Toplumların Mücadelesi ile Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da GÜNEŞLİ DÜNYA...

Toplumların Mücadelesi ile Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da GÜNEŞLİ DÜNYA...

Dünyanın oluşumundan bu yana insanlık tarihi mücadelelere tanıklık etmiştir. Bu mücadaleler sınıf savaşımı, sosyal, ulusal kurtuluş mücadelesine tanıklık ederek gelişim göstermiş halen de devam etmektedir. Dünyamız var oldukça bireysel, toplumsal, sınıfsal, ulusal, kimliksel her anlamda hak arama devam edecektir. Dünyanın ilk oluşumunda komünal topluma geçişle birlikte mücadale devam ederek günümüze gelmiştir. Komünal toplum aşamasında barış içinde bir arada, savaşsız sömürüsüz bir düzen sürmüştür, savaşların soykırımların olmadığı, eşitçe, özgürce paylaşımın hüküm sürdüğü bir toplumu, kadınların yönettiği klan ve kabilelere eşit davrandığı o dönemin tarımsal ekonomiyi idare ettiği ekolojik yapılanmanın kadın tarafından mükemmel bir şekilde eşitçe klan ve kabilelere dağıtıldığı yönetildiği bir toplum oluşmuştu. Tamamen komünal toplumun idaresi yönetimi kadının elindeydi; bir yerde çocuklarını besliyor, geliştiriyor öte yanda ekonominin idaresini ele almış, eşit paylaşımla kabile ve klanlar tarafından taktirle karşılanan liderliği kendine özgüveni kadını kolektif düşünmeye sevk ediyor. Kadının komünal toplumdaki yeri tartışmazsız herkes tarafından kabul ediliyor. Erkek komünal toplumda sadece avlanmakla zamanını dolduruyor, avlanan yırtıcı hayvanlar klanlara ve kabilelere kadın tarafından eşit temelde dağıtılıyor. Komünal toplum binlerce yıl kadın yönetiminde idare edilmiştir iyi ki de idare edilmiştir, kadın yönetimi sevgi hoşgörü, barış, eşitlik temelinde yürütülmüştür.

Zaman içinde erkeğin değişim göstermesi, üretim biçiminin, üretim ilişkilerinin, üretim araçlarının değişiminde erkek egemen sistemin oluşmasına neden olmuş devlet ve sınıflar ortaya çıkmış, klan ve kabileler arasında savaşlar çıkmış kadınlar konumunu kaybetmiş yerine erkek egemen olmuş, kadınlar köle biçiminde kullanılmıştır. Köleci topluma geçilmesi ile, köle sahipleri ile köleler doğmuştur artık eski komünal toplum yok olmuş, devlet ve sınıflar arasında amansız kanlı savaşlar başlamıştır. Kölelerin yaşam hakkı yoktur, satılabilir, öldürülebilir, tümden yok edilse bile kimsenin umurunda değildir. Roma İmparatorluğunun dünyada hüküm sürdüğü bir dönemde kadınların, kölelerin arenada satılmaları zevk için kesilerek aslanlara yem olarak atılmaları gerçekleşmiştir. Mücadele etme alanları da yok edilmiştir. Binlerce yıl böyle devam etmiştir. Spartaküs’ün ortaya çıkması, köle sahiplerine kafa tutması sadece şahsına gösterilen sevgiden kaynaklanmakta, bireysel baş kaldırı toplumsallığa dönüşmedikten sonra kurtuluş olmaz. Nitekim bunu Spartaküs canıyla ödemiştir. Kadınların köle pazarlarında satılmalarına devam edilmiştir.

Yine üretim biçimi ve üretim araçlarının değişim dönüşüm geçirmesi feodal toplumu getirmiş, feodal toplumda toprak ağası ve ırgatlar ortaya çıkmış, devlet köleci toplumda nasıl köle sahiplerinin elindeyse, feodal toplumda devlet toprak ağasının elinde, ırgatların itiraz etmeleri ağaya karşı çıkmaları ölümleri demektir. Ama köleci toplumda olan köle satımı gibi ilişkiler feodal toplumda yoktur. Çünkü artık ortaya anayasalar çıkmış, hukuk adalet çıkmış. Irgatlar için her ne kadar geçerli değilse de uyulması gereken yazılı kurallar vardır. Ağaya karşı mücadele keskinleşip toprak ağalarının iktidarlarına karşı örgütlenme ve mücadeleler başlamış, kanlı savaşlar sınıf ve kurtuluş mücadeleleri hız kazanmıştır.

Feodalizm tarih sahnesinden çekilmiş yerini sanayi devriminin başgösterdiği Hollanda ve İngiltere’de kapitalizm ortaya çıkmıştır. Devlet burjuva devleti olmuş yanında işçi sınıfı doğmuştur. Artık mücadele çok keskin kanlı geçmiştir, işçinin, köle gibi ırgat gibi satılması artık yok olmuş, ancak işçi iş gücünü satmaya başlamış ve sömürü artmıştır. İşçi köle gibi yaşamaya başlamıştır. 1789 Fransa İhtilalı tüm dünyaya biraz da olsa insan hakları hukuk ve örgütlenme ortamını sağlamıştır. Bu ortamda işçi sınıfı örgütlenmiş, sınıf bilincini kazanmış, kendi partisine kavuşmuştur. Burjuvazinin karşısında bilinçli sınıf savaşımını kavramış kitle vardır artık. Dünyanın her tarafında burjuvaziye baş kaldıralar başlamıştır. 1848’de Avrupa’da devrim rüzgarları esmekte olan rüzgar her tarafa dağılmaktadır. O rüzgar 1871’de Paris Komünü’nü ortaya çıkarmış işçiler, köylüler kadınlar, gençler yönetime el koymuştur. Mükemmel bir direniş, devrim şarkıları Paris sokaklarında yankılanmış söylenmiştir, ama örgütlü olmadıkları onları yönetecek işçi sınıfı ve halkları örgütleyecek yönetecek parti olmadığı için yenilmiştir. Fakat Paris Komünü herkese ilham olmuştur, 1905 Rus Devrimi’ni getirmiştir. 1917 Ekim’inde Lenin’in önderliğinde, Bolşevik Partisi’nin öncülüğünde, halklar hapishanesi olan Rusya’da devrim gerçekleşmiştir Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuştur. Ekim Devrimi, Paris Komünü devrimidir, rövanşı burjuvaziden alınmıştır. 1945 yıllarında 2.nci dünya savaşında, Stalin’in önderliğinde Sovyet Kızıl Ordusu’nun zaferi sonucunda, doğu Avrupa ülkelerinde halk devrimleri olmuş Komünist Partiler yönetime gelmişlerdir. Yine 1949 Çin’de Mao önderliğinde, Halk Savaşı sonucu gerçekleşen devrim ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulması 1959 yılında Küba’da, ABD’nin burnunun dibinde devrim yapmaları gençlik içinden gelen Fidel ve Che’nin liderlik etmeleri dünya gençliğine ilham kaynağı olmuştur. 1968’de Avrupayı kasıp kavuran gençlik hareketi burjuva iktidarlarını sallamıştır. Gençliğe, topluma yön veren, yöneten, kendini zekasıyla, mücadelesiyle, kararlılığıyla belli eden ortaya çıkan gençlik liderleri ortaya çıkmıştır. Güney Afrika’da Mandela, Mozambik’te Amilcar Cabral, Portekiz’de Alvaro Cunhal, Şili’de Luis Corvalan, halklara gençliğe liderlik yapmışlar tarihte zorun rolüne öncülük etmişlerdir. Vietnam’da sömürgeci emperyalist ülkelere diz çöktüren, Vietnam halkına liderlik eden Ho Şi Min’le, General Giap ortaya çıkmıştır. Ülkemizde Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Harun Karadeniz, gibi gençlik liderleri ortaya çıkmış, üniversiteleri işgal etmişler, altıncı filoya karşı çıkmışlar, öğrenci hareketi Türkiye’nin her tarafına yayılmış, burjuvaziye korku salmışlar, korkudan askeri faşist darbe yapılmış ve gençler işkencede, çatışmada ve darağaçlarında katledilmişlerdir. Öğrenciler kendi örgütlerini kurmalarına rağmen işçi sınıfı ile ve yığınlarla bağ kurmada zayıf kaldıkları için, devlet bu diri güçleri o dönem için ezmiş, en değerli evlatlarını öldürmüştür.

12 Mart yenilgisi sonrası devrimci hareket yükselmiştir. Türkiye Komünist Partisi, 1973 Atılım’ı sonrası sınıf savaşımında çok önemli bir rol oynamış, DGM direnişleri, MESS grevleri ve 1 Mayıs’ların 1976’dan itibaren yasağın kırılarak yeniden kutlanması ile sınıfı mobilize etmiştir. İşçi sınıfının sendikal önderi DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in ve Öğretmen hareketinin lideri TÖB-DER Genel Başkanı Talip Öztürk’ün planlı bir şekilde katledilmeleri burjuvazinin korkusundan kaynaklanmaktadır. Ancak, 1983 yılında Bilen yoldaşın ölümünden sonra yönetimi ele geçiren yöneticilerin ideolojik, politik duruşları yüzünden, işçi sınıfı, köylüler, tüm emekçiler, kadınlar, gençler içinde kök salan ve milyonları hareket ettirme kabiliyetine sahip bir partiyken TKP’yi tasfiye etmeye yönelmişlerdir. TKP’nin tasfiyesine karşı çıkanların, 12 Eylül öncesi ve faşist dikta koşullarında bayrağı dik tutanların, Marksizm-Leninizm ilkelerini rehber edinenlerin, her dönemde Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketi ile güç ve eylem birliğini savunan ama sesini duyuramayanların, bugün yeniden ATILIM yapmaları, tüm yaşanan olumsuzluklara ve kayıplara rağmen çok önemlidir. Bu tasfiyeye karşı çıkan TKP’lilerin çıkardığı Politika Gazetesi sadece Laz Hemşinli ve Gürcü komünistler için değil, biz Kürt komünistleri için de bir Kutup Yıldızı’dır.

TKP’nin 1973 Atılımı kadar önemli diğer bir gelişme, Abdullah Öcalan önderliğinde, 1973 yılında başlayan bir süreçle PKK’nin oluşumu ve kırk yıldan fazla bir zamandır verdiği mücadeledir. Onlar, Deniz’lerin, Mahir’lerin, İbrahimlerin bayrağını devralmışlar, Türkiye Kürdistanı’nın sosyo-politik yapısında uygun bir örgütlenme ve mücadele ile Kürt Özgürlük Hareketi’ni bugün geldiği duruma getirmişlerdir. 12 Eylül’ün işçi sınıfı hareketini ve örgütlerini bir bomba etkisiyle parçalayıp dağıttığı bir dönemde Kürt Özgürlük Hareketi sadece Kürtler için değil, Türkler ve diğer uluslardan devrimciler için de bir mücadele ve umut ışığı olmuştur. Hareketin kuruluşunda Türkiyeli ve özellikle Karadenizli gençlerin de yer alması bunun işaretidir. Gerilla Hareketi bir diriliş hareketi olmuştur. Bugün gelinen durumda Kürt Özgürlük Hareketi, Türkiye Devrimci Güçleri ile, Kürt halkının özgürleşmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi, kapitalizmin alaşağı edilmesi, tüm Ortadoğu halklarının özgürleşmesi için savaşmaktadır.

Kürt komünistleri olarak bugün bizim görevimiz, Kürt Özgürlük Hareketi ile Türkiye İşçi Sınıfı Hareketi arasındaki bağları kuvvetlendirmek, ortak mücadeleyi örgütlemek, ulusal kurtuluş mücadelesini tüm Türkiye’nin toplumsal kurtuluş mücadelesine yükseltmektir. Kürt halkının özgürlük mücadelesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Ortadoğu’nun demokratikleşmesi demektir. Türkiye’de demokrasi ve sosyalizm mücadelesi de Kürt Halkının özgürlüğü demektir. Mazlum Doğan’ların, Mustafa Hayrullahoğlu’ların mücadele ruhuyla, özgür, demokratik, savaşsız, sömürüsüz bir Türkiye ve Kürdistan için mücadele, Anadolu ve Mezopotamya’da GÜNEŞLİ DÜNYA düzeninin, SOSYALİZM’in habercisi olacaktır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler