Öğretmen Hareketinin Önderi Talip ÖZTÜRK Anıldı

Öğretmen Hareketinin Önderi Talip ÖZTÜRK Anıldı

16 Kasım 2015 tarihinde, Akın ÖZTÜRK’ün Talip Hoca’nın mezarı başında yaptığı anma konuşmasını yayınlıyoruz. Politika Kollektifi olarak Talip ÖZTÜRK’ün savaşımını yeni bir süreçte sürdürmenin yakıcı önemine vurgu yapar, bu konuda üzerimize düşen görevleri yerine getireceğimize 16 Kasım 1979’da Talip Hoca’yı uğurlarken verdiğimiz söze bağlılığımızı ve kararlılığımızı açıklıyoruz.

Öğretmen Hareketinin Önderi Talip Öztürk  AnıldıTalip Öztürk’ün yoldaşları, akrabaları, öğretmen arkadaşları, işçi arkadaşları, öğrencileri, komünistler; sizleri Talip Öztürk’ ün uğruna canını verdi mücadele sevgisi ile selamlıyorum.

Bundan 36 yıl önce Valide Camii’nin avlusu, TÖB-DER’ in içi dışı; Aksaray sokakları on binlerce insanla dolmuştu. Çelenkler, çelenkler, yer gök çiçeğe, kızıl karanfile kesilmişti. Sıkıyönetim görevlisi albay “ bir adım bile attırmam” diyordu.

İstanbul’un bütün okullarından akın akın gelen öğretmenler, Uzel, Profilo, Beldesan, Kavel, Tekfen, Mesa, İskenderun Demir Çelik fabrikalarının grevlerinden, savaş boylarından gelmiş işçiler; Edirne’nin, Simav’ın, Ankara’nın, Erzurum’un, Türkiye’nin dört bir tarafının çileli eğitim emekçileri, Emekçi kadınlar, İlerici gençler, öfkeliydiler ve ne olursa olsun yolun ortasından yürümeye kararlıydılar.

Sıkıyönetim’in tüm yasaklarına rağmen öğretmenler, işçiler, öğrenciler, teknik elemanlar, ilerici emekçi kadınlar, ilerici gençler, işçiler acılarını yüreklerinde gizleyerek caddeleri zapt ettiler. Kortejin en önünde arkadaşı İsmail Somuncu’nun, sınıfındaki okulun perdesini gererek yaptığı bugün de arkasından yürüdüğümüz “Kanlı kızıl mermere kazıdık senin adını... On binlerce öğretmenin bilincinde inancında ve sınıf kininde yaşıyorsun” pankartının ardından yürüdüler.

1979 sonları ülkede faşist tırmanışın doruğa çıktığı bir zaman dilimiydi. Faşist generaller yaptıkları açıklamalarda, devlet yönetimini ele geçirme niyetlerini gizlemek şöyle dursun uygun zaman ve zemin bulduklarında, halkları tehdit edercesine sık sık ima ediyorlardı. Mevcut hükümeti devirmeyi hedefleyen cuntanın, faşizme giden yolu açmak için kargaşa ve terör olaylarını daha da körüklediği, kışkırtmaya hız verdiği, kendilerine ayak bağı olacağını fark ettikleri kitle örgütlerini çökertip dağıtmak için tezgâhlanan kanlı olayları artırdığı, dernek, sendika ve partilerin, militan yönetici ve üyelerini hedef alıp, eli kanlı faşist katillerine infaz ettirdikleri sık rastlanılan olaylardı. 16 Kasım’a gelindiğinde demokratik öğretmen hareketinin en güçlü kolu olan Birlik Dayanışma Hareketinin örgütleyicilerinden Talip Öztürk’ü de kalleşçe katlettiler. Egemenler böylece eğitim emekçilerinin bu nitelikli örgütlenmesine olduğu kadar, genelde demokrasi mücadelesine de ağır bir darbe indirmiş oldular.

Çünkü Talip, demokrasi mücadelesinin, sosyalist mücadelenin bir parçası olduğunu, bu mücadelenin de ancak işçi sınıfı öncülüğünde gerçekleşebileceğini, ödün vermeden savunan yılmaz bir militandı. Eğitim emekçileri ilk kez şimdiye kadar görülmedik nicel ve nitel boyutlarda, yığınsal olarak katıldığı eylemlerde; işçi sınıfının sendikal örgütlerine yakınlık duyup, onlarla ortak hareket etme düzeyine ulaşırken; dolayısıyla da işçi sınıfını en üst örgütlenme biçimi olan, emekçi sınıfların partisine de sempati ve yakınlık duyuyorlardı. Bu durum ise egemenler için can sıkıcı bir durumdu. Çünkü öğretmenler artık, emekçi olduklarını daha çok duyumsayıp bilince çıkarıyorlardı. İşçi sınıfının benzer emekçi katmanlarla bu tür eylem ortaklıkları kurmuş olması faşist hareket için önemli bir engeldi. Öğretmen kitlesinin önemli bir kesimi, artık kendilerinin üretime dolaylı yoldan katılan, emekçiler olduklarını benimsemeye başlamıştılar.

Talip Öztürk; eğitim emekçileriyle, işçi sınıfının politik ve sendikal mücadelesinin yakınlaşmasında önemli roller oynayan kişiydi. Yaptığı ajitatif konuşmalarla, örgütçülüğüyle, işçi sınıfının öncülüğünün tartışılamayacağını her fırsatta belirtmesiyle düşmanlarının kinini de üzerine çekiyordu. O; her zaman kitlelerin önünde, ama onunla beraber savaşım yürüttü. İçinde yer aldığı barış, demokrasi ve sosyalizm davasında, illegal mücadele biçimlerini legal biçimlerle birleştirmede ustaydı. Bu alçak gönüllü, güler yüzlü, saygılı, sevecen insandan söz ederken, Talip’i, Parti adıyla Orhan TOK’u saflarında canı pahasına yer aldığı işçi sınıfı partisinden ayrı düşünmek olanaksızdır. Çünkü o Türkiye Komünist Partisi’nin ödün vermez bir savaşçısıydı.

Faşist tırmanış yoğunlaşırken sınıf mücadeleleri de kanlı boyutlara ulaşmıştı. İşçi sınıfı partisi için illegalite kadar, kendisine bağlı açık bir parti oluşturmak da, önemli bir gereklilikti. Ama o günlerde bu gerçekleştirilememiştir. Bunda legaliteyi küçümsemenin de etkileri olmuştur. Ayrıca mevcut legal sosyalist partilerle rekabete son verilememesi, karşılıklı sekterizmin etkileri, siyasi birlik bir yana, cephe birliğinin dahi oluşturulamaması başlıca zaaflardı. Bunun gerçekleştirilememesinde burjuvazinin uyguladığı baskı ve kanlı terörünün de rolü büyüktü. Bu başarılamayınca, kitle örgütleri içinde legal kanallar açma yolu önem kazanmıştı. Bu kanallardan biriside Birlik Dayanışma hareketiydi. Ve bu örgütlenme Talip Öztürk’ün vurulmasıyla derin bir sarsıntı geçirdi. 22 Temmuz’da da işçi sınıfının, sendikal hareketin öncülerinden Kemal Türkler’i de katlettiler. Böylece ilerici harekette iki büyük gedik açılmıştı; Bu iki yiğit insan kitleleri karşı koymaya çıkaracak yetenekte ve yığınların güvenini kazanmış militanlardı. Sosyal demokratların yalpalamaları, devrimci çıkışlardan ürküp ikili tutumlara girmeleri, demokrasi ve ilerlemeden yana güçlere karşı generallerle, işbirlikçi büyük burjuvaziyle uzlaşma girişimleri cuntaya hamle yapma olanaklarını artırdı. Cinayetler durmadı. Pek çok işçi, emekçi aydın katledildi. Ülke yer yer toplu kırımlara da sahne oldu. Cunta için artık fazlaca bir engel kalmamıştı. Faşist hareket, ilerici hareketin zaaf ve dağınıklığından da yararlanarak kısa bir süre sonra fazlaca bir direniş görmeden ülkemizin üzerine çöreklendi. Yenilgi bir gerçekti. Başka bir gerçek de demokrasi ve ilerlemeden yana güçlerin Talip Öztürk niteliğinde başka savaşçılar çıkarma yeteneğine sahip olmamasıydı.

Talip Öztürk vurulmuş olabilir. Ama onun, mücadele üslubu unutulmadı, emekçi kitleler içinde yaşıyor savaşıyor. Acımız ve sınıf kinimiz dinmemiş olabilir; ama onun savaş arkadaşları ve arkadan gelen kuşaklar gecikmiş de olsa dün ve bugün de katledilen bütün Taliplerimizin kanını yerde bırakmayacaktır. Bu iş bireysel çıkışlarla değil, ancak Talip’in de örgütlediği ve inandığı örgütlü çıkışlarla gerçekleşebilir.

Sözlerimi bitirirken bugün ölüm yıldönümleri olan Talip Öztürk, Mustafa Asım Hayrullahoğlu, Ali İhsan Özgür’e selam olsun. Önlerinde saygıyla eğiliyorum. Sizleri Talip Öztürk ve tüm devrim şehitleri adına saygı duruşuna davet ediyorum.

Anıları mücadelemize örnek olsun.


Konuyla ilişkili diğer makaleler