Türkiye ve Dünyaya Bakış - 3

Türkiye ve Dünyaya Bakış - 3

Türkiye ve Dünyaya Bakış - 3

SARAY’IN “YENİ” ESKİ KÜRT TAKTİĞİ

CB Erdoğan hafta sonları günde 2-3 toplantı, konferans, kongre, miting ve açılışa katılıyor. Konuşmaları artık ne dediğini takip etmek açısından dahi çekilmez hale geldi.

Dikkat edersek, en baş meselesi Kürt halkının özgürlük mücadelesi. Onu takiben de her hafta kendi müttefiği olan ve iktidarını ayakta tutmak için destekleyen Almanya, Fransa veya ABD’ye çatıyor. Öyle böyle çatma da değil. İsim vererek o ülkelerin en tepe yöneticileri ile dalaşıyor gözüküyor. Halbuki bu ifadelerin tümü boş. Adını saydığımız tüm ülke yöneticileri ile ya kendi ya da bakanları görüşüyor. Bu ülkeler kendisine ayakta kalabilmesi için para, silah ve sermaye veriyor.

Diğer bir konu da sanki varmış gibi ülke içi muhalefete sataşması. Dikkat ederseniz Akşener’e pek bulaşmıyor, o kartı cebinde tutuyor. Ancak Kılıçdaroğlu’na bel altından vuruyor. Kılıçdaroğlu da ilginç bir şekilde kendisine yanıt veriyor. Yani kendini anlatmaya çalışıyor. Bizim bildiğimiz bir konu varsa o da şudur; HDP haricinde parlamentoda bulunan tüm partiler ve bulunmayan BBP, VP, İyi parti gibi partiler, “mesele vatansa gerisi teferruattır” demagojisinin altına gizlenerek Türk-İslam Sentezi doktrininin ateşli savunucularıdırlar. Onlar 1920’de kurulan ve 1924 Anayasası ile perçinlenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, yani emperyalizm ile göbekten bağlı kapitalist bir devletin koruyucularıdırlar.

Fakat Erdoğan bir oyuna getirileceğinden ve koltuğunu kaybedeceğinden de korkuyor. Emperyalizm açısından bir nöbet değişimi düşünüldüğünden şüpheleniyor, hatta böyle bir niyetin emarelerini okuyor. Onun için de hem dışarıdaki ağababalarına, hem de içerdeki rakiplerine sürekli mesajlar veriyor, bunu yaparken de kendi oy tabanını konsolide etmeye çalışıyor.

Tüm bu olgular cephenin bir yanını ilgilendirirken asıl olarak kendisini ürküten diğer konu Kürt özgürlük mücadelesinin geldiği aşama ve ülkede kürt halkı ve diğer uluslardan işçi ve emekçiler içinden sağladığı kitle desteğidir. 7 Haziran 2015 seçimlerinden itibaren bütün eylemleri bu sorunu kendi lehine çözmek içindi. Bir dahaki seçimlere kadar özgürlük mücadelesini ezip bitirmek ve rahat etmek istiyordu. Ancak seçim tarihi yaklaştıkça bu konuda tedirginlik artmaya başladı. Onun için bir yandan açtığı savaşı sınır ötesine taşıma ve işgalci sömürgeci rolünü geliştirmek dahil her şeyi göze almış durumdadır. Bu gelişme ve işgalin yayılması, çatışmaların çeşitlenmesi bir süre daha sürecek şekilde planlar yapılıyor.

Ancak diğer yandan, kendisinin tarzına hiç de yabancı olmayan bir şekilde “dağdan insinler gelsinler politika yapsınlar” diyor. Bunu da Kürt halkına en ağır hakaretleri yaptığı “onlar bizim sakalımızı kesti, sakalımız şimdi daha gür çıkıyor, onların kollarını kesiyoruz” konuşmasının sonunda söylüyor. Çünkü seçim sürecine hazırlanırken hem oy tabanı açısından savaş üzerinden milliyetçi bir çizgi izliyor, ama diğer yandan ise çatışmalı bir ortamda seçimlere gitmekten her seçim öncesi olduğu gibi çekiniyor. Bu durumda özgürlük hareketinin bir kez daha aynı deneyi yaşamak istemeyeceğini düşünülüyor. Çünkü tüm saldırı, savaş ve hakaretlerine karşı Erdoğan, Kürt halkını bir kez daha oyalamak istiyor. Bu da kendisinin her zaman uygulayageldiği taktik olmuştur.

 

AKKUYU 3. TEMEL ATMA TÖRENİ

Geçtiğimiz hafta Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin Ankara’ya geldi, ve Suriye politikaları, silah ve savunma sistemleri anlaşmaları, turizm, yatırım konularının dışında Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin temel atma törenini Ankara’dan gerçekleştirdiler. Bu üçüncü temel atma töreniydi. Sonuncu da olmayacak. Birincisi çevre düzenlenmesi temel atma töreniydi. İkincisi kıyıyı güçlendirme projesi temel atma töreniydi. Bu seferki de Santralin temel atma töreniydi diyecekler. Bir dahaki sefere de bir Nükleer Türbünün temelini atarlar. 4 türbün planlandığına göre önümüzde en az 4 temel atma töreni daha var dememiz yanlış olmayacaktır.

Aslında mesele bunların hiç birisi değil. Akkuyu projesinin bırakın inşaatını, inşaatını yapacak ve işletecek şirketin ortaklık yapısı daha henüz tamamlanmamış ve 2019 yılına bırakılmıştır. İlginç olan bu gerçeği Putin’in temel atma töreni sonrası yapılan ortak basın toplantısında anlatmasıydı.

Erdoğan’ın bir güç gösterisine ve gündem yaratmaya gereksinimi vardı, Putin de askeri ve siyasi alanda ABD ve NATO ile Türkiye’nin ilişkilerini biraz daha germek ve uluslararası güçler mücadelesinde onlara bir gol daha atmak için dostu Erdoğan’ın isteğini geri çevirmedi ve geldi. Bu vesileyle İran devlet başkanını  da davet ederek bir de üçlü Suriye toplantısı yapmış oldular. NATO üyesi Türkiye sadece Suriye değil Orta Doğu alanında rol kapmaya çalışıyor. Bunu da oldukça acemi ve devletler arası diploması adetlerini hiçe sayarak yürütüyor. Bu kendilerinin bileceği bir konu. Ancak Türkiye’de barış, demokrasi, bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizmden yana çok geniş bir yelpazeyi kapsayan güçler bu gerçeği tüm açıklığı ile irdeliyor. Fakat kamuoyunda bu senaryoyu deşifre edecek yazılı ve görsel basın yayın araçlarının üzerindeki yasaklar ve sansür bu sesin yaygınlaşmasını zorlaştırıyor. Newroz kutlamaları milyonlarca yurtseveri bir araya getirdi ve bütün bu güçler alanlarda birleştiler. Şimdi 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu 1 Mayıs işçi sınıfının birlik mücadele ve dayanışma günü olarak yasakların ve sansürlerin yerle bir edileceği ve halklarımıza gerçeklerin ulaşacağı bir gün olmalıdır.

 

TİP VE TARIK ZİYA EKİNCİ

TİP’in eski kurucularından, vekillerinden ve yöneticilerinden Tarık Ziya Ekinci ile Şaban Erik birlikte bir açıklama kaleme alarak Cumhuriyet ve Birgün gazetelerinde yayınladılar. Biz ilk aşamadan itibaren Tarık Ziya Ekinci ve adı TİP’le birleşmiş birtakım yönetici ve kadroların içinde yer almayacağı yeni bir TİP girişiminin eksik olacağını dile getirmiştik. Siyasi parti kuruluşlarında bir takım yanların eksik olması demek doğru olmayacağı anlamına gelmektedir.

Bu konuda görüşlerimizi bize ulaşan bilgiler dahilinde daha önce yayınladığımız için burada tekrarlamayacağız, ancak o görüşlerimizi ve Tarık Ziya Ekinci ile Şaban Erik’İn birlikte kaleme aldıkları açıklamayı dikkate almalarını, yeniden TİP adıyla kuruluş gerçekleştirmeyi düşünen arkadaşların konuyu tekrar gözden geçirmelerini diliyoruz.

