sınıf mücadelesinin yükselişi iç içe gelişiyordu. İşçi sınıfı DGM Direnişi ile devlete geri adım attırmıştı. “DGM’yi Ezdik Sıra MESS’te” sloganı 12 Eylül günleri öncesi gündemi belirliyordu. Tüm MESS üyesi fabrikalarda grev ve direnişler yaygın bir biçimde sürüyordu. Ekonomi dibe vurmuş, egemen siyaset tıkanmıştı.

ABD emperyalizminin uydusu olan TC egemenleri ise o dönemdeki soğuk savaş koşullarında savaş makinesi NATO’nun önemli bir üyesi olarak bunalımlarından ve krizlerinden çıkış yolu arıyorlardı. 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları onların çözüm reçetesi idi ama sınıf mücadelesi ve gelişen halk hareketi uygulanmasına müsaade etmiyordu. Bizzat ABD’deki merkezlerde planlanan 12 Eylül faşist darbesi kararı bu koşullarda verildi ve askerlere uygulatıldı. Ezilecek olan MESS’in o dönemdeki başı Turgut Özal daha sonra Başbakan ve Cumhurbaşkanı yapıldı. Türkiye kanlı bir 12 Eylül sürecinden sonra neo-liberal ekonomik ve siyasi politikalara yelken açtı.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllar önce 12 Eylül darbesinin faşist başı Kenan Evren’in kulağına “Sizin döneminizde İstanbul Belediye Başkanı olsaydım İstanbul’u uçururdum” sözlerini fısıldaması aslında günümüzdeki yönetimin kodlarını ortaya koymaktadır. Bu ifade bugün 12 Eylül’ün faşist ruhunun devamının açık ifadesidir. ABD ve AB emperyalistlerinin, NATO şeflerinin bugün Türkiye’de faşist MHP-AKP-Saray rejimini desteklemelerinin nedeni budur.

Ancak Komünist Partisi Manifestosu’nda Marks ve Engels’in isabetli bir şekilde ifade ettikleri görüş geçerliliğini korumaktadır. “Burjuvazi kendi mezar kazıcısını bağrında yetiştirmektedir”. Burjuvazinin mezar kazıcısı işçi sınıfıdır. Yeni olmamakla birlikte buna eklenen yeni ögeler vardır. Dünyayı savaşlarla yönetmeye çalışan emperyalist burjuvazi, savaşın yarattığı yıkımlarda inim inim inletilmeye çalışılan yoksul halkları da mezar kazıcılarına eklemiştir. 1917 Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, I. Dünya Savaşı’nın yarattığı açlık, yoksulluk ve ölümlerin sonunda gerçekleşmiştir. 1945 Doğu Avrupa’daki Halk Demokrasilerinin oluşmasına II. Dünya Savaşı neden olmuştur. Onu 1949 Çin Devrimi izlemiştir.

Burjuvazi geçmişten ders çıkarmıyor. Ya da girdiği bunalımları aşmak için savaşları körüklemekten başka seçeneğe sahip değil. Ne ki, bu savaşlar da onların sonunu hazırlıyor. Halkların devrimci ayaklanmaları işçi sınıfının bilimsel dünya görüşü ile birleşince sonuç alıcı oluyor. ABD ve AB emperyalistleri, TC’nin egemen sınıfları, işbirlikçi tekelci burjuvazi, tarihten ders almamış gibi bölgemizde savaşı körüklüyorlar ve Türkiye de bu savaşta aktif bir görev üstleniyor. Anlayanlar açısından bu cümlelerin sonunu getirmek için bir neden yok. TC egemenleri Ortadoğu’da ve ülkemizin de topraklarında süren haksız savaşın sonuçlarını muhakkak yaşayacaklardır. 12 Eylül faşist darbesi ve onun bugüne kadar süren uygulamaları yerle bir olacaktır. Bu günler çok da uzakta değildir…

İşte o zaman, hep birlikte 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü sürecinde işkencede, darağacında, sokakta, dağda katledilen ülkemizin yüz akı devrimcilerin, sosyalistlerin, komünistlerin görevlerini bir nebze de olsa tamamlamış olacağız.

12 Eylül 2021


Konuyla ilişkili diğer makaleler