Yunanistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Dimitris Kutsunbas Yoldaşın Avrupa Komünistler Buluşmasında Yaptığı Açılış Konuşması
“Büyük Ekim Sosyalist Devriminden 100 Yıl Sonra. Kapitalizm-Tekeller-Avrupa Birliği Krizler, Savaşlar ve Yoksulluk Getiriyor. Sosyalizm Günceldir Ve Gereklidir!”
Değerli yoldaşlar,
Bu yıl, 1917’de Rusya’da gerçekleşen ve dünyanın her köşesinde on yıllarca izini bırakmış olan Büyük Ekim Devrimi’nin 100. Yıl dönümünü kutluyoruz.
Ekim Devrimi işçi sınıfının, tek gerçek devrimci sınıf olarak, tarihsel misyonunu gerçekleştirme ve sosyalizm-komünizmi inşa etme için ilk hamleye önderlik etme potansiyelini ve yeteneğini kanıtlamıştır.
Ekim Devrimi aynı zamanda sosyalist devrimin öncü gücünün, Komünist Partinin vazgeçilmez rolünü, ve proleterya enternasyonalizmin muazzam gücünü de göstermektedir
Bugün, o zamandan beri oluşan gelişmelere rağmen sosyalizm-komünizmin hedefinin güncelliği ve gerekliliği konusunda daha da net ve eminiz.
Karşı-devrimci altüst oluşlar çağın karakterini değiştirmez. 21. yüzyıl da küresel devrimci hareketin yeni bir atılımının ve bir dizi sosyalist devrimin yüzyılı olacaktır.
Kısmi ve daha genel kazanımlar için günlük mücadeleler şüphesiz gereklidir, ancak kapsamlı, uzun vadeli ve kalıcı çözümler sağlayamazlar. Sosyalizm, tek çıkış yolu olmaya devam etmektedir.
Sosyalizmin gerekliliği, çağdaş kapitalist sistemin, uluslararası emperyalist sistemin çelişkilerinin keskinleşmesiyle daha da belirginleşmektedir. Sosyalizmin, işgücü ve üretim araçları gibi maddi ön koşulları bizzat kapitalist sistem içinde olgunlaşmış durumdadır
Kapitalizm, emeği ve üretimi bugüne kadar görülmemiş oranda toplumsallaştırdı. Ana üretici güç olan işçi sınıfı ekonomik açıdan aktif olan nüfusun çoğunluğunu oluşturuyor. Ancak üretim araçları ve toplumsal emeğin ürünleri, kapitalistlerin özel mülkiyeti altında.
Bu çelişki, çağdaş capitalist toplumlardaki bütün kriz olgularının, ekonomik krizlerin, çevresel yıkımın, uyuşturucu probleminin, emeğin üretkenliğindeki büyük artışa ragmen çalışma saatlerindeki fazlalığın, ve bunlarla atbaşı giden işsizlik, gizli işsizlik, sömürünün yoğunlaşması gibi olguların kök sebebidir
Ancak aynı zamanda, bu durumun kendisi de yoğunlaşmış üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti yıkma, bunları toplumsallaştırma, toplumsal üretimde bunları planlı bir şekilde kullanma, yani ekonominin, halkın refahı hedefiyle işçilerin iktidarı tarafından planlanması ihtiyacına işaret ediyor.
Değerli yoldaşlar,
Ekim Devrimi’nin kendisinden sonraki sosyalist devrimlerin katkısıyla zenginleşen teorik mirası çok değerlidir.
Emperyalizmin tam ve sistematik bir analizinden kaynaklananMarksist-Leninist devrim teorisini, yani devrimin tarihsel gelişmeler boyunca olgunlaştığı ve nesnel ve öznel koşulların kombinasyonuyla belirlenen bir dönemde patlak verdiği tezini pratikte doğrulamıştır.
Burjuvazi ve her cinsten dönekler Ekim Devrimi’nin önemini çarpıtıyor ve hasır altı ediyorlar, zira açıkça çok iyi anlıyorlar ki onun zaferi sayesinde Marksizmin fikirleri ve teorisi dünya üzerinde zafer kazanan, direkt olarak üreticilere, yani çalışan çoğunluğa dayanan ve insanlığın gördüğü en üst demokrasi biçimi olan kendi devletlerini, yani proletarya diktatörlüğünü örgütlemiş milyonlarca işçiyi sermayenin gücüne karşı harekete geçirmiş ve geçirmeye devam eden maddi bir güç haline gelmiştir.
Sosyalizmi hiçe sayan, sosyalizmin -bu kez yenildiği için- sürekli yenilgiye mahkum bir sistem olduğunu vurgulayan nihilist söylem, hem tarihsel, hem de bilimsel açıdan yanlıştır ve bizi bir yere götürmez.
Sosyalizm kuruldu, geliştirildi ve derin ekonomik ve toplumsal sorunlara çözümler üretebilme yeteneğine sahip olduğunu kanıtladı. Ancak, sosyalist sistem, kapitalizmle mücadele sürecinde içinde barındırdığı sürekli gelişme ve iyileştirme yeteneğini çeşitli nedenlerle kullanamadı.
Ancak, bu olgu asla sosyalist sistemin 20. yüz yılın gelişmesine yaptığı katkıları ve kazanımlarını önemsizleştiremez. Tüm hatalarına, eksikliklerine ve yetmezliklerine rağmen sosyalizm deneyi bu yüzyıla damgasını vurdu.
Ekim Devrimi, emperyalist zincirin zayıf halkalarını irdeleyen leninist tezleri pratikte doğrulamıştır. O noktaya kadar uluslararası mücadelede eksik olan, uluslararası ilişkiler ve karşılıklı rekabet sonucunda emperyalist sisteme bağlı tek ülkede veya birden fazla ülkede devrim sürecinin başlayabileceğinin ve sosyalist devrimin zafere ulaşabileceğinin esasları kanıtlanmıştır.
Tabii ki, farklı ekonomik ve politik gelişmişlik düzeyleri nedeniyle, kimi az gelişmiş ülkelerde bu şartların oluşması ve devrim sürecinin olgunlaşması mümkün olmakla birlikte, buradan doğrudan sosyalist bir sisteme geçmek oldukça zordur. Lenin yoldaşın bu konudaki çalışmaları genel olarak marksizmin ve özel olarak bolşevik stratejinin geliştirilmesini sağlamıştır.
Lenin ve Bolşevik Parti’nin bu konudaki en belirleyici katkısı, İkinci Enternasyonal'in kararlarını hiçe sayan, kendi ülkelerinin burjuvazisi ile işbirliği içine giren, hatta “barış sürecine katkı” gerekçeleriyle savaş kredilerini parlamentolarında kabul eden, dahası “emperyalist barışı” koruma uğruna halkları cephelere sürükleyen sosyal demokrasi ile mücadelesinde olmuştur. Bu, emperyalist devletlerin iç çelişkileri ve aralarındaki uzlaşmazlıkların keskinleşmesi sonucunda çıkan emperyalist savaşlara karşı çizilmiş derin bir hat idi.
Lenin’in takip ettiği stratejik hat, amacı devrim ve işçi sınıfının iktidarı olan işçi sınıfının devrimci hareketinin bakış açısının soruna savaşa karşı basit “pasifist” bir muhalefet olarak bakmasından çok, emperyalist sistemin içinde beliren nesnel çatlakları, tek tek ülkelerin burjuvazilerinin düştüğü çıkmazı, bu emperyalist savaşın getirdiği yıkımı, tüm ülkelerde burjuvaziyi ve onun emekçi halklara ve çocuklarına katliam ve yoksulluk getiren iktidarını yıkmak için kullanmasıdır.
Lenin, Ekim Devrimi deneyimine dayanarak özellikle yeni proletarya devleti devletinin kalıcılığı üzerine çalıştı. İktidarın ve organlarının biçimlenmesinde bu araştırma ve çalışmalarının büyük katkısı olmuştur.
Bu deneyim ve teoriler günümüzde de hareketlerimizin örgütlenme yapılarına ışık tutmaktadır. Bunlar zaman içinde eskimeyen, sürekli geçerliliği olan ve aynı zamanda günümüzde işçi sınıfının ve halkın savaşımının örgütlenmesi deneyim ve öğretileri olarak, sınıf savaşımının keskinleştiği devrimci kriz dönemlerinde ve devrimci durumun olgunlaşması koşullarında, işçi sınıfının öncülüğünde diğer bağlaşıkları, toplumun yoksul kesimleri, yoksul köylüler ve serbest meslek sahiplerinin egemen sermaye sınıfına karşı mücadelesine de değer katmaktadır ve devrim sonrası gelişecek proletarya iktidarının kurumlarının oluşmasına katkı sağlamaktadır.
YKP, Ekim Devrimi’nin eşsiz deneyimi ışığında, işçi sınıfının iktidarının politik hedefinin nesnel olarak dönemin karakterine bağlı olduğunu, yani hareketin öncüsünün hangi sınıf olduğunun belirleyici olduğu sonucuna varmıştır.
Devrimin karakterini bu belirler, değilse, kimi Komünist Partileri’nin tarif ettiği gibi güç dengeleri değil.
Doğaldır ki, iki rakip sınıf olan burjuvazi ve işçi sınıfı arasındaki güçler dengesi, ve de orta sınıfın tutumu, sosyalist devrimin koşullarının olgunlaşmasında belirleyici etmendir. Bu anlamda bir Komünist Parti güç dengelerini gözlemlemek zorundadır, ancak bu sınıfın Leninist anlamda "iktidar hedefine" ilişkin gözlemi olmalıdır.
Komünist Parti aynı zamanda emek hareketi içindeki ilişkileri ve toplumsal bağlaşıkları gözlemlemek, iktidar hedefine yönelik taktik ve belgilerin saptanmasında bu kitlelerin deneyimlerinden de yaralanarak hareket etmek zorundadır.
Ama bu işçi sınıfının ve Komünist Partisi’nin burjuva iktidarına ortak olma, kapitalizm sınırları içinde ona tolerans gösterme, ya da reformist anlamda katılım sağlamasına sebep teşkil etmemelidir.
Yunanistan’da son yıllardaki kriz döneminde burjuva ve oportünist ideologlara geniş alanlar açıldı. O dönem ve hatta hâlâ bir "sol" oluşuma ihtiyaç olduğu, "ilerici", "anti-faşist", "cunta karşıtı", "demokratik", "yurtsever", "ulusal", "ekümenik" hükümet (ki bunlar tüm bu tür hükümetler için kullanılmış olan isimlerdir) modelinin ekonomik krize ve halk düşmanı politikalara karşı çözüm oluşturulacağı savunluyor.
Bu öneriler hem siyasi yelpazenin "sol" tarafındaki partilerden, hem de geleneksel burjuva ve diğer yeni oluşturulan burjuva partilerden geliyor. İşçi hareketi ve çalışan insanların mücadelesinin manipülasyonunu engellemek için tüm bu tuzakları ve hareketin entegrasyonunu reddetmek gerekir.
Tarihsel deneyim ilk "işçi" ve "sol“ hükümetlerin sosyal-demokrat partiler ya da diğer klasik burjuva partilerle sosyal-demokratların koalisyonu sonucu kurulduğunu gösteriyor.
Uluslararası işçi hareketinin tarihinde ve özellikle Birinci Paylaşım Savaşı sonrası dönemde tek bir örnek yoktur ki, burjuvazinin taktiği olarak değerlendirilebilecek bu hükümetler ilk hedefleri olarak işçilerin hoşnutsuzluğunu ve yükselen sınıf mücadelesini engellemek ve savaş öncesi ve sonrasındaki ekonomik krizlerin geniş toplum kesimlerindeki tepkilerini zayıflatmak için kullanılmış olmasın.
Bu tür kapitalist iktidarlara uyarlanmak, devrim ve iktidar hedefi olmayan, parlamenter sistem yoluyla düzeni reforme etme hedefli "sol", "işçi“ hükümetleri modeli bazı KP’ler tarafından bir geçiş modeli, sosyalist iktidar yolunda bir ara hedef olarak kabul gördü.
Ancak deneyimlerimiz gösteriyor ki KP’ler tüm iyi niyetlerine rağmen bu süreçte sosyalizm yolunda sadece bir kapıyı bile aralayamamakla kalmamış, sonunda halk hareketinin kazanımlarını dahi koruyamamışlardır. İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasından bugüne dek Komünist Partiler kimi ülkelerde politik ve ideolojik alanda devre dışı kalmaya mahkum oldular.
Tarihsel deneyimlerin ve Büyük Ekim’in değeri eşsizdir. Emperyalist savaş koşullarında, kapitalizmin ekonomik ve siyasi krizleri koşullarında, işçi sınıfının ve halkın diğer katmanlarının kurtuluşunun sadece kapitalist erki ve mülkiyeti devirmek yoluyla mümkün olduğunun kanıtlanmış olması reformist "sol" eğilimlerin ve Yunanistan’da SYRIZA’da ifadesini bulan "sol İktidar" oportünizminin de iflasının gerekliliğini göstermektedir.
Şimdi, Avrupa Parlamentosu’nda olduğumuz için bizim YKP olarak 20. Kongre’mize sunduğumuz tezlere bir bakalım: 2008'den 2009'a uluslararası krizin patlak vermesinden sonraki gelişmelerin bize gösterdiği, AB ve EURO bölgesinin uygulanabilir, kararlı, kalıcı bir sisteme sahip olmadığıdır. AB politikaları EURO bölgesi ülkeleri arasındaki eşitsizliklere çözüm getirmekten ziyade, üye ülkeler arasındaki makası daha da açmaktadır.
Bu bağlamda Avrupa Birleşik Devletleri sadece işçi sınıfının iktidarda olduğu sosyalist bir devlet olabilir ve başka bir şekilde yürüyemeyeceği, halkların menfaatlerine hitap etmeyi hayali olarak dahi gerçekleştiremeyeceği şeklindeki Leninist bakış açısı teyit edilmiştir.
Değerli yoldaşlar,
Partimiz Mart ayı sonunda 20. Kongre'sini topluyor. Partimizin sosyalist devrim hedefine bağlı olarak, ideolojik-politik-örgütsel duruşunu her yönden güçlendirmek, partimizin ve gençlik örgütlenmemizin ana hedefi olacaktır. Partinin çelikleşmesi, işçi sınıfının iktidarı hedefine yönelik işçi hareketinin yeniden düzenlenmesi, emperyalist savaşa karşı mücadelede anti-kapitalist, anti-tekel yönde toplumsal ittifakın kurulması gibi bir dizi karmaşık görevlerimizi yerine getirme amacı için gerekli bir ön koşuldur.
Partimizin gücüne güç katmamız halkı kapitalist sisteme karşı mücadeleye hazırlamak, yukarıda sıraladığım görevler doğrultusunda insanları seferber etmek ve kapitalist sistemi devirmek için gereklidir. Hatta bu olgu, işçilerin ve halkın savunma gücünün gerilediği, durgunlaştığı dönemlerde daha da önem kazanmaktadır.
Partimiz Ekim Devrimi'nin sonucunda elde edilmiş olan kazanımların sosyalizmin inşası sürecinde kapitalist reçeteler kullanılması sonucu yanlış yola yöneldiği ve bunun sonucunda zarara uğradığını saptamaktadır. Bu yol, 1956 yılında SBKP’nin XX. Kongre kararları ile başlayıp, 1985 yılında Perestroika ve sonuçta 1991 yılındaki karşı-devrimci ayaklanmalar ile doruğa ulaşmıştır.
Ama tüm bu olgular 1917 Büyük Ekim Devrimi’nin yaşamsal önemini, sosyalizm inşaasının iç dinamiklerini ne yok edebilir ne de değiştirebilir.
Küresel güç dengeleri değişirken, Dünya Komünist Hareketi’ndeki gelişmeler, iç bölünmeler ve iç sorunlar, kendi stratejisi açısından önemli bir rol oynamıştır.
Partimiz, SSCB'de karşı-devrim ile sonuçlanan zayıflıkları değerlendirmek üzere teorik ve politik kararlılığa ve bu hatalardan doğru sonuçlar çıkaracak iradeye sahiptir.
Biz uluslararası düzeyde, oportünizme karşı dersler çıkarmanın, sosyalizmin inşaası sürecini değerlendirme temelinde, sosyalizmin sınıf güçleri, uluslararası mücadele, toplumsal hareketlerin gelişmesi ve zorlukları ile ilgili bilimsel ve sınıfsal bir çalışma hazırlamanın, teorik konuları incelemenin, her KP’nin sorumluluğu ve hakkı olduğuna inanıyoruz. Bu enternasyonalist ve komünist ruhla Çin, Vietnam, Küba ve diğer ülkelerdeki güncel gelişmeleri takip etmeye çalışıyoruz.
20. yüzyıldaki sosyalizmin bilimsel açıklaması ve savunulması komünist hareketin devrimci stratejisine bir katkı niteliğindedir.
Hareketin tarihsel olarak bütününün, öznel hatalarının, karşıtlık ve çelişkilerinin tahlili ve bu çalışma sonucu geliştirilecek sosyalizm-komünizm teorisi, yeni bir taaruz için ortaya çıkacak ideolojik ve politik güncellemenin ve komünist hareketin nihai zafer sürecinin tarifidir.
Bizim güncel görevimiz 20. yüzyılın sosyalizmi hakkındaki gerçeği, karşı-devrimin getirdiği felaket dahil, burjuvazinin iftiraları ile donatılmış yanlış bilgilerden arındırmak, kolaycı çıkarsamalar ve amaçsallıştarmalar yapmadan, emekçi halkın gözünde hak ettiği yeri geri kazanmaktır.
Kapitalizm bugün hâlâ güçlü olabilir, ama o gücü her şeye yeten değildir. Kapitalist kriz kapitalist sistemin de tarihsel sınırlarını göstermiştir. Kapitalist "bölge" ve tekellerin çıkarlarını savunmak için oluşturulan AB ve NATO gibi emperyalist birlikler, emperyalistlerarası çelişkilerden arındırılmış değildir.
Özellikle bu iç çelişkilerine bugünkü aşamada daha fazla dikkatimizi vermemiz gerektiğini, tüm Avrupa ülkelerinde gerici yönde yükselen popülist, sağ hareketlerin, Avrupa-karşıtı güçlerin ortaya çıkması ve özellikle ABD'de Trump’ın seçilmesi sonrası gelişmeler gösteriyor. ABD politikasının resmi yönetim değişikliği sonrası seçim kampanyalarının popülist söylemlerinden ne kadar etkileneceğini doğal olarak izlemek gerekir. Hâlâ bir numaralı ekonomik ve askeri güç olan Amerika Birleşik Devletleri, kendi uluslararası emperyalist politikalarını mutlaka devam ettirecektir. Ancak, ekonomik olarak dünya çapında ikinci sırada yer alan Çin'in nereye yerleşeceği konusunda endişeliler. Aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin bir numaralı alacaklısı olan Çin’e -ki ticaret dengesi Çin lehine- olan borcu yaklaşık 1,5 trilyon dolar. Yani, ABD, dünyanın ikinci askeri gücü olan Rusya ile iyi ilişkiler içinde olan Çin’i bir numaralı rakibi olarak görüyor.
Yoldaşlar,
Komünist hareket olarak görevimiz tüm bu gelişmeleri yakından izlemek, görüş ve bilgi alışverişinde bulunmak ve halklarımızı tehdit eden uluslararası durumun bütününe karşı ortak tavır almaktır.
Günümüz ve gelecek nesil işçi sınıfı hareketine ışık tutması için diyoruz ki:
20. yüzyıl işçi sınıfının büyük atağı ile başladı ve geçici yenilgi ile sona erdi. 21. yüzyıl sonucu belirleyecek, bu dönem kapitalizmin devrilmesini ve sosyalist-komünist sistem geri dönüşü olmayacak şekilde kurulacaktır.
Her durumda buzlar kırıldı, önümüz açık, yol gösterildi!
Yaşasın Büyük Ekim Devrimi'nin 100. Yıl dönümü!