 

KAPİTALSİZ KAPİTALİSTLER

Yıldız Holding (Ülker) 2017 senesinde 3 milyar dolarlık borçlarını yeniden yapılandırma adı altında erteledi. Bu yıl aynı talep ile Doğuş Holding gündeme geldi. Onlar da aynı miktarda bir borcun ertelenmesini talep ediyorlar. Bu arada Demirören Grubu Doğan Medya Grubunu satın alıyor, alım bedelini devletin bankalarından Ziraat Bankasından alıyor. 700 milyon dolar civarında olduğu söylenen bedel için 1 milyarlık kredi çıkarıyorlar. Binaları badana boya yapıp, çatılarını değiştirecekler zaar.

Daha önce ATV Sabah grubu satılında da aynı yöntem uygulanmamış mıydı? Bunları geçelim. Ethem Sancak BMC fabrikasını, MİLGEM projesini hangi parayla aldı? Koç veya Sabancı yatırım yaparken hangi parayla yapıyor. Zannetmeyelim ki yılda kazandıkları milyarlarca dolarları kullanıyor olsunlar. O paralarla vergiden düşecekleri, yani vergi ödemeyecekleri eğitim kurumları, üniversiteler, sağlık kurumları, hastaneler açıyorlar. Yeni bir iş veya satın alma için ise devletten para alıyorlar. Yani ülkemizin en “nam-ı değer” kapitalistleri kapital olarak yine devleti soymaya devam ediyorlar. Onun için bunlara kapitalsiz kapitalistler demek hiç de yanlış olmayacaktır.

 

KOLOMBİYA’DA “BARIŞ” FARC’A NE KAZANDIRDI?

FARC Kolombiya devleti ile uzun süren barış görüşmelerinden sonra silah bıraktı, onbinlerce gerilla sivil yaşama dönmek için belirlenen il ve ilçelere dağıldı. FARC adıyla sol bir kitle partisi kuruldu ve seçimler için de oldukça fazla umut beslendi. Olmadı. FARC seçimlerde hiçe yakın oy aldı.

Devlet ne yaptı. Gerillaları silah bıraktıkları halde imha etmeye devam etti. Burjuva partilerin tabanına FARC’ın ne derece tabana sahip olmadığını propaganda etmeye başladı. Sözde barış anlaşması yapılması ve FARC’ın legal bir parti olarak çalışması Kolombiya’nın hiç bir sorununa çözüm getirmedi. Getiremezdi de.

Daha önce El Salvador’da FMLN’in silah bırakmasından sonra, aynı zamanda Marksist Leninist ilkeler temelinde örgütlendiği bilinen El Salvador Komünist Partisi’nin Genel Sekreterliğini ve FMLN Genel Komutanlığını yürüten Dünya Komünist Hareketi’nin önemli liderlerinden biri olan Şefik Handal, Cumhurbaşkanlığına aday oldu, kaybetti ve ülkede sosyal demokrat bir çizgide siyaset yapmaya yöneldi.

Uluslararası alanda “Barış içinde bir arada yaşama” politikası ve sınıf düşmanıyla masaya oturmak Dünya Sosyalist Sistemi’nin çöküşüne neden olduysa, Ulusal kurtuluş ve sınıf hareketlerinin de sınıf düşmanları ile girecekleri her pazarlık kendi sonlarını hazırlamakla eş anlamlı olacak ve onları burjuvazinin çizdiği ve izin verdiği çerçevede sözde “sol” konumda yer almaya itecektir. Başka bir örnek bugüne dek görülmemiştir.

Onun için FARC’ın bu “barış” anlaşmasından bir şey kazanmadığı gibi işçi, köylü ve emekçi halk yığınlarının desteğini yitirdiğini maalesef izlemekteyiz. İşçi sınıfının bilimi, sınıf mücadelesinin ilkelerini net olarak belirlemişken, “yenilik” ve “günümüz” koşulları ileri sürülerek sınıf düşmanı ile girilecek her anlaşma, sınıf uzlaşmacılığının bataklığında son bulur.