Ulusal Birlik Ve Demokrasi Mücadelesi Kürt Özgürlük Mücadelesini Bekleyen Yeni Adımlar

Ulusal Birlik Ve Demokrasi Mücadelesi Kürt Özgürlük Mücadelesini Bekleyen Yeni Adımlar

Kobane Kadın MücadelesiMem-u Zin adlı eserinde Ahmedé Hani Kürtlerin birlik olamamalarından bahseder ve birlik olmalarının önemini vurgular. Bugün Kürt aydınları ve sanatçıları yine aynı çağrıları yapmakta ve seslerini her Kürde ulaştırmaya çalışmaktadırlar. Bir umutla, bu makus talihi kırabilmek ve  Kürtlerin ezeli sorunu, birlik olamamayı, çözmek için duyanlar olur diye. Kürtlerin önündeki en önemli sorun da budur.

Kürdistan’ın parçalanmışlığı, Kürtlerin istekleri dışında gerçekleşmiş olsa da bu parçalanmışlığın devam etmesinde  var olan payları azımsanmayacak bir derecededir. Bir kaç yıldır ısrarla dile getirilen yüzyılın şansı, bir kez daha Kürtlerin kapısını çalmadan geçip gidecek gibi görünmekte ve kaçırılacak şansın bir daha geri dönmeyeceği korkusu her yurtsever Kürdün kalbinde iz  bırakmakta. Hemen herkes bu şansın kullanılmasından bahsetmekte, fakat bu konuda pratik adımlar atmaya gelindiğinde aynı cesaret gösterilmemektedir. Ayrılıkların giderilmesi ve ulusal birlik yolunda adımlar atılması görüldüğü kadar kolay olmamakta ve çeşitli faktörler devreye girmekte ya da sokulmaktadır. Kürdistan’ın bölgenin geleceğinde oynayacağı rolün giderek daha da belirginleşmesi neticesinde, bölgesel ve uluslararası gericiliğin müdahalelerini farklı biçimlerde de olsa yoğunlaşarak devam ettiğini görmekteyiz. Kürtlerin birliği önündeki engellerin kaldırılması yine Kürtlerin kendi ellerindedir. Yeter ki tüm Kürt siyasi parti ve güçleri bu konuda samimi olsunlar. Kısa vadeli çıkarlara odaklanan her türlü yaklaşım Kürtlerin uzun vadede kayıp etmesini de beraberinde getirecektir. Bu nedenle her Kürt ve siyasi güçler birlik konusunda önyargılı yaklaşımlardan kaçınmalıdırlar. Bölgesel ve uluslararası gericiliğin oyunlarının bir parçası olan ve onlarla işbirlikçilik yapan çevreler açığa çıkarılmalı ve oyunları boşa düşürülmelidir.

Tüm bunların yapılması yazıldığı kadar kolay değildir. Bir çok yönüyle mesele ele alınmadığında birlik konusunda başarılı adımlar atılamayacaktır. Birlik sorunu bölgenin genel durumundan kopuk bir şekilde ele alınmamalıdır. Bölgede yaşananlar doğrudan bu yönlü çabaları da etkilemekte ve dış müdahaleler bu sorunu daha da karmaşıklaştırmaktadır. Bölge halkları birbirinden kopuk olmadıkları gibi adeta bir zincirin halkası gibi birbirleriyle bağ içerisindedirler. Kürt Özgürlük Mücadelesinin birlik önündeki engelleri aşması çok yönlü bir mücadele ile mümkün olabilir. 

