TKP 97 Yaşında… TKP’den Ne Bekliyoruz?

TKP 97 Yaşında… TKP’den Ne Bekliyoruz?

Türkiye Komünist PartisiBu sene 97. kez karşıladığımız Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluş yıldönümü olan 10 Eylül’ü geçmiş ile günümüz ve günümüz ile gelecek arasında bir bağ kurarak değerlendirmek gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi TKP’nin tarihinden koparılarak değerlendirilemez.

TKP belgelerinde eksik olmayan bir tanımlama vardır. “TKP, Büyük Ekim Devrimi’nin etkileri altında ve Anadolu’daki Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ateşleri içinde doğmuştur”. Günümüzde kimi sosyalistler ve hatta eski TKP’liler bu tanımlamayı doğru bulmuyorlar. ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı verilmemiştir, Emperyalizm ile uzlaşarak Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur’ görüşünü ortaya atıyorlar. Kurtuluş Savaşı’nın ne derece sonuca ulaştığı, TC’nin bu savaşın sonunda mı kurulduğu konusu tabii ki ayrıntılandırılabilir ve tartışılabilir. Bizce de TC’nin kuruluşu Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başlatıldığı zamandaki stratejinin savaşarak sonuna kadar takip edilmesiyle gerçekleşmemiştir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının baştaki yaklaşım, amaç ve ittifakları ile sonundaki yaklaşımları, gerçekleştirdikleri ve ittifakları arasında niteliksel farklılıklar vardır. Fakat, Ulusal Kurtuluş Savaşı sadece Mustafa Kemal ve arkadaşlarının savaşı olarak değerlendirilmemelidir. Farklı güçler -ki bunların arasında komünistler de mevcuttur- gerçekten bir Ulusal Kurtuluş Savaşı amacıyla savaşmışlardır. Sovyetler Birliği ve dönemin Sovyet Partisi de Türkiye’de başlatılan Ulusal Kurtuluş Savaşı’na büyük değer biçmişlerdir. Gerek Komintern belgelerinde, gerekse de Lenin ve Stalin’in konuşmalarından bu konuda zengin tarihsel dökümanlar mevcuttur.

Rusya Yeni Tarih Belgelerini Koruma ve Araştırma Merkezi’ne bağlı Doğu Araştırma Merkezi’nde korunan ve Kaynak Yayınları tarafından yayınlanan dökümanlar arasında Mustafa Suphi yoldaşın Kasım 1920’de Stalin yoldaş’a sunduğu rapor da vardır. Muhtemelen Eylül 1920 öncesine dayanan ve o yıl içinde Mustafa Kemal’le yapılan görüşmeyi de içeren TKP MK yetkililerinin Anadolu’da yaptıkları gözlem ve çalışmaları içeren yazı, döneme ilişkin ve bugünü değerlendirmek açısından zengin bilgiler sunuyor. Oldukça ayrıntı içeren bu raporun farklı bölümlerinde konuya ilişkin açıklayıcı bilgiler mevcuttur.

Birincisi; Mustafa Kemal’in anti-komünist niteliği ve toplumsal devrimden yana olmayacağı vurgulanıyor.

İkincisi; Kazım Karabekir’in komünistlere daha yakın olduğu ve bu nedenle Mustafa Kemal ile aralarında görüş ayrılıkları olduğu, dolayısıyla da muhalif konumda olduğuna değiniliyor.

Üçüncüsü; Türkiye’ye Sovyetler tarafından maddi ve askeri yardım yapılması ve bu yardımın da TKP üzerinden yapılmasının doğru olacağı belirtiliyor.

Dördüncüsü; Mustafa Kemal’in henüz bir programa sahip olmayan Kuvayı Milliyeci ‘Halk Zümresi’ dışında, Enternasyonalist İslamcı Bolşevikler, Yeşil Ordu Bolşevikleri, Pantürkistler ve Sosyalist ile Komünistlerin olduğu söylenmektedir. TKP’nin Enternasyonalist İslamcı Bolşevikler ve Yeşil Ordu Bolşevikleri ile koordinasyonları olduğu anlaşılmaktadır.

Beşincisi; Mustafa Suphi, Anadolu’nun her tarafında Komünizme derin bir sevgi ve sempatinin olduğu bilgisini aktarmakta, partinin ajitasyon ve propagandası sonucunda değişik, sosyalist ve komünist grupların TKP etrafında toplandıkları ve birleştiklerini rapor etmektedir.

Altıncısı; Mustafa Suphi “Bizler, hiç kuşkusuz Anadolu’da toplumsal devrimin (emekçi halkın sevgi ve sempatisi ile sağlanmakta olan) zafer arifesinde yaşıyoruz" tespitini yapmaktadır.

Buraya kadar ifade edilenlerden anlaşılan aslında Türkiye’nin devrimin arifesinde olduğu ön görüsünün hakim olduğudur. TKP bu sürece müdahale etmek için somut politikalar, strateji ve taktikler geliştirmiş. Eksik ve zaaflarını tespit ettiği halde kendi bağımsız sınıfsal konumunu daha açık savunabilmek ve yığınlara taşıyabilmek için Mustafa Kemal ve çevresi ile ve de islamcı muhalif örgütlenmeler ile ilişkilerini kesmemiş. Çok ince, akıllı ve teşkilatçı politik ve örgütsel hat geliştirmiş. Düşmanınla, veya her konuda anlaşamadığın, hatta yarın sana düşmanlık yapma potansiyeli taşıyan karşıtınla ilkelerinden taviz vermeden ama kendi siyasal çizgini yığınlar nezdinde geliştirecek çerçevede tartışmalar, görüşmeler yürütebilirsin. Bu süreçleri kendi görüşlerini yığınlara daha iyi anlatabilmek için değerlendirebilirsin. Yeter ki sınıf kinin, sınıfsal amaçlarını ve ilkelerini terk etme. Revizyona, deformasyona uğrama. Sınıfın adına bu süreçten kazançlı çık.

Raporda ayrıca TKP MK adına Süleyman Sami’nin Mustafa Kemal ile yaptığı resmi görüşme diyalog olarak aktarılmaktadır. Şöyle ki;

(…) – Hangi amaçla geldiniz? 
Ben, Bakû’deki Türkiye Komünist Partisi Merkez Bürosu’ndan size gönderildim.
– Türkiye Komünist Partisi’nin amacı nedir? 
Türkiye Komünist Partisi, Türkiye’de toplumsal devrimin zafere ulaştırılması amacını gütmektedir.
– Anadolu’da hücreleriniz var mı? 
Var. Bizim hücreler ilk fırsatta açık faaliyet göstermeye başlayacaklar; bunu yapamazsa, devrim şartlarının oluşturulması amacıyla çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir.
– Bakû Kongresi ile ilgili bilginiz var mı?
Evet. Bu Kongre, bizim hücrelerdeki üyelerin katılımıyla yapılacak ve Türkiye’de komünistleri ilgilendiren konuları ele alacaktır* Ayrıca, başka bir kongre de yapılacak ki, bunun amaç, Anadolu’nun doğusundaki halkların mücadelesine hız kazandırmaktır.9
– Sizin parti kime bağlıdır ve parayı nereden alıyor?
Partimiz. 3. Enternasyonale bağlıdır ve parayı da oradan almaktadır.
– Partinizin Azerbaycan ve Rusya ile ilişkileri? 
Olağanüstü iyidir. Partimiz. Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler ve meseleler konusunda bilgi alıyor. (Paşa, bu son cümleye ciddi anlam vererek dikkatle dinliyor).
– Ruslar bize yardım eder mi? 
Rusya Cumhuriyeti, ortak düşmanımız olan emperyalistlerin çökertilmesi ve ezilen halkların kurtarılması için yardım etmeyi kararlaştırmıştır. Fakat Anadolu hükümetinin, Komünizme çok uzak ve yabancı oluşu, Rusya’da Türkiye ile ilgili kuşkular doğmasına yol açabilir. Kesin ve geniş bir destek alabilmek için Türkiye, kapılarını komünist görüşlere açmalıdır. Hiç kuşkusuz, bizim emekçi halk, kültür ve eğitimin etkisiyle ilerleyecek ve kendisine ezenlerden kurtulacaktır.
– Rusya, Komünizmi tam olarak kabul etti mi ve gücü nerden geliyor? 
Hiç kuşkusuz. Rusya’nın idaresi ve askeri teşkilatı komünist yola girmiş durumdadır. (Rusya’nın) askeri gücü, komünist yönetimin düşündüğünden daha büyük ve muazzamdır. Çar rejiminin baskısı altında olan Müslüman halklar, özgür ve mükemmel bir hayata kavuşmuş bulunuyorlar.

Kemal Paşa, Müdafaa-i Hukuk derneklerinin ve bunların seçmiş olduğu Büyük Millet Meclisi’nin Sovyet sistemi olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:

Dışarıdan gelen teşkilatçı kişilere hiç ihtiyaç yoktur. Sizin en yetkili organınız ile bizim ilişkileri, yalnız Büyük Millet Meclisi sağlayabilir.
Müdafaa-i Hukuk dernekleri, zenginlerden ve unvan sahiplerinden oluşmuştur. Millet Meclisi de yine zenginlerden ve unvan sahiplerinden oluşmuştur ve Sovyet kuruluşunun tam tersidir. İşçi, köylü ve yoksullar, yine eskisi gibi zengin sınıflar tarafından ezilmekte ve soyulmaktadır.
Biz bunu biliyor ve buna karşı bazı reformlar yapıyor ve önlemler alıyoruz.

Paşa, Anadolu’da açık örgütsel çalışmalarda bulunabilme izniyle ilgili sorulara olumlu yanıtlar vermedi. (…)” (agy)

Süleyman Sami Rusya’ya geri dönüşünde ayrıca şu bilgileri aktarıyor: “(…) Büyük Millet Meclisi çatısı altında küçücük bir komünist grup oluşmuştur. Bizim yoldaş, Büyük Millet Meclisi üyeleri karşısında konferans vermek istedi, fakat bunun için izin alamadı. Bu konferans, daha sonra gizli bir şekilde ve Büyük Millet Meclisi’nin bazı üyelerine verildi. Anadolu’nun ezilen emekçi halkı, Türkiye Komünist Partisi’nin Rusya’dan gelmiş olan temsilcisinin getirdiği haber ve bilgileri dikkat ve ilgiyle karşıladı. Halk, onun etrafına toplanarak dinledi. (…)”

Mustafa Suphi raporunda devamla şu bilgileri veriyor; “(…)Hem Anadolu komünistleri ve komünist grupları hem de oralarda görev yaparak dönmüş olan yoldaşlarımız, aşağıdaki görüşleri ortaya koydular:

Türkiye’ye yardım yapmakta olan Rusya Sovyet Cumhuriyeti ve III. Enternasyonal, Türkiye Komünist Partisi programını, Türkiye’nin tek ve gerçek komünist programı olarak kabul etmeli ve onaylamalı, diğer programların Bolşevizme aykırı olduğunu ilan etmelidir. Böylece, sahte Bolşeviklerin ve zararlı propagandaların gücü ve etkisi kırılmış olacaktır. Anadolu, emperyalizm kaynaklı düzensizlik ve vahşetlerden çıldırmış durumdadır. Anadolu’nun emekçi halkı, Bolşevizm’i, kendisini kurtaracak olan güç olarak görmektedir ve bu gücü Anadolu’ya getirecek olan eller, onun açısından aziz olacaktır. Bu nedenle, Türkiye’ye yapılmakta olan para, silah, cephane vb şeklindeki yardımların, Türkiye Komünist Partisi eliyle gerçekleştirilmesi veya böyle gösterilmesi gerekir.

Bu durum, halk, milliyetçiler, Kemalistler ve diğerleri katında Partimizin konumunu sağlamlaştırır ve güç kazandırabilir. Parti. Türkiye’ye yapılan maddi yardımlara aracı olması durumunda, silahın gerici güçlerin eline geçmesini engelleyecektir; bunlarla komünistler arasında er geç çetin bir mücadele yaşanacaktır. Parti, ayrıca silahların, ikinci sınıf örgütlerin eline geçmesini önleyecek, halkın maddi ve manevi gücünü yükseltecektir. (…)” (agy)

Bu bilgileri neden aktarma gereği duyduğumuzu düşünebilirsiniz. Buradaki amacımız Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluş ve Türkiye Cumhuriyetinin ulus devlet olarak oluşum yıllarında var olan toplumsal siyasal dengeleri, komünistlerin durumlarını ve Kemalistler hakkındaki değerlendirmelerini anımsamaktır. Alıntıdan da anlaşılacağı gibi komünistler kemalistlere hiç bir zaman güvenmemişlerdir. Mustafa Kemal hakkında yanlış illüzyonlar içeren fikirler taşımamışlardır. Ancak ülke politikalarına, toplumsal olayların seyrine etkide bulunmak için siyaset yapmışlardır. Aktif, dinamik, girişimci ve etkili bir siyasal anlayış yürütmüşler, bu çizgiyi sınıf mücadelesinin pratiğinde de en başta parti yöneticileri kendileri olmak üzere fiili olarak pratikte uygulamışlardır.

***

TKP’nin kuruluş döneminde izlenen politikalar, işçi sınıfı ve emekçi halklara karşı üstlenilen sorumluluğun gerekleridir. Politika dediğimiz olgu genel olarak verili toplumsal siyasal ve ekonomik sorunlara sınıfsal duruş temelinde verilen yanıttır. Dünyada sosyalizmin kuruluş aşamasında olduğu, Türkiye’nin saf belirleme sürecinde olduğu bir dönemde ne Sovyetlerin ne de Sovyetlerin topraklarımızdaki temsilcisi olan TKP’nin duyarsız kalmaları, varolan olguları yokmuş gibi davranmaları mümkün değildir. Uluslararası ekonomik ve politik güç dengelerinin sınandığı öyle önemli bir dönemde geliştirilecek her ulusal politikanın da uluslararası gelişmelerin dikkate alındığı bakış açılarına gereksinim vardır.

OnbeşlerSonuç olarak düşman daha gaddar davranmış, komünistlerin gücünden ve yeteneklerinden ürkmüş, kendini korumak için, amaçlarını gerçekleştirmek için sınıf kini ile Mustafa Suphi ve diğer yoldaşlarını canice katletmiş, Türkiye Komünist Partisi’ni de yasaklamıştır. O günden bugüne kadar da bu çizgisinden geri adım atmamıştır. Bu düşmanın tavrı. Onun karşıtı olan TKP tüm ödenen bedellere, tezgah ve entrikalara karşı bağımsız kimliğini korumuş, ilkelerden taviz vermemiştir. Binlerce üye ve kadrosu katledilmesine, sürgünlere, uzun hapis cezalarına mahkum edilmelerine rağmen, tüm ajan-provokatör girişimlere, sızmalara ve likidasyon girişimlerine rağmen varlığını ve mücadelesini sürdürmüştür. Fakat, sadece savunma pozisyonunda ve yok edilmeme psikolojisi içinde geliştirilen ideolojik, politik ve örgütsel hat her zaman komünistler açısından ileriye doğru sıçrama yapacak gelişmelere yol açmamıştır. Zaten bedel ödeniyorsa, bu bedel doğru, müdahaleci ve sonuç alıcı bir ideolojik, politik, örgütsel hat sürecinde ödensin. Günümüzde tartışılması ve yapılması gerekenin bu olduğunu düşünüyoruz. Veya, farklı bir şekilde ifade edersek, biz bugün TKP’den bunu bekliyoruz. Neki, TKP de bizim gibi insanlardan oluşan bir yapı. Dolayısıyla başkasından sadece beklemek yerine, ona katkıda bulunmak, süreçlerde aktif rol almak, dağınık olan güçleri birlikte hareket ettirebilecek yeteneği kazanmak için bizzat bulunduğumuz yerde mücadeleye atılmak en doğru davranış olmaz mı?

Bugün aradan 97 yıl geçtikten sonra çok farklı koşullarda yaşıyoruz. ‘Kapitalizmden Sosyalizme Geçiş Çağı’ olarak adlandırdığımız ‘1917 Büyük Ekim Devrimi’ ile başlayan süreç kimi duraklamalar ve gerilemeler yaşamıştır. Dünyada güçlerin yer alımı değişmiştir. Türkiye’nin ise 1920-23 arası çözülmeyen temel sorunları halen gündemimizde durmaktadır. Türkiye maalesef ileri bir adım atabilmiş ve tekrar onun gerisine düşmüş durumda değildir. Türkiye’nin bugün yaşadığı sorunlar, 1920-1923 sürecinde çözülmeyen sorunlar ve onların kangrenleşmiş halidir. Onun için TKP’nin 97. kuruluş yıldönümünü karşılarken TKP’nin 1920 yılında, kuruluşunda ortaya koyduğu ideolojik, programatik ve politik hedeflerin hala güncelliğini koruduğunu tespit ediyoruz. Türkiye toplumunda 1920’de küçümsenemeyecek önemde bir role sahip olan TKP, belki de o rolün niteliğinden ve ulaşabileceği toplumsal güçten dolayı burjuvazinin, egemen sınıfların hedef tahtası haline getirilmiştir. O açıdan Mustafa Kemal’in, aktardığımız Süleyman Sami yoldaşla olan diyaloğu ve Mustafa Suphi yoldaşın, Stalin yoldaşa yazdığı raporun içeriği önemle incelenmek ve irdelenmek zorundadır.

Bize göre, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının o dönemde bugün ile karşılaştırırsak en belirleyici ayrım ifade eden özelliği düşmanın niyeti, amaçları ve uygulamalarından bağımsız olarak politikaya müdahil olma anlayışlarıdır. Bu olguyu sadece Sovyetlerin kuruluşundan alınan güce bağlamak eksik bir değerlendirme olacaktır. Bizce burada ortaya konan politikaya yaklaşım tarzı ve sınıfın sorumluluğunu taşımada üstlenilen aktif rol özelliği vardır. Ülkenin kaderine, geleceğine müdahale dürtüsü hissedilmektedir. Bu bir anlayış ve yaklaşım biçimidir. Ki bu da icraatı belirleyen en önemli unsurdur. Bugün, koşullar ne denli değişmiş olursa olsun, bizce eksik olan bu anlayıştır.

Günümüzde komünistlerin ve halen yasaklı olmasına rağmen TKP’nin sınıf mücadelesinde aktif bir rol üstlenmesi, toplumsal olgulara yaklaşım tarzını geliştirmesi ile ilintilidir diye düşünüyoruz. Var olan olgu ve sorunlara yabancı kalarak, komünist çözümler ve politikalar önermeden sadece muhalefet anlayışı ve “doğruyu söylemek” yaklaşımı ile davranmak maalesef doğru mu söylendiği konusunda şüphelidir. Toplumsal gerçeklerden kopuk, sınıf savaşımını ilerletici politik strateji ve taktikler içermeyen anlayış ne yazık ki Türkiye devrimci hareketi arasında karakter olma özelliği niteliğinde yaygınlaşmış ve yer edinmiştir.

Bizler TKP’den bu anlayışı kırmasını bekliyoruz. TKP 1920 programı temelinde, o dönemde türlü nedenlerle müdahil olamadığı hedeflerini bugün tekrar gündemine almak durumundadır. Bu düşüncemizin ne anlama geldiğini biraz açmamız gerekebilir. TKP, 1920’de kurulurken programına bağımsız bir Türkiye hedefini koymuştur. O dönemde orduları ile fiili olarak varolan emperyalist işgal bugün farklı metotlarla sürmektedir.

1) Ulusal Bağımsızlığın en önemli güvencesi emperyalist merkezlerle işbirliği halinde olmayan güçlerin iktidarının kurulmasıdır. Bu güç de işçi sınıfı ve emekçi halklardır. Ulusal Bağımsızlığını korumak ve geliştirmek için üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyet ve ekonominin toplumsal karakteri belirleyici önemdedir. Ülkenin tüm dinamik kesimlerinin bu amaca hizmet edecek ve planlı sosyalist ekonomiyi geliştirmeye katkıda bulunacakları bir sistem oluşturulmalıdır. Mustafa Suphi konuşmalarında, ülkedeki işgalci güçlere karşı mücadele kadar, işçi sınıfı ve emekçi halkların kanını emen sömürücülere karşı da mücadele edilmesi gerekliliğinin ve sosyalist yönelimli bir devlet kurulması gerekliliğini belirtmiştir.

2) Ülkede tüm halkların, kültürlerin ve dinlerin özgürce anayasal güvence altında varlıklarını sürdürebilecekleri ve gelişebilecekleri çok uluslu, çok kültürlü ve çok dinli bir toplumsal tanıma gerek vardır. Siyasal model olarak federatif bir eyaletler sistemi hedeflenmelidir. Salt bir bölgesel sorun olarak nitelenemeyecek olan ulusal farklılıkların merkezi devlet yönetimi içinde eşit temsilinin anayasal güvencesi olarak bu sistem Türkiye’de ulus-devlet kuruluş aşamasından itibaren geliştirilen tüm yanlış uygulamaların, politika ve ona temel teşkil eden doktrinin değişmesini sağlayacaktır. TKP 1920 programı bu devlet biçimini “amele ve halk şuraları” yani sovyetleri veya konseyleri olarak nitelemiştir. O dönemde Kürdistan’a muhtariyet ve diğer uluslara özerk haklar tanınması TC’nin 1920 Anayasa’sında yazılı olduğu gibi TKP’nin de programatik amaçları arasındadır.

Bu iki temel konuda TKP somut adımlar atabilmeli, geliştirdiği politikaları, çözüm önerilerini ülke kamuoyuna sunabilmelidir. Bunun yol ve yöntemleri bulunmalıdır. OHAL koşullarından dolayı yok edilen fikir ve ifade özgürlüğünün görece olarak tekrar kullanılabilir hale gelebilmesi bu konuda başat bir gereksinimdir. Gerici iktidar, baskı, sansür ve yasaklamalarla komünistlerin görüşlerini açıkça ifade ederek kamuoyuna sunmalarını engelleyebilir. Komünistlerin görevi de onlar nasıl yasaklıyorlarsa bu hakkı elde etmektir. Bunun için mücadele etmek, farklı yol ve yöntemlerle yasakları delmektir.

Komünistler, bu ülkede yol yapımına, konut yapımına, köprü, tünel yapımına karşı mıdır? Hayır kesinlikle. Ancak, birincisi doğa tahrip olmayacak. İkincisi, bu projeler devlet projeleri olacak. Üçüncüsü; bu projeler devlet projeleri olacağı ve devlet de sosyal bir devlet olacağı için bu icraatlerin dönüşü bu ülkede eksiksiz vergisini ödeyen, işgücünü satan işçi ve emekçilere olacaktır. Yatırım projeleri kamuya sosyal hizmet olarak dönmelidir.

Sağlık sisteminin, hastahane ve tıbbi tekniklerin gelişimine komünistler karşı olabilir mi? Ona da kesinlikle hayır diyebiliriz. Ancak, bu hizmetler ticari bir sektör yaratma mantığı ile değil, devletin halkına hizmeti mantığı ile yaşama geçirilmelidir. Aynı konu konut sorununun çözümü ve eğitim ile öğrenimin geliştirilmesi, yeni okulların ve üniversitelerin açılması için de geçerlidir. Tüm bu alanlar ticari rant kaygısı ile değil devletin hizmeti olarak irdelenmelidir.

Biz sadece 2-3 örnek teşkil eden bu düşüncelerimizi açıklayamadığımızda egemen sınıflar ve onların devleti bizleri ‘servet düşmanı’, ‘yeniliğe karşı’, ‘herşeye muhalif’ bir güruh olarak damgalamakta ve propagandalarında da bunu işlemektedirler. Halbuki bizim muhalefetimiz ulusal kaynakların, işçi ve emekçilerden sömürü ile elde edilen değerlerin birkaç kişi ve bir sınıfa peşkeş çekilmesi ile ilintilidir. Eğitim ve öğrenim sisteminde bizim de projelerimiz varken bunlar sadece biçimsel değil aynı zamanda da nitelikseldir. Gerici bir eğitim sistemine karşı bilimsel ve ilerici bir eğitim sistemi savunuyoruz.

TKP’nin 97. kuruluş yıldönümünde, kendisine gönül verenlere karşı kendini anlatabilme ve politikaya müdahale etme gibi sorumlulukları da vardır. İlkeleri yaşamdan ve mücadeleden kopuk bir vaziyette alt alta sıralamak kendini devrimci ve sosyalist olarak adlandıranlar arasında bir alışkanlık halindeyken, TKP sorumluluğu gereği bu yanlışların aşılmasında örnek görev görmelidir. Biz en azından göreceğine inanıyoruz. Program taslağını okuduğumuzda ve siyasi yazılarını takip ettiğimizde TKP’nin böyle bir çaba içinde olduğunu ve yöneliminin doğru olduğunu görebiliyoruz. Bu düşüncelerimizle TKP’nin ve tüm TKP’lilerin 97. yaş günlerini kutluyoruz.