Kürt Sorunu ve Demokrasi

Kürt siyasi hareketleri arasında demokrasi ve özgürlükler konusuna yaklaşımda farklılıklar olduğunu ve bu farklılıkların birlik önündeki  engellerden biri olduğunu daha baştan belirtelim. Bölgemizdeki ve dünyada sorunlu bölgelere baktığımızda bölge gericiliğinin ve emperyalistlerin sorunları çözme gibi bir niyetleri olmadığı açıkca görülmektedir. Sorun çıkararak ve bunları değişik yöntemlerle devam ettirerek egemenliklerini korumak istemektedirler. Uzun yıllardır çözülmeyen sorunlara baktığımızda bu yaklaşımı açıkca görmekteyiz. Asya’dan Ortadoğu’ya ve Afrika’dan  Latin Amerika’ya kadar uzanan bütün sorunlu bölgelerde  çatışmaların sürekli halkların aleyhine kışkırtılması emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin ömürlerini uzatmaya dönük hamlelerdir. Bunlara karşı halkların direnişleri çeşitli oyunlar ile boşa çıkarılmak istenmektedir. Dünyadaki bu gelişmelere baktığımızda Kürtlerin kendi mücadeleleri açısından çıkarmaları gereken önemli dersler vardır. Bu derslerin hayata geçirilmesi birliğin yolunu da açacaktır. Bu şekilde Kürt Özgürlük Mücadelesi yüzyılın şansını kaçırmayacak ve kullanabilecektir.

Bölgemizde sorunsuz bir alan yok gibi. Emperyalistlerin ve bölge gericiliğinin kurdukları düzen zamanını doldurmuş ve yürüyemeyecek bir durumdadır.  Bu düzenin ömrü, zoraki çabalar ile devam ettirilmek istenmektedir. Bölge halklarının buna karşı direnişi dinsel ve mezhepsel ayrılıkların girdabına sokularak hedefinden saptırılmaya çalışılmaktadır. Bu çatışmalı ortam bölgemize gerçek anlamda bir demokrasinin gelişini  geciktirmek ile kalmamakta, aynı zamanda  bölgemizin emperyalizmin kıskacında kalış süresini de uzatmaktadır. Bu kıskaçtan  kurtulmanın yolu, halkların demokrasi mücadelesinin zaferidir. Tüm ayrılıkların adeta çöp tenekesine atılması ve halklar arasında dayanışmanın geliştirilmesi gerçek anlamda bir demokrasi mücadelesi ile mümkündür.

Kürt sorunun demokrasi ile bağı da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Demokrasi ve “nasıl bir demokrasi?” sorusuna verilecek bir cevap, bölgemizin geleceğini de şekillendirecektir. Kürt yurtseverliğinin bölge halklarının mücadelesi ile ayrı düşen bir yanı yoktur. Dünyadan bile bahsederken, globalleşme ile birlikte sorunların bir yumak halini aldığını ve birbirlerini etkilediğini söylemekteyiz. Kaldı ki bölgemizdeki sorunlar daha sıkı bir şekilde iç içe geçmişlerdir. Birbirlerinden ayrı gibi dursalar da karşılıklı  yaptıkları etki sanıldığından da daha güçlüdür. Kürt sorununun çözümüne yönelik yaklaşımlar geliştiriken, bu gerçekliği gözardı etmemek gerekmektedir.

Kendilerini Kürt mücadelesi içerisinde gören belirli bazı kesimlerin yaklaşımı, halklar arasında dayanışmayı öteleyen ve birliği dışlayan öğeleri içerisinde barındırmaktadır. Bu kesimlerin yaklaşımı, Kürt milliyetçiliği kılıfı altına gizlenmiş ayrılık tohumları saçan bir bakış açısıdır. Kürdistan sanki bu coğrafyada tek başına kalmış bir ülke ve sanki  sömürgeci ülkeler tarafından parçalanmamış gibi, bölge sorunlarından ve halklardan soyut öneriler getirmektedirler. Hatta bazıları işi daha da ileri götürerek ‘halkların kardeşliğinden bize ne’ bile diyebilmektedirler. Sömürgeci devletlerin saldırganlığını halkların kararı gibi göstermekte ve bu yaklaşımlarıyla da sömürgeci devletlerin ırmağına su taşımaktadırlar. Bakur’daki mücadelenin yarattığı gelişmelerin, bir sel suyu ile süpürülüp kaybedilmesine Kürtlerin içerisinden destek vermektedirler. Bunları yaparken de Kürt milliyetçiliği elbisesini sırtlarına geçirmeye çalışmaktadırlar. Bu tür milliyetçilikten Kürtlerin özgürlük mücadelesine bir fayda gelmemiştir ve bundan sonra da geleceği yoktur.

Bu tür yaklaşımların TC’nin Başur Kürdistan’a yönelik giderek artan son aylardaki askeri işgal saldırılarından sonra yoğunluk kazandığını görmekteyiz. Bu tam da sömürgecilerin ulaşmak istediği bir sonuçtur. Kürt özgürlük mücadelesinin çeşitli güçlerini birbirleriyle çatıştırmak, öteden beri sömürgecilerin uygulamaya çalıştığı bir oyundur.  Bu oyun, son zamanlarda bir çok yeni girişimler ile bir başka boyuta ulaştırılmak istenmektedir. Bu çatışmanın galibi Kürtler olmayacaktır, kazanan da kaybetmiş olacaktır. Efrin bölgesinin  işgali sırasında bazı Kürt işbirlikçileri  komiteler kurarak sömürgeci TC’ye destek vermişler ve bunun karşılığında Efrin’in kendilerine bırakılacağını beklemişlerdir. Ve hala  bekliyorlar mı bilmiyoruz. Bu işbirlikçiler sınıra bile yaklaştırılmamışlardır. Benzeri hatalar bu gün Başur’un işgal edilmesinde de yaşanmaktadır. Kürt Özgürlük Mücadelesinin gerilla gücü buralardan çıkarılırsa, boşalan yerlere TC’nin çeteleri yerleştirilecektir. Yurtsever Kürtler buralardan çıkarılacak ve demografik yapı değiştirilmeye çalışılacaktır. TC’nin Başur’a dönük saldırı ve işgal girişimleri yeni değildir.  Böylesine çok kapsamlı bir saldırıya ilk kez başvurmaktadır. Bunu sadece iç dengeler ile izah etmemek ve AKP-MHP faşist rejiminin sadece ömrünü uzatma girişimi olarak görmemek  gerekmektedir. Bunu, sömürgeci devlet aklının, Kürtlerin imhasına dönük bir saldırısı  olarak değerlendirmek gerekmektedir.

Kürtlerin uyanışı ve mücadele kararlılığı sömürgeci devletlerin ayaklarının altındaki zemini de boşa çıkarmaktadır. Bu tür topyekün saldırılar ile adım adım Kürtlerin kazanımları ellerinden alınmak istenmektedir. Efrin’in işgali ile başlayan saldırılar, Rojava’nın Serekaniye ve Gıre Spi’ye bölgelerine ve şimdi de Başur’da gerilla alanlarına yaygınlaştırıldı. Parça parça Kürtlerin kazanımları ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz milliyetçi görünümlü çevrelerin görmediği bu gerçeklerdir. TC, Irak ve Suriye’nin içerisinde bulunduğu durumu bir fırsata çevirerek Kürt özgürlüğünün yolunu kapatmaya çalışmaktadır. Kürtlerin bu oyunları bozmasının yolu elbette ki vardır. Birilerinin sandığı ve söylediği gibi halklara sırtını dönmekle bu gerçekleşmez.

Bölgemizde demokrasi tohumları yeşermedikçe, sadece Kürtler değil, tüm bölge halkları boyunlarındaki zincirlerden kurtulamayacak ve tam tersine yeni zincirler boyunlarına asılacaktır. Bu gün demokrasi kavramı çeşitli kesimler tarafından da kullanılmaktadır. Kürt mücadelesinde de sık sık kullanılagelmektedir. Demokrasi ve Demokratik Ulus kavramı, bölge halklarının bir arada yaşamasının yollarını açabilecek başlangıç adımı olarak görmek gerekmektedir. Sadece ulusların ve çeşitli etnik kesimlerin değil, toplumun tüm kesimlerinin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir ortam sağlanmadan, bölgemizde sorunların gerçek anlamda çözümü gerçekleşmeyecektir. Demokratik Ulus kavramı her kesimin dil, kültür özgürlüğünü güvence altına almakla kalmamalı, bunları kısıtlamaya yönelik her türlü girişiminde önünü kesmelidir. Birlikte yaşamak, bir kesime ayrıcalık vermemeli ve egemen olana değil herkese eşit haklar tanımalıdır.

Rojava’da ilk adımları atılan halkların ortak yönetimi, din, mezhep ve dil ayrılıklarına bakmadan, her kesimin kendisini ifade etmesinin yollarını açmaktadır. Uygulamada bazı eksiklikler yaşansa da bu adımlar ileri götürüldükçe halkların gerçek demokrasiye ulaşmalarının yolu daha kolay döşenebilecektir. Demokratik Ulus kavramı, içi doldurulmadıkça bölge halklarının  geleceğinde herhangi bir şey ifade etmeyecektir. Bölgemizde demokrasi anlayışının yerleşmesinde çok ciddi sorunların yaşandığı görülmektedir. Bunun yanında kavramın bir çok yöne çekilmek istendiğini de görmekteyiz. AKP-MHP de ifadesini bulan faşist rejim, bu konuda başı çekmekte  ve demokrasi düşmanlığının bayrağını yükseklerde tutmaktadır. Kürt özgürlük mücadelesinin çözümü demokrasinin bölge genelinde gelişmesini de beraberinde getirecektir. Sömürgeci devletlerin kendi halklarını baskı ve aldatmalar ile egemenlik altında tutma çabaları da büyük bir darbe alacaktır.

Demoktatik Ulus tanımı, çarpıtma çabalarına karşı halkların birbirleriyle eşit ve özgür yaşamalarının temelini atan bir yaklaşımın ifadesi gibi de görülebilinir. Gerçek anlamda içi doldurulduğunda esas anlamına kavuşacaktır. Demokrasi kavramı insanlığın gelişimine bağlı olarak çapı da gelişmektedir. İnsanlığın gelişimi yerinde durmamaktadır. Buna bağlı olarak toplumun özgürce yaşama isteği de yeni boyutlar kazanmaktadır. Bunları dikkate almayan herhangi bir yaklaşım adı Demokratik Ulus da olsa  fazla yaşama şansına sahip olmayacaktır. İşte Kürt sorununun çözümü, yeni yaklaşımlar geliştirdikçe eskide ısrar eden kesimlerden daha fazla saldırıya maruz kalmaktadır. Kadın özgürlüğü, mezhepsel ve etnik ayrımcılığın son bulması ve her kesimin kendisini özgür ifadesi, Demokratik Ulus yolunda ilk döşenmesi gereken taşlardır. Bunlar olmadan, daha yolun başında çöküş başlayacaktır. Milliyetçiliğin görmediği de budur. Halklar arasındaki bu dayanışma olmadan ve toplumun her kesiminin  kendisini özgürce ifade etmediği bir yapılanmada, Kürtlerin de kazanacağı bir şey yoktur. Rojava modelinin bu derece bir saldırı altında olması, TC’nin ve diğer bölge gericilerinin hedefi altında olması, ortak bir mücadelenin ve birlikte özgürce yaşamanın  mümkün olduğunu göstermesidir. TC’nin Rojava’da ve Suriye’de yürüttüğü politikalar, bu kardeşliği yıkmaya dönük  ve Türkleştirmek eksenine odaklanmış girişimlerdir. Bunun boşa çıkarılması ancak halkların ortak bir mücadele içerisinde biraraya gelmeleri ile mümkündür. Bu nedenle Rojava deneyiminin daha da ilerletilmesi ve halkların ortak mücadelesi temelinde geliştirilmesi gerekmektedir.

Başur, Ulusal Birliğe Giden Yol

Kürtlerin son günlerdeki gündemi birlik kadar TC’nin Başur’da gerilla alanlarına dönük saldırılarıdır da. Bu saldırılar, temelinde Kürtlerin kazanımlarına dönük girişimlerdir. TC’nin iç hesapları ve bölge üzerinde tutmayan planlarından dolayı Başur’a dönük saldırı işgale dönüştürülmektedir. Böylelikle Kürt Özgürlük Mücadelesine darbe vurulmak istenmekte ve tutarsa da ömürlerini uzatacaklardır. Başur üzerindeki işgal saldırıları  ve buna karşı direniş, Kürt mücadelesinin yeni bir yol haritası çizmesini de dayatmaktadır. Bunun en önemli ayağı ulusal birliğin ertelenmeden gündemde tutulması ve başarıya götürülmesidir. Bunun başarılması her iki lokomotif gücün, PKK ve KDP’nin Kürtlerin özgürlüğünü önceleyen bir ortak mücadelede birleşmelerine bağlıdır. Bu yönde atılacak bir adımın yurtsever Kürtlerden ve tüm demokrat, sosyalistlerden destek göreceği kesindir. Yıllar önce Mesud Barzani’nin verdiği sözün: ‘Bırakuji olmayacak’ hayat bulması tüm Kürtlerin ortak çabası ile mümkündür. Ortamı bulandırarak provakasyonlar yapacaklar olacaktır. TC ve İran gibi Kürtlerin birliğini kendileri için tehlike gören ve bunları destekleyen dış güçlerin boş durmayacakları açıktır.

Ortam provakasyonlara açık durumdadır. TC’nin MİT operasyonları ile Başur’da rahatça at oynattığı bir ortamda işbirlikçilerin bu saldırılardaki rolünü görmezden gelmek gerçeğe göz kapatmaktır. TC ve İran’ın Başur üzerinde çok çeşitli yollar ile egemenlik kurmaya çalıştıkları bilinmektedir. KDP ve YNK başta olmak üzere Kürt hareketleri üzerinde bir baskı oluşturdukları yeni ortaya çıkmış bir durum değildir. Bu baskılara her hangi bir gücün tek başına karşı koyması kolay olacak bir iş değildir. Bu nedenle Başur üzerinde Kürt Özgürlük Mücadelesini bitirmeye dönük saldırılar ancak ortak bir mücadele ile boşa çıkarılabilir. Bu saldırılara karşı Kürt siyaseti ancak ulusal birliği oluşturarak karşı koyabilir.  Bir başka deyimle Başur’da yoğunlaşan mücadele ulusal birliğin vazgeçilmezliğinin yolunu da açacak öğeleri içerisinde barındırmaktadır. Birlik önünde engel olanlar teşhir edilerek, yalan haberlerin önüne geçilmelidir.

TC her ne kadar PKK ve gerillanın varlığını bahane ederek saldırıyor ise de bunun sadece bir bahane olduğu bilinmelidir. Rojava’ya dönük saldırılar ve bağımsızlık refarandumu sonrasında KDP’ye dönük sınırları kapatma, ekonomik olarak boğma girişimleri, arka planda Kürt kazanımlarının hedef alındığını göstermektedir. TC’nin Başur’a karşı  işgal saldırısı esasında özerk yönetimden kaynaklanmaktadır. Ne kendi kurumlarını yeterince oluşturmuşlar ne de iç demokrasiyi oturtabilmişlerdir. Bölünmüşlük, belirli çevrelerin rahatça dış oyunların birer parçası olmasını kolaylaştırmaktadır. Aşiretsel ve ailesel bölünmüşlük aşılamamış ve tam tersine YNK örneğinde görüldüğü gibi iç sorunlarla da uğraşarak güç kaybetmektedirler. İşgal saldırılarına karşı ulusal birliğe sarılınsa ve TC barış masasına zorlansa, bu işgal saldırıları da sona erdirilecek ve uluslararası alanda işgalle oluşturulmak istenen gerekçeler boşa çıkarılacaktır. Kürtlerin güçsüzlüğü ulusal birlik olmamalarından kaynaklanmaktadır. Aşil topuğu ulusal birlik ile sağlam yere basacak,  emperyalizm ve bölge gericiliği  Kürt halkının mücadelesi karşısında geldikleri gibi geri gideceklerdir